14 Ekim 1949 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 7

14 Ekim 1949 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

m. İm mm lm Hesap Size, bu sayıda yalnız fikri esasını kurmus olarak öyle bir siyaset, cemiyet, inkılâp ve ta- rih dâvası takdim ediyoruz ki, dünyaca meşhur siyasi ifşalar arasında belki de bir eşi bulunmı- tır. Bu yazıyı, her kelimesini içerek oku- manızı ve neticeyi ona göre beklemenizi dileriz. si yac DEDEKTİF X BİR Birinci Dünya Harbinden son- ra Türkiyenin vaziyeti, kati bir tastiye manzarası arzeder. Birkaç asırlık mağlüp mazinin hesabı top- yekün görülecektir. e Manzarada böyle bir mâna vardır. Bu hal, her: hangi bir mağlübiyet veya hezime- tin çok üstündedir. Asırlar boyun” ca Garp medeniyet âleminin top- raklarında rakip dünyanın kıymet hükümlerini ve dünya görüşünü zaferle yürüten, bir aralık karşı dünyayı dize getirecek kadar ileri- ye giden ve Garbın gözünde bir umacı halinde yaşayan Türk cemi- yeti, nihayet mevsimden mevsime birike birike devredilmiş şartların toplayıcısı en hazin şarta düşüver- di: Garp emperyalizması halinde tecelli eden Garp intikam ruhunu topyekün hesap istemeye çağıran şartlar... Bu şartların nihayet vâ- desine ulaştığı, 1918 yılında bütün cihanı ürperten bir çan sesi gibi duyuldu. Çan sesi, hakikatte, (Gre- ko-Lâtin) medeniyetinin mütaas- sıp kilisesinden geliyordu; ve bize, bu çan sesi altında, meşhur (Sevr muahedesi imzalatıldı. İşte, kade- rin bu muahedeyi imzalatmak z20- runda bıraktığı bedbahtların omuz- larındaki yük ve bu yükün mâna- sı!. Bu zavallılar, basit ve mevzii bir hezimetin basit ve mevzii bir fedakârlık mecburiyetini değil, bü- tün bir mazi boyunca gelmiş bir lis yakatsizliğin; ecdada, tarihe, öz kö ke, eşya ve hâdiselere karşı umumi bir liyakatsizliğin hesabını ödemek mevkiinde kalmış alelâde insanlar- dı. Fakat onları karşısına alan şart fevkalâde idi. , Tarihin, yukarıdaki teşhisimizi aynen gerçekleştirici'ne. garip bir dir ki, artık İslâm dünyasın- dan nihai intikamını almak ve bu intikamı Osmanlı İmparatorluğu nun şahsında toplamak imkânını bulan (Greko-Lâtin) dünyası, bu işe, taşıdığı ismin ikinci unsurunu memur etti. İkinci unsurunu, yâni Grekleri... O ikinci unsur ki, koca Avrupanın mensup olduğu medeni- yet isminin nazariyede yarısını temsil ederken, ameliyede, Gi sarayının kapıcı kulübesinde hatır için beslenen bir arsız çocuktan farkı yoktu. İşte bu arsız çocuk, s şimdi, daha dün bir vilâyetinin sı- nırları icine sığdığı «Hasta Adam» a son darbeyi indirecek, asıl onu Garp sarayının kapıcı kulübesi ar- kasındaki bir çöplüğe sürecek, bu manzarayı da, sarayın efendileri, pencerelerden seyredecekti. Muameleye başladılar. Fakat ne olur a olsun, madde çöküntülerinin | hiçbir mikyasivle tam ve kati ola- rak ifadelendirilemiyecek olan ruh,' bu mağrur av tecrübesine karşı ce- vabını verdi: Türk cemiyeti, kanı- nın, mayasının, mazisinin, tarihi- nin insivaki dürtüşiyle şahlandı ve düne kadar bir vilâyet kadrosunun beşiği içinde salladığı arsız çocu- ğun şahsında, hiçbir hesap ve kita- ba dayanmaksızın, Garp emperya- lizmasına karşı kıyam etti. Tama- « bazı şahıslar zümresinde, o ân için, miyle milli dehanın malı ve milli haysiyetin olan, Maraş gibi misalleriyle de teşkilâtla sevk ve idare kaynağından hiçbir selâm' bile almamış bulunan Anadolu kı- yamını, bir şahsa veya bazı şahıs- lar zümresine bağlamaya çalışmak, bu millete edilebilecek hakaretle- rin en büyüğüdür. Bir şahısta veya sadece bu milli ilcayı sezmiş olmak gibi hissi bir avantaj “bulunabilir. Bu milleti nerede ve nasıl teslim alıp nerelere ve nasıl teslim ettiği bilâhare görülen ve en esaslı kast cepheleriyle şu anda mevzuumur- zun netice kısmına bağlı bulunan bu tek şahıs veya şahıslar zümresi, arsız çocuk denize dökülünciye ka- dar, asla müellifi olmadıkları, fa- kat dürüst bir mütercimi bulun- dukları Anadolu kıyamının ibdâ değerini, her şeyden evvel lütfen bu millete terk buyursunlar; ve milli dehayı bir ân için temsil et- mek gibi, insan oğluna ebedlerce yetişecek bir şerefe razı olsunlar! Onlar buna razı olduktan sonra, kurtuluşun, Lozanda, Garp dünya- sına kabul ettirmeye muvaffak ol- duğu şartların neye istinat edile- rek elde edilebildiği; ve onu takip eden bütün iş ve inkılâplar manzu- mesinin içyüzü, en ince bir tetkik 've tefahhus mevzuu halinde karşı- mıza-çıkacak, bu tetkik ve tefah- hus sonundaki teşhisle de gerçek kast ve gaye belli olacaktır. İş- te o zamandır ki, milli kıyam de- hasını bir ân için temsil etme mu- vaffakiyeti, ya tabii ve dürüst bir mütercim kadrosunda şanlı bir «müsbet» olarak kalır, yahut kor- kunç bir istismar işi halinde neti- cenin menfiliğiyle mütehasip bir «menfi» ye İner. Hâdiseleri, her türlü taassup dı- şı, bu tarzda sigaya çekmek, ilmin, usulün, aklın ve nihayet insanın en tabii hakkıdır. Şimdi, Allah ve Müslümanlar sa- (Devamı S. 13 te)

Bu sayıdan diğer sayfalar: