ilhamidin K orku 1 T0 A AMI EUNLERİ..... Ve " 0SON'POSTA , / eşet Vehmine İki Misal Bir Kış Gecesi, Çatlıyan Şişe Ve Gerili Soba Teli... NAKİL! — ZİYA ŞAKİR Her hakkı mahfazdar Hirngi e 3 Kânumuevvel 332 İşte, Abdülhamidin hâleti ru- hiyesine bir misal daha., Aldığı — asprinlere — rağmen ağrılar hâlâ devam ediyordu. Bugün kendisini tekrar doktor muayene etti. Doktor, muayene: sonra: — Kat'i olarak bir şey söy- lemek için idrarımızın tahlili 14- zım. Halbuki tereddüt — buyuru- yorsunuz, Dedi. Abdülhamit, adeta yal- varır gibi bir vaziyet alarak: — Böbreklerimde birşey yok. Buna eminim. Sizin hazakatiniz de kâfi. Tahlile hiç lüzum göt- Mmüyorum. Cevabını verdi. Daktor, onu biraz tehdit ile ikna edeceğini rannederek: — Efendim, idrar muayenesi, her vakit lâzım. Yalnız böbrek- ler için değil.. Vücutta başka birşey olup olmadığını da ancak bu suretle anlıyabiliriz. Eğer bir- Şey varsa, ona göre bir rejim tayin ederiz. Böyle, ezbere iş görülmez ki.., Dedi. — Abdülhamit, &yni vaziyeti aldı: Bunu bana teklif etmeyiniz.. İs- temiyorum. son sözünü söyledi.Dok- tor, bu inat karşısında müteessir tekrar — Teklifim, mahzı afiyetiniz için.. Madamki arzu buyurmu- yorsunuz. Ne yapalım?. Demekle iktifa etti. * Abdülhamit, bugünki gazete- lerde Fransa Başvekili ile Rusya Hariciye — nazırının beyanatını okuduktan sonra: — Sulh teklifine, (cevabı ret ) verecekler. , Dedi. Ve sonra başını ağır ağır iki tarafa sallıyarak, ilâve etti : — Bu harbin, daha uzun za- Man devam edeceği anlaşılıyor. Ne yapacağız bilmem ki.. Eski- on kuruşa alınan şey, şim- diki kâğıt paralarla yüz kuruşa yor. 15 Kânumuevvel 392 28 el TÖRE b Bu gece Abdülhamit, büyük İf korku geçirdi. Az kalsın, iyordu. Gece soğuk — ve her taraf sessizdi. Pembe salonda, Sobaya yakın bir yerde Ahbdül- hamitle doktor, kıı’:şıkarşıya otu- Tuyorlardı. d Ortada bir yaldızlı masa var- W Masanın üstünde adi bir pet- Fol lâmbası yanıyor. Bütün salo- î'“'l Zinet ve saltanat taşan renk- '—î"î ve yaldızları üzerinde ölgün bir ziya dolaşıyordu. Büyük soba, Sessizce yanıyor. Dışarda vakit vakit uğuldıyan sert bir poyra- Zin yakıcı soğuğuna karşı odaya tatlı bir hararet yayıyordu. Abdülhamit, müteessirdi. Bazı h'_f"îîsat onu sinirlileştirmişti.Bunu bir ahlâk meselesi olarak telâleki eden Abdülhamit, artık İnsan- arda vefa ve muhabbet hisleri- nin zail olduğundan bahsetli. n sonra; derin derin içini çekti: — ( Saltanat ) zamanında, herkes dost görünüyor. Halbuki asıl dostluk, ( idbar ) derzrinde belli oluyor. Benim — nekadar maiyetim vardı. Fakat hiçbiri, ( dost ) çıkma- dı. Bana, neler, ne fenalıklar yapmadılar? Tabit bunları siz bilemezsiniz. Benim şu âbir ömrümde yegâne emelim, mille- ,tin saadet ve selâmetini görmek, ona dua etmekten ibarettir. Otuz bu kadar sene bu devlete hiz- met ettim. ÂAmma, iyi, amma fena.. Onu tarih tenkit etsin... Hem Allah biliyor ya... İşte bakınız, yine Otuz mil- yon İirahık bir istikraz aktolun- muş. Gazetelerde okudum. Be- nim zamamından sonra şimdiye kadar yapılan istikrazların ye- künuna bakılırsa; yüz — milyon lirayı bu'uyor. Bu kadar borcu, nasıl ödiyeceğiz? Bunu düşün- dükçe, dehşet içinde kahyorum. Sonra daha mühim... Bu anda; — Çaat... Diye keskin bir ses işttildi, | Abdülhamit — birdenbire sözünü keserek olduğu yerde sıçradı. Ortadaki masanın üzerinde yanan petrol Jâmbasının şişesi k sert bir sesle çıth:ıîştı.— Famagr Abdülhamit, kendini çabuk topladı. Boş bulunup ta sıçrama- sına bir korku manası verilme- mek için vaziyetini tebdil edip masaya doğru eğilerek : — Galiba şişe ıslaktı. Onun için çatladı. Dedi ve bu sözlerle geçirdiği korkunun — helecanını — örtmek istedi, Bu hâdise geçti. Abdülhamit, yine muhtelif mevzular üzerinde sözlerine devam ediyordu. Bir- denbire pencerenin dışında, soba borusunun olduğu yerde madeni bir cismin bir yere şiddetle çarp- masmı andıran bir gürültü hâsıl oldu. Abdülhamit, birdenbire oldu- ğu yerde doğruldu. Bütün vücu- dundan bir elektrik cereyanı geçer gibi sarsılarak gözleri o noktaya çevrilirken, - yüksek - bir sesle: — Kimdir?.. Diye sordu... Ses kesilmişti. Rüzgâr, sert temaslarla pencere- lere çarpıyor, sinirler üzerinde ürpertici bir his — yaratıyordu. Dokor, Abdülhamidin fena balde şüphelendiğini ve çok korkulu saniyeler geçirdiğini anlıyarak ayağa kalktr — Müsterih olunuz efendim.. Soba borusu isınınış. Hariçteki | tesirile boruya | Scğlğkt hlavamu di. Bu gürüktü Mmerbut olan tel gerildi. Bu husule mldiEminger:lunu ki baş- ka bir şey değildir. Dedi. Fakat bu cevap, Abdül- hamidi tatmin etmemişti. Onun gözleri daha hala o noktaya sap- lanmış olarak duruyor ve o nok- tada kendisini öldürmek - istiyen bir düşmanın hayalini görmiye çalışıyordu, Doktor, onu tamamen temin için penrcere tarafına — yürüdü. Abdülhamit te derhal yerin- den kalkarak ve doktoru adeta siper alarak onu takip etti. Dok- for, pencerenin Öönünde durup hertarafa hakarken, Abdülhamit te onun omuz bhbaşından ayni su- rette etrafı muayene ediyordu. Doktor, olduğu yerde geri | döndü, Rengi solmuş, vücudu Ürpermiş bir balde helecanlar geçiren Ahdülhamide: — Kat'iyyen müsterih olunuz efendim. Hariçte hiçbir şey yok. Ddedi. O zaman Abdülhamit bütün khuıçğorlmsuı:ıdan hak ka- zanmak i acı bir bessüâüm mukabele etti : L — Beni mazur * tor Bey.. Bizim H:::ğ:ı t:?ıhık. miz, Pâı_l çirkin.. Pek fecidir. edi. ( Arkası var) Sinema Ve Ti ZGİPOİGT ALKAZAR — Sen bölük ALEMDAR — Dreyfüs ARTİSTİK — Vicdan azadı AS Rİ ü c'mhlhlııı çocuğu ELHAMRA — Kongre eğleniyar ETUVAL. - — Göl Cehenmnemi GLOR'YA — Mustafa HİLÂL — Kanlı venedil KEMAL B. — Gece sevdaları MAJİK — Âlev şarlım MELEK — Kongre eğleniye: MİLLİ — Dül Nişanlı OPERA — Âya âşık ŞIK — Yamık kalpler Kadıküöy Süreyy8 — Âmerikah baktreler ÜSKÜDAR HALE — Kanlı pusa — — Çat ae Resminizi Bize Gönderiniz, —-0 xX DA MUSTAFA B.; Müstağni ve kısmen mağ- Cç rurdur. Fiil ve | hareketlerin e müdabale e- dilmesini başkalarına hesap verme- sini — istemerz. " Herşeyi kolay kolay beğen- mez — bazen müşkülpesent olur. Tahakküme, suimuameleye tahammül edemez, mukabeleye mütemayildir. Men- faatlerini yalnız nefsine hasret- mez. Başkalarını da istifade et- tirmek ister. * " Size Tabiatinizi ve | Söyliyelim... RAHMİ B.; Arkadaşperver- : â hareketlerden 4! hoşlanır, mu- | | Ö, amelesinde hi- ; l. vea ['iy. yoktur. Yara- tıcı, girgin ve azimkârdır. © Teşvik veteş- cie — uysallık gösterir. Ta- etmeden Zzevahire hükme- cömertliğe mik der çabuk - parlar mütemayildir. F otoğraf Tahlil K uponunu 11 inci Sayfamızda bulacaksınız.. | -DAKTİLO Bugünün Romanı ea :: A Yazan: Z. Şakir 17 ağustos 918 Mühendis Salim Beyle annem konuşurken, ben de kapıdan dinliyordum. Annem, bu parlak izdivaç teklifini — büyük — bir — soğuk- kanlılıkla — karşılamıştı. — Hatta, onun vaziyetinde, bu işin ciddi- yetinde emin olamadığına delâlet eden bir hal de vardı. Mühendis Salim Beyi tamamen dinledikten sonra, tecrübekâr ve endişeli bir — sesle sardu: — Peki Salim Bey.. açababu adam evli değil mi?.. Malüm ya, taşralıların ekserisi İstanbula ge- lirken karılarını memleketlerinde bırakırlar, kendilerini bekâr ola- rak tanıtırlar. Sakın böyle bir şey olmasın?... Annemin bu sualini pek be- ğgendim. Bu parlak mesele karşı- sında tamamen gözlerim kamaş- tığı için bu mühim moktayı gö- rememiştim. Salim Bey, buna cevap verdi; — Evet... Bu, geldi. Sordum. imiş. Fakat — çocuğu için kadını terketmiş. — Buna nasıl emin olmalı?. — Kendisi bana yeminlerle temin etti. Ânnemin yüzünü göremedi- ğim için bu cevaba karşı nasıl bir vaziyet aldığım bilmiyorum. Yalnız, uzunca bir süküttan son- ra annem içini çekerek; — Pekâlâ Salim Bey.. kıs- metse ne diyelim?... Demelle iktifa etti. 19 Ağuatos 918 Üç gündenberi Fahir B. âde- ta benden kaçıyor. Bu sabah yazıhaneye biraz geç gelmiştim. Bir aralık Hasan bir iş için odama geldi. Lâf olsun diye; — Ne var, ne yok Hasan? Dedim., Hasan bana mühim bir havadis verdi. Sabahleyin Vedat, —erken gelmiş. — Fahi- rin — gelmesini — beklemiş. ©o gelir gelmez odasına çağırmış. Evvelâ, sessizce — konuşurlarken birdenbire — sesleri — yükselmiş. Fena halde kavga etmişler. Fahir odasına geçmiş. Vedat ta çanta- sını koltuğunun altına kıstırarak çıkıp * gitmiş.. benim aklıma Filhakika evli olmadığı * Öğleye dogru, beni Sait Bey çağırdı. Gülerek bir kâğıt uzattı. Kâğıdı aldım. Evvelâ imzaya baktım; Vedat.. : Vedat, (bazı esbap dolayısile artık işine devam edemiyeceğin- den) bahsederek istifa ediyor, on sekiz günlük alacağının da (atideki adrese gönderilmesi ) ni (talep eyliyor) du. Kâğıdı okuduktan sonra Sait Beyin yüzüne baktım; — Bu adam sadece istifa etmiyor.. Adeta meydan okuyor. Dedim. Sait Bey, o daimi tebessümile cevap verdi : — Kendiliğinden defolup gitti | ya, sen ona bak... Şükür Allaha nemiz var ki, meydan okuyup ta bizi korkutacak. Sait Beye hak verdim ve, bu hasut herifin muhitimizden uzak- laşmasına memnun olarak odama avdet ettim. * “Akşam — yazıhaneden çıkhm. ! Bahçekapıda fırının köşesini dö- nerken, omuzbaşımdan bir ses geldi; — Kevser Hamm.. bir iki dakika sizinle görüşebilir miyim? Başımı çevirir çevirmez Fa- hirle karşılaştım. Her zamanki gibi ğgüler yüzle; — Â.. siz-misiniz Fahir Bey. Vallahi, — birdenbire — korktum. Buyurunuz.. Hem, sormak ayıp olmasın amma, — niçin — öyle resmi bir vaziyettesiniz? Fahir, dokunsam ağlıyacak bir halde cevap verdi; — Şüpesiz değil mi Kevser Hanım, Patronumuzun zevcesine lâyık olduğu hürmeti göstermiye şimdiden alışalım. Bu seste, bu söyleyişte oka- dar derin bir sitem, okadar acı bir mana vardı ki buna birden- bire mukabele edemedim.. Fahir, Topkapı tramvaylarının durduğu tarafı gösterek: — İsterseniz, şu taraftan gi- delim. Daha tenhadır. Dedi. Hiçbir şey söylemeden muvafakat ettim. (Liman Hanı) nın Öönüne gelinciye kadar iki- miz de bir şey söylememiştik. Nihayet, sabredemiyerek sordum; — Görüşeceğiniz şeyi bekli- yorum Fahir Bey. Fahir inler gibi bir sesle ce- vap verdi; — Buna, nasıl başlıyacağımı düşünüyerum Kevser Hanım. — Ay, bu kadar mühim mi Fahir Bey? Fahir, sendeler gibi bir an durdu ve sonra, başın! ğerek muztarip ve helecanlı bir ifade ile sözüne devam etti. — Sizin için belki mühim ol- mıyabilir Kevser Hnım. Fakat be- nim için çok mühim.. Pekçok mühim,.. Bunu, bizzat sizin ağzı- nızdan İişitmek — istiyorum, rica ederim, — söyleyiniz, — hakikaten Sait Beye varıyor musunuz?.. Göz ucile baktım. Fahir şaka götürecek bir vaziyette değildi. Kalbinde hissettiği acı şüphesiz pek büyüktü. Ona dürüst davran- manin en doğru bir hareket olaca idi. Sesi titriyerek cağına hükmederek cevap verdim: — Fahir Bey, sizi temin ede- rim ki bu izdivaç, tarafımdan tasarlanmış birşey — değildir. Bu teklif vukubuluncaya kîıdar i evi bir patron tanıdım. î:iıftteîi: kız olîıadığırm zanne- dersem — herkesten — evvel — siz kabul —edersiniz. Eğer canım şununla, bununla eğlenmek iste- seydi, herhalde daha derli toplu lar araraım. Sait Beyin ser- vetine tama ederek bir vurgun vurmayı da aklımdan geçirmedim. Vakıâ ben fakir bir ailenin, fakir bir. kızıyım. Fakat para hatırı için bir erkeği baştan çıkaracak kadar düşük ve süfli ruhlu de- gilim. Size yemin ederim ki, Fahir Bey, Sait Beyle tanıştığım gün- denberi ona en küçük bir Ümit vermek şu tarafa dursun, bilâkis mümkün olduğu kadar onun ar- zularını kıracak surette hareket ettim. Çünki, bu adamın amiyane bir iştiha ile başlıyan hislerinin nihayet böyle bir safhaya gire- bileceğini, hiçbir zaman aklımdan geçirmemiştim. Bu iş bana, talii- min bir emrivakli oldu. Buna ne diyebilirim 7.. ( Arkası var j