May 10, 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

May 10, 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

10 Sayfa « Son Posta » nin tefrikası ! 18 SON POSTA Endülüs Şövalyesi <GAK2 Abdurrahman “Tarif isminde genç bir şövalyeden iğtinam ettiği şahane bir eda ile bu sabah şatomuzun önünden geçti,, Komşularınız, bizim — sahillerimiz Çıktıktan sonra, önlerine çıkan her ir hamlede yıkıp devirdiler, Ve, dev adımlarile buraya kadar ilerle- diler.. (Tarif) isminde genç bir ku - mandan, kim bilir hangi şövalyeden iğtinam ettiği oynak bir atın üstünde, şahane bir eda ile bu sabah şatomuzun önünden geçti. Maiyetindek. tunç ren- gi Berberilerle, muzafferen şehre gir- di. Benim.. sizin. ve bütün İspanya Tun düşmanı olan kral Rodrik; kendisi- mne mukadder olan akibeti bulmuş.. bu genç Berberi kumandanının önünden kaçarken; nehre düşerek boğulmuş. Bu katil ve ırz düşmanı adamın ölü- münden hâsıl olan sevinci, hıç bir su- retle izah edemem... Got prensleri, şi- male doğru çekiliyorlar, Zannederim ki, son bir varlık göstermek istiyaorlar... Fakat; bana kalırsa, artık iş işten geç- iştir. Çünkü İspanya halkı, sizin se - şularınızı bir düşman — gibi değil, bilâkis bir dosi, ve bir halâskâr gibi kabul etmektedir. Şimdilik size fâzla bir şey yazmıyacağım. Müthiş Mazlüm İspanya halkının kurtul dan hâsıl olan saadeti, onunla müşte- röken hissedeyim, Kont Belensiya Florinda, önündeki masaya daya miş.. gözlerini kapamıştı. O anda, göz: lerinin önünde Tarifin hayali canlan « mıştı... O levent vücutlu ve tunç rerkii kahramanın hayali, Fiorindayı tepeden tırnağa kadar sarsı desine sahip olamı — Koca Tarif!. İstediğin mükâfatı, fazlasile hak ettin. Diye mırıldanmıştı. Bu sözler, Kont Cülyanosun nazarı dikkatini celbetmişti. Gözlerini; kızı -| nın gözlerine dikerek: — Mükâfat mı?.. Ne mükâfatı, Flo- rinda?.. Demişti. Florinda, sanki büyük bir cürüm iş- lerken yakâlanmış gibi kıpkırmızı ke- silmişti. Hakikati, babasına i edip etmemek için kısa bir tereddü: anı ge- çirmişti. Hattâ bu an zarfında, Tarifle aralarında Cereyan eden sözleri, aynen makletmek istemişti. Fakat babasının bu gibi meselelerde çok fazla mutaas- sıp olduğunu bildiği için şimdilik sü- miş. Mühendisin karısı da bu arama işinde tahsildara yardım etmiş. — Tahsildarın portföyünü ararken eline kocasır föyü geçmiş. Kadın kocasının bu port - föyü götürmeyişine bir hayli hayret et- miş.. Sonra da, münha: adınlara hâs bir merakla portföyün Junduğunu öğrenmek ist portföyü içinde, gece iş v'ş. Kocasının Je hiç te mü- panarak bütün bunların debileceklerini düşünmeğe başlam: Mühendisin ön yaşı yün içindeki şekerleri görünce bunları çı- karmış ve hepsini bir güzelce yemiş Mühendisin karısı uzun uzun düşün - dükten sonra bu, gece işlerinin baştan başa uydurma olduklarına kanaat ge - tirmiş ve ağlamağa baslamı İşte tam bu sırada odadaki tel çalmış.. Kadın teh gile karşılaşmış. nın gelip gelmediğini Celmedi ni öğrenince: <Eve gelir gelmez vel bulunduğu yı başkasının port © a biraz ev- a aldığı geri ge - tirmesini, ve orada bıraktığı kendi port- föyünü gelip almasın telefonda, evden alınan port de yiyeceğe ait bazı şeyler bi dan, ve kendilerin&n £ mek niyetönde ol jstical etmelerini tekit etmiş Kadın içinde, gsöylene! detmiş den y sederek 5z yaşları telefonda <ceğini va - lerini nerede daha fazla sı var) eri kocasına n Ve .|vermemişti. Ellerini arkasına ba; -|rak bir müddet gezindikten sonra: kumandan kim bilir hangi oynak bir atın üstünde ıaı*ı:u tercih etmiş; hakikatı şu şı etmiye mecburiyet h — İspanyada büy kiye ıkazandığı taktirde, Tarife bir mükâ - fat vermeyi vadetmiştim. — Nasıl bir mükâfat?.. — Bunu, henüz tayin etmedi. bildir ki, reyinize müracaat edeci — Tarif gibi bir kahramana verile - cek hediye, ne, olabili! *|(Tarık) a bir kılıç göndermeyı düşü - nüyorum. — Şu halde, ben de... — Sen de Tarife iyi bir hançer gön- derebilirsin, Evet.. hiç şüphesiz ki, en müna - sibi de budur... Neyse.. bunu sonra da düşünebiliriz. Şimdi, düşünülecek da- ha mühim bir şey var. — Nedir?.. — Dayımın davetine derhal etmek. — Nasıl?.. Bu karışık zamanda, İs - panyaya mı gitmek istiyorsun?.. — Bâabacığım!.. Ben, şu anda İspan- yada bir karışıklık kalmadığını zanne- icabet *|diyorum. Ve dayımın arzusunu yerine getirmek için, bir an evvel hareket et- mek istiyorum. Kont Cülyanos, birdenbire cevap ya — Pekâlâ, kızım.. yakında, İspanya muhacirlerini memleketlerine iade et- mek için bir kaç gemi vereceğim, Sen de, bunlardan biri ile gidersin, Demişti. Florinda, babasınım bu sözlerinden © kadar büyük bir ki; heyecanından boğulurken pek güç- lükle: — Çok teşekkür ederim,,babacığım. Diyebilmişti. * Allahın garip bir hikmeti, | Florinda; İspanya topraklarına ayak bastığı zaman, hayret etmişti. Çünkü İspanya, birdenbire pek çok değişmiş- | ti. Halkın, yüzü gülüyordu. Herkes, ha- Hnden 've vaziyetinden memnun görü- nüyordu.. Her taraftan, saadet ve re - fahi ihsas eden sesler duyuluyordu. Ki- tarâların çelik tellerinden kopan tatlı ahenkler arasına, satıcıların neşeli se- daları karışıyordu. Florinda, (Kadiks) ten (Gortaba) ya gitmek için beş on muhafız almak is- temişti. Fakat misafir olduğu ctelin sa- hibi — Buna ne lüzum vâar; matmazel> Artık; Götların zamanı - geçti. Şimdi köyden köyo, şehirden şehre, çocuklar bile yalnız gidip geliyorlar... Yollarda hizmet için ise; uşaklarınızla, katırcı- larınız kâfidir. Demişti. v Florinda, daha ilk konak yerinde o - telciye hak vermişti. İlk könak yeri, küçük bir İspanyol köyü idi. Gotların zamanında bu kö - yün halkı, güneş batmadan evlerine |çekilirler.. kapılarını sımsıkı kilitler - , hattâ, bununla da iktifa etmiye - rın ve pencerelerin arkala - stirmek sü- Bilhassa Bu köyde, yalnız küçük bir misa - |Erhane vardı. Yolcular, p da kalır - aha kadar da baskınlardan yap da kadın lardı. Zenginlerin ken a bir esir g bi aylarca, senelerce kapat: Bu za- |yallı genç kadın ve kızlar, bu müddet arfında en vahşi ihtiraslara kurban Jduktan sonra; bitkin, perişan - tıpkı suyu sikilmiş bir limon kabuğu halin- de * şato kapısından dışarı atılır; ser - best bırakılırlardı. (Arkası var) * Son Posta ,, nın büyük deni -Prenses Jüze erkeklerden nefret ettiği belliydi Çünkü Papaya menfi cevab ver - .İmekle onun nüfuzunu kırmış olüyor - dum. Ve beni Vatikanın cellâdına tes- Em ederken, Papadan benim hesabımı hiç kimse sormıyacağını da biliyordum. Papa Nikola salona gindi.. yüzünü, * bir şeytanla karşılaşmış o:mamak i - Çin - öte tarala çevirerek sordu: «— Kocanın vasiyetnamesini ancak yedi yıl sonra okuyabileceksin! Bu müd det zarfında Vatikanda hizmet edecek- sin.. seni rahibeler kısmına vereceğim. Eğer burada kalmak - istemezsen, bir tarikei dünya gibi, seni ıssız bir a bir dağ yamacındaki mağaraya hapsedeceğim, Hangi şekilde n, hayata ancak sonra çıkabileceksin! Haydi, şimdi han- gisini tercih ettiğini söyle bana!» Papanın sualine verilecek cevabı çok-| tan hazırlamıştım. Derhal başımı kal - | dırdı sız bir adada kuş ve insandan uzak olarak yaşamayı tercih ediyo - rum.» dedim, Papa, bütün hayatı sal- tanat ve debdebe içinde geçen benim | gibi bir kadının yedi yıllık ömri sız bir adada geçirmeğe tahamı miyeceğini tahmin ediyordu.. cevabı verince şaşaladı.. sua ba tekrarladı: — Geri dönmek yoktur. ıl bekliyeceksin.. iyi düşün! Diye mırıldandı. Ben: eİyi düşün - düm.. hazırım.» dedim. Pspa istavroz çıkararak:! *— Günahkâr kadın! Allah seni af- fetsin.. yedi yıl adada bekliyeceksin!» dedi.. salonu hiddetle terketti. Bütün bü entrikaların altında o gün sezdiğim bir hakikat vardı: Papa beni seviyordu. Evet.. Papa Nikola beni seviyordu.. fa- at, bu sevgisini ufak bir telmihle izhar edemezdi.. yanındaki kardinaller ara- sında kendisi kadar KRuru öşıklar vardı., Ben bu arada yalnız bir şey düşünü - yordum: Kocamın vasiyetnamesini, A- caba hakikaten böyle bir vasiyetname var mıydı? Gerçi kocam ölmeden bir iki saât önce, beni onun odasından dişarıya çıkardıkları zaman, bana, kocamin va- siyetnamesini yazdırmakla meşgul ol- duğunu söylemişlerdi. Ertesi gün yanı- ma Vatikan höcreletinde çilelerini dol- durmuüş ihtiyar rahip katarak, beni buraya gönderdiler. Yolda gelirken dü- dum: Papa Nikola gençliğinde çok günah işlemiş ve karı K Za - manında da (Ruhani Meclisi) tarafın dan da iki defa ceza görl böyle bir adamın bana göz koymasına ruhani kis- vesinden başka hiç bir mani yoktu. A- a kocamı tehdidle elinden böyle bir yasiyetname mi aldılar? diye hâlâ dü şünüyorum.. bu muammayı ba di yılın hitamında halledebilecek mi - yim? Kulübenin içini ünü 1s- de- bu bir da- derin bir sessizlik z romanı : 29 Korsan Peşinde, Yazan : Celâl Cengiz BARBAROS tta adını taşıyan bukadının kan bu iki kelimeyi tekrarladı: — Üç yıl Çıplak kardinaller de prensesi tas - dik eder gibi, başların: salıyarak gü- lümsemişlerdi. | Barbaros, bu uzun ve meraklı mace- rayı dinlerke — Beyn Bgittikçe de içinde kıvrılan şüpheler muammalaştı. Ba- na hikikati söylediğinden emin olsam, İsana ve burada beklemeğe mah - küm olan bu zavallı adamlara yardım ledebilirdim. Dedi. Jüzettanm gözleri ışıldadı — Nasıl bana yardım edebilir misi- , — Şüphesiz. Ben, maiyetinde yirmi beş gemi ile binlerce denizçiye hükme- den bir karsanım.: Cezayir - sahilieri baştanbaşa benim idaremin ve elimin altındadır... — O halde beni hürriyete kavuştura- bilecek bir kuvvete maliksiniz!.. Eğer bana dim ederseniz... Papanın iki sadık adamı olduğu an- laşılan çıplak kardinallerden biri Jü- zettanın sözünü ke: — Papa hazre yerdiğiniz sözü unutmayın, prense: ize Mesihın bü- yük heykeli önünde diz çökerek yemin zi hatırlatmak isterim! Jüzetta bezgin ve muztaripti: — Hazreti Meryem bile Nüsira da benim kadar tahammül gösteremedi.. Piyerin dizlerine kapanarak: (Bu ızlı- raptan ne zaman kurtulacağız?) diye ağlamağa başladı.. dört yıldanberi bu baykuş yuvasında bir «tarikei dünya» gibi güneş ve insan yüzü görmeden ya- şadım.. bundan sonra, her fırsattan is- tifade etmek isterim, Konlarino! Barbaros bu sözleri dinlerken, çıp- lak kardinalın' gözlerine dikkatle bakı- yordu. Prensesin: « — Kontarino..» Hitabile kendisine cevap vermesi, Barbarosa eski bit macerayı hatırlat « mak fırsatını vermiş Barbaros birdenbi. Kardinale döndü — Sen Arşipel adalarını tantr mısın, sinyor? — Yirmi yıl önce oraya uğramış miy* dın? Kardinal yavaş yavaş eğilerek yere oturdu: — Evet.. uğramıştım. Dedi. Barbaros tekrar sordu: — Küçük adada bir 'Venedik şöval: yesile yerli kızları oynatarak şarap içti ğinizi de hatırladın, değil mi? Kardinal Kontarino birdenbire sap- sarı kesildi.. Prenses Jüzetta kardinalin yüzüne — Yirmi yıl önce Arşipel kızların” oynatan kardinal Kontarıno şimdi Al lah ile başbaşa kalmış bir zahittir. Ve Barbarosa döndü: — Siz bu macerayı nerden biliyorsu- nuz? Barbaros gülerek anlattı: — Ben o zaman denizlerde korsan &- rayan genç ve coşkun bir gemici idim.. altımda, dalgaların sırtından çekirğe i aşan bir teknem ve kırk kadar ar- kadaşım vardı. Bir gün Arşipelin kü « çük adalarından birine uğramıştık. A « danın küçük körfezinde bizim teknemiz kadar cılız ve küçük bir yelkenli göt- dük.. korkmadık.. biz de körfeze gir - dik.. ve sahile demirleyip karaya çık- Uk, Buradan biraz yiyecçek ve içecek alacaktık. Zaten o devirde bu adalara Uğramadan yoluna devam eden hangi gemi vardı ki?.. Venediklilerle Osman- hlar arasında yeni bir dostluk anlaşma- sı yapıldığı için, burada rastladığımız Venediklilerle derhal doöst olarak iç - meğe ve eğlenmeğe başlamıştık. İşte o zaman sahilde bir küçük meyhane « nin bahçesinde yerli kızları oynatan bir kardinal ile Venedik şövalyesi Lare- danoya rastlamıştım. Tekrar kardinale döndü: — Şövalyenin adını bile unutmamı- şım., değil mi? Hele senin adını hig unutamazdım. Çünkü, Kardinal, Barbarosun ayaklarına kü- pandı: — Biırakınız artık bu geçmişte olan- lari. mazi unutulmağa mahkümdur. Yalvarırım size, bu temiz yürekli ka- dının yanında benim yüzümü yere dü- şürmeyiniz! Kardinal düşünmeden cevap verdi: — Çok iyi tanırım.. -— sarmişti. Barbaros kırmızı sakalını eline ala- rak derin derin düşünüyordu. Kulübe- nin kapısı önünde ayakta duran iki Venedikli çıplak adam da ellerini göğ- üne kavuşturmuş, sakin ve mütevek- kil bu konuşmayı dinliyordu. Bu adamların birer papas olduğunu anlıyan Barbarosun kafasında yeni şüp- heler belirmiş: Acaba bu adamlar papanın, yahud k hükümetinin birer hafiyesi a bu kadın?! Onun burada he işi va « Jözetlta adını taşıyan bu gü- enç kadının hayatından bezdiğ eklerle temas etmemek erkeklerden nefret duy ruhunu sardığı belliydi. Barbaros ya- aşca başını kaldırdı: Bu çile doldurmak için daha kaç yıl Tâzım..? Prenses inler gibi konuşuy du: Diye cevab verdi. — Bârbaros, prensesin ağzından çı- (Arkası var) YANG GÜN DOĞARKEN BaL A K SDi n

Bu sayıdan diğer sayfalar: