Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
"ESON FPOSTA — —— —- —- — ülhamit, Fon der Golç Paşayı -Hiç Sevmiyordu * Onu, Kendisine Küfranı Nimet Göstermekle İlham Ediyordu NAKİLI — ZİY ŞAKIR Her hakkı mahfuzdur — 229 — 1 Haziran 332 T P 7 Bugünkü gazetelerde ahaliye kolera aşısı tatbik edileceğine dair bir fıkra vardıi. Abdülhamit bunu görürgörmez telâşa başladı. — Ateş olmıyan yerden du- man çıkmaz. Dedi. Öğleden sonra da Üs- küdar ve Şişli taraflarında bir- kaç kolera vukuatı -olduğunu ağalardan haber almış. Büsbütün telâşı arttı: — Kolera demektir. Diyor ve sarayın her tarafın- da temizlik yaptırıyor. 3 Haziran 392 demek, — pislik Abdülhamit, dün gögsünde ve | ağrılardan sol tarafında — bazı şikâyet ediyor ve: — Acaba (Rihi Tayyar) ol- masın?.. i Diyordu. Bugün bilâkis vücut- ça gayet iyi olduğunu söylüyor ve bunu da yine (Aspirin) in himmetine atfediyor. * Bugün Berat kandili olduğu için etrafındakilerin tebriklerini kabul etti. 4 Abdülhamit son — günlerde, deniz — tarafındaki bir odada oturmayı itiyat etti. Halbuki bu odaya lüzumsuz eşyalar konularak — depo ittihaz edildiği için otu- rulacak gibi bir yer değil, Böyle viyor ve bunun için de: — Karşı — sahilin manzarası çok güzel. Hislerimi okşuyor. Bahusus Hatice Sultanla Naile Sultanın yalıları da karşıda. Bu- rada oturdukça onlara daha yakın olduğumu zannediyorum, Diyor. Bügün yine uzun uzadıya harpten bahsetti: — Harp uzadıkça — ağırlığı artıyor, — parasızlık, — hepimizi müşkül veziyete sokacak. Neti- cenin bizim için çok vahim ola- cağından korkuyorum. İngilizler . :: (suleyı:::lniye) taraflarında uslarla — birleşmiye — çalışıyor- lar. İnşallah muvaffak olamazlar. Diyor ve bilhassa İtilâf ordu- larının Rumelideki harekâtından çok endişe ediyor. 4 12 hayziran 332 Ü < e PİŞ Abdülhamit geçenlerde ( Fon Der Golç ) Paşanın vefatını haber aldığı zaman, adeta hissolunur derecede bir memnuniyet izhar etmişti. Bugün karşı sahilden yavaş yavaş bir istimbot çıkıyor ve iki torpito da bu istimbotu takip ediyordu. Bu istimbotta, ( Golç Paşa )nın cenazesi bulunuyordu, Ahdülhamit, uzun uzun dürbinle baktıktan sonra: AB | | | i AÂABPULHAMİDİN. GSon GÜNLERİ | — Hükümet, Golç Paşanın cenazesine bu merasimi siyaseten | yapıyor. Yoöksa, bu adam iyi bir adam değildir. Hele bana kaışı çok küfranı nimet etmiştir. Ben bu adamı (Kehler) Paşanın - ta- vassutile Almanyadan getirttim. Âz zaman zarfında (müşür)lüğe ka- dar yükselttim.Halbuki Almanyada hiçbir mevkii yoktu. Hatta bu impe- ratorun babası da onu hiç sevmezdi. Bunun için daha genç yaşında tekaüde sevketmişti. Eğer Yu- nan muharebesinde onun plânını takip etseydik, mutlaka mağlüp olurduk. Bereket versin (Ethem Paşa) ile ( Erkânı Harbiye Reisi Ömer Rüştü Paşa ) ya.. Muhare- beyi ancak bu iki zatın hbimme- tiyle kazandık. O zaman bu ada- mın artık işe — yaramıyacağını anladım. — Buradaki — hizmetine nihayet verdim. Bizden yüz bu- İamayınca — Bulgaristana — gitti. Onların — hizmetine — girecekti. Ben bunu haber alır almaz, der- hal İmparatora - bir mektup yazdım. (Eğer Golç Paşanın Bulgaristan — hizmetine — girme- sine müsaade — olunursa — çok meyus ve müteessir olacağımı ) bildirdim. İmparator, beni kır- madı. Ve paşanın bu hizmete Fuat Bey, —yüzünü — buruş- girmesine — müsaade etmedi. | turarak: Tabit Golç Paşa bunları haber CAkrkünm we ) | aldı ve ondan sonra benim aley- himde bulunmıya başladı. Golç paşa hakkındaki bu söz- | ler, yavaş yavaş mecrasını de- giştirerek ahvali harbiyeye ve bil- | hassa Almanlara intikal etti. Ab- dülhamit, endişeli bir vaziyet alarak: — Aİma_ıılar bu harpte maş- lüp olurlarsa, bizim için bir fe- lâkettir. Onların — mağlübiyeti bizim mağlübiyetimiz demektir. | ÂAh.. ah... Bu umumi harp başladığı zaman eğer iş basında ya Kâmil “Paşa, yahut Sait Paşa olsaydı | böyle olmazdı. Muhakkak - biz bitaraf kalamazsak bile bir müd- det işi savsakladıktan sonra belki de (İtilâf) tarafına geçerdik. Tıpkı, Yunanlıların yaptığı gibi... Abdülhamit, şimdi de uzun uzun Sait Paşadan bahsediyordu. onun birçok hasenat ve siyyiatını dizip döktükten sonra, Şşu garip sözleri söyledi; — Mabeyn kâtiplerinden Ali Fuat B. vardı, Âli Paşanın oğlu idi. Bir gün Çit kasrında bana bir evrak getirdi. Mühim bir meseleye temas ediyordu. Ev- rakı tetkik ettim. Bir kere de | Sait Paşaya sorâalim, dedim. İBRAHİM FERİDUN BEY ; j U , K Ni * sever, ve Zekidir. Fakat zekâsı nisbe- tinde kafasını fazla işletmek- | ten sıkılır. Sü- | sü, — intizamı çe “ve - eğlenceyi e © ;'.t“î&îî*, zararlı t;:ğâ“a; tehlikeli S aai çe lerle meş- gul olmak is- temez, —arkadaşlarile şakalaşır, alay eder, neşeli bulunmak ister. & 23 SADİ BEY; ( Fotoğrafının dercini istemiyor ) Kararlarında katiyet yoktur, fill ve hareket- lerinde tereddüt ve emniyetsiz- liğe temayül eder, muhit ve mu- hatabına az itimat eder, tasarruf yollarını, menfaat temin edecek şeyleri bulur, güzele, güzelliğe karşı zaafı vardır. | 28 EMİNE H.; ( Fotoğrafının dercini istemiyor ) Ağırbaşlıdır, daima neşeli değildir. Gürültü ve kavgadan hoşlanmaz, dedikodu- dan fazla çekinir, herkese sokul- maz, çabuk ahbap, lâubali olmaz, daha ziyade mahçuptur. Çabuk kırılır, müteessir olur. Yüzüne gülenlere karşı iğbirarını devam ettirmez. Resminizi Bize Gönderiniz, 4 X Size Tabiatinizi | ysul ve merasime ve aile âdetle- * Söyliyelim ... "M. KEMALETTİN BEY; Va- kurdur. Ku- e — manda allında | çalışmaktan ziyade baş ve amir — olarak çalışmakta | Mmuvaffak olur, e| çabuk - parla- maz, gamimi- miyetini — ve : menfaatlerini yalnız nefsine hasretmez. Diğer- endişliğe mütemayildir. Hu 25 LÜTFİYE_ H. ; ( Fotoğrafının dercini istemiyor ) Acul ve alın- gandır. Küçük bir şeyi büyültür, herşeyi anlamak, tetkik ve tamik etmek merakındadır, ÇaBbuk ah- - “ bıp bulur, — teşviklere iıirsalhk gösterir. İzzeti nefis mesailinde hassastır. Kaj 26 REFİKA H. ; ( Fotoğrafının dercini istemiyor ) Cefakâr ve çilekârdır. Müeadelelere, gürültü ve kavgalara tahammülü yoktur, anlaşmıya Mütemayildir. Ev ida- resinde, fül ve hareketlerinde rine riayetkârdır. Fotoğraf Tahlil Kuponunu | GEEEEENEN 6 - 1l1inciSayfamızda bulacaksınız. ' ı» | — DAKTİLO Bugünün Romanı Fahir, bu sözlerime mukabil mertçe elini uzattı. — (Mil pardon ) Kevser Ha- nım ( Ma parol donör ) söyli- | yorum, Ben, bugün ve yarın.. ı daima sizin bir ağabeyiniz ola- | cağım. — Pekâlâ Fahir Bey.. Ben de işte size elimi uzatıyorum, Ben de sizi, daima beni himaye edecek bir ağabey olarak tanıyacağım. Dedim. Tramvay Tophaneye geldiği zaman, onun elini sıkarak tram- vaydan atladım. ( Boğazkesen ) e odoğru yürürken, sabahtan beri | kalbimde biriken endişe ve ıstı- rapların hafiflediğini — hissettim. Orada bir yemişçinin önünde durarak — kardeşlerime birşeyler aldım. Eve geldiğim zaman ka- piyi annem açtı. Çatkın bir çehre ile; N — Niçin bu kadar kaldın?. Diye karşılad.. Cevabını ha- zırlamıştım : — Aman anneciğim sorma... Bugün bizim beyin ortağı geldi. Hesap görüldü. İş, iş, iş... Hiç birimiz, göz açamadık: Ver elini öpeyim anneciğim. — Niye iyi o?.. — Aylığıma beş lira zammol- du. Annem durdu. Gözlerini göz- | lerimin içine dikerek sordu: — Aylığına beş lira zam mı oldu?.. İ — Evet... ÂAnnem, derin derin içini çe- kerek yürüdü. Hem — yürüyor, hem de söylüyordu: — Allab hayırlı etsin.. Güle güle harcan... Dikkat ettim. Annemin bu | sözlerinde müphem bir vehmin | astırapları vardı. Nasılki, iş için ilk müracaat ettiğim gün der- hal iş —bulduğuma — taaccüp etti ise, şimdi de, pek az bir zamanda maaşıma zam yapılma- sına ayni surette hayret ediyordu. Fakat hislerini kalbinden taşır- mıyor; mel'un) bir şüphenin ver- diği ıstırapları, yine ©o kalbin karanlıklarında boğmak istiyordu. 9 Ağustos 928 Tramvaydan inip te bizim yazı- hanenin sokağına saptığım zaman Muhasebeci Beye rast geldim. O da yazıhaneye gidiyordu. — Sabahışerifler hayır olsun Muheasebeci Bey. — Ooo.. Sabah şerifler hayir olsun hanım kızım. Bu saf Anadolulu, sokakta bir kadınla konuşmak ve beraber yürümekten biraz — sıkılır - gibi oldu. Fakat ben hiç aldırmadım. Artık hem gidiyor, hem konu- şuyorduk : — Ne var, ne yok Muhase- beci bey 7.. —Ne olsun Hanım kızım.. Elhamdülillâh canımız sağ.. Şu- nun şurasında beş on . para alı- yoruz.. Geçinip gidiyoruz. — Aptullah — Necati Beyin gelmesi galiba sizin işlerinizi artıracak 7.. — Yoook.. zannetmem... O, öyle uzun boylu işlere karışmaz. Anadoluda iken onun âdeti, işi yapar, çatar.. Sait Beyin başına Yazan: Z. Şakir dolar, kendisi de İzmirde, Ankar rada, İstanbulda zevkine safasına bakardı. — Kuzum muhasebeci Bey asıl sermaye kimindir?.. O, hafifçe güldü. — Canım, nene lâzım kızım. Üzümünü ye de bağını sorma.. Bu devirde ( sermaye ) denilen şey, ( becermek ) ten ibaret. İş (dolap) 1 kuruncıya kadar. Dolabi ' kurduktan sonra, o, kendi ken- dine döner. Eski zamanda, ( bir dolaptır dönüyor, suyu nereden gelip nereye gidiyor?) Derlerler- di. Şimdi dolapların hepsi, yelde- ğirmeni ğgibi hava ile dönüyor. — Peki amma muhasebeci Bey, ben Sait Beyde böyle bü- yük dolapları çevirecek kadar rüzgâr bulunacağını — zannetmi- yorum. — Kızım, sen de amma de- rinlere daldm ha.. Galiba bana boşboğazlık - ettireceksin. Senin Sait Bey dediğiniz adam, daha geçen sene nafıada (jkondüktör)) lük ediyordu. — Fakat şimdiki vaziyeti?.. — ( Karagöz ) — oyunundaki ( göstermelik ) ten başka bir şey değil... — Yaaaa... — Ne zannettinya?.. Hanın kapısından — girip te asansörün önüne geldiğimiz za- man muhasebeci bir şey bahane etti. Geri kaldı. Ben, onun fik- rini anladım. Benimle kapalı bir yerde başbaşa kalmaktan çeki- niyordu. Onu arzusuna terkettim ve yalnızca yukarı çıktım, Sait Bey henüz gelmemişti. Masamın üzeri, akşam bıraktığım gibi karmakarışıktı. Bir cigara yaktım. Dudaklarımın — arasına kıstırdım. Hem masamın üstünü tanzim ediyor, hemde düşünü- yordum. Muhasebecinin verdiği malümat bana pek garip gelmişti. Bir, bu sözlerin mahiyetini ; bir de içerde mühendislerin odasın- da yapılan plân ve — proje- leri — biribirile — karşılaştırdığım zaman muhasebecinin — sözlerini manasız. buluyor — ve — hatta, biraz da garezle karışık * zanne- diyorum. Filhakika şimdiye ka- dar yazıhane henüz müspet bir iş yapmadı. Fakat okadar mühim işler etrafında dönüp dolaşıyor ki, eğer bunlardan birini bile tat bik sahasımna koysa, herhalde çok kârlı bir iş görmüş olacak, Dış kapı açıldı. ve kapandı. 'Olduğum yerde külak kabarttım. Fahirin sesini tanıdım. Hasanla mırıldaşıyorlardı... Fahir, — itinalı bir yürüyüşle, -kapalı kapımın önündün geçti, odasına — gitti. Acaba Vedat gelmiş mi idi?.. Bugün Fahirle görüşürlerse be- nim için biribirlerine neler söy- liyeceklerdi?.. Akşamki sözlerimle Fahirin ruhu üzerinde her halde bir tesir yaptığımı Ümit edi- yorum. Gençliğine — ve — hafif meşripliğine rağmen — Fahirde, bir mertlik damarı var. Eğer tahminlerimde aldanmıyorsam, o zevzek herifin — ağzının payını verecek. Fakat Allah vere benim yüzümden aralarında bir hâdise çıkmasa... (Arkası var)