25 Ocak 1938 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 7

25 Ocak 1938 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

: AAT AM AA L A ASA TAR'R Para aş'ıkış harisler Heykelin kolundan altın dökülüyor ! Zabıta memurları, malül Goldenbergin tahta bacağında bir düğmeye bastılar : Bir kapak açıldı ve yüztane binlik dolar çıktı 3t çök kimseler vardır ki servetleri- 'innl'.klen'lc başkalarını hayrette mak, başkalarının dikkat nazar - a ut ta ken- 'i Öyle göstermiye çalışırlar. Üst- Bağları muntazamdır. Pantalonları Ütülü, potinleri datma boyalıdır. #öyle bir ceplerini karıştırırsanız, k bulamazsınız. ıe'd;—fl. bunlşrm âksi bir çok kimse- 'Uüı.md" ki daima parasızlıtan, iş- İuı..— , Yoksulluktan bahsederler, da- “Eğlarlar, şunun ve bunun yardımile Faka t Tneteli e sler, Halbuki bunların kemerleri 'ır! '::. doludur. Bankada cari hesapları tük _î:senıeme_ Ferte Göşerdede - kü- kök lokıfıuy. fakir bir adam müra- Ümek ©, bir tas çorba ile bir parça .Wn iBter ve geceyi samanlıkta geçir- &m' Müsaade olunması için yalvarır. anlıkta ölen zengin | den Yaşlı ve pek bitkin, pek sefil, cid- Bi <.. Macak bir adamdı. Lokanta sahi- ,"_m.:'—zi Şorbayı vetir, samanlıkta ""m; na.dıı müsaade etmekte mahzur h—"-lıkı' Şiddetli bir soğuk vardır. Sa- iç f Pek soğuktur. * ölü. bulurlar.. C avalir adami, . Wn“mylm pek müşkül şey!., Kimse- ıo_lhl-yıııu. *Sefalet.. Ne olacak Sabahleyin, q_'k'— Tabil zabıtaya, zabıta dokto- ker a Der verilir. Az sonra doktor, fa- .'U.:" Muayene eder. İhtiyarın koy- Miçiye 15.000 frank ile bir. deste de üi qçmı. Buzların hepsi $0.000 »' H0ğo fazla.., h , da, Dijon kilisesini ziyaret etti. hq a lân gördüğüm ihtiyar dilenciyi #t e,_“îin.zım, kapıdan gireceğim &- E,H;'nı Uzatmış, sadaka Ö pir S0 santim vermiştim. Bunu ba- rıı 'üı:k iade etmiş, bir franktan a- 5 b _kşk.buı etmediğini süylemiş- T inin bu halini biraz garip bul- Taber, arzusunu yerine getir- ? vermiştim. &n — BÜDÜ bunu tanıdıklırıma an- ÇA dzülnm; f'îu öyle yapar.. Hele seyyah- Tanktan aşığı almaz. k Ğ N Vardır. ; va Chi sı:-h' Bir kaç sene sonra bu di “ğünü ve kulübesinde, yı &lt besinde, ya- Si / ada 100 bin İrank bulundu. arımdan birisi haber vermiş- iştemişti. B Nülar, BŞ daydüererleri sadeka ver Malüt Goldenberg yarın zengin olduğunu, mutlaka parası bulunduğunu ve bir yere sakladığın! zannederek, dükkânı altüst ettiler, ara- dılar.. Beyhude.. Nihayet, dükkânı boşaltmaya karar verdiler. Eşyaları taşımıya başladılar . Hamallardan birisi, büyücek bronz bir heykeli çıkarırken kapıya çarptı, kolu kırıldı, bir şangırtı koptu, heykelin ko- Jundan sarı sarı liralar dökülmeğe baş- ladı. Meğer hasis ihtiyar, paralarını heykelin içerisine dolduruyormuş.. Çı- kan paralar, tamam 600 bin frank tütu- yordu. Servet geliren baykuş İngilterede genç bir talebeye, amca- sından küçük bir evle bazı eşya miras kalır, Para namına bir şey yok.. Fakat, talebe, amcasının çok parast olduğunu ve bunu ölmezden bir kaç ay - evvel bankadan iğini haber alır. Bu para ne oldu? Sarf mı etti, yoksa bir yeremi verdi? Bunu öğrenmek ister, tahkikata başlar. Amcasının son zamanlarda bir şok büyük kuyumcu dükânlarına girip gıktığını, bunlardan çok değerli pırlan- talar, inciler sat. ğanı öğrenir, A- caba bunları birine mi hediye etti?. Şüphesi hayır!.. Böyle hasis bir adam hediye verir mi hiç?.. Delikanlı, hususi bir polis memuruna Mmüracatla evi aratırır. Bir şey bulun- maz, Fakat, evin sofasının bir köşesin- Haberin deniz ve macera Tomamı: 6ö de bulunan kanatları açık kocaman bir baykuşun önünden geçerken gözlerinin gayri ihtiyari o tarafa döndüğünü his- seder, Bir gün merakla baykuşu mua- yene eder. Ne görse beğenirsiniz? Bay- kuşün gövdesi elmas, inci dolu.. Tahta bacağın marileti 1929 da, Viyanada, Polonyalı Noe Göldenberg adlı bir fakir vardı. — Şu- nun, bunun yardımiyle yapıyordu. A- Ta sıra hayır müeğseselerine gidiyordu. Harp malülü olduğu için bunlardan mu- avenet görüyordu. Bu adamın bir aya- ğt tahtadandı. Bir gün öldü. Varşova- da ailesine haber verildi. Bunlar, fak- ti hallerinden bahisle gelemiyeceklerini yazdılar. Ve Göldenberg'in zengin ol- duğunu söyliyerek odasının iyice aran- masını rica ettiler. Zabıta memurları, odayı, eşyaları a. radılar, bir şey bulamadılar. Polislerden birisi, tahta ayaklardan birini eline al- dı, ve gözüne bir düğme ilişti. Düğme- ye basınca küçük bir kapak açıldı, içe- risinden yüz tane 1000 lik dolar çıktı.. £ bin napolyon allım ! Geçenlerde Fransada, bir antika me- raklısı, imparatorluk devrine ait bir gerçeve satın alır, evine götürür. Çer- çevenin ağırlığı dikkat nazarını çeker. Arkadaşındaki tahtayı çıkarır. Ne bulsa iyi? Tamam 4 bin Napolyon altınıt, Gene Fransada, ameleler (Kale) de bir eski ev tamir ederlerken duvarın içinde bir çekmece bulurlar. Çekmece- hin içinde (Lui Hardi) zamanına ait bir milyon frank kıymetinde âltın çıkar. Sonra gene, Garende bir amele, top- rağı kazarken, 2$0 tane altın bulur, Bu paraları duvara saklayan, toprağa gömen kimbilir hangi hasistir? Variş- leri şüphesiz aramış ve bulamamışlar- dır. .e » Tamara Vera Koran; Tamara — filminde şimdiye kadar çevirdiği — filmlerin hepsinin üstünde bir muvaffakiyet göstermiştir. Feliks Ganaderanın Jan Dölonoy” la birlikte sahneye koyduğu bu film Vera için büyük bir muvaffakiyet vesilesi olmuştur. denize kadar götürmek, hergşeyi görmek iatiyor.. T SEİNEMA Annabella, dorj San'ı canlandıracak Güzel Fransız yıldızı bir haftada Hollvudu teshir etmiş! Sinema payitahtimım en büyük sah- ne vazilerinden birisi: — Annabella bir peridir. Bir hafta da Holivudu, yalnız Holivudu değil bütün dünyayı teshir etti, hayran bı- raktı. Bu az bir şey değildir.. Diyor. Annabella; Kalifornla kıyı- larında Şarl Buvaye ile — beraber (Kervan) filmini çevirdiği sıralarda Loreta Yung'la tanıştı. Aralarında pek samimi! dostluk — husuloe geldi. Bundan başka, sadeliği, tevazuu ve bilhassa samimiyeti ile bütün yıldıze lara kendini sevdirdi. Hepsinin sev- gisini, saygısını kazandı. Güzel yıldızın Vilyam Povelle çe- virdiği film tamamlanmış bulunu, yor. Bu filmin ilk ismi — (Jan) tdl. Bilâhare değiştirilmiş (Baronun zev cesi ve uşağı) denilmiştir. Baron ro- lünü Annabolla, uşak rolünü de Vil- yam Povel yapmıştır. Geçen noel gecesi, Holivudda bu- lunan bütün Franarzlâar Annabella- nrmn köşkünde toplanmışlardı. Bu rzi- yafette Danyel — Daryö, Hanri Dö« küan, Forman Gravey, Janet Renu- ar, sahne vazilerinden Jülyen Düvi- viye ve karısı, Mirel Balen, Jon Lo- der ve daha birçök sine müntesipleri vardı. Annabella, —yakında çevrilecek (Jorj San) filminde meşhur Fransız kadın romancısını temsil edecektir. Bu filmde Şarl — Buvayenin de rolü vardır. Filmin çevrilmesine ne zaman baş Janılacağı henüz malüm — değildir. Şimdiki halde sevimli sanatkâr (Gü zel Havya) İsmini verdiği köşkünde tatirahat etmektedir. Marseillaise Filmi hazırlanıyor Liz Delamar cidden talili bir ka- dın! Güzellik kraliçesi, çıklık kra- Jiçesi olduğu yetişmiyormuş gibi şim di de (Fransa kraliçesi) oldu. Jan Röünuarın Idaro ottiği (Marsefllalse) filminde, giyotinle iIdam olunan Fransa kraliçesi Mari Antuvanet ro- lünü temsil ediyor. Liz Debamar: — Cidden mühim ve güzel bir rol, diyor. Bu rolü, Ja Rönuâar gibi mük- tesna bir sahne vazilinın nezareti al tında yaptığım için çok memnunum ve iftihar duyuyorum.. Marselllaise filmi, sinemnerlik â- leminde büyük bir muvaffakiyet te- min edecektir. Piyer Lotinin bir romanı filme çekildi Sahne vyazlı Röne Barberi; Piyer Lotinin (Ramunteho) romanından alıman filmin birçok sahnelerini, ro- manda tasvir olunan yerlerde, yani Zörünün kötü nişancılığı bizim “Annabella Fransa - fspanya hududu yakmında çevirmiştir. Bu güzel filmin başlıca sanatkâr- Jarı Madlen Ozeray, Lin Moro, Lül Javet, Jak Ervin, Genin ve Pol Kam- bo adlı yeni bir artdettir. Röne Barborinin; bu filmi çevirir ken, kaçakçılarım — huduttan alkol geçirmek İçin kullandıkları hususi bir tenekeye ihtiyacı oldu. — Aradı, bütün dükkânlara girdi, çıktı. Fakat, bir türlü bulamadı. Başka bir sahne vazir olsaydı. her hangi bir teneke veya fıçt ilo işi gö- rür, zahmete girmezdi. Halbuki Rö- ne, mutlaka, Lotinin tasvir ettiği şe kilde bir teneke bulmak iİstiyordu. Nihayot köylülerden birisi: — Gümrüğe, gümrük koleulariına niçin müracaat etmiyorsunuz? dodi. İbtimal onlarda vardır., Gümrüktoe bir teneke vardı. Bunu krymeı'il- bir hatrra olarak saklıyor- lardı. Bununla beraber, s#anatkâra bir cemile olmak üzere muvakkaten vermeğe muvafakat ettiler. adamlarımızda 80; ıiıg,' i’mi.“lmık için yazmıyorum. Üdanmi l olmiyarlara sadaka ves | Ü .q_lmck_. ihtiyacı olanlara verme- | ğ g rmaktan daha iyi- ç: ım;“'urım.ı ktan daha iyi- | 'akikaten ihtiyacı olanları, e Ne ve ya Ör x Tet Yârdıma muhtaç bulunan bî?'lıu:.:m»k Pek güçtür. 'îu,ğ’heri bir ç_:)klamı:n &z ve çok ç Vardır. Kendilerine — $or- mek alacak, giyinecek, kü- *de oturacak param var. ' Üt:nmîy: mecburum, Ev- a Sarfedip bitirmeme Olduğunu 8t « hissettirmemek akil kikaten bu adamlar para- ? Bizli taklarlar ki ancak Yilin sonlarında Romada Ğ;. Gdi ihtiyar bir antikacı ;ı:lı bir çok antika hey d, T altın ve gümüş eşya :nı Tüğmen daima pa- j vıkşcn şikâyet ederdi. Ve vç Vürisleri dükkânda para | ilamadılar. Fakat, ihti- Db İşgizi Yazan: Ali Rıza Soyn — Şu gemiye dikkat ettiniz mi? Acaba kap- tan öna niçin böyle dikkatle — bakıyor? O tekne Adi bir postadır. Eğer zırllıyı geçtikten sönra yo- lamuza düşerse vay haline! Kaptan Blak herifin bu &gon sözünü duymüuş- tu. Vahşi bir bakışla arkasma dönerek: — Evet, dedi. Zırhlıyı geçince elimize düşer- se, başına geleni görecektir.. Lâkin aşağıda bi- zim at ler ne halt ediyorlar, vur çıngırağı fay- rap etsinler.. On üç mil bile yürümüyoruz.. Gitgide öbür gemiciler de kaptanın asabiyo- tini, telâşinı anlamışlardı, aşağıda toplanmışlar onu korka korka bakıyorlardı. — Kaptan bir şey BÖ neden dolaşıyor, yabancı gemiye bakıyor, gemimizin yolu azaldıkça fayrap — edilmesi için kumanda manlvelâsma sarılıyordu. Büyük geminin bizim peşimizden geldiği bel li ise de uzun uzadıya dikkatimiz neticesinde bi- laçamamakta olduğunu anlıyorduk. Akga- dar ve ilk geco, vardiyasında köprü üstün. ptan Blakın yanında kaldım. Bu uzun müd. t gemi bize yaklaşmamış İse de ne kadar uğra- şırsak uğraşalım biz de onu geride bıirakmamış- tık. Geceleyin birkaç saat uyuyup da sabah açı- lirken tekrar köprü üstüne çıktığım vaklit, yaban- emi hâlâ kıç omuzlufumuzda ve — oeki uzun- nu bozmakarzın geliyor ve hayat asaatleri sa- Yüzünde düşünce çizgileri görünen ve uzun uykusuzluk saatlerile rengi solmuş olan Blak de — Oynadığı oyunu anlayıyorum. Bizi açık Eğer onu delik deşik etmezsem bana Blak deme- sinler! di ÜN v TÜRÜZÜüeİ e YD SE aP Mn Bu tuhaf, üzücü koğma ve kaçma Üç gün ve üçüncü geceye kadar sürdü ve üçüncü gece bayağı başımın üzerinde patlayan bir topun uğultusu ile uyandım.Çabucak güverteye sıçrayınca gözlerim, sancak baş omuzluğumuzda iki mil kadar uzak bir noktadan gelen büyük, şiddetli bir ışık tufa- &ı içinde kamaştı. Yirmi dört saattenberi atlan- tik okyanusuna çıkmış bulunduğumuzdan en -son ra adsiz zırhlımızla karşılaştığımıza şüphem kal madı. Bunda biraz şüphem bile — olsaydı bizim gemicilerin gösterdiği delice — sevinç o şüpheyi gidarecekti. Güvertede delice bir coşkunluk gö- rünüyordu. Yüksek kahkahaların ve şimdi biz- densafcak bir mil ileride görünen İngiliz kruva- zörüne karğı savrulan küfürlerle tehditlerin ara- sında kaptan Blakın sesi işitildi: — Sandalları mayna ediniz! Vaziyete bakılırsa, İngiliz — kruvazöründen daha bir mermi atılmadan biz kuvvetli kâlemiz olan adsız zırhliya atlamağı başaracaktık. Eğer İngiliz harp gemisi hemen olduğutmuz küçük va- pura hücum etseydi iş daha kolay olur, daha kı- sa vakitte daha tehlikesiz kurtulurdum. Lâkin ne gariptir ki, ben de vaziyetin verdiği coşkunluğa kapılmıştım ve benim de korsan gemicilerle be- raber ihtiyarsız Hurra! diye haykırdığımı hatır- lıyorum!., Tüum bu sırada. İngiliz kruvazörü keskin diş- lerini gösterdi; Baş tarafımdan bir atoş püskürerek mermi başımızın üstünden 1slik çala çala geçti. Kruva- zör küçük gemide olanların adsız zırhlıya geç- mesini menotmek iİstiyordu. Lâkin İngiliz kruva yalnız bir eğlence, hakaret duygusu uyandıra! miş olduğundan hep bir ağızdan âalaylı bir. Hal- lon! naraslle karışılk verdiler. İkinci bir merminin grandi direğini parçalama st da korsanları — eğlenceden vazgeçirmemişti. Ancak gemide top olmadığı gibi adsız zırhlı da İngilize ateş edemiyordu; çünkü gemimiz bizim zırhlı İle kruvazörün tam ortasında bulunmak- ta idi. On beş kadar gemici — sandallardan birine girdiler, kaptan Blak ile ben de bir sandala at- layarak vapurdan ayrıldık. Şimdi — sırhlımızdan ancak dörtte bir mil uzakta idik, lâkin bu kısa yol ölüm tehlikesile doluydu. Bir gemiden biraz açılınca, bizi mümkünse düşmana göstermemek için adsız zırhlı elektrik projektörünü birdenbire kapattı. O zaman İngiliz kruvazörü ışığını aça- rak sandalı aydınlık içinde bıraktı, ve bizi biri- biri ardma attığı mermilerle takibe başladı. Bu mMmermilerden biri sekiz gemici taşıyan — sandala vurmuş, sekiz kişiden ancak İkisi kurtulup öte- kiler sandal ile beraber parçalanmıştı. Kaptan Blak öfkesinden çıldırmış gibi zırh- lıya doğru yamruğunu sallayarak haykırdı: — Ateş! Ateş! Sersem herifler, hâlâ ne du- ruyorsunuz.. O bu sözleri söylerken sağ kalan iki gemlel- yi çekip bizim sandala aldık. Arkadan gelen bir mermi yanım)za düşüp hepimizi sırsıklam etti ve sandalımızı yarı yarrya su doldurduysa da, başka zorluğa uğramadan adsız zırhlınım bordasına ye- tiştik; gemicilerimiz sevinç nârâlarile iskeleden güverteye fırladılar, Korsanlar için $u dakikalar çok büyük, çok parlaktı; uzun takibin tehlikelerinden kurtul- muşlar, şimdi bitün düşmanlarını yılmadan karşı hyacakları kalelerine yetişip durmuşlardı! (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: