9 Mayıs 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Çi ” F, y e y CO a a K 48 Mayıs V K b aa Te SON POSTA —İ İTTİHAT VE TERAKK Talât, Enver ve Cemal nasıl kaçtılar, nasıl öldüler ? Yazan: Eski Tanin Başmuharriri Muhittin Birgen —— İttihat ve Terakkide on sene No, 28 — İNİN SONU 4 üncü kısım Millet ümitsizlerle ümitliler halinde VA ikiye bölünmüştü Evvelâ Kemal beyin nâşı etrafında Yapılmış olan nümayiş, sonra Mus'afa €Mal paşanın İstanbul aleyhine ayak- 'lanması ve Kendisine karşı gönderilen ilk ve son tedib kuvvetini mağlüb et - n_les'h bütün memleketin sinirlerinde İr ümid şeraresinin dolaşmasını mu- C€ib oldu. Bunun için, o tarihten itiba - Ten memleket, artık ittihatcılarla iti - cılar değil, ümidlilerle ümidsizler alinde ikiye bölündü ve bu iki parça Arasında, sonradan tedricen ümidliler îaraflna geçecek olan, bir mütereddit- €T muhiti vücuda geldi. Yalnız, itti - ; :ftmlar için tarihin kaydedeceği bir şe- Vardı ki onların hâlis olanları he- Men kâmilen ümidliler ve mücadeleci- *T tarafına geçmiş bulunuyorlardı. Kütle uyanıyor 'îil_' Cemiyet içinde, inkılâb hareket- ef“ğlı düşünenler ve düşüne düşüne Yürüyenler değil, gerilen sinirlerile, ZEuaern bir tarafa doğru yürümek ü- leıne ayaklanmış olan insanlar ve küt- €T Yapar. O günkü memlekette de bu ! vardı. Düşünenler, klâsik münev- Vî”__erı Bibiâli politikacıları, yaptıkları c”tuü hesabların ümid verecek neti - E'eı—e Varmadığını görürlerken düşün- biryîn kütle, gözüne çarpan en küçük Ğ Ümid ışığının arkasından yürümek Sin, hafif bir işarete bakıyordu. Ben Unu kendi nefsimde duydum: Mütare- ile birlikte gevşemiş olan sinirlerim, oy arca müddet, İstanbul sokaklarında Ğ ya mecbur olduğum saklanbaç te u, beni ümidsizliğe düşürmek ve ik?ah?r râhavete gömmek üzere iken kroet dise, beni birdenbire canlandır - IŞi Bu hâdisenin biri, hiç bir şey, Yalnız halkın, bir duygu nümayişi, di- un de, muvaffak olmak için, her tür- Va Normal hesabları istihkar eden bir v gamııdı. Bununla beraber, ben bütün pamîaı hesablara karşı gözlerimi ka - ©T, Ümid verecek en küçük ve en uzak İr ihtimali bile birer birer toplıyarak lardan kuvvet alırdım. Yaşamak ü- Midi! Hayatın, ezeli ve cbedi hareket Üvveti! ' Türkün iki hamlesi A]_'Li';'Erîul'um kongresi, Sivas kongresi, ü dra, Eskişehir, Afyon, Konya... A- ad?luda türklük, şarktan garbe doğru €Ni ve seri bir istilâ daha yaptı: ÂAr - Sini Türkün geldiği diyarlara, Asya Ortalarına çevirmiş ve sanki orada ya-| îı.? ân tarihten ve sayısı meçhul Türk Ütlelerinden yeni kuvvetler almış gi- , Yeni bir istilâ yaptı. Harbsiz, kansız;, Sür _&tlî bir istilâ. Ümidin, azmin ve e- istiııâbir istikbale inanmanın istilâsı. Bu Ünaz o kadar çabuk oldu ki günün bi- nde_, Anadolu merkezlerini tutmuş ©o- ân itilâf kuvvetlerinin, İngilizlerin, Tansızların, kuzu gibi, kenarlara çekil- iklerini ve İstanbula döküldüklerini îf"_dllk. Erzurumda harekete geçen teş- ilâtelık eli, bir yandan da memleke - O sırada malik olduğu bütün müca- tle kuvvetlerini bir araya topluyor, r_llnlaı. arasından bağlar vücuda geti- İyor ve yYavaş yavaş her şeyi bır mer- €z etrafında- ve bir gaye uğrunda top- lya başlıyordu. Erzurum ve Sivas Şi El:_zurı..ım ve Sivas, ortaya, iki pren- P üzerine kurulan bir program koy- HMütşu: Milli hâkimiyet, milli istiklâl. I'İıcı:mc'l'Si dahili dijşmanı, ikinesi de ha- laı duşşnşm mağlüb etmek demek ©- n _bu iki prensip birleşince meydana Milli bip hudud içinde asri bir devlet TMefhumu çıkıyordu. Bu mefhum, o da- slka)fa'kar_j_ar kimsenin ümid etmek ce- are'ıtım EBös'eremediği bir idealin ifa- Sİ _îdi. Bülün on senelik meşrütiyet deY_Tmîr? de e'de etmek istediği şey bu €Bil mi idi? Fakat, su on senelik mü- Cadelenin, elde bulunan bir çok kuv - Vetlere dayanarak başaramadığı bu işi, reket nasıl başaracaktı? Bu devri artıkl tecrübeli ve şuurlu bir Türk olarak yâ- İtalyanlara müracaat etmişlerdi. Bu hareketin getireceği tehlikenin büyük- şamış—olduğum için, salâhiyetle söyle-|lüğünü söyliyerek, Anadoluya karşı yebilirim: O sırada, bu işe fikren, his-| müşterek bir hareket yapmayı teklif sen, filen, hülâsa her hangı bir şekilde,'etmişlerdi. Fakat, her iki taraf da, açı- iştirâk etmiş olanların hiç birisi. kendi lardı. Bu isyan emri herkxesin vicda- nında yaşıyan bir Türklük şuuru, bir| insanlık ve efendilik duygusu veriyor- du. Bir asker gibi, vicdanından bu em- çin sesini işiden herkes, ona derhal ita- at etti. İşte, asıl ihtilâl, asıl kıyam, asıl milli hareket budur. 908 hareketi, bu- nun yanında, alelâde bir komplo idı. - Talât Paşanın mektupları Talât paşadan o sıralarda İstanbulda bulunan yakın dostlarına gelen mek - tublar, onları bu hareketi tutmıya, yar- dıma teşvik ediyordu. Fakat, bu tavsi- yelere lüzum bile yoktu. Herkes, her ittihatcı bu hareketi, sırf kendi içinden gelen bir emirle tutuyor, başkaca hiç bir tesire muhtaç olmuyordu. Nihayet, Ankara, ültimatomunu verdi: İntiha - bat yapılmasını ve yeni Bir meclis ku- rulmasını istedi. Saray ve İngilizler telâştalar... Ya Ankaranın dediğini” yapmak, yahud, Ankarada kurulacak ikinci bir meclis karşısında bulunmayı kabul etmek lâ- zım geliyordu. O zaman padişah İstan- bulda, İngilizlerin elinde kalacak, mil- let ve devlet Ankaraya geçmiş olacak- tı. Ankara demek, İstanbuldan altı yüz kilometre uzakta bir şehir demek de de- ğildi. Ankara İstanbula kadar sokul - müştu. İstanbul Türklerinin yüzde dok.- sanı Ânkaralı olmuş, Ânkaranın kuv - veti İstanbulun belediye hududlarına kadar gelip çatmıştı. Bütün Kocaeli ya- rımadası, şimdi bir kısmı eşkiyalıktan gelmiş Millici ve bir kısmı da çete halinde millicilik vyapan Ankaracı «eşkiya» halinde idi. Buna karşı mu - kavemet imkânı yoktu. İti âf devletleri harekete geçemiyorlar Seona göre , İngilizler, bir aralık Ankaraya karşı bir hareket yapmayı zihinlerinden geçirmişler, Fransızlarla iacak böyle bir seferin mühim kuvvet-, gendisine'*bu suali sormuyordu. Yalnız 'lerle memleketin mühim bir çok nok-| ;gerilmiş sinirler, son haddine gelmiş 'talarını işgal etmek şeklinde yapılabi- |bir sabırsızlıkla, sadece isyan ediyor -!leceğini, fakat yolsuzluğun buna mani olduğunu, buna rağmen işgal edilse bi- le uzun zaman oralarda bırakılacak kuvvetleri bulunmadığını ve bu işin az kuvvetle yapılmasında da, İttihatçıla- rın büyük bir milli harekete kalktıkları takdirde, büyük tehlikeler bulunduğu- nu söyliyerek kendilerinin böyle bir harekete iştirak edemiyeceklerini bil- dirmişlerdir. (Arkası var) KULAKLAR Güzel — sesleri işittiği gibi, bazan parazilleri de alır, Her ses sizi oyalamasın. KREM PERTEV Hakkında dinlediği- niz ve duyduklarını- zın en büyük temina- S H, onuün kararmayan parlaklığı ve hadiseler karşısında — unutulma- yan adıdır. Operatör - Urolog Dr.Mehmet Ali idrar yolları hastalıkları mütehassısı. Föprübaşı » Eminönü han Tel: 21915 ( xj y —— « - v — — Kayıp: P. C. N. hüviyetimi kaybettim. Ye- nisini çıkartacağımdan eskisinin hükmü yoktur. — 858 2305 Ali Atal #YAN U kaday az bir kuvvetle, yeni bir ha -lt Ç00 GÜN DOĞARKEN P ei YA —BİLKT — HAKİKATİ CU üngi W Size evvelâ kendimi takdim edeyim, ve sarıdır. Âynı sarılıkta kıvırcık biyik- larım var ki, onları da saçlarım gibi ısla- tıp bağlamama rağmen bir türlü düzelt- miye muktedir olamıyorum. Çoktan ke- seceğim ama ihtiyar bir anâam var başım için kesme diye, her zaman and verir, bı- yık erkeğin şani imiş. Hem bü söze bi- raz hak verdiğimden, hem de daima söz dinlediğim için onları kesmiyorum. Za- ten bü herkesşin sözüne hemen kanışım, her şeye inanmam benim,başıma daha neler getirecek ya... Ne diyordum? Size kendimi anlatıyordum değil mi? Gözle- rim masmavi, boyum biraz kısadır. Ka - lnca ensemden güçlü kuvvetli bir deli - kanlı olduğumu anlamak pek kolay. Mesleğim terzilik. Müşterilerim oldukca fazladır. Elimden yüksüğü ve makası an- cak pazardan pazara atabilirim, Yirmi beş yaşında elinde iyi bir san'ati olan, yü- züne bakılır bir delikanlı ne yapar? Gü- lüyorsunuz, ne söyliyeceğimi hissettiniz. Kızlarla kadınlarla alâkadar olur, diye - teksiniz.. İş bildiğiniz gibi oldu Yani ben bir kız sevdim. Kim mi? diyorsunuz. Tam dükkânımın karşısında tabelâsında saç- ları kıvırcık, kiraz dudaklı çekme kaşlı bir kadın resmi olan ve altında da «Bir senelik permanant bir lirava» diye, ya- zan bir berber dükkânı vardır. İşte sev- diğim kızı, öğer bu berber dükkânının kapısındaki boncuk perdeyi iter de içeri girerseniz orada bulursunuz. Onu da size tarif etmek zamanı geldi. Beyaz dolgun bir vücud, siyah kıvır kıvır saçlar, üzüm gibi siyah küçük gözler. Fakat ben onun en çok nerelerini seviyorum biliyor mu- sunuz? Kahvelerdeki basmıa resimlerde gördüğüm dünya güzel'erine benziyen küçücük ağzını, sonra yummük yumuk be- yaz ellerini.. fakat sevgilim öyle zalim- dir ki.. bana ne bir kere dudaklarını öp- türdü, ne de avuçlarıma o yumuşak, ılık beyaz ellerini bıraktı. O böyle şeylere pek sinirlenir ve her zamen «ben namus- lu bir kızım der, seninle böyle gezip yü- rümem bile fazla ama..» ve derin derin yüzüme bakarak icini ceker. Biraz Beç oldu ama yukarda bildirmevi unuttuğum isimlerimizi söylemek sırası da geldi. Be- nim ismim: İrfan Makas.. onun ismi: Şev- kiye.. Şevkiye He bir semtt2 oturuyoruz. Ak- zar günleri onu sokağının başında bek- lJerim. Şevkiye kırmızı ipek elbisesini, u- zun topuklu parlak yeri iskarpinlerini Biyer, koluna benim aldığım bilezikleri ve boynuna müşterilerinden birinin he- diye ettiği kırmızı boncuğunu takar, ben de © güne mahsus olan lâciverd elbisele- timi giyer ve yeşil fötr şapkamı başıma köyar, elime baştonumu alır, onun hedi- ye ettiği sarı kanarya rengi gravatımı bağlarım. Böylece tramvayla taksime çI- kar, onunla beraber âbidenin etrafında dolaşırız. Ben iki külâh şeker, iki külâh kabak çekirdeği alır sevgilime ikram ede- iim. Demir parmaklıkiara yaslanarak karşı kahvede çalan radvovu dinleriz. Sevkiye pazar günleri Bevoğlunda yü - rümeyi pek sever, dönüste öyvle yap'a—'ız. Bîa_zı pazarları onu Sirkecideki Kemalbey #inemasına götürürüm. Ben de or pek severim. Çünkü yanyana otururuz birbirimize sökulmamız elele vermemiz ihtimal dahilindedir. Bizim evin bulun- " « ea ni d Küi ; v B a şim üstü evlerimize beraber döneriz. Pa- Bir evlenmenin hikâyesi.. İ Yazan: Peride Celâl Bauburtlu bir mescid ve mescidin önünde de bit sıra yemyeşil kestane ağacı vardır. Bazi geceler yalvarır yakarır Şevkiyeyi oraya çıkması için kandırırım. Karanlıkta a « ğaçların altında dolaşırız. Mescid haraps tır, içinde ihtiyar bir dilenci oturur. Biz dönerken başını pencereden çıkarıp para ister veririz. Sırıtarak «bir gün bu ağaç-« sınız çifte kumrular» diye, bize takılır. Sonra «sözüm şaka, Allak birbir.nize ba« Bışlasın» diye, dua eder. Fakat bütün bu dualar, bu beraber gezmeler hep netice« sizdir. Şevkiye değil kendisini öpmeme, biraz fazla sokulmama bile müsaade et « imez. Kız kendini böyle geri çekip nazlan-' dıkca ben büsbütün ona çildırıyorum. dır. Şevkiyeyi de beni de tanır. Ahmet şeytan mı şeytan- bir adamdır. Müthiş zekidir. Bir gün ona derâimi açtım. Şeve kiyenin bana sokulmadığından, daha parmağının ucunu bile öntürmediğinden şikâyet ettim. Ahmet dudağını büktü: «Bunun kolayı var, dedi. Ondan yüz çe- virir gibi yap başka kıza sokul bak nasıl yola gelir.» «Peki ama © başka kızı nere- den bulayım?» dedim. Ahmet uzun bir *kahkaha atarak «bazan ne abdallaşırsın |İrfan Makas, dedi. Berber dükkânında başka bir kız daha var ve..» Sahiden bu benim aklıma gelmemişti. Ahmet gitti, uzun uzun düşündüm ve ertesi günden İ- Bir kaç akşam yeni sevşilimle mescidin önündeki ağaçlıklarda gezdik. Benim bir- denbire Şevkiyenin arkadaşına dönüşüm Şevkiyenin fena halde kibrine dokun « muştu. Bizi kıskanıyor fakat belli etmi « yordu. Bunu artık hiç gülmiyen yüzün- den, daima düşünceli halinden anlamak pek kolaydı. Ben de bir gün nihayet ken« disi gekip bana yalvaracak diye, sevini - yor, öbür kızı seviyormuşum gibi görün- |onu aldım sinemaya götürdüm. Fakat bir de ne göreyim. Şevkiye ile Ahmed ön zıralarda oturuyorlar. Onlar da bizi gör- düler. Şevkiye nisbet verir gibi gözleri « min içine bakarak güldü. Ertesi gün Ahmet dükkâna geldi. Hid- detle kaşlarımı çattığımı görünce «ne ö- lüyorsun be.. dedi sinemada Şevkiye ile beraber bulunmamı fena manaya aldın galiba. Halbuki ben işin aslını sana an « latmıya gelmiştim.» Hiddetim geçti. Me- rakla yüzüne baktım. Ö, bir iskemle çe- kerek oturdu ve gülerek: — Kız da sana senin yaptığını yapıyor, meramı seni kıskandırmağ, sakın aldır - ma, dedi. Yoksa aramızda hiçbir şey yok. asını | duğu sokağın köşesini kıwvrılınca küçük | * ŞS Mietal a Ahmet gitti. Düşündüm, taşındım ya- pamıyacağım, dedim ve akşam üzeri Sevkiyeyi yolda, evine giderken çevir « 'dim. Her şeyi, onu kıskandırıp kendime daha iyi bağlamak için öbür kızla gez- diğimi anlattım. Hiç sesinı çıkarmadan beni dinledi. Sonra yüzüme mahzun mahzun bakarak: «Ben de seni kıskan - dırmak için 6 gün Ahmetle sinemaya gel- mistim dedi, ama bu oyuna devam ede- inedim. Ne yapayım ben namuslu bir kı- Zzim..> Şimdi bir kiz, hele sevdiğiniz bir kız karşınızda boynunu büker de böyle der- se ne yaparsınız. Sizi bilmiyorum ama ve karanlığın verdiği sımimiyet i(';indcı bakın ben ne yaptim; onanla evlendim. Aradan beş altı ay geçti. Hani size mescidde bizimle «çifte kumurlar- Jiye, şakalaşan bir ihtiyar dil- wideri L ıset- (Devamı 11 inci sayfada) Benim mahallede bir arkadâşım var —. mekte de devam ediyordum. Bir pazar Jarı keseyim de bakalım nerde koklaşıre — f I tibaren Ahmedin sözünü dınleyip dükkân — daki öbür kıza yüz vermeye başladım. —

Bu sayıdan diğer sayfalar: