10 Mart 1938 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5

10 Mart 1938 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

N Npp ABERİN TARİNİ TEFRİKASI: 20 Yazan: A, Cim Vesikaları veren: Donanma Komodorluğu Başkâtibi Binbaşı İhsan Hidayet B. allesi, gelen bahriye | Orta kKazançta *ferine kapıyı açıp açmamakta tereddüt ediyordu — Dur, dinle, mdi bu arkadaşla- İ yet! anlatmak, bu kadar evlerinde ek lüzım. Dü . graf çeksek ol- evleri guracıkta, bur. . Sana kâğıt yaza . iden çık, bir yere gi. tn gibi uzaklardan dolaş, idavet beyin evine uğra, o ra Ahmet beyin ma- İ diğim kâğıtları ken- hıx.—.ı—nuı: ver, Dön gel; haydi asla . efendi, masasınm başına * ve Hidayet beylere şu tezkerele- Yazdı: B & dvarii sani Ahmet ve serçarkçı 0yet beylere: Tendim, '&mide Ralg, bu sabah mürettebatın bazı bulunan bende, Arsularını - is'af kapıları karıp ala- n söylediler. adan ba. şka sizin adreslerinizi öğ- Doy, R ' kalkıştılar. Tarafımdan mü . Olundu... Birinizin ofrada dü- ÇUN T yapıldığı idda edil . Şi Hidayet © de “vatan haini,, Ti Ali Kabuli veye . olduğu için cezalan. e sÖylemektedirler. ve gemide ge . 'arı berayı malümat arzede - Taşoz muhribi hümayumu Nöbetçi 2abiti Hüseyin Hüsnü tlır almaz bir yo- en sıvışmış, tezke- ine vermeye koşmuştu. Jarın kapısından çıktık . Ki npaşanın yolunu yet beyin evine uğ- pamamak gibi bir , bu badire. ayordu. İkindi vakti, m Yıldıza sevke - n da kâğıdı getir. ye neferi tarafın - yat Hidayet beyin k bir telfga düşmüşler. Tyı açıp açmamakta te. » Gelenler Hidayet . in amışlarsa diye dü- ardı. Nihayet Hidayet beyin ee reden sordu: Ti #stiyorsun oğlum ? bq;dmümkün mertebe tatlı xı’m'şl tanıtt: u“'lm. gemiden geliyorum, Ta- k,. z.;:k;m Hüznlü beyin emirbe. a gee tim Hidayet beye bir tez- n K k Tdi, Onu getirdim. ülplerine biraz su serper gi. M“' Maamafih, bunun bir hile bir » ©v halkmm heyecanla M Nı kim temin edebilirdi? q, d bey, namaz seccadesinin . Etthim :'îökmlb_v, kardeşinin ve ken- eti lâmeti için Allaha yalvarı - Üüine TT ardıma eklediği rekâtlar. k Tamaz kılıyordu. Şabanm | geldiği haber verilince bir defa da pen- cereden kendisi bakmak istedi, O, Şa. banı tanıyordu. - Kafesin arkasından bakıp neferin Şaban olduğunu anla . yınca usulcacık kapıyı açtırdı, neferi içeri aldılar. Nefer Hidayet beyi gö. rünce selâm verdi, zabitliğine günder- diği tozkereyi uzattı. Hidayet bey bir hamlede tezkere muhteviyatını okudu, zavallı adam boynunu büktü. — Peki, dedi, selâm söylersin! Bv - den bir yere çıkmam!.. Bir dakika sustu. Şaban dışardan geldiğine göre muhakkak ki kardeşi hakkında bazı malümata sahiptir diye düşündü. Sonra çekingen bir sesle ne. ferden sordu: — Şaban, birader hakkımda neler duydun ? — Efendim, kaptan beyin gemiden alınıp divanhaneye getirildiğini hepi- miz işitmiştik... Ben - buraya gelirken divanhaneden iki at kogulu bir itfaiye arabası çıktı. Kabuli beyi bunun içi. ne oturtmuşlar, etrafına da beş tane süngülü ttfaiye neferi koymuşlardı. A. raba Azapkapı caddesine doğru gitti. — Nereye götürdüklerin! öğreneme- din mi? — Öğrenemedim efendim. Götüren. Ter arasında tanıdığa tesadüf etmedim, Bunu oradakilerden sormayı da müna- Bip görmedim,. Ama bana kalaa... Şaban susmuştu. Hidayet bey ne. Lerin gözierine bakarak sözü bıraktığı yerden devam ettirmek için ayneh tek- rar ettirdi: — Neye sustun Şaban, bana — kalsa diyordun ? — Evet efendim, bana kalsa saraya, padişahm huzuruna götürüyorlar der. dim! Hidayet bey derin bir düşünceye dalmıştı. Tehlike içinde bulunan kar. deşinin kıbetini, kendi başını düşünü- yordu. Fakat, dindar adam nihayet bütün tereddüdlerine galebe çaldı: — Peki, Şaban, dedi, git, Hüsnü be- ye selâm söyle; teşekkür ederim. Ha. ber göndermekle bana karşı arkadaşlı. ğinı, dostluğunu' göstermiş oldu. Ne yapalrın ?... Kaderimiz neyse onu görü- rüz. Allah cümlemizin muini olsun!.. Haydi evlâdım, Allah selâmet versin! Şaban, Hidayet beyin evinden ayrıl. dı, bir mahalle aşırı oturan ikinci kap. tan Kulaksızlr Ahmet beyin evinin yo- Tunu tuttu. Hidayet bey tezkereyi aldıktan son. ra ihtiyat tedbirlerini bir kat daha ka. vileştirdi. Kapının çifte kol demirini wurdurdu. Sonra ışık yakılmamasını tenbih etti ve filintasını aldı. namaz seccadesinin Üzerine diz çöktü. Bu fe- Viketli gününü Tanrısıyla başbaşa ge - çirmek üzere Ibadete daldı. Akşam olunca, karanlıkta ve süküt içinde kalan evde hiç kimse yokmuş gibi bir hal vardı, Kabul! beyin kanlı elbiselerini sırıklar ucuna takarak me. şalelerle kanlı bir fener alayı tertip e. den Asiler evvelâ Hidayet beyin evi- nin önüne geldiler. Meşelelerle evin gahnişlerini tutuşturacak hareketler yaparak kapının önünde bağırdılar, çağırdılar: — Kahrolsun şeriat hainleri, padi. şah hainleri... İşte, hain Kabuklunun elbiseleri ve pabuçları... Alçak idam e- dildi! Diye naralar attılar. Hidayet bey, kardeginin sırıkların ucunda teşbir edilen elbiselerini tanı- yınca kendini zaptedemedi, yere ka . pandı, hüngür hüngür ağladı. Tâ ken. dinden geçinceye, bayılıncaya kadar kanlı göz yaşları döke döke hain katil- lere lânet okudu. boddua etti, (Devamı var) I Günün meselesi I Içtimai yardım teşkilâtına ihtiyaç var maaşlılar için küçük kredi müesseseleri açılmasına Hükümet önayak olmalıdır Ayda yüz lira kazanan bir sile sa- hibi tasavvur ediniz. Bütçesini kazan. ema göre taksim etmiş fakat şu ve. ya bu sebeble bu bütçede “tasarruf,, hanesi açmak imkânını bulamamıştır. Ani bir hâdise, bir hastalık, dolayısile bu aile için bir aylık kazancma mua- dil bir para bulmak hayati bir mescle olduğu takdirde başvurulacak herhan. gi kapı yoktur. Yapılacak iş evdeki yükte hafif pa. hada ağırca eşyayı toparlayıp harac mezad yok pahasına satmak veya te- fecilere mürcaat etmektir. Tefeciler filvaki kanunen mevcut değildir, fa - kat filliyatta rabat rahat ve insafsızca para kazanmanın yolunu bulmuşlar . dır. Bunlara karşı kanunun bir şey yapmasına da imkân yoktur, Çünkü or. tada şikâyetçi bulunamaz. Bir arkadaş anlattı; “— Tanıdığım birinin çalıştığı mü- essesenin bir kahvecisi vardır ki, mü. kemmel bir tefecidir. Fakat kanunun bu odamla alâkadar olması iİmkânsız. dır. Çünkü borç alan memnun, veren memnun.,, Şikâyet eden yok ki resmi makamlar bu tefecilikten haberdar ol- sunlar. Bu adamdan meselâ 50 lira alan bi. rinin ilk iş olarak on beş gün sonra ö. denmesi şartiyle ve 75 liralık senet vermesi lâzımdır. On beş gün sonra bu borcun 25 lirası, yani esas barcun yarısı ödense geri kalan miktar ikinci on beş günün sonunda gene 75 lirayı bulur. Öyle ki bir defa topluca bore alan bir adamın tayyare piyankosun . dan kazanmadığı veya bir mirasa konmadığı takdirde artık borçtan ya- kasını kurtarmasına imkân yoktur. Kahvetciye muayyen bir maaş bağla . muş vaziyette ilânihaye boarç ödemeye mahkümdur. Bu şekilde 100 lira bor. cuna mukabil 800 lira ödemiş ve hâlâ 300 IHra borcu kalmış birisini tanırım. Peki ama niçin bile bile bu budala- lığa razı oluyor ve mütemadiyen para ödemeyi kabul ediyorlar? Kat'i ve şedid ihtiyaç öyle bir şey- dir ki, onun karşısında ne mantık, ne ince hesaplar, ne de ihtiyat ve tedbir para eder. O anda muayyen bir para. yaâ kat'i bir lüzum vardır, ince eleyip sık dokumak değil, ancak tefecinin in, saf ve merhametini tahrik etmek mev- zubahstır. Barcun birkaç mislini ödedikten sonra geri kalan ve hopsl de fahiş fa, izin mahsulü olan parayı ödemekten istinkâf da kat'iyyen müracaat edile. miyecek bir tedbirdir. Çünkü bu para- nn faiz mahsulü olduğunu ispat ede- cek elde hiçbir delil ve vesika mevcut değildir. Kahvecinin “benden borç almıştı, şimdi ödemek istemiyor, İcraya mü . racaatı doğru bulmadım., yolunda bir Hadeyle borçluyu mülessesedeki âmiri. ne gikâyet ettiğini bir düşününüz Bu mahcubiyeti, hattâ belki ihraç tehli- kesini kim göze alabilir. Kazaya rıza. dan başka çare yoktur, Zavallı, orada kaldıkça kahveelye her ay 20.80 lira bir şey ödemeyi kabul etmeye razı o- lacaktır.,, Bu misali meslek ve memuriyete gö- re istediğiniz kadar çoğaltabilirsiniz. Bozulan vaziyetini birkaç yüz liralık bir krediyle derha! düzeltmesi ve son. Buğgün, emlix terhini suretlle MA" krodi ihtiyadılın. * karşılamakta olan ra bu borcunu ödemesi muhakkak o . lan bir esnaf bugün teşkilâtaızlık do- layısiyle bunu yapamıyacak bir hal. dedir, Ya tefecilerden borç alıp son . radan müşkül mevkie düşecek veya o- nu da yapamıyarak vaziyetini ıslah e- demeyip gitgide iflâ« yoluna girecek. tir. Memlekette küçük kredi mücesese. lerine, içtimal yardım teşkilâtma kat'i bir ihtiyaç olduğunu gözönüne koy- mak için bu misaller kâfidir zannede. riz. Hükümetin önayak olması şartile böyle müesseseler ve teşkilât kolaylık. Ia vücuda getirilebilir. ö Istanbul radyosu 10 MANT — 1938 PERŞEMBE 18,30 çocuk tiyatrosu (Güle güle senço. cik), 19 Radife ve arkadaşları tarafından 'Türk musikizi ve balk şurkıları, 19,30 spor musahabeleri (Eşref Şefik) — 19,55 Barsa haberleri, 20 Cemal Kümil ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve balk şarkıla- rı, 20,30 Hava raporu, — 20,33 Ömer Ruza tarafından arapça ,45 Bimen Şen ve arkadaşları tarafından Türk musikisi, ve halk şarkıları, (Saat ayarı,), 21,15 Tah- sin ve arkadaşları tarafından Türk müusi. kisi ve halk şarkıları, 21.50 Bedriye Tüzün Şan, örkestra refakatile, 22,30 — orkesira £2,45 ajans haberleri, 23 plükla — sololar, opera ve öperet parçaları, 23,20 son ha- berler ve ertesi günün — programı, 23,$0 son. BÜKREŞ: 18, radyo orkesirası, 20,10 şarkılı kon ser, 20,10 İtlayan ve İspanyol müziği, 21, 15 filârmonik orkestra konseri, 2,10 plâk, BUDAPEŞTE: 18,30 radyo orkestrası, 10,30 siğün or- kestratı, 20,30 öperadan nakil, 22,15 piya- mo könseri, 23,05 asker? müzik, 2M,13 caz- bant. BERLİN: 18 viyolonsel konseri, — 19 hafif müzik, 20,10 Viyanadan konser nakli, 22,10 car- bant, 23,30 hbalk havaları, — ve askerl mü- zik. ROMA; 21,80 müzik, 22 operadan temsil nakli. PRAG: 20,30 operadan nakil, 23,10 plâk. VARŞOVA: 20,90 keman konseri, 21,10 hafif müzik, 23, konservatuvardan könser nakli. çük bir “ksmını BEmniyet Sandığı Pek zihin yormadan akla gelen bir fikri söyliyelim : Müstahdemleri muayyen bir mikta « TI aşan müesseselerin memurları için yardım sandığı kurmaları mecburf ol maslıdır. Bu sandığa kuruluşunda mü. essese muayyen bir parayı sermaye O. larak vermeli, ayrıca mamurlardan da para alınmalı ve gene memurlardan her ay bu sandık için cüz'i bir hisse kesilmelidir. Her momurun o mücast- sede çalıştığı müddet zarfında ödediği para mücsseseyi terkettiği zaman ken. disine aynen iade edilmeli, üstelik te. mettüü de ödenmelidir. Sandıktan maaşı nispeti dahilinde borç alan memur ve müstâhdemler bu- | na mukabil cüz't bir faiz ödemeli, bor- cun tahsilinde milessese hâkim ve nâ. zan olmalıdır. Hiç borç almryan me . murlar da temettüden hisae almak ve birikmiş bir paraya sahip bulunmak itibariyle istifade edeceklerdir. Hiç borç almıyan memurların sene sonun- da işterlerse sermaye paradan bir kız. mını faizsiz olarak geri alabilmeleri gartı da konulabilir. Bugün resmi ve hususf mileaseseler. den birçoğunda tatbik edilen yardım sandıklarının çok faydalr semereler vermiş olması da iddiamızm tamamen yerinde olduğunu ispat eder. HABERCİ Dün Cumhurreisi bugün bakkal Birleşik Amerikanın sabık cumhurreisi Hover Avrupada seyahat ediyor. Geçenler- de Pariste idi. Bir gün umumt? bahçeler. den birinin sırasına oturmuştu. Yanında. ki sırada oturan yaşlı bir adama sordu: — Amerikada ne yapıyorsunuz?.. — Büyük bir yiyecek mağazam var. — Demek bakkalsınız?.. — Evet, bakkal, kasap, sebzeci; oduncu ve meyveci.. Dostlarından birisi, bir gün kendisine: — Çok çalışıyorsunuz, biraz — istirahaf etseniz.. demiş. Hover şu cevabı vermiş: —— İstirahat mi? Asla!.. Beni, İstirahat kadar yoran bir şey voktur.

Bu sayıdan diğer sayfalar: