14 Ekim 1949 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 9

14 Ekim 1949 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

nin vasıta ölçüsiyle bu nisbeti elde etmiş; ve nihayet hem sureti, hem de hakikati bakımından dünya ile âhireti toplamıştır. ri / Nebiler Nebisine bağlılığındaki şiddet sayesinde veliler velisi İmam-ı Rabbani Hazretlerinin bu ifadeleri, kelimeler âleminin her- hangi bir tertibini yakıp kül ede- .cek kadar ateşli bir sır merkezi belirten Kâbenin hakikati bahsin- de varılabilecek son duraktır, Kâ- beye verilen «Allahın evi» isminde- ki hikmet de bu hakikatten gelir. İlk nebi, ilk insan, tevhidin ilk bayraktarı Hazreti Âdemin dünya- ya hübut noktâsı diye rivayet edi- len, belirttiği muazzezlik ve mu- kaddeslik şuuru Hilkatten beri sü- rüp gelen, ilâhi hakikati bir remz halinde çerçeveleyici mânası ve Al- laha kulunu yöneltici vasıtalığı ilk Peygamberle başlıyan, isimlerin en müthişiyle «Allahın evi» diye anı- lan Kâbe... Hendesenin nokta mefhumunda- ki hudutsuz mücerredi düşünerek, gerçek nokta diye onu hayal ede- lim ve bütün noktaları ondan sıç- ramış ve sönmüş birer kıvilcım farzedelim: Allah kendi nuruna karşı bir esrar adesesi tutmakta; ve bu adesenin, bütün ışıkları bir noktada toplayan mihrak noktası, dia mânada doğru olsa bile lügat- te doğru olamaz. Sofi kelimesini, Allah Resulünün Mescit soffasına bağlıyanlar da bu- lunmuş, fakat bu hüküm de, nis- betin esasa aykırı olmasından ka- bul edilmemiştir. Kısacası: “Sofi tâbirinde dil lkişn münasebet ve alâka vecihleri ara- mak mânasızdır, Sofi, gercek mâ- nasiyle, yabancılardan ruhunu bo- şaltan ve onu ilâhi zikirle dolduran taifeve verilmiş bir isimdir. Bu mü- barek taife ise, vaktini en ehem- mivetli ve esaslı olan şeve vakfet- mek bakımından bövle #avesiz kı- yas ve istikaklarla Daranan müstağnidir. Tasavvufun” Tarifi. T AİFENİN efendilerinden Cü- derd, tasavvufu şöyle tarif eder «TaRYVUİ, Allahın, seni senden öldürmesi ve kendisiyle ihya etme- idir.» Bini Aliülkassap da şöyle tarif eder: «Keremli zamanda, keremli in- sanlardan, keremli kavim ifadesiy- le zuhur eden keremli ahlâk...» Cüneydin başka bir tarifi: «Gayr ile alâkasız olarak Allah- la olmak...» Yine Cüneydin, daha başka bir tarifi: «Tasavvuf, toplulukla zikir, duy- ılıkla gululukla amel: ün dir» ! Rüyem: «Tasavvuf, her işte Allaha sığın- mak, mahlükların ihtiyacına her şevini vermek, şeriatin yasak et- mediği şevlerde taarruzdan Vaz- gecmek esasına dayanir.» Şibli: «Allahla olmak...» Cerir: «Bütün iyi ahlâkın gelmesi ve bütün kötü ahlâkın gitmesi...» Cüneyd: «Sulhsuz mücadele...» yani şeria- tin vasak ettiği şeylere ve kötü ah- lâka karşı devamlı cenk... Ebu Ali Ruzubâri: «Uzaklığın, kederinden sonra ya- kınlığın safası...» «Soft, kalbini halktan koparmış ve Hakka bağlamış olandır.» Şibli: «Tasavvuf, yakıcı ateştir.» Ceriri: «Hallerin murakabesini ve ede- bin lüzumunu emredici keyfiyet...» Ebu Türap: «Sofi hiçbir şeyden kederlenmi- yen ve her şeyde safa bulandır.» Ebu Sehl Sâlüki: «Tasavvuf, şeriat yasakları müs- tesna, bütün itirazlardan iraz et- mek, kaçınmaktır.» Hâsılı tasavvuf, beşeri sıfatlar- dan çıkarak, meleki sıfatlar ve ilâ- hi ahlâk ile vasıflanmaya ve ahlâk- lanmaya yarar bir hal... ESSEYYİT ABDÜLHAKİM vo) e (ozon hop ağıl KISAKÜREK yeryüzü perdesinde Kâbeye düş- mektedir. İşte sadece bir esrar id- rakiyle sezilebilecek ve yüzüne na- zar ederken ancak insan ruhunu ne nisbette şahlandırdığı duyulabi- lecek olan Kâbenin hakikati! Ne acıklıdır ki, PeygamBerler Peygamberinin mukaddes bâtınla- rından feyz ve miras alan tasav- vuf kahramanları ve onların eser- leri müstesna, bugüne kadar İslâm tarihinden bahseden hiçbir fert ve hiçbir eser, Kâbeyi bu hakikatiyle billürlaştırmamış, Kâbe mevzuun- da sadece «mukaddes mahal, en es- ki ibadet veri, devirler ve telâkki- ler boyunca müşterek ihtiram me- kâni» tâbirlerini bulabilmiştir. Mâbet, içinde Allaha tapınılan ve dört duvarından, dört duvar ara- sına gömdüğü şahsi mânadan zi- yade içindeki tapınışsın şekil ve mânasını çcercevelemeve memur bulunan mekândır, Onun icin, ona mâbet der seceriz: ve bütün mâna- yı, icindeki ibadetin ruhunda ara- rız. Fakat Kâbe övle mi va? KAâhe, dört duvarı arasında tamamivle sahsi ve husust bir mâna sislamek- tedir: ve bu mânava inananlar, onu, ifadesi gerektiği sihi pöstermek horeunda oldvön kadar, inanmı. yanlar da, Kâheden haheederken, ona nasıl inanıldığını teshitla mi. kelleftir. İlim ve fikir haveiveti sadece bunu emreder, Fatst dinin farzları içinde her w1 hütün in. sanığın, etrafında halkalanmacmı gerektiren mukaddes nokta, mii min kalemlere, mânası üzerinde hicbir idrak çilesi ilham etmediği gibi, kâfir kalemler de, hileisiz kli- secilerin bildirmediği sırlara kar- sı tekzip imkânını kendi kendileri. ne bulamazlar, Biri mümin, biri kâfir, karşı karsıva, iki kışırcı, sa- tıhcı mizacın vazivetleri... Her şeyin sırrı bâtında... Zâhirin altın anahtarlariyvle beraber bâtı- nın elmas harfli şifreleri Pevgam- berler Pevs#amberinde... İslâm âbi- delerinin bütün ruh cephesi o bâ- tın sahibinden ışık alan tasavvuf kahramanlarında... En büyük bâ- tın sırrının bir madde noktası iire- rinde âbideleşmesi hikmeti de Kâ- bede... Kâbe-i Muazzama budur. 5

Bu sayıdan diğer sayfalar: