13 Şubat 1932 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

13 Şubat 1932 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

“İSON POSTA ABBULHANIDIN KY İ Abd ilhamit, Fon der Golç Paşayı - Hiç Sevmiyordu Onu, Kendisine Küfranı Nimet Gostermekle İiham Ediyordu. NAKİLİ — ZİYÂ ŞAKIR ! Her hakkı mahfuzdur — 229 — | 1 Hartaa 397 | N . a MA Bugünkü gazetelerde ahaliye kolera Aaşısı tatbik edileceğine dair bir fıkra vardı. Abdülhamit bunu görürgörmez telâşa başladı. — Ateş olmıyan yerden du- man çıkmaz. Dedi. Öğleden sonra da Üs- küdar ve Şişli taraflarında bir- kaç kolera vukuatı. - olduğunu ağalardan haber almış. Büsbütün telâşi arttır — Kolera demektir. Diyor ve sarayın her tarafın- da temizlik yaptırıyor. $ Hasiran 392 Abdülhamit, dün gögsünde ve | sol tarafında — bazı ağrılardan şikâyet ediyor ve: — Acaba (Rihi Tayyar) ol- masın?.. Diyordu. Bugün bilâkis vücut- ça gayet iyi olduğunu söylüyor ve bunu da yine (Aspirin) in himmetine atfediyor. demek, — pislik için etrafındakilerin - tebriklerini kabul etti. * Abdülbamit son — günlerde, deniz — tarafındaki bir odada oturmayı itiyat etti. Halbuki bu | odaya lüzumsuz eşyalar konularak depo ittihaz edildiği için otu- rulacak gibi bir yer değil, Böyle olmakla beraber, bu odayı se- | wiyor ve bunun için de: | — Karşı sahilin manzarası çok güzel, Hislerimi okşuyor. | Bahusus Hatice Sultanla Naile Sultanın yalıları da karşıda. Bu- rada oturdukça onlara daha yakın olduğumu zannediyorum. Diyor. Bügün yine harpten bahsetti: — Harp — uzadıkça — ağırlığı | artıyor, — parasızlık, — hepimizi müşkül veriyete sokacak. Neti- €enin bizim için çok vahim ola- <cağından korkuyorum. İngilizler ;' (Süleymaniye ) — taraflarında miye ienil da SK ! plıpyv-: Diyor ve bilhassa İtilâf ordu- larının Rumelideki harekâtından çok endişe ediyor, 13 haşlran 332 V at Abdülhamit geçenlerde ( Fon Der Golç ) Paşanın vefatını haber aldığı zaman, mdeta hissolunur derecede bir memnuniyet izhar Bugün karşı sahilden yavaş yavaş bir istimbot çıkıyor ve iki torpito da bu istimbotu takip ediyordu. Bu istimbotta, ( Golç Paşa ) nın cenazesi bulunuyordu. Abdülhamit, uzun uzun dürbinle baktıktan sonra: | * Bugün Berat kandili olduğu , | | | uzun — uzadıya İl , K SeSC şeylerle meş- - Hukumet. Golç Pışoııın cenazesine bu merasimi siyaseten | yapıyor. Yoksa, bu adam iyi bir adam değildir. Hele bana karşı çok küfranı nimet etmiştir. Ben bu adamı (Kehler) Paşamın ta- vassutile Almanyadan getirttim. Az zaman zarfında (müşür)lüğe ka- dar yükselttim.Hal!buki Almanyada |hiçbir mevkii yoktu. Hatta bu impe- Jratorun babası da onu hiç sevmezdi. Bunun için daha genç yaşında nan muharebesinde onun plânını takip etseydik, mutlaka mağlüp olurduk. Bereket versin (Ethem Paşa) ile ( Erkânı Harbiye Reisi Ömer Rüştü Paşa ) ya.. Muhare- beyi ancak bu iki zatın himme- tiyle kazandık. O zaman bu ada- mun artık işe — yaramıyacağını anladım. — Buradaki — hizmetine nihayet verdim. Bizden yüz bu- lamayınca — Bulgaristana — gitti. Onların — hizmetine girecekti. Ben bunu haber alır almaz, der- hal — İmparatora — bir mektup yazdım. (Eğer Golç Paşanın Bulgaristan — hizmetine — girme- sine müsaade — olunursa — çok | meyus ve müteessir olacağımı ) bildirdim. İmparator, beni kır- madı. Ve paşanın bu hizmete girmesine — müsaade etmedi. Tabit Golç Paşa bonları haber —— —.. aldı ve ondan sonra benim aley- himde bulunmıya başladı. Golç paşa hakkındaki bu söz- | ler, yavaş yavaş mecrasını de- giştirerek ahvali harbiyeye ve bil- hassa Almanlara intikal etti. Ab- dülhamit, —endişeli bir - vaziyet alarak: — Almanlar bu barple mag- | lüp olurlarsa, bizim için bir - fe- lâkettir. Onaların mağlübiyeti bizim mağlübiyetimiz demektir. | tekaüde sevketmişti. Eğer Yu- |Ah.. ah... Bu umumi barp başladığı | | Orada bir zaman eğer iş basında ya Kâmil Paşa, yahut Sait Paşa olsaydı böyle olmazdı. Mubakkak - biz bitaraf kalamazsak bile bir müd- det işi savsakladıktan sonra belki de (İtilâf) tarafına geçerdik. Tıpkı, Yunanlıların yaptığı gibi... Abdülhamit, şimdi de uzun | uzun Sait Paşadan bahsediyordu. onun birçok İrasenat ve siyyiatını dizip döktükten sonra, sözleri söyledi; — Mabeyn kâtiplerinden Ali Fuat B. vardı. Âli Paşanın oğlu idi. Bir gün Çit kasrında bana | bir evrak getirdi. Mühim bir meseleye temas ediyordu. Ev- rakı tetkik ettim. Bir kere de Sait Paşaya soralım, dedim. Fuat Bey, turarak: ( Arkanı var ) Resminizi Bize Gönderiniz, * * Size Tabiatinizi İBRAHİM FERİDUN BEY; Zekidir. Fakat zekâsı nisbe- tinde kafasını fazla işletmek- ten sıkılır. Sü- sü, — intizamı ve - eğlenceyi Bever, zararlı tehlikeli gul olmak is- temez, — arkadaşlarile şakalaşır, alay eder, neşeli bulunmak ister. E 23 SADİ BEY; ( Fotoğrafının dercini istemiyor ) Kararlarında katiyet yoktur, fül ve hareket- lerinde tereddüt ve emniyetsiz- liğe temayül eder, muhit ve mu- hatabına az itimat eder, tasarruf yollarını, menfaat temin edecek şeyleri bulur, güzele, güzelliğe karşı zaafı vardır. z 28 EMİNE H.; ( Fotoğrafının dercini istemiyor ) A ğırbaşlıdır, daima neşeli değildir. Gürültü ve kavgadan hoşlanmaz, dedikodu- dan fazla çekinir, herkese sokul- maz, çabuk ahbap, lâubali olmaz, daha ziyade mahçuptur. Çabuk kırlır, müteessir olur. Yüözüne gülenlere karşı iğbirarını devam ettirmez. * Söyliyelim ... M. KEMALETTİN BEY; Va- kurdur. Ku- matıda allında çalışmaktan ziyade baş ve amir — olarak çalışmakta muvaffak olur, çabuk - parla- maz, samimi- miyetini — ve menfaatlerini yalnız nefsine hasretmez. Diğer- endişliğe mütemayildir. E 25 LÜTFİYE H. ; ( Fotoğrafının | dercini istemiyor ) Acul ve alın- gandır. Küçük bir şeyi büyültür, herşeyi anlamak, tetkik ve tamik etmek merakındadır. bap bulur, — teşviklere uysallık gösterir. İzzeti nefis mesailinde hassastır. u 26 REFİKA H. ; ( Fotoğrafının dercini istemiyor ) Cefakâr ve çilekârdır. Mücadelelere, gürültü ve kavgalara (ıhımııınll yoktur, anlaşmıya Mütemayildir. Ev ida- resinde, fül ve — hareketlerinde usul ve merasime ve aile &âdetle- rine riayetkârdır. — Fotoğraf Tahlit Kuponunu 1i inci Sayfamızda bulacaksınız. | bir ağabey şu garip | yüzünü — buruş- | | kerek yürüdü. DAKTİLO Bugünün Romanı GETEEEEKEN 5 GN Yaran : Fahir, bu sözlerime mukabil meriçe elini uzattı. — (Mil pardon ) Kevser Ha- | ( Ma parol donör ) söyli- | nım yorum. Ben, bugün ve yarın.. daima sizin bir ağabeyiniz ola- cağım. — Pekâlâ Fahir Bey.. Ben de işte size elimi uzatıyorum. Ben de sizi, daima beni himaye edecek olarak - tanıyacağım. Dedim. Tramvay Tophaneye geldiği zaman, onun elini sıkarak tram- vaydan atladım. ( Boğazkesen ) e | doğru yürürken, sabahtan beri | kalbimde biriken endişe ve ıstı- rapların — hafiflediğini — hissettim. yemişçinin önünde durarak — kardeşlerime — birşeyler aldım. Eve geldiğim zaman ka- Piyi annem açlı. Çatkın bir çehre ile; — Niçin bu kadar kaldın?. Diye karşıladı. Cevabını ha- zırlamıştım : — Aman anneciğim sorma... Bugün bizim beyin ortağı geldi. Hesap görüldü. İş, iş, iş... Hiç birimiz, göz açamadık: Ver elini öpeyim anneciğim. — Niye iyi o?.. — Aylığıma beş lira zammol- du. Annem durdu. Gözlerini göz- lerimin içine dikerek sordu: — Aylığına beş lira zam mı oldu?.. — Evet... Annem, derin derin içini çe- Hem yürüyor, hem de söylüyordu: — Allab hayırlı etsin.. Güle | güle harcan... Dikkat ettim. Annemin bu | sözlerinde müphem bir vehmin ıstırapları vardı. Nasılki, iş için ilk müracaat ettiğim gün der- hal iş bulduğuma — taaccüp etti ise, şimdi de, pek az bir zamanda maaşıma zam yapılma- sına ayni surette hayret ediyordu. Fakat hislerini kalbinden taşır- miyor; mel'un) bir şüphenin ver- diği ıstırapları, yine ©o kalbin karanlıklarında boğmak istiyordu. 9 Ağustos 928 Tramvaydan inip te bizim yazı- hanenin sokağına saptığım zaman Muhasebeci Beye rast geldim. O da yazıhaneye gidiyordu. — Sabahışerifler hayır olsun Muhisebeci Bey. — Oo0.. Sabah şerifler hayır olsun hanım kızım. Bu saf Anadolulu, sokakta bir kadınla konuşmak ve beraber yürümekten biraz — sıkılır. gibi oldu. Fakat ben hiç aldırmadım. Artık hem gidiyor, hem konu- şuyorduk : — Ne var, ne yok Muhase- beci bey 7.. —Ne olsun Hanım kızım.. Elbamdülillâh canımız sağ.. Şu- nun şurasında beş on . para aâlı- yoruz.. Geçinip gidiyoruz. — Aptullah — Necati gelmesi galiba — sizin artıracak 7.. — Yoocok.. zannetmem... O, öyle uzun boylu işlere karışmaz. Anadoluda iken onun âdeti, işi yapar, çatar.. Sait Beyin başına Beyin işlerinizi Z. Şakir dolar, kendisi de İzmirde, Ankar rada, İstanbulda zevkine safasına bakardı. — Kuzum muhasebeci Bey asıl sermaye kimindir?.. O, hafifçe güldü. — Canım, nene lâzım - kızım. Üzümünü ye de bağını sorma.. Bu devirde ( sermaye ) denilen şey, ( becermek ) ten ibaret. İş (dolap) 1 kuruncıya kadar. Dolabi * kurduktan sonra, o, kendi ken- dine döner. Eski zamanda, ( bir dolaptır dönüyor, suyu mereden gelip nereye gidiyor?) Derlerler- di. Şimdi dolapların hepsi, yelde- ğirmeni gibi hava ile dönüyor. — Peki amma muhasebeci Bey, ben Sait Beyde böyle bü- yük dolapları çevirecek kadar rüzgâr bulunacağını — rzannetmi- yorum. — Kızım, sen de amma de- rinlere daldm ha.. Galiba bana boşboğazlık ettireceksin. Senin Sait Bey dediğiniz adam, daha geçen sene nafıada (Jkondüktör|)) lük ediyordu. — Fakat şimdiki vaziyeti?.. — ( Karagöz ) — oyunundaki ( göstermelik ) ten başka bir şey değil... — Yaaaa... — Ne zamnettinya?.. Hanın - kapısından — girip te asansörün Önüne geldiğimiz xa- man muhasebeci bir şey bahane etti. Geri kaldı. Ben, onun fik- rini anladım. Benimle kapalı bir yerde başbaşa kalmaktan çeki- niyordu. Onu arzusuna terkettim ve yalnızca yukarı çıktım. Sait Bey henüz gelmemişti. Masamın üzeri, akşam bıraktığım gibi karmakarışıktı. Bir cigara yaktım. Dudaklarımın — arasına kıstırdım. Hem masamın üstünü tanzim ediyor, hemde düşünü- yordum. Muhasebecinin verdiği malümat bana pek garip gelmişti. Bir, bu sözlerin mahiyetini ; bir de içerde mühendislerin odasın- da yapılan plân ve — proje- leri — biribirile — karşılaştırdığım zaman muhasebecinin — sözlerini manasız. buluyor — ve — hatta, biraz da garezle karışık - zanne- diyorum. Filhakika şimdiye ka- dar yazıhane henüz müspet bir iş yapmadı. Fakat okadar mühim işler etrafında dönüp dolaşıyor ki, eğer bunlardan birini bile tat bik sabasma koysa, herhalde çok kârh bir iş görmüş olacak, Dış kapı açıldı. ve kapandı. Olduğum yerde kulak kabarttım. Fahirin sesini tamıdım. Hasanla mırıldaşıyorlardı... Fahir, — itinalı bir. yürüyüşle, kapalı kapımın önündün geçti, odasına — gitti. Acaba Vedat gelmiş mi idi?.. Bugün Fahirle görüşürlerse be- nim için biribirlerine neler söy- liyeceklerdi?.. Akşamki sözlerimle Fahirin ruhu üzerinde her halde bir tesir yaptığımı Ümit edi- yorum. — Gençliğine — ve — hafif meşripliğine —rağmen — Fahirde, bir mertlik damarı var. Eğer tahminlerimde aldanmıyorsam, o zevzek herifin —ağzının payını verecek, Fakat Allah vere benim yüzümden aralarında bir hâdise çıkmasa... ŞArkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: