14 Kasım 1936 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

14 Kasım 1936 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

DAŞ A A ŞAN YADA m m Eg m m m a m een Hâtıralarını anlatan; Alman korsan gemisi a ER ğ— Bu havalide karısile beraber bal ayı seya- .hatine çıkmış bir kaptanı da esir ettik Biz cevap vermeden yaklaştık. İyi- © yakma gelince Alman bandırasmı Fransız gemisi ât etti, Denize bir filika indirerek Fransız mürettebatını “Deniz kartalı, na naklettik. Burada Fransız bahriyelisinin bir Meziyetini kaydetmek isterim: Gemile- rinden ayrılmak onlara ölüm kadar a- Zir gelir. Hemen hemen hiçbir Fran- sız bahriyelisi başka bir milletin ban- dirasımı taşıyan gemide çalışmaz ve Fransız gemilerine de başka milletten gemiciler pek alınmaz. Halbuki diğer milletlerde böyle değildir, gemilerinde her cinsten tayfa kullanımlar, Fransızların bundan başka bir husu- siyetleri daha vardır; Gemisini uğra- dığı bir limana birakıp kaçmak Fran- #lar için ağır bir cürümdür. Başka memleketlerdeyse bu pek büyük bir kabahat sayılmaz; kaçak tayfa iki Üç lira para cezasiyle yakasmı kurta- Tir. Yeni avımız mısır yüklü olarak Dür- bandan gelen Şarl Guno idi. Bu ismi #ebebiyle onu batırmak bana epey ü- Züntü verdi. Çünkü musiki ile hiç işti. Balim olmadığı halde bile Fransız mu- Sikişinası Guno'nun eserleri beni dai- ma oezbetmiştir. “Oh! Mazali, ma bien “aimâe,, parçası benim en sevdiğim Musiki eseridir. Bu sebeple sevdiğim musikişinasm ismini taşıyan gemiyi batırmak bana bir cinayet hissi uyan- dirdı. © Fransız kaptan bende kendisine kar- $1 büyük bir takdir ve hürmet hissi uyandırdı. Bunun sebebi kendisinin iyi tahsilli bir adam oluşundan ziyade bi- zi bir düşman ki ettiğini açıkça fakat nazikâne ihsas etmesi idi. Halbu- Ki diğer kaptanlarla can ciğer ahbap oimuş, düşman vaziyette olduğumuzu Unutmuştuk. Fransiza gelince çok na - Zik davrandı, fakat bizimle bir ahbap- Ek tesisine tahammül edemiyeceğini Ber haliyle anlattı. Yeni avrmızda birçok kırmızı şarap, Üç tane de besli domuz vardı. Hepsini feknemize naklettik. Bu iş tamam olduktan sonra korsan dik mmtakamızn 9 N, ve 3” Wa ğ © mmta- Kaya dümen kırdık. Burası bütün yel. Kenlilerin cenup alizesini bırakarak şi- Mal alizesine geçtikleri civardır. Bura. da rüzgür mütemadi ve muntazam ge kilde estiği için yelkenliler bu yolu tercih ederler. Hava iyi ve açık olduğu çin direklerimizin tepesinden ufku o- tuz kilometre mesafeye kadar taras- sut edebiliyorduk, © Bu havalide karısiyle beraber bal a- yı seyahatine çıkmış bir kaptanı da & $ir ettik. Üç direkli bir golete rasla - Mmıştık. Bunu bir Amerikan gemisi zan Betik, Amerika ile harp halinde ol - Madığımız için evvelâ Norveç bandı- TASI çekmeyi münasip bulduk. Onun da .bandıra çekerek bizi selâmlâması lâ- zımdı, Fökat aldırış etmedi. © Bunun üzerine bandıramızı indirip gene çektik. Bu sefer kaptanın karısı müdahale edip nezaketsizliğini yüzüne fvurmuş olmalı ki, direklerinde bir İn- Bilir bandırası yükseldi. Hemen biz de Norveç bandırasını in- direrek Alman harp bandırasnı dire- gimize çektik ve geminin baş tarafına doğru bir mermi yolladık. Fakat İngi. iz buna aldırmadı. İkinci bir mermi... Hemen durdular... | #, Gemi Kanadalı ve Perce isimliymiş. Dürbünle baktığımız zaman bir kadı- nın telâşla aşağı yukarı koştuğunu Bö-| rüyorduk. Hemen Kilikamızı indirerek| gemiye yollayın bütün mürettebatı tek #hemize taşıdık, Eeirlerimiz arasma bir kadmın da| karışmış olmasına evvelâ pek memnun “Denız o kartalı Gin suvarisi | Kont Feliks fon Lukner Kaptanın karısı da bu işten adetâ se-| vinç duymuş gibiydi, bal ayı seyaha- tinde bu macerayı memnuniyetle kabul etmiş görünüyordu. Böylece gemi üstüne gemi batırdık, binlerce ton yükleri de ayni şekilde de- nizin dibini boyladı. Bir sabah direk- teki gözeü haber verdi: — Geride bir vapur var, Gelen kocaman bir vapurdu, suları yararak süratle ilerliyordu. Mutadımız veçhile ona da kronömetro saali sor- duk. Aldırmadı; zavallı yelkenliyi pek hakir görmüş olmalıydı. Biz yılmadık, başka bir'çareye başvurduk. Duman neşreden makinemiz faaliye- te geçti, gemiden müthiş bir duman yükselmeye başladı. Bir taraftan mağ nezyum yakıyorduk. Mükemmel bir yangm taklidi... (Devamı var) Ty yy Ky Entellicens İ gı herif! Ordusunu derledi topladı. Servis'e karşı Bir Türk Tefrikamız bugün 10 uncu sayfada Macera ve aşk romanı 14 İkineiteşrin — 1936 a — Yazan : (vâ-Nü0) | söke irin Tapınır gibi yüzüme baktı. Iğildi, dizlerimi öptü. Bacaklarımda, sıcak dudaklarının titrediğini hissettim Geçen kısımların hulâsası: Habeşistan sularında bir esir taciri Bin filosu duruyor. Yedi parçadan mü rekkep olan bu filonun bir gemisi, mü kemmei bir baremsaraydır. Genç tacir Hacı Mustafanın © güne kadar gözdesi olan arkın aşkın sarışın İsveçli kadın (&i, Müslüman olduktan sönrski ismi Havvadır) vaktile esmer erkek (aşkile cenuha doğru nasi seyabat © elliğini, Mustafaya anlatmıştı. Sarayma girdiği Mcekof Kinyazına birgün demiş ki: ... “Prensim! - dedim, - Sennin böyle ©- turup durman şanına yakışmaz! Tarih kitâpları, ecdadının muceralarını ya - ziyor. Seninkileri yazsınlar.. “Öyleyse| İsveçe doğru bir akın yapayım!,, dedi. “Yok! Orasını bana bağışla! Irkdaşla- rimm tatlı canına kıyma! Cenuba doğ- ru akın et... Hem oralarda feyizli, be- reketli topraklar varmış diye iğitiyo- Tuz ya... Onlar; işletenlerden bac alir, zenginleşirsin!,, Haci Mustafa sordu: — Aptal herif, maksadmı anlamadı demek... — Anlamadı dazlak kal'alı su kaba» Haydi cenuba akm... Derken Kiyef dü- kasından yedi zaparlayı... Kinyaz be- ni de, yanma yaveri gibi almıştı.. Boz- gun esnasmda herkes kılıçtan geçer- ken, miğferimi çıkardım. Saçlarımı yaldız seli gibi omuzlarıma döktü gömleğimi de bir elimle parçalıy göğsümün beyazlığını ve zindeliğini gösterdim... Beni evvelce erkek sana rak öldürmeye gelenlerin gözlerinde birdenbire bir ihtiras ışığının yandığı- ni gördüm. Biri: “Ben esir aldım! be- nimdir!,, dedi. Öteki: “Hayr! Ben ala-| Kırmızı Tüllere bürünmüş çıplak bir vücut yılan gibi kıvrılarak sahnenin ortasına süzüldü olmadık ama, sonradan genç kadmm “neşeli hali bu kanaatimizi değiştirdi. Başlangıç O, İstanbulda tanınmış bir ailenin ke) zıydı. Alman mektebinde (o okumuştu. 1915 yılının bir mayıs günü yirmi ya- şma giriyordu. Büyük harp..! Top sesleri... Kan ko- kuları... Açlık. Istırap... O, bunların hepsini görmüştü. Semra çok muztaripti. Bir erkek kar deşi Sarıkamışta şehit olmuştu. İkinci kardeşi Çanakkalede silâhlı © askerdi. Babası, hastalığı yüzünden tekaüt ol muş eski, liyakatli bir (o şehbenderdi... Üç aydanberi Almanyada ciğerlerinden tedavi ediliyoldu. Semranm annesi de Almanyada babâsınm yanında bulunu- yordu. Semra bir mayıs sabahı Berlinden tebrik telgrafı oObeklerken, şöyle bir kara haber aldı; “Dün gece baban öldü., ANNEN İşte Semrayı hayatın kucağına atan bu felâket haberi oldu. Semra, babası- nm ölümünden sonra hayatını kazan- mağa mecburdu, Henüz evlenmeğe ni- yeti yoktu. Annesi geldikten sonra, se- falet, tam manasile korkunç o yüzünü göstermişti. Semra almanca, (fransızca... İki ya- baner diliyle çok güzel £ konuşuyordu. Bir bankaya, veya şirketlerden © birine girmeye karar vermişti. Bir akşam annesile Tepebaşı bahçe- sine gitti, Sahnede Macar artistleri var- yete numaraları yapıyorlardı. Bu sra- da herkesin gözü artistler arasında bir kadın arıyorduz © — Bu gece (çıplak dansöz) çıkmı- yacak mı?,, Garsonlardan biri, müşterilere; “ — Merak etmeyiniz. Biraz sonta onu da sahnede göreceksiniz !,, Diye mırıldandı. Semra da gözünü sahneye o dikmiş) kendi kendine bu iki kelimeyi tekrarlı- yordu: — Çıplak dansözl,.. Semra annesile dargın gibi oturuyor. du, Konuşmuyordu. Çok düşünceliydi. — Hayatı yenmek. Fakat, bu kolay bir iş değil! Diyordu. Hayata atılacaktı. Aç kak mamak için hayatla mücadeleye girişe- cekti, Bu, Semranın son kararıydı. — İşte... Perde açılıyor.. — Ses kesilsin. (o (Çıplak dansöz)ü dinliyeceğiz. Bahçeyi dolduran seyirciler birden-| bire sustular, Işıklar söndü... Sahne kı- zü bir renk içinde aydınlandı. Ses... Söz.. Öksürükler.. Konuşmalar durdu, Bütün halk bir ağızdan nefes alıyor- muş gibi. Bir gözden bakıyormuş gibi sessiz ve hareketsizdi. Semranın kalbi koparcasna yordu. — Herkes birdenbire neden sustu? Acaba bütün seyirciler de benim © gibi müthiş bir çarpıntı içinde... bu esraren- giz dansözün sihirli cazibesine mi tu- tulmuştu? Semra bunu kimden Ağzını açmıyordu. Gözleri Bekledi. Kırmızı tüllere bürünmüş çıplak bir vücut, Yilan gibi kıvrılarak O sahnenin ortasına doğru süzüldü... — İşte Çıplak dansöz! Orta boylu, ince belli, kadın, Yaşı ve yüzü belli değildi. Kırmızı ışıkların ve kırmız: tüllerin içiride yaşı ve yüzü belli olmayan bu sehhar sanatkâr acaba sahnede ne ya- şarpıs| l İ : l öğrenecekti? sahnede, kıvrak bir bir mucizenin kei pesinden kurtar te kavuşturacağıf thedeceğine emi büyük bir in »alarla gö cağım... Yoksa hepinizi gebertirim!,,| miyor.. Hem de, diye kılıcına davrandı. o Üçüncüsü:| sinibuölümm “İkiniz de evlisiniz.. Size onar öltın| na, bir gün hür vereyim. Kızı bana satın!, diye yal vardı. Fakat uzlaşamadılar... Az daha aralarında bo; min azıcık de muba yaklaştığımız anlaşılıyor!,, diye memnun oldur — Hangisi seni aldı? — Hiçbiri alamadı, Mustafa.. Zira dedim ki: “Görüyorsunuz, güzel bir Kadınım... Esa ben, Moskof kinya- zınm gözdesiy Ş rür de dükanıza hediye şılık olarak, pek çok er alırsi- teklif, muhariplere pek mü- l ge Aralarında mutabık kal- dılar, Böylelikle, Kiyef dükasının sara- yma girdim... Fakat, o da Tutarlarla boğuşup durmaktaydı... Beni, Tarikan kalesine götürdü.. İşte, orada, cenuba doğru bir'adım daha atmak imkânmı.buldum... Fakat, ne büyük bir inkisarı hayal... — İnkisarı hayal mi? — Evet, — Niçin? — Anlatayım: Ruslar beni sarma- mıştı... Kiyeflilerin de, şimallilerden pek o kadar farkları yoktu. Şimdi de Tatarlar beni cezbetmeye başladı. İşi- tiyordum ki, bu müslümanların birçok karıları varmış. “Demek, bir erkek bir kadma kâfi geldikten başka, diğerle- rini de alıyor.. Her halde bunlar ya man şeyler!,, diye düşünerek heyecan- lanıyordum. Bir gün, bir esir yakala” Yıp zindana hapsettiler, İstintak edil- diği sırada farkettim ki, Nasip Giray Aâdındaki bu adam, ser veriyor, Sir ver. horlardı ki, 86 hislerim ga yordum... Na nasında söyle ri aklımdan yordu. Bu sarı meşin gibi der leli adam, ne büyük bi retle şu sözleri söylemis 25 beni bu kaleden kurtaracs nı fethedeceğim...,, Bir takım hayalere, | dım. Horul horul uyuya tığı altmdan, anahtar torbasını Ç aldım, Dışarı çıktım. 4 ğ limde bunları gören ni efendileri kani oldular.. girdim. Ona dedim ki: ğin mucize oldu! Haydi! Kaç! Fakat, bu gece burayı fethetmenin kı taral Serbest şafaktan € yma bak... Bir evliş sıcak dudaklarının titrediğini his tim... “Ah, bu conuplular! - dedil Kimbilir, Tats samlı olaca! vücudumda daima Fakat... Büzışim kadın, Mustafa soruyo — Niçin? Onlar da mı Ruslar soğuk... Asklarmı beğenmedin mi — Beğenip be mememe imki madı ki... — Demek Nasip Giray, baskını medi?... — Veveme: dım, Hacı bahleyin uyanır, 2 i bugün sağ ol Çünkü, dukaf iskender F. Sertelli ap gaz ince ise, elbette bri lığın benim tarafımdan yapıldı farkedecek ve cellâda vereof Bunu, sonradan düşünerek fevkâ korktum. Yaptığım deliliğin dere6i anladım. * Fakat, bereket versi henüz tan yeri ağarmağa baştsrii Tatir, oynak.. Ve gittikçe yükselen l sıcak bir ses. Kimbilir hangi operetten bir küçük solo... Kısa, fakat insanı kaç kelime: “Düz ve tehlikesiz bir yoldan geçi- yordum. Karşıma uzun ve dik bir yo- kuş çıktı! Tral Ja lal lam. Trala Ja lam. Bu yokuşu nasıl aşmalı? Tral lal lam. Trala la lam.,, Semra vücudunda garip bir ürperme duydu. “Bn yokuşu nasi aşmal?!,, (Çıplak dansöz)ün sözleri Semranın kafasında çarçabuk O yeretmişti. Ayni kelimeleri içinden mırıldanıyordu. Kulağınm dibinde ince bir ses duy- du; — Semra! Kendine gel, yavrum! Her kes sana bakıyor..! Semra susmuştu. etrafına bakındı. — Dalmışım anne. Kusura bakma! Her zamanki dalgınlığım... Diye fısıldadı. Gözlerini neye dikti. Seyircileri gıcıklayan bu tatlı renkler arasında kâh kıvrılıp iki büklüm duran, kâh büründüğü ince tüllerin içinde git- tikçe şeffaflaşan Macar dansözü şen bir) kahkaha savurduktan sonta © solosuna devam etti: ! “Siz. olsanız benim yerimde: Geri dönersiniz, değil mi? Na var bu yolun ötesinde diye, rıza gösterir mi Tırmanmağa başladım ben bu yoku-; kadar ismim şu! | mine girece: Havva < olac” ri Koştum, yaruldum.. Tekrar koştum.) söyledim. Sehihim: “Bundan bat Hayat bir yokuştur. Koşun hepiniz!| çök sevap vardır!,, dedi. Ben de: Sormayın ötesinde ne var diye!,, | | Tüman olurum ama, beni Türke” (Devatı var) tarsan...., dedim. (Arkası yarın) düşündüren bir ki, kalenin dehlizlerinde korkunç W naraları işiti “Allah allah!,, ları “Hurra!,, akislerine karıştı. NE Giray, evine girer gibi, art kapli dan birini anahtariyle açmış ve a8 Jarımı kaleye daldırmış... Fakat, * pışma esnasında vuruldu, öldü bi$i Bununla beraber, adamları galebö larak kaleya im oldular. Hep de, esir ettiler... — Öyleyse sandete kavustun.. dığın erkeği buldun Havva.. — Bulamadım, Hacı Mustafa... Ç kü, İsveçten çıkıp da Tatarların düştüğüm tarihe kadar, aradan ler geçmişti... Artık, otuzumu aşmi İ dunuyordum... Halbuki, Tatarlafi yaştaki kadınları hesaba katmıydığ Onlarca, sevilecek mahlük, 14 - 18Öğİ sında... Beni hizmet halayı benimsediler... Nasip Giray çin, onların Gözünün ucuy! tekrar sah- kat, iş bildiğim icin, h baktığım için, bana itibar gi Tardı. Bense, zevki, riyordum.. Hizmet hal

Bu sayıdan diğer sayfalar: