13 Şubat 1932 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

©e 10 Süyla — m SON POSTA Şebat 18 ——— —-i — TEMMUZ 1914 — Umumı Harp Nasıl patladı ? | Nakleden: H. R. y — Kızım Dolıtor Semi Ekreme — —-iğ Yazan: Emil Ludviş Her Üç İmparatorlukta Da Harp İlân Edilmiş, Murakabe Yapılmamıştır Grey ilk defa olarak müte- heyyiç göründü. Söyliyeceği söz- lerin dünya tarihinde tutacağı ehemmiyeti hissediyordu.Muzaffer oldu. Bu zaferin sebebi irat etti- ği nutkun — mükemmeliyetinden, yüksekliğinden değil, belki bu 'nütkun Avrupada bir memleke- tin harici siyasetinin en büyük mümessili tarafından o memleke- “#n meb'uslarına harbin lehine ve aleyhine mevcut - sebepleri, "menafüi, hissiyatı, esiri mudilâtı *birer birer ve tam bir vuzuh ile 'izah ederek millet mümessillerini idiledikleri kararı vermekte hür 'olduklarını hissettiren bir nutuk olmasındandır. i * ” Her üç imperatorlukta ta harp ihotbehot ilân edilmiştir. Bir mü- gakabe yoktur ve harbe kar verip ilân ettiren adamın etrî fında yalnız birkaç kişi vardır. Fransa ve Belçikada mesele mü- gakereye konmuş, fakat iş belâgat perdazlığa, hitabete boğulmuştur. Zaten bu iki memleket - parlâ- mentolarından birinde müzakere Wlânı harpten sonra — cereyan etmiş, diğeri ise hayır diyemiye- cek mevkide bulunmuştur. Ancak İngilterededir ki mesele mesuli- yetin tamamını manen omuzla- rında taşıyanlara etrafile anlatmış ve kararları bekletmiştir; söyle- nen sözü dinleyiniz ; » — “Düne kadar diplomatik bir muavenetten başka bir şey vadetmiş değiliz. Yalnız Fas buh- ranı sırasında Fransız sefirini ve Alman sefirine Almana tarafından Fransaya cebren bir harp kabul ettirilimiye — kalkılsaydı — İngil- tere de efkârı umumiyenin kuv- wetli bir ihtimal ile Fransaya müsait bulunmuş olacağını söy- lemiş idim. Bahri ve askert ehlivukufa her iki hükümetin hür kalması şartile mükâlemeye müsaade et- miştim. 1912 de hükümetlerimize bırakılan serbestiyi mütekabilen temin ettik. |Bu münasebetle Kambonla aralarında 1912 de teati edilen mektupları okur. | Şimdiki buhranda Fransanın şerefi teahhüt altındadır. Ken- disinl müttefikinin — arkasından badireye sürükliyen budur. Bizi Fransaya bağlıyan dostluğun tarihi kadim dostluk, — vazifeleri ne raddeye kadar sürer, götürür, İşte şimdi herkes kendi kalbine bunu soracak ve orada bulaca- gı hislere göre taahüdatının nere- ye kadar gittiğini taktir edecek- dir Benim şahsi noktai nazarım şudur: Fransanın donanması ak- denizde bulunuyor. Şimal ve garp sahilleri himayesizdir. Bir ecnebi filosu gelir, oraya hücm ederse İngiltere hareke geçmek mecbu- riyetindedir. Bunu Britanya menafii namıma söylüyorum. Benim fikrime göre, şimal ve garp sahillerinin bir hücuma uğradıkları takdirde İn- gilterenin — yardımından — emin Harbin en dehşetli safhalarından biri Tahtelbahir mücadelesi olup — olmıyacağını anlamak ve derekap anlamak istemek Fran- sanın hakkıdir. Belçikaya gelince; bu işte namusumuz ve menafiimiz, hiç olmazsa 1870 de olduğu kadar kuvvetli bir surette mevzuu ba- histir. Vecibelerimizi 1870 de Gladston'n — yaptığından — daha az ciddiyetle telâkki edememe- miz imkânsızdır. (Bu noktaya mütedair iki sefirin cevaplarını ve kıral Alberin istimdadını okur. | ( Arkası var ) Dunya Işıgını Görmi- yenler Arasında ( Baştarafı 1 inci sayfada ) kör, topal, sağır ve dilsiz çocuk- ları tabit insanlar arasına karış- tırmak fikirleri kuvvet buldu. Bu yavrular için hususi terbiye mü- esseseleri kuruldu, onlara da ha- yattan sağlam insanlar gibi nasip almak imkânları verildi. Bize gelin- ce; bu zavallılar düne kadar ihmal “ediliyordu. Eski idare İstanbulun rüutubetli bir binasında ancak bırkaç dilsizi himaye ediyordu. Fakat yeni idare anormal denilen bu sakat çocukları ihmal etmeyi bir cinayet derecesinde gördü. Şimdi İzmirin en güzel bir bina- sında bu sakat yavrular terbiye ve tahsil görüyorlar. Bu suretle bunlar da diğer hemcinsleri gibi hayatı ancak kendi emeklerile kazanabilecekler, tufeyli olmak gibi bir facia ile karşılaşmıyacak- lardır. İzmir muhabirimiz oradaki ( Sağır Dilsizler ve Körler ) mü- essesesindeki tetkikatını şu sa- tırlarda anlatmaktadır: * İzmir (Hususi) — Fen lisanın- da anormal denilen sakat ço- cuklar düne kadar bu memleke- “tin en fazla ihmal edilen bir züm- resi idi. Bunlar muhtelif insan tabakaları arasında dilencilik gibi başkalarının sırtından geçinmek- ten başka birşey yapmazlardı. Fakat bugün — vaziyet — değiş- miştir. Bunlar şehrimizde açı- lan mektepte — ciddi fen ve terbiye — adamlarının — nezareti altında hayata tabii insanlar gibi hazırlanıyorlar. Sağır, dilsiz ve körleri hayata yetiştiren bu müessese, — şehri- mizde | hakkını Karşıyaka — semtinin en güzel bir köşesindedir. Ruh dok- torlarımızdan Kemal Bey bu mektebin idaresini deruhde et- miştir. Müessesedeki faaliyetten (Son Posta ) okuyucularını ha- berdar etmeyi faydalı bulduğum için tetkiklerimi yazıyorum. Müdür Kemal Beyin odasına gitmek izin alıp mektebin büyük salonundan geçerken üç kör ço- cuktan ikisinin keman, birisinin de flüt çaldığını gördüm. Gayriih- tiyari gözlerimde yaş katreleri belirdi. O yavrular ki, hayatta renk ve ışık denilen mefhumların güzel ve çirkin dediğimiz mana- ların tamamen yabancısıdır. Gü- zel bir mevcut ve bir manzara, canlı veya cansz olsun, bize haz verir, bize zevk aşılar. Çirkin — bir veya manzara karşısında hiç tereddüt etmeden nefret hislerimizi taşı- gözlerimizin ve hissesini tamamen ödemiş oluruz. Fakat bu mües- sesede ( Göz nuru) denilen kud- retten mahrum yaşıyan yavrular acaba ne yapabilirler? Bu sual karşısında hissimi derhal izhuar edeyim: Onlara tufeyli olmama- ları için musiki öğretiliyor. Emi- nim ki ilerde hayatlarını kendi emeklerile — kazanacaklar. Fa- kat ( göz nuru) denilen — kud- ret onlara ebediyyen gülmiyecek, Onlar bu müeseesede yetiştikten sonra dilenci olmıyacaklar, emek- Fa- madde rırız... Bu suretle lerinin hakkile geçinecekler. kat ne bahasina!.. İşte büyük salonun kenarın- dı.ki bir odada yine. âmâ bir  YE Bu Sütunda Hergün | Gayriihiiyari Nakıli: — Esat Ş. “ Gençlik ,, - A — Geçen Günkü Nüshaların Hulâsası Genç bir İtalyan sındılcısı olan Antonyo babasının kayığile - İngiliz seyyahlarını gezdirir. İçlerinde çok güzel bir kız, Antonyodı ilk aşk ihtirasını (uyandırır. Ertesi gün bu seyyahları yine — gezdirecek olan Antonyo kumbarasını kırar, içindeki (13) lira ile genç kız için bir broş alır ve hediye eder. Akşama da, yiyeceği kırbaçların tesirine lâkayt, eve döner, babasına “ Para yokl , Der. Babası önündeki bir yığın balık ağını düzeltmekle meşğul idi, Yerinden doğrularak haykırdı: — Hain İngilizler yoksa gitti- ler mi?. — Hayır.. gitmediler.. — Yoksa para vermediler mi?. Yoksa dalğınlığın seni kör ve aptal mı yaptı?. Antonyo odanın karanlık bir köşesinde ayakta duruyordu. Gözleri sabit bir nok- taya dalmış, bir saat evvelki hatıraları düşünüyordu. Geniş ve süslü bir salon.. Mermer basamaklardan süzülen bir kız... Nasırlı avuçlarina uzanan ince ve beyaz bir el... Heyecan..... Hararet... Ve saadet... — Ben onlardan para İstiye- medim babal İstiyemedim diye cevap verdi. Aşk... Saralli homurdanarak bağırdı: — Yalan söyliyorsun... Biliyo- rum ki sen parayı aldın. Benden saklıyorsun. Onları biriktirecek, kendin gibi manasız şeyler ala- caksın.. Ne günahım var ki oğlum bana karşı bu kadar yalan söylü- yor, beni aldatiyor. — Baba bende para yok.. İs- tiyemedim. — Sus.. Yalan söyleme. O hal- de paraları yolda kaybettin. — Hayır baba kaybetmedim, fakat istemedim del. Ben bu otuz lirayı çalışarak kazanacağım ve | bu zararı çıkartacağım. Saralli daha vahşi bir sesle oğluna haykırdı: — Ben sana yalancılığı şimdi öğretirim. Çıkar gömleğini!. Duvara doğru ilerileyerek kalın meşin değneği eline aldı. Anton- yo çıplak umuzlarında şaklıyan kırbacın ilk acısile gözlerini ka- padı.. Yumruklarını sıktı.. Fakat bunun ne ehemmiyeti — vardı? Omuzlarına ikinci darbe inmedi. başını — kaldırdı. | Babası elindeki kırbacı karanlık bir köşeye atarken: — Haydi giyin diye haykırdı. Hırsız. ve yalancı çocük.. Ben sana sonrâ- gösteririm, bereket versin ki kapı çalınıyor.. Kapı açıldığı zaman, sık sa- kallı, kısa boylüu ve esmer bir adam içeri girerek Saralliye bir zarf uzattı. — Dün ( Milor ) un yanında para olmadığı için size veremedi dedi.. Bugün oğlunuz Albergoya geldiği zaman kendisine parayi vermek istedi, fakat imkân bula- madı.. Albergonun müdürü Antonyoya işaret ederken ihtiyar balıkçı elindeki zarfı yoklıyordu. Birden- bire: — O halde oğlum ( Milor )u görmedi ? diye sordu. Bu esna- da babasının arkasında duran Antonyo bu kısa boylu şişman adama yalvaran nazarlarla ba- kıyordu. — Oğlunuz Albergoya geldi- ği zaman — otomobilin icinde hareket etmek Üüzere idiler. Dedi, hem ( Milor) uzaktan oğlunuzu tanımamıştır. Sözünü bitirdikten sonra çok kibar bir reveransla bu balıkçı- lari selâmlıyarak evden çıktı. — Sarelli zarfı açtığı vakit için- de hiç ümit etmediği yüz 1lira bulunca sevindi. Memnun ve müstehzi bir gülüşle oğluna ba- karak : — ÖOğlum dedi sen ya- lancı — ve — hirsiz. — değilsin... Fakat sen aptalların en ap- talısın... Bir gündüz — rüya- sı içinde — kendinden geçmiş- sin.. Omuzların yine talili imiş ki bu namuslu İngiliz ailesi borçla- rını çabuk gönderdiler.. Haydi git, tamir edilecek dört balık ağı var. Onları bitir!.. Antonyo evden çıkarken şarkı söyliyordu. Belki o aptalların en aptalı idi.. Fakat ogün bir cennete girmiş ve o vakit aptallık ona çok tatlı görünmüştü. Antonyo ağlarının başına oturmuş, kalbinir derinliklerinden kopan, mavi ve berrak semanın namütenehilikle- rine yükselen, dağılan, kudretini saadet ve aşktan alan bir sesle şarkı söyliyordu... Ağların örgü- lerinde dolaşan ellerinde, sevgi- lisinin hayal kadar yumuşak, sa- adet kadar berrak, bir güverci- nin ipek tüylerle örtülü ayakları kadar küçük ellerinin — eriyen sıcaklığını, tatlı gül kokusunu duyuyordu. ıııııııııııııı yavru körlere mahsus daktilonun başında yazı yazmakla meşgul. Fakat diyebilirim ki bunlar tabi- atin bu zulmüne şimdiden alış- mış gibidir. Tamamen sihhatli ve neşelidirler. Yüzlerine bakarsanız gamdan — haberleri olmadığına bükmedebilirsiniz. £ " ADNAN (Yarın: Körler orta | tahsil görüyor.) _Şayanı dikkat — bir teklif Yalnız 75 kuruş gönderiniz. Mukabilinde Reisicümhur Hz. nin tabit büyüklükte, san'at- kârane bir büst portrelerini elde edeceksiniz. Türkiyenin bilüâmum Ricali Âliye portre- lerinin fiatleri dahi aynidir. Posta mesarifi yukariki bedele dahildir.. FOTO — FRANS İiklâlcaddesi No, 128 Beyoğlu ÇÖi l

Bu sayıdan diğer sayfalar: