26 Mart 1938 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 13

26 Mart 1938 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

eyşiinlerde dontlarımdar bir sl irliğe gitmiştim. Bu mi. hendisin diğer mühendislerden farki (Gaz) markalı husüsi bir otomobile # ta Mevzu dışında teşeb. Yüz edönlere kızar, kendisini tahkir e- Üllmiş sayardı » giderek otomobili almasmı ve buraya gelmesini emrettim. Nihayet 15-20 dakika kadar beklemeniz icab edecek., Bu arada mühendisin karısı ds lâfa karıştı: — Âh Kolya, dedi, keşki şoföre ga: raja kadar taksi ile gitmesini tenbih etseydin!.. Ozaman iki dakikada gara. ja varırdı. — Haklısın karıcığım. Ben ekseri. ya bu imkânı unutuyorum. Ben şimdi şoföre bir daha telefon ederim... O her halde heniz evinden çıkmamıştır, Şoför hakikaten henüz evinden çık- mamıştı, Mühendis, bir an evvel ga. rTaja gitmesi için bir taksiye atlama” smı şoföre tenbih etti, Misafirlerden biri: — Mademki bir taksi tutulacak, biz bu taksi tle evlerimize pek âlâ gidebi. liriz, dedi, Bu fikir ev sahibini şaşırtir. Hattâ biraz da danmı sikti: — Aman rica ederim, dedi, nasıl o- lur? İnsanm hem hüsüsi otomobili olsun, hem de taksi ile gidilsin! Bü olur muf. Hayır, hayır.. Ben buna razi DİNEN.» Otomobili beklemeye başladık. Takriben yirmi dakika sonra tele- fon çaldı. Telefon eden şofördü. Şofö- rün ev sahibine ne söylediğini bilmi- yorum. Fakat ev sahibi yine, dönerek mahdup bir eda e: — Şotör taksi bulamadığını söylü- yor, dedi, adamcağız ta istasyona ke. dar gitmiş, arada bir taksi bulmuş. Fa. kat bu taksi de, yolu üzerinde olmadı- ğı için gelmek istememiş... Şimdi ben gofüre, şehrin merkezine kadar yayan gitmesini, orada bir taksiye atlıyarak garaja gelmesini tenbih ettim. Şoför MARKIZ DÖ POMPADUR HABER — "Aksam tostast X telefonda bekliyor; başka bir fikriniz var mı? Misafirlerden biri eski fikri tekrar etti: — Biz bu bulunacak taksi ile doğ- ruca evlerimize gitsek vasıl olur? Mühendisin gözleri parladı: — Bu münasebetle hatırıma iyi bir fikir geldi. Şoföre, bulacağı taksiyi buraya getirmesini tenbih edeceğim. Siz de bu taksi ile garaja kadar gider, oradan benim otomobilime binersiniz! Mühendis, şoförüne bu talimatı verdikten sonra misafirlerile nakil vaaıtalarınm faydaları üzerinde ko . nuşmağa başladı. Aradan yirmi dakika daha geçtik. ten sonra taksi kapmın önüne geldi. Misafirlerle ev sahibi kapınm Özüne çıktılar... Misafirlerden biri: — Doğrusunu isterseniz, dedi, hazır elimizin altında bir teksi varken ne diye garaja kadar taşınalım? Doğru- a taksiyle evlerimize gidelim.. Ev sahibi adetâ canı sılalmiş bir halde: — Çok rica ederim, dedi, bu hartke- tinizle beni kırıyorsunuz!. Bahusus $0- förü uyandırıp buraya kadar getirdik. ten sonra taksi ile gitmek hiç de iyi bir şey olmıiyacak... Misafirler taksiye yerleşmeye baş. ladılar... Fakat ötomebilin bir yerini taksinin şoförü, diğer yerin! mühendi- si göförü işgal ettiği için geriye ancak üç yer kalıyordu. Halbuki misafirler beş kişiydi. Ev sahibi misafirleri say- dıktan sonra: —Keşki şoförüm iki taksi getirsey. di, dedi, Halbuki şimdi bilmem ki, ne yapmalı?.. Bence üçünüz otomobile e — — — ——— e m m Otomobil safası | GİELM? Mihayil Zoşçenko binetsiniz; diğer ikiniz de benim olo- | mobilin gelişini beklersiniz!, Misafirler mahcub bir halde susu - Mühendisin karısı bu fikre itiraz et- — Bundan bir gey çıkmaz ki, dedi, Bizim şoför burada kalırsa o zamen bizim otomobili kim idare edecek? Mühendis bu fikri makul buldu! — Haklısnm karıcığım, dedi. Misa- firlerin üç olmayıp beş oluşu ne fena! Uç kişi olsaydılar o zaman meseleyi halletmek işten bile olmyacaktı. Şu halde şöyle yapalım: dört misafir oto. mobile binsin!.. Bizim goförle bir mi. safir de yaya olarak otomobili takip etsin! N Yaya yürümenin kendisine isabet etmesinden korkan bir misafir yavaşça ortadan kaybolân. Sizin anlıyacağmız sıvişta. Arkada dört misafir kaldı, Mübendis misafirleri bir dahn say- diktan sonra: — Şimdi mesele biraz kolaylaştı, dedi, üç misafirle goför taksiye binsin- ler; dördüncü missfir de ya burada beklesin, veyahut yaya olarak otomo. bilin arkasından yürüstn! Bu #rada misafirlerin biri yüksek sesle : — Bana müsaade, diye haykırdı, ba- kmız yük tramvayı gidiyor. Zen şimdi gider kapısına asılırm.. Allahassmar- ladık dostlar!, Misafir dediğini yaptı. Tramvayın basamaklarına atladığı gibi geceka- Fanlığı çinde Kaydol Mühendis; medi, varsin tramvayla gitsin. Hay. di siz de otomobille güle güle gidiniz! Mühendisin şoförü otomobile biner. ken — Nikolay Petroviç, diye mühendi- 8s seslendi, taksi parasını vermeği W- nutmayınız!,. Ben bu sabahki taksi i. çin de cebimden on iki ruble vermiş- tim. Mühendis istemiye istemiye para- ları suladı. Mühendisin karısı: — Bu taksi masrafı bize günde 6 tuz rubleye mal oluyor, diye dert yan- dı. Şayet bu taksi masrafı olmasaydı biz pekâlâ bizim “Gazı “M1,, ile de. giştirebildik... Neyse, uzatmıyalım.. Biz geri kalan üç misafir taksiye yerleğtik ve yola düzüldük. Yolda, şoförden, bizi garı” ja götürmiyerek doğru evlerimize bi- rakmasmı rica ettik. Mühendisin go. förü bu teklifimize pek sevindi — Bu hareket, en mantiki bir hare- ket olur, dedi, Çünkü garaja vardık- tan sonra oradan da en aşağı bir saat- HARKIZ DÖ POMPADUR p Müsyö Jak, ağır sğır: — Evet, dedi, bu cesur ve metin bir kadındır. .Bizim için tehlike de bunda- dır.. Hemen böyle bir kıza tesadüf et- rösmiş olmam ne betbahtlıktır!.. Fakat hayır.. O krak çok seviyor. Benim işi me yaramazdı.. Kont alaylı bir tavırla ; — Yani bizim işimize yaramazd: de- mek istiyorsunuz! Mösyö Jak ona istihfaf dolu bir na- Nar atfetti. Pakat hemen gülümsiyerek tekrar söze başladı: — Ben de bunu demek istiyordum, kont.. Fakat söyleyin bakalım, haliha- zir hukkında ne düşünüyorsunuz?, Dü Barri hiddetinden sarararak ce- vap verdi; — Şunu düşünüyorum ki, bu d'Et yol entrikacıların en tehlikelisi, en korkuncudur, Ve eğer yolum Üzerinde durursa, onu öldüreceğim! . Mösyö Jak sakin bir sesle: — Eğer bu hoşunuza gidiyorsa, onu öldürün, Fakat şimdilik küçük Puas- somü.. pardon, Malam d'Etyolu krala kadar vârmâktan menetmeli.. Anlıyor. musunuz? Her ne pahasına olursa olsun buna mâni olmalı. Dü Barri hiddetle: — Nawi mâni olmalı? dedi. Kral da ons tutulmuştur. D'Etyolla madam Puasson genç kızı Ermitaj ormanına götürmüşlerdi. Kral da onu gördü. O da kral üzerinde istenilen tesiri yaptı. Kral âşık bir talebe gibi onun pencere- leri altında dolaştı, onun kilisdden çı- kişisi seyretmek için Luvrdeki balko- munda saatlerce bekledi. Sarayda her- kes bunun, büyük bir aşkım başlangıcı olduğunu söylüyor! Bugün d'Etyolu Zörseydiniz!.. Bütün saray halkı ora- daydı ve herkes genç kadınm nazarı dikkatini celbetmeğe çalışıyordu! He- 16 bu d'Etyol'un, bana atfettiği zafer Bazarın görseykliniz!.. nüz bir şeyden şüphe etmiyor. Hiç bir şey bilmiyor!.. Size söylüyorum; Ma- — Evet amma genç kadınl.. O, he- dam d'Etyolla kralın bir tek dela biri- birleriyle konuşmamaları lâzımdır. Dü Barri tekrar etti: — Çaresi?, Mösyö Jok ağır ağır; — Çaresi mi?, dedi, Çaresi, ma- dam d'Etyolun kalbine Başka bir aşk, başka bir ihtiras sokmaktır!.. Genç, yas kışıklı, cesur, mert, zeki bir erkek far- redin, bu erkek âşıktır. Hemde öyle büyük, öyle sarsılmaz bir ihtirasla â& şıktır ki, kadınlar imkânı yok buna muküvemet edemezler!.. İşte, böyle bir delikanlı alıp madam d'Etyola götürür ve ona şöyle deriz:.. Kendini sevdir!.. Dü Birri: — Çok güzel, dedi. Demek mesele böyle birisini bulmaktır. Bu güç bir iş değil, en aşağı yirmi asilzade tanırım ki, bu rolü mükemmelen oynayabilir- ler. — Anlayamadınız: Mevzuu babsolan şey, rol oynamak değildir! Size tasvir ettiğim şekilde ve hakikaten madam 4'Etyola âşk olan bir asilzade bulmak lâzımdır. DU Barri; — Peki, dedi, böyle birisini ararım!, — Aramağa lüzum yok: Mevzuu bahis delikanlı meydandadır. Hem de bu, öyle birisidir ki, ondan daha iyisini bulmak imkânsızdır. Dü Barri, gizli bir endişe ve, kendi vaziyetini haleldar edebilecek bu meç- hul delikanlıya karşı, bir nevi kıskanç- lk duyarak sordu: — Kimdir bu?. Mösyö Jak, kısa hir #üküttan sonrar birdenbire sordu: — Bu sabah tevkif ettirdiğiniz genç erkeğin ismi nedir?, Dü Barri yerinden sıçradı; — Ondün mı bahsettiniz. Aslal, Hayır!,. Asla. Şövalye d'Assas, “o,, nu, senelerden beri tanıyormuş gibi seviyordu. Janı ancak bir kaç saattenberi tanı yordu, onun ismini ancak sabahleyin öğrenmişti.. Buna rağmen sevgili hayal onun zihnine silinmez bir şekilde nak- şedilmiş, sevgili isim onun dudakla - rından mütemadiyen söylenmek ihtiya- €: duyulan tatlı bir şarkı gibi dökülü - yordu. Şövalye d'Assas bir tek büyük ihtira- sa kapılan ve bu ihtirastan bir daha kurtulmıyan, âlicenap bir ruha malikti. Başka birisi olsaydı, muhakkak, kendi kendine şöyle derdi: — Mademki başkasiyie evleniyor, mademki beni sevmiyor, bu aşkı Kalbimden söküp atacak, bunu artk düşünmemek için elimden gelen her şeyi yapacağımı. Fakat şövalye böyle düşünmedi ve sadece şunu hissetti kir Ermitaj orma- nındaki pembe elbiseli genç kızı, bü. tün hayatı müddetince sevevekti. Mü- fekkiresinde artık ondan başka hiç bir seyin mevcut olmadığını ve bu aşkın si linmez bir şekilde içine işlediğini anla- ör. Fökat ayni zamanda şunü da anladı ki, bu aşk onu öldürecekti, Netede? Ne zaman? Nasi? Bunu kendi kendine sormağa lüzum görme“ Bu aşk onu öldürecekti, işte bu ka- dar, Fakat şövalye kat'i ihtiraslar yaşın- da olmakla beraber, ayni zamanda, hayatın âteşin ve hâkim bir şekilde ken» disini hissettirdiği bir yaşta da bulunu- yordu. Bundan başka, onun mücadeleci mizacı, onu sür'atle bir nevi isyana sev- ketti, Evvelâ, mademki Jansız yaşayamıya- cağmı, mademki muhakkak öleceğini düşünerek, hapisanenin de diğer ölüm- Jer gibi bir ölün olduğunu kendi ken- dine söyledi. Bastiy insanı çabuk öldü- rüyordu. İcabında, kendisi de, hapisa- neye yardım edecekti, Bir gün, ilk Yür. satta, hapisane müdürünü tehdit ede- cekti, O zaman onu aşağıdaki bücrelerden birisine kapatacaklard. Bu hücreler, insane bir iki ay içinde mahvetmeğe kâ- fiydi.. Şövalye evvelâ, işte bunları düşünü- yordu. Sonra, içinde, müthiş bir hiddet duy- du. Bu ölümün kendisine ve “os na lâ- yik olmadığını kendi kendine söyledi. Ölmek istedi, fakat dışarıda, hürri- yette.. belki de onun gözleri önünde öl- mek istedil, Bunun üzerine, kafesteki aslan gibi, o da hücresinde dönmeğe başladı. Kalır demir çubukları sarstı, kapıyı salladı, bağırdı, çağırdı, fakat bunların hiç biri fayda vermedi. O zaman, şu cevabımı bir türlü bula- madığı bu süali kendi kendine sordu; — Niçin Bastiy'deyim? Beni niçin tevkif ettiler? Ne yaptım?, Kendisine yemek getiren gardiyan: istlevap etti. Fakat gardiyan, mahpus- larla konuşmanın yasak olduğunu söy- Tedi. Hapisane müdürünü görmek istedi ğini söyledi. Fakat ona, hapisane mü- dürünün Bastiy mahpuslarının davetle- rine icabet etmekten başka yapılacak işleri bulunduğu cevabını verdiler. Şövalye vaziyetini daha iyi kavra - yınca, bu korkunç bapisaneden hiç bir zaman çıkamıyacağını daha iyi anladık. ça, hürriyet arzusu da o nisbette fafzla- laşıyordu. . Hiddet buhranları, ümitsizlik buh- ranları geçirdi. Nihayet kendi kendine şöyle dedi: — Beni sevmiyor, öyle olsun!.. Be- mİ sevmesini istemiyorum! Fakat onu bir daha görmemek! Buna asla imkân yok! Asla! Ah! Ne zalim bir zetyrapf

Bu sayıdan diğer sayfalar: