5 Eylül 1936 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

5 Eylül 1936 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

CUMHURİYET Adliye Vekili yeni General Dirikle bir Türk Mcyvalarımız için yeni kanunları izah ediyor yavrusunun sözleri ambalâjlar hazırlanıyor Büyük Şefimizden mülhem olan hitabeler Balkan genclerini ve davetlileri teshir etti Çarşamba akşamı, Beylerbeyi saraymda yapılan Balkan festivali ve onu taki ben verilen balo çok büyük bir mazhariyetletemayüz etmiş, Büyük Şefimiz Atatürk tarafından şereflendirilmişti. Balo harikulâde samimî; ayni zamanda dünyanın en demokrat devlet ve millet reisi olan Cumhurreisimizin etra • fında halkalanan Balkanlı misafirler ve davetliler fevkalâde mes'ud, alabildiğine şendi. Salondaki havuzun kenanndan dansları seyreden Atatürkün aradasıra da, Trakya Umumî Müfettişi General Kâzım Diriğe birşeyler söylediği ve Generalin notlar aldığı nazarı dikkati celbediyordu. Anlaşıhyordu ki Balkanlılar yakınlaşmasınm Büyük Mübdii; Bal kanlı çocukların bir arada bu kadar ılık bir hava içinde eğlenmelerinden ve kar deşler gibi kolkola, kalb kalbe hal ve haşrolmalarından hududsuz bir memnuniyet duymuştu, Ulu Reisin hususiyetlerini biraz bilenler, bunun çok tabiî bir tezahürü sayılmak icab edecek bir neticesini beklemek lâzım geldiğini takdir ediyor lardı. Nitekim beş on dakika sonra Ge neral Kâzım Diriğin ayağa kalkarak söz söylemege başladığı görüldü ve herkes derin bir alâka ile Generali dinlemeğe koyuldu. Kâzım Dirik şöyle diyordu: « Atatürk! Senden mülhem olarak söylüyorum. Bayanlar, baylar! Bu gece çok güzel, yerinde bir tesa düfle bütün Balkanhlann kalblerini birbirine muhabbet ve aşkla bağhyan sem bollerin karşısında; yüksek bir âlem içinde buluyorum. Gördüklerimi benim gibi birçok görenler, gayet kolaylıkla yazabilir, söyliyebilir, tasvir edebilir. Belki bunu tasvirde bazı tehalüfler olsa da en nihayet bir manzaranıng özlerde tecellisinin ifadesi olmak itibarile aşağı yukan ifade ve tasvirler birbirinden uzak kalmazlar. Ben gördüklerimi yalnız bu noktadan değil, bir de kafam içinde, şuurumda husule getirdiği intıbalardan bahsetmek istiyorum. Bunun izah ve ifadesi belki biraz müşküldür. Çünkü anlamak ve duymak, anlatabilmek, ayn ayn meharetler, sanatlardır. Benim anlamak istediklerim, sizin çok sezişli huzurunuzda hicbir edebî san'ata lüzum ve ihtiyac bırakmıyacak sanırım. Onun için sözlerim, sizin sıcaklık, dostluk saçan havanız içindeki duygularımm ateşi kadar, parlaklığı kadar. heyecanı kadar olmasa da anla dığınızı duyduğum derecede benim kal bimin ifadesidir. Huzurunuzda konuştuğum Balkanlı Iar! Bulgarlar, Helenler, Romanyalılar, Türkler, Yugoslavyalılar, siz hepiniz nekadar birbirinizden ayırdedilmez insanlar olduğunuzu, bu gece, birbirine girmiş, candan arkadaşlık ve samimiyet yaşayı şınızla bir defa daha göstermiş, ispat etrniş bulunuyorsunuz! Biz Türklerin; bu temiz insanlık camiasile beraber oluşu, beraber olduğunu göstermeğe yanyan her vaziyetten nekadar büyük saadet duyduğumuzu söylemege hacet yoktur. Beşeriyette saadet, işte böyle insan ogullannın birbirine yaklaşması, insanların birbîrini sevmesi, hepsinin temiz his ve düşüncelerini birleştirmesile olacaktır. Bu geceki birleşik vaziyetimiz, bu ümen idealin yüksek beşaretidir. îşte bunun için ev sahibi olarak bütün kıymetli misafir Dün sabah Keresteciler Meyva Ha linde Türkofis Meyvacılık Seksiyonu şefi Zeki Doğanoğlu ve doktor Baade tarafından bir ambalâj tecrübesi yapıl mıştır. Kajiforniya sistemi üzerine yapılan bu ambalâjla bir miktar kavun ambalâjlanmıştır Bu ambalâjlar kavunların on gün kadar durmasından sonra açıla caktır. Zeki Doğanoğlu ve doktor Baade iki gün sonra Sapancaya giderek elmalan tetkik edecek ve ondan sonra Trakyaya geçeceklerdir. Heyet, şehrimizde birkaç gün kaldıktan sonra, Bandırmaya, ora dan da Izmire gidecektir. Beylerbeyi Festivalinde Meyva halinde yapılan tecrübeler ızmir vapurunda aıülâkatlar Nevyork Istanbul evyorkla Istanbul arasında yeni bir hava yolu kurulduğunu müjdeliyecek değilım. Kara gümrükten Suadiyeye gidebilmek için nice bozuk kaldırım, nice kaldınmsız so kak dolaşmak, nice köprüler ve kanallar aşmak, nice denizler geçmek mecburiyetinde bulunan biz İstanbulluların Nev york Istanbul hava yolunu düşünmeleri gerçekten havailik olur. Bu iki şehrin adını yAıyana getirişim gazete sayısı bakımından İstanbulun Nevyorka galib geldiğini gösteren bir haber yüzündendir: Bizim gazetede çı kan bir yazıya göre Nevyorkta topu topu dokuz gazete çıkıyormuş. Istanbulda türkçe, ermenice, rumca, yahudice, fransızca, almanca olarak intişar etmekte olan gazetelerin sayısı ise yirmiden fazladır. Halbuki Nevyorkun nüfusu yedi milyon, istanbulunki sadece yedi yüz bındır. Nevyork limanı, balıktan ziyade gemi yüzü görür. Istanbul limanı, talihsiz bir ağ gibi göğsünü ufuklara açar, esneye esneye gemi bekler. Nevyorkun beledî bütçesi birçok küçük devletlerin büt çesınden zengindır Nevyorkta her ay yoksullara, hastalara yapılan yardım vasatî olarak on yedi milyon dolardır. ıstanbul Belediyesinın ayni zamanda ayni iş için sarfedebildıği para on yedi bin lirayı geçmez. İstanbulun en yüksek bi nası Universite meydanındaki yangın kulesidir, altmış metro irtifaındadır. Nev yorkun her caddesinde o kuleden üç kere daha yüksek evler sıralanmıştır. Hele Empire state Building adını taşıyan bir bina biliyoruz ki 86 katlıdır, 384 metro yüksekliğindedir. Parisin Eyfel kulesi bile onun yanında biraz cüceleşmiştir. Ceza işleri ıslah edilecek, mevkuflar programla çalıştırılacak avukatlar icin bir kanun hazırlanıyor Adliye Vekili Şükrü Saracoğlu bir müddettenberi îzmirde Gölcük yaylasında istirahat etmekte idi. Bu istirahatten daha dinç ve daha enerjik olarak dönen sevimli Adliye Vekilimiz adliye isleri hakkında ileride toplu ve esaslı izahat vermeği vadetmekle beraber bazı suallerimi cevabsız bırakmamak nezaketini gösterdi: Yeni hâkimler kanununu yapmaktaki isabeti gün geçtikçe anlıyoruz. Bu kanun hâkimler arasında mesleğe karşı muhabbeti takviye etmekle beraber meçhul kalmış hâkimleri bize tanıttırdı. Bu suretle bütün hâkimlerimizi bir tasfiyeden geçirmiş oluyoruz. Biliyorsunuz ki bu kanunla hâkimlerin bir senedeki faaliyetlerini tetkik ettik. Bu tetkikatta ele alınan prensip bir hâkimin bir senede baktığı davalann adedine göre bunlardan kaç tanesini intaç et miştir? Verdiği kararların kaç tanesi isabetlidir? Temyiz kaç tanesini nakz ve kaç tanesini tasdik etmiştir? Meseleleridir. Muhtelif emrivâkileri ve mecburî vaziyetleri de gözönünde tutarak hâkimlerimize not veriyoruz. Aldıklan notları fena olanların tasfiyeye uğramaları kadar tabiî bir şey olamaz. Şimdiki halde 1 70 hâkimin vaziyeti tasfiyeye doğru gitmektedir. Tetkikat tamamile ikmal tdi\dikten sonra 60 70 hâkimin mecburî tasfiyeye uğraması ihtimali de vardır. Ceza işini de ehemmiyetli surette ele aldım. Imralıda bir hapisane tesis etlik. Şimdilik buraya gönderdiğimiz bir kaç yüz mevkufun sayısmı ileride 3,000 e çıkaracağız. Edirne hapisanesine de 2,000 mevkuf göndereceğiz. Yeni bir çalışma programı ile cezalılarla mesgul oluyoruz ve hapisaneleri şimdiki şeklinden çıkararak bir mesai ve ıslahane müessçjesi haline koyuyoruz. Hapisaneye ilk gelen suçlu cezasının ilk kısmını evvelâ tek bir hücrede çekecek, kendisine yalnız bir dilim ekmekle bir.rnikjar meyva verilecek, sjgara içe miyecek, ailesinden hiçbir kimse ilr te mas edemiyecektir. Bu müddeti uslu bir halde geçir?n mevkuf cezasının ikinci kısmını biraz daha müsamahah çekecek, üçüncü, dör düncü kısımdakiler ise umumî vaziyetlerine göre bazı imtiyazlara mazhar ola caldar ve mahkumiyet müddetlerını ça lışmakla geçireceklerdir. Hapisanede rahat durmıyanlar daha ağır şeraite tâbi tutulacaklardır. Buna mukabil son kı sımlarda bize emniyet telkin edenlerin bir günlük mevkufiyet müddetlerinin iki gün addedilmesirte de salâhiyettarız. Ceza evleri hakkında gözönünde tuttuğumuz esash nokta buradakilerin hükumete ve ailelerine yük olmadan çalıştırılarak kendilerinin, hatta müesseselerinin masrafiarını da çıkarabilmeleridir. Cezalılaja gene ailelerinin bile para yardımındfl bulunmasını memleketin ' iktısadiyatı noktasından zararlı addederck müsaade etmiyeceğiz. Bizim verdiğinıizi yiyecek, bizim verdiğimizi giyecek, bizim gösterdiğimiz yolda gidecek ve «;alışarak yaşıyacaktır. Y/akında Imrallıya giderek burada bizzat cezalılara yaptırdığımız hapisaneyi ve diğer tesisatı gezeceğim. Mahkumlar burada mükemmel surette çalıştırılmaktadırlar. Kendi paralan ile muhtac oldukları çift hayvanatını, beygir ve alâtı ziraiyeyi satın almışlar dır. Şimdiki halde her sahada çalışmaktadırlar. Bu sene 90,000 kilo Imralı soğanı istihsal ettiler. Bu mesai ile yakında istihsalin daha çok artacağı umulmaktadır. Edirnedeki hapisanede halıcılık, seb zecilik işlerine ehemmiyet veriyoruz. Bir kısım cezalılan Eskişehirde toplıvarak Ziraat Vekâletinin orada tesis edeceği Enstitü işlerinde çalıştıracağız. Memleketimizdeki mevkufin miktarı 35,000 ka dardır. 17,000 kadan hüküm giymiş tir. Avukatlar kanununu bu sene Meclise verecektik. Fakat Almanların veni bir kanun hazırlamakta olduklannı haber aldık. Bundan istifade etmekliğimiz cok muhtemel olduğundan intisar etm«sini bekliyoruz. Sabıkalı bir kadın Kendi ayağile karakola gitti ve şiiphe üzerine yakalandı General Kâzım Dirik söz söylerken lerimize derin sevinclerimi beyan ede Bursa (Hususî) Ankara ve Eskirim.» şehirde sabıkaları olan hırsız bir kadın Bir mektebli yavrunun hitabeleri burada yakayı ele vermiştir. Dün, Em General uzun uzun alkışlanmıştı. Bu niyet müdürlüğündeki nöbetçi komiserine sözlerin Büyük Şefimizden gelen bir il kılık kıyafeti düzgünce bir kadın müraham ve taltif selsebili olduğunu pek iyi caat ederek elli lirasının kaybolduğunu anlıyan meclis; artık engin bir umman haber vermiştir. Polis; kendisine: halini alan sevinc ve neş'e tufanı içinde Nekadar paranız vardı? diye so uçuyor gibiydi. runca (300 liram) cevabını veren kadınBu sırada beyaz gömlekli küçük bir dan şüphe edilmiş ve cüzdanı tetkik ediTürk yavrusunun sesi duyuldu. Çocuk lince daha fazla parası olduğu görülmüşkalblere heyecan akıtan berrak bir sesle tür. Bu, şüpheyi büsbütün artırmıştır. diyordu ki: Diğer taraftan yapılan tahkikat, bu « Türk kardeşlerim! kadının (1200) liralık bir küpeyi de kuSizleri, ben Türk Cumhuriyetinin Yir yumcularda Naci isminde birisine sattığıminci asır dünyasına koyduğu insan ola nı meydana çıkarmış, fakat bu kuyum rak selâmlanm. cunun küpeyi müzayedesiz olarak elden Siz Balkanlı kardeşlerimin memleketi ve kıymetinden aşağı bir fiatla aldığı tesme, onu kendi evleri gibi bilerek gelmiş bit olunmuştur. olmalanndan nekadar çok bahtiyanm. Bir taraftan bu tahkikat yapılırken, Ben, Türk çocuğu siz Balkanlıları sevi genc kadın kendisinin Ankara ve Eskiseyorum. Siz de beni seviyorsunuz değil hirde bulunduğunu, Almanyaya da git mi? Ben işte kollanmı açıyorum size. Siz tiğini söylemiştir. Emniyet müdürlüğü, de bana göğsünüzü açık bulundurunuz. Ankara ve Eskişehir Emniyet müdürlükBiz biriz. Onu bu temiz jestlerimizle ev lerinden telgrafla malumat istemiş; An velâ birbirimize, sonra da bütün dünyaya karadan verilen cevabda sabıkalı bir hırgösterelim.» sız olduğu bildirilmiş, Eskişehirden de Biraz sonra Türk yavrusu mermer bu kadının tayyare yüzbaşısı Şerefin e kürsüsü üzerinde tekrar görüldü^ yeni hi< vinde mürebbiye iken evden 12001 Hfa( tabesile adeta bu çenliğin felsefesini tak kıymetindeki küpeleri çalarak kaçtığı harir ediyor ve: ber verilmiştir. Bu malumat üzerine genc « Bayanlar, baylar! diyordu; kadın tevkif edilerek Adliyeye verilmişdansediyorsunuz: müzik dinliyorsunuz. tir. Bu oynamadan ve işitmeden çok hoşlanSabıkalı kadın Neriman ve Raziye dığınız besbelli. Fakat ne oyunun ve adlannı münavebe ile kullanmaktadır. ne de musikinin nereden geldiğini, insanVapur navlunları neden lar için nekadar çok eski ve esasî ehem miyeti olduğunu bilmem ki düşünmek i yükselmiş? çin bir an zihninizi yormak zahmetinde Tüıkofis şimal memleketleri imanla bulundunuz mu? rile Türk limanları arasında işliyen va Ben, bu hususta, sadece dikkat nazarınızı insanlığın iki büyük hakikati üzerine çekmek istiyorum. 1 Hareket, faaliyet, 2 İnsan egosunu yumuşatan, incelten, tanrılara tanriçalara unvan olan müs, müzik; işte bu iki şey insanlığın me denî hayatında çok büyük amildirler. Bu gece çok şey gördünüz; fakat asıl sosyetemizi yaşatan başlıca amillerin başında dans ve müzik olduğunu inkâr etmek mümkün değildir. Dans; ve bunu da tahrik eden musi ki: İşte bu medenî insanlığın en büyük damgası... Bir millet çok şeyde inkılâb yapabilir ve bunlann hepsinde de muvaffak ola bilir ve fakat musiki inkılâbıdır ki milletin yüksek tekâmülünün beratıdır bayanlar, baylar!» Saatlerdir, Büyük Mürşid Atatürkün Ingilterede 120,000 amele grev yaptı Londra 4 (A.A.) Cenub Gali maden amelesi sendikasının icra komitesi dün akşam verdiği bir tebliğde, ara bulma müzakerelerinin akim kalması üzeri ne, miktarı 120 bini bulan maden amepurlann navlunlarının neden yükseldiğini lesinin pazartesi günü greve başlıyacağını bu vapurlann acentalarından sormuştur. bildirmiştir. Maden Bakanı greve mâni olmak için Acentalann bir kısmı cevab vererek bu nun merkezden verilen bir emir üzerine perşembe günü bir teşebbüs yapmışsa da amele heyetile yapılan müzakereler ne yapıldığını bildirmişlerdir, ticesiz kalmıştır. Çorab fabrikatorlarının Çorab fabrikatorları pazartesi günü Ticaret Odasında tekrar bir toplantı yapacaklardır. Toplantıda kadın çorabla nndan sonra erkek çorablarının da stan dardizasyonu görüşülecektir. Londra 4 (A.A,) Cenubî Gal eyaleti dahilindeki grev gittikçe kuvvetleşmektedir. Bevvas madeninde çalışan iş çiler maden kuyulanndan yukan çıkmamaktadırlar. Bunlar, cenubî Gal eyaleti maden işçileri sendikasının, işçi menafüni çnüne dizçöküp, havuzun kenannı mer temsil hususunda yegâne merci olarak ta hale yaparak ona danışa danışa kâğıdlar nmmasını istemektedirler. dolduran küçük Türk tezini müdafaa eHitlerin bir daveti den bir içtimaiyatçı kadar kendine emin Berlin 4 (A.A.) M. Hitler, geçen seve cesur: Bütün telâkatli, taşkın sevim ne olduğu gibi, ecnebi diplomatlan sosIiliğile meclisi meftun etmişti. O mes'ud yalist partisinin yakında Nürembergde ve mütevazı halk arasına karışırken sa akdedeceği kongrede hazır bulunmağa lon alkıstan yıkılıvordu davet etmiştir. Ah, bu hatıralar, ayni zamanda hem zevk, hem işkence veren hatıralar!.. Süha, bu gece sanki inadına Payas hatıralannı kendisine yadettirmek istiyor* muş gibi: Hatırlıyor musun Saniha, diye sorup duruyordu. Onun her suali, zavallı kadını dür ' tülerek uykudan uyandırılmış bir insan gibi, sıçratıyordu. Uykuya değil, uyku dan daha tatlı olan hulyaya dalmıştı; fakat mazinin hatıralan arasında bu dolaşma onu üzmüş, harab etmişti. Sofradan kalktıktan sonra, koltuklara gömüldüler. Saniha, etrafına bakıyor, bin ihtimamla hazırladığı bu güzel salonu, cenub vilâyetlerinin güneşli kırları, mavi denizleri ve oradaki hayatla mukayese edince adi ve aşağılık bir şey buluyordu. Süha ile arkadaşları oturmuş dedikodu yapıyorlardı. Saniha, Istanbulda geçir mekte olduğu hayatı, bekâr salonlarının eğlencelerini, flörtlerin, muaşakalarını, kıskançhklarını, boşanmalarını, evlenmelerini düşündü. Bütün bu Şişli Nişantaşı muhitinin hayatı, ona, tatsız ve boş geldi. Etrafındaki eşyaya, duvarlardaki tablolara, kocasile arkadaşlarına acıyarak baktı, Kendi kendine: «Evet, dedi. Hepsi boş. Hepsi tatsız, mademki bütün bunlar, size, hayatın en tatlı iki şeyini, macera dolu bir hayatın şiirini ve aşkın başdöndürücü zevkini ver miyor, hepsi boş ve yavan! Sigara dümanlarile sislenen salonda kileri görmüyordu artık. Bütün varhğı ile Payasta, İskenderun körfezinde, Mersinde, Akdeniz kıyılannda idi. tçini çek* ti ve bütün ruhunu sarsan bir hicranla kendi kendine: «Ercümend, Ercümend, benim mah zun aşkım» dedi. Genc zabitin son mektubunun içindeki gizli puslanın şu cümlesi, bu hasretli anışa cevab verdi: «Yoksa, şimdiden beni unuttunuz mu? Çok mustaribim.» Büsbütün sinirlendi. Koltuktan kalkaıak bir sigara yaktı. Misafirlerile bir iki kelime konuştu. Süha poker oynamağı teklif etti. Saniha Ben oynamam, dedi, siz kendi aranızda bir kare yapınız, bana da müsaade edin de gidip yatayım. Başım ağnyor... Yukarıya yatak odasına çıktığı za " man, aynanın karşısında durdu. Kendını baştan aşağı süzdü. Aynanın içinde gör toplantm Galde grev kuvvetleniyor Şımdi düşünelım: Böyle kalabalık, zengin ve münevver bir şehirde dokuz gazete çıksın da bizim Istanbulumuzda iki düzineye yakm gazete basılsın? Bu, nasıl olur veya niçin oluyor?.. Gene bizim gazetemn bastığı yazıdan anlıyoruz ki para ve iş buhranı Nevyorkta gazetelerin sayısını azaltmıştır. İnsaniyet namına acıdınız, değil mi?.. Fakat her Nevyorklunun mutlaka bir gazete okuduğunu ve daha doğrusu ye FUAD niJYAR mek ve icmek derecesinde tabıileşmiş bir ihtiyacla gazete okumak mecburiyetinde bulunduğunu düşünürseniz o dokuz gazeteden herbirinin günde bir milyona yakm nüsha bastığını hesablamış ve Is Kudüs 4 (A.A.) D. N. B. bildi tanbulda ayda bir gazete çıksa gene o riyor: IngilizArab görüşmelerine rağmen, tiraj seviyesini bulamıyacağını düşünmeFilistinde karışıklık devam etmektedir. ğe yol bulmuş olursunuz. İşte bir mukayese ki ilkin lehimize çıHer gün ölü ve yaralı kaydedilmektedir. kar gıbı görünürken sonu aleyhımıze vaLinkojensayr alayı ile îskocya alayı nın müfrezeleri Nablus Tulkarn ara rıyor. Ben, yedi milyon adamı havadis, sındaki Belâ yakınında elli kişilik bir çelc hikâye, fıkra, roman, mizah ve reklâm nin taarruzuna uğramıslardır. Mütearrız bakımından bol bol doyuran dokuz NevIar tayyarelerin müdahalesi sayesinde da york gazetesile yedi yüz bin kışinin do ğıtılmışlardır. İngilizlerden bir tayyare yurmak söyle dursun şöyle bir geniş nefes zabıtile bir rasıd ve bir piyade neferi öl" bıle aldıramadığı Istanbul gazetelerini müştür. İkisi zabit ojmak üzere dört ya karşı karşıya getirince aradaki farkı pek ralı vardır. Arablar 10 ölü ve altı yaralı acıklı buldum. Kanaatim sudur: Bızım meslektaşlarile vermişlerdir. Çetenin gizlendiği Belâ kö gazetelerin Nevyorklu hemrefah olabilmeleri icin Istanbul so vünden altı ev vıkılmıstır. Türk muallimlerinin Rusya kaklarının Nevyork caddeleri gibi geniş ve güzel, Istanbul evlerinin Nevyork evda tetkikleri Moskova 4 (A.A.) Türk pedagog leri gibi âlâ ve bâlâ, Istanbul lımanının larından mürekkeb olan heyet 3 ey'ui Nevyork limanı gibi gemilerle tıklım tıkde Moskovanın iki mektebini ziyaret e !ım dolu olması lâzım. derek Sovyet Rusyada orta tedrisat O günü görmek şartile Nevyork gazehakkında tetkiklerde bulunmuştur. He tecilerinin bugün yana yana şikâyet ettikyet bundan sonra Pedegoji enstitüsüııi leri buhrana hedef olmayı seve seve ziyaret etmiştir. Burada bir talebe nv'imessili hayete hitaben bir nutuk söy kabul etmiyecek acaba kaç gazetecimiz lemiş, heyet başkanı Rüştü de mukabe vardır?.. M TfJPHAH TAN lede bulunmuştur. Filistinde kanlı boğuşmalar devam edivor "Cumhnriyet,, in tefrikası 57 Abidin Daver DAVER Geniş masanm karşıki ucunda oturan jleri çalılara takıldıkça, Ercümendin eğilip eteğini kurtardığını ve bu kol kola Saniha: Evet hatırhyorum; diyordu ve en yürüyüşü uzatan çalılara ve uzun ete küçük teferrüata vanncıya kadar zikre* ğine karşı içinden, adeta minnet duydu derek kocasınm hikâyesini tamamlıyordu. ğunu hatırladı. Payastan hareket ede * Sonra, birdenbire susuyor ve Süha, bal cekleri gün, ayni yollarda yürümüşlerdi. landıra ballandıra, lüzumsuz tafsilâtla Ercümend, onu, ağhyarak bahçelere doğsözüne devam ederken o hatıralanna da ru götürmüştü. Yere oturmak ve mahzun Aşkının kederli başını dizlerinin üstüne lryordu. Mülâzim Ercümendin îstanbul lokan koyup bir çocuk gibi tatlı tatlı sallamak ve tasmdaki ilk cür'etkâr bakışını, mehtab okşamak istemişti. Uzerlerine pembe çr gecesi adeta koşar adımla kumsala inen çeklerini döken kayısı ağaçlarının gölgegenc zabitlerin neş'eli hallerini, Ercü sinde öpüşmüşlerdi. roendin çadırlı ordugâhta şarkı söyleyi Daha sonra Mersini hatırladı. Mersinşini, «Leylâ» yı söylerken tabiatin hem deki küçük evi, orada Ercümendle geçir okşamak, hem döğüşmek için yarattığı diği aşk saatini, bütün tafsilâtile hatırlazarif ve kuvvetli ellerini göğsünün üstüne dı. Bu hatıralara o kadar kuvvetle dal kavuşturduğunu hatırlıyordu. mıştı ki Ercümendin, cenub vilâyetlerinin Sonra, lokantadan çıkıp ta maceraya, yakıcı rüzgârı gibi sıcak nefesini, ense aska doğru Ercümendle kolkola yürü sinde dolaşıyor; ateşli dudakarı ağzını dükleri ılık geceyi hatırladı. Uzun etek öpüyor, sandı. düğü kendi hayaline hitab ediyormuş gibi içinden konuştu. «Saniha, artık onu sevmiyorsun, sev mediğini de biliyorsun. Sen, onu önce sevmiştin; fakat muzaffer âşıkm, seni kol larının arasına aldığı gün senin en tatlı hulyanı öldürdü. O, senin vücudünü elde etmekle, sana ve ruhuna büsbütün sahib olduğunu sanıyordu. Halbuki sen onun kolları arasında, erkeklerin bir zevk kadınından hissettikleri inkisarıft ve sukutu hayalin aynini duydun. Saniha, Saniha, yavrum, sen hakikati sevmiyorsun. Sen Mersinden yalnız aşkının malihulyasını getirdin. Biraz daha bekle. O da, seni unutacak. Askerlerin hafızası kadınlara karşı o kadar kuvvetli değildir. Onların aşkında o kadar vefakârlık olamaz; onlann daha büyük aşklan vardır. Daha sen onu unutmadan Ercümend seni unut^acaktır.» Böyle uslu akıllı bir kadın olmak ve macerasını unutmak kararını tazeledi. Yatıp uyudu. Fakat, ertesi ay, Ercümendden üç kartpostal aldı. Bu kartlar, Ercümendin bölüğü ile kaçakçı takib ettiği ıssız yerle rin ve küçük köylerin resimkri idi. Bu çorak manzaralara bakınca, büyük bir merhamet duydu. Nekadar yalnız ve kimsesiz kalmış zavallı! diye düşündü. 2 Haziran gelmişti. Süha, Ankaraya git" miş olduğu için, Saniha yalnızdı. Artık caylardan, ziyaretlerden bıkmış, gönlü ile başbaşa kalmıstı. Pırlantayı alıp evinin çiçek dolu bahçesine çıkıyordu. Burası gül ve hanımeli kokularile meşbudu. Bazan yağmurdan sonra, kuvvetli bir güneş bahçedeki çiçeklerin kokularını büsbütün artınyor, o zaman, Saniha, cenub vilâyetlerinin kokulu bahar sıcağını andıran bu havada, ateşli bir sevmek ve sevilmek arzusile adeta mustarib oluyordu. . Bir gün hava lodostu. O ağır ve sıcak günde, Saniha gene bahçedeki şezlonga uzanmıştı. Pırlanta ayaklarınm dıbinde uyukluyordu. Biraz serinlesi^ diye bah çeyi sulatmış ve bir çağlıyan şeklindeki havuzunun sularını açtırmıştı. Suların şırıltısını dinliyerek, çiçeklerin kokusunu emerek şezlongda tembel tembel yatarken birdenbire, Ercümendi dü şündü. Onun o cehennemî sıcak cenub hu* dudlarında, kim bilir, hangi çorak köyde, kaçakçı beklediğini hatırladı. lArkast var]

Bu sayıdan diğer sayfalar: