— ' Mi İ V. B N « Son Posta » nın tefrıkuı 18 “Tarif isminde genç bir şövalyeden iğtinam ettiği Endulus Şovalyesı RR. kumandan kim bilir hangi oynak bir atın üstünde şahane bir eda ile busabah şatomuzun önünden geçti,, Yazar! bizim — sahillerimize önlerine çıkan her " Komşularınız, çıktıktan sonra, mâniayı, bir hamlede yıkıp devirdiler, Z ı Ve — şahane bir eda ile bu sabah şatomuzüun - önünden geçti. Maiyetindeki tunç ren- G o l 'U. genç Berberi kumandanının önünden | Ve dev adımlarile buraya kadayr ilerle- diler.. (Tarif) isminde genç bir kü - mandan, kim bilir hangi şövalyeden iğtinam ettiği oynak bir atın üstünde, gi Berberilerle, muzafferen şehre gir- - di. Benim.. sizin.. ve bütün İspanya - - hın düşmanı olan kral Rodrik; kendisi- t me mukadder olan akibeti bulmuş.. bu |kaçarken; nehre düşerek boğulmuş. Bu katil ve ırz düşmanı adamın ölü- | — münden hâsıl olan sevinci, hıç bir su- — retle izah edemem... Got prensleri, şi- male doğru çekiliyorlar. Zannederim ki, son bir varlık göstermek istiyarlar... Fakat; bana kalırsa; artık iş işten geç- miştir. Çünkü İspanya halkı, sizin se' - —— vimli komşularınızı bir düşman gibi — değil, bilâkis bir doöst, ve bir halâskâr| — gibi kabul etmektedir. P Şimdilik size fâzla bir şey yazmıyacağım. Müthiş bir heyecan içindeyim... Ailemizin na- müusunu İekedar etmek istiyen 0 meş'um — katilin bu feci akibetini size müjdele - I D ĞN * mekle, büyük bir sevinç içindeyim. “Florindayı, derhal bana gönderiniz. — Mazlüm İspanya halkının kurtuluşun- — dan hâsıl olan saadeti, onunla müşte- Z Iâken hissedeyim, b muştı... kp.” l Ş * gİlmişti. Hakikati, babasına Kont Belensiya Horında, önündeki masaya dayan - 'ı_mş ' gözlerini kapamıştı. O anda, göz- h ir lerinin önünde Tarifin hayali canlan - O levent vücutlu ve tunç renkii kahramanın hayali, Florindayı tepeden Ai tırnağa kadar sarsmıştı. Birdenbire ira- — Ggesine sahip olamıyarak: — Koca Tarif!,, İstediğin mukafatı, — fazlasile hak ettin. Diye mırıldanmıştı. Bu sözler, Kont Cülyanosun nazarı dikkatini celbetmişti. Gözlerini, kızı - nın gözlerine dikerek: — Mükâfat mı?.. Ne mükâfatı, Flo- rinda?.. Demişti. “Florinda, sanki büyük bir cürüm iş- lerken yakâlanmış gibi kıpkırmızı ke- ifşa edip —— elbmemek için kısa bir tereddüt anı ge- Bi ' girmişti. Hattâ bu an zarfında, Tarifle »— aralarında tereyan eden sözleri, aynen -".“ nakletmek istemişti. Fakat babasının - “bu gibi meselelerde çok fazla mutaas- — sıp olduğunu bildiği için şimdilik sü- miş. “ tahsildara yardım etmiş.. Mühendisin karısı da bu arama işinde Tahsildarın — poörtföyünü ararken eline kacasının port- — föyü geçmiş. Kadın kocasının bu port - föyü götürmeyişine bir hayli hayret et- — miş.. Sonra da, münhasıran kadınlara hâs bir merakla portföyün içinde neler bu - — lunduğunu öğrenmek istemiş. Kocasının — portföyü içinde, gece işlerile hiç te mü- nasebeti olmıyan kadın eşyeliri görünce evvelâ hayret etmiş.. Kendi cdasına ka - panarak bütün bunların niye delâlet e- debileceklerini düşünmeğe başlamış. Mühendisin on yaşındaki oğlu portfö- ” yün içindeki şekerleri görünce bunları çı- — karmış ve hepsini bir güzelce yemiş. Kw M Mühendisin karısı uzun uzun düşün - |— dükten sonra bu, gece işlerinin baştan Lİ “ başa uydürma olduklarına kanaat ge - “tirmiş ve ağlamağa baslamış... İşte tam bu sırada odadaki telefon acı acı çalmış.. Kadın telefonu açınca kahba hir'erkek se- — gile karşılaşmış. Erkek, kadının kocası - nin gelip gelmediğini sormuş. Celmediği- — ni öğrenince: «Eve gelir gelinez. biraz ev- vel bulunduğu yerden yanlışlıkla aldığı başkasının portföyünü hemen geri ge - tirmesini, ve orada bıraklığı kendi port- — föyünü gelip almasınız söylemiş. Adam Ç ç telefonda, evden alınan portföyün. için- de yiyeceğe ait bazı şeyler buhıhdugun dan, ve kendilerinlnm hemen vemek ye - mek niyetinde olduklarından bahsederek jstical etmelerini tekit etmiş. Kadın göz yaşları içinde, telefonda | söylenenleri kocasına nakledeceğini va - detmiş. Ve kocasının gecelerini nerede geçirdiğini kısmen anlıyarak daha fazla ağlamağa başlamış.. (Arkası var) I kütu tercih etmiş; hakikati şu şekilde levil etmiye mecburiyet hisseylemişti: I — İspanyada büyük — müuvaffakiyet kazandığı taktirde, Tarife bir mükâ - fat vermeyi vadetmiştim. — Nasıl bir mükâfat?.. — Bunu, henüz tayin etmedim. Ta- bildir ki, reyinize müracaat edeceğim. — Tarif gibi bir kahramana verile - cek hediye, ne olabilir?.. Meselâ ben; (Tarık) a bir kılıç göndermeyı düşü - nüyorum. ; — Şu halde, ben de... — Sen de Tarife iyi bir hançer gön- derebilirsin. — Evet.. hiç şüphesiz ki, en müna - sibi de budur... Neyse.. bunu sonra da düşünebiliriz. Şimdi, düşünülecek da- ha mühim bir şey var. — Nedir?.. — Dayımın davetine derhal etmek. — Nasıl?.. Bu karışık zarnanda, İs - panyaya mı gitmek istiyorsun?.. — Babacığım!.. Ben, şu anda İspan- yada bir karışıklık kalmadığını zanne- diyorum. Ve dayımın arzusunü yerine getirmek için, bir an evvel hareket et- mek istiyorum. Kont Cülyanos, birdenbire cevap vermemişti. Ellerini arkasına bağlıya- rak bir müddet gezindikten sonra: — Pekâlâ, kızım.. yakında, İspanya muhacirlerini memleketlerine iade et- mek için bir kaç gemi vereceğim, Sen de, bunlardan biri ile gidersin, Demişti, Florinda, babasının bu sözlerinden o kadar büyük bir sevinç hissetmişti ki; heyecanından boğulurken pek güç-| iükle: — Çok teşekkür ederim,,babacığım. Diyebilmişti. icabet * Allahın garip bir hikmeti, Florinda; İspanya topraklarına ayak bastiığı zaman, hayret etmişti. Çünkü İspanya, birdenbire pek çok değişmiş- ti. Halkın, yüzü gülüyordü. Herkes, ha- Hnden 've vaziyetinden memnun görü- nüyordu... Her taraftan, saadet ve re - fahi ihsas eden sesler duyuluyordu. Ki- taraların çelik tellerinden kopan tatlı ahenkler arasına, satıciların neşeli se- daları karışıyordu. Florinda, (Kadiks) ten (Gortaba) ya gitmek için beş ön muhafız almak is- temişti. Fakat misafir olduğu ctelin sa- hibi: — Buna ne lüzum var; matmazel>.. Artık; Gotların zamanı - geçti. Şimdi; Iroyden koye, şehirden şehre, çocuklar bile yalnız gidip geliyorlar... Yollarda hizmet için ise; uşaklarınızla, katırcı- larınız kâfidir. . Demişti. İ Florinda, daha ilk konak yerınde o - telciye hak vermişti. İlk konak yeri, küçük bir İspanyol köyü idi. Gotların zamanında bu kö - yün halkı, güneş batmadan evlerine çekilirler.. kapılarını sımsıkı kilitler - ler.. hattâ, bununla da iktifa etmiye - rek, kapıların ve pencerelerin arkala - tına birer kol demiri yerleştirmek sü- İretile ihtiyat gösterirlerdi... Bilhassa kadınlar ve kızlar güneş grupa yakla- şsırken ortadan kaybolurlar; pencereler- den bakmıya bile korkarlardı. Bu köyde, yalnız küçük bir misa - |firhane vardı. Yolcular, burada kalır - lardı. Ve sabaha kadar da baskınlardan korkarak uyku uyumazlardı. O tiyardaki Got asılzadelerinin a - damları tarafından sik sık baskınlar yapılırdı. Bu baskına uğfrıyanlar da, daima zenginler, genç kızlar ve kadın- lardı... Zenginlerin paralari ve eşyala- rı alınır; kendileri çırılçıplak bırakılır- dı. Genç kızlar ve kadınlar ise, katir- lara bindirilerek civardaki senyörlerin şatolarına götürülür; orada bir esir gi- bi aylarca, senelerce kapatılırdı. Bu za- vallı genç kadın ve kızlar, bu müddet zarfında en vahşi ihtiraslara kurban olduktan sonra; bitkin, perişan - tıpkı suyu sıkılmış bir limon kabuğu halin- (de - şato kapısından dışarı atılır; ser - best bıirakılırlardı. — * (Arkası var) - St di aa dd |edemezdi.. T-v—p—ı-v—qı._ 'SON POSTA | vuUru Çünkü Papaya menfi cevab ver - mekle onun nüfuzunu kıtnuş oluyor - dum. Ve beni Vatikanın cellâdına tes- lim ederken, Papadan benim hesabımı hiç kimse sormıyacağını da biliyordum. Papa Nikola salona girdi.. yüzünü, - bir şeytanla karşılaşmış o:mamak ji - çin - öte tarafa çevirerek sordu: «— Kocanın vasiyetnamesini ancak yedi yıl sonra okuyabileceksin! Bu müd det zarfında Vatikanda hizmet edecek- sin.. seni rahibeler kısmına vereceğim. Eğer burada kalmak istemezsen, bir tarikei dünya gibi, seni ıssız bir adaya veya bir dağ yamacındaki mağaraya gönderip hapsedeceğim, Hangi şekilde olursa olsun, hayata ancak. yedi yıl sonra çıkabileceksin! Haydi, şimdi han- gisini tercih ettiğini söyle bana!» Papanın sualine verilecek cevabı çok- tan hazırlamıştım. Derhal başımı kal - dırdım: «—İssız bir adada kuş ve insandan uzak olarak yaşamayı tercih ediyo - rum.» dedim. Papa, bütün hayatı sal- tanat ve debdebe içinde geçen benim gibi bir kadının yedi yıllık ömrünü 1s- sız bir adada geçirmeğe tahammül ede- miyeceğini tahmin ediyordu.. ben bu cevabı verince şaşaladı.. sualini bir da- ha tekrarladı: — Geri dönmek yoktur. Yedi yıl bekliyeceksin,. iyi düşün! Diye mırıldandı. Ben: «İyi düşün - düm.. hazırım.» dedim, Papa istavroz çıkararak: «— Günahkâr kadın! Allah seni af- fetsin.. yedi yıl adada bekliyeceksin!» dedi.. salonu hiddetle terketti. Bütün bu entrikaların altında o gün sezdiğim bir hakikat vardı: Papa beni seviyordu. Evet.. Papa Nikola beni seviyordu.. fa- kat, bu sevgisini ufak bir telmihle izhar yanındaki kardinaller ara- sında kendisi kadar Kuru öşiklar vardı, Ben bu âarada yalniz bir şey düşünü - yordum: Kocamın vasiyetnamesini. A- caba hakikaten böyle bir vasiyetname var mıydı? Gerçi kocam ölmeden bir iki saat önce, beni onun odasından dışariya çıkardıkları zaman, bana, kocamın va- siyetnamesini yazdırmakla meşgul ol- duğunu söylemişlerdi. Ertesi gün yanı- 'ma Vatikan höcrelerinde çilelerini dol- durmuş iki ihtiyar rahip katarak, beni buraya gönderdiler. Yolda gelirken dü- şünüyordüm: Papa Nikola gençliğinde çok günah işlemiş ve kardinallik za - manında da (Ruhani Meeclisi) tarafın- dan da iki defa ceza görmüş.: böyle bir adamın bana göz koymasına ruhani kis- vesinden başka hiç bir mani yoktu. A- caba kocamı tehdidle elinden böyle bir vasiyetname mi aldılar? dive hâlâ dü- şünüyorum.. bu müammayı bakalım ye- di yılın hitamında halledebilecek mi - yim? Kulübenin içini sarmıştı. Barbaros kırmızı sakalını eline ala- rak derin derin düşünüyordu. Kulübe- nin kapiısı önünde ayakta duran iki Venedikli çıplak adam da ellerini göğ- (şüne kavuşturmuş, sakin ve mütevek- kil bü konuşmayı dinliyordu. Bu adamların birer papas olduğunu anlıyan Barbarosun kafasında yeni şüp- heler belirmişti: Acaba bu adamlar papanın, yahud Venedik hükümetinin birer hafiyesi değiller miydi? Fakat.. ya bu kadın?! Onun burada ne işi vardı? Prenses Jözetta adını taşıyan bu gü- zel ve genç kadının hayatından bezdiği ve erkeklerle temas etmemek yüzün- den, erkeklerden nefret duygularının ruhunu sardığı belliydi. Barbaros ya- vaşca başını kaldırdı: — Bu çile doldurmak için daha kaç yıl lâzım..? Prenses inler gibi konuşuyordu: a Üç yıl. Diye cevab verdi. derin bir sessizlik — Bârbaros, prensesin ağzından ÇI- “ Son Posta ,, nın büyük deniz romanı * BARBAROS Korsan Peşinde Yazan : Celâl Cengiz Prenses Juzetta adını taşıyan bu kadının erkeklerden nefret ett .e ığı belliydi kan bu iki kelimeyi tekrarladı: — Üç yıl. & Çıplak kardinaller de prensesi tas - dik eder gibi, başlarını salhıyarak gü- lümsemişlerdi. Barbaros, bu uzun ve meraklı mace- rayı dinlerken: — Beynimin içinde kıvrılan şüpheler gittikçe derinleşti. muammalaştı. Ba- na hikikati söylediğinden emin olsam, sana ve seni burada beklemeğe mah - küm olan bu'zavallı adamlara yardım edebilirdim. Dedi. Jüzettanm gözleri ışıldadı: — Nasıl bana yardım edebilir misi- niz? — Şüphesiz. Ben, maiyetinde yirmi beş gemi ile binlerce denizçiye hükme- den bir korsanım.: Cezayir sahilieri baştanbaşa benim idaremin ve elimin altındadır... — © halde beni hürriyete kavuştura- bilecek bir kuvvete maliksiniz!.. Eğer bana yardım ederseniz... Papanın iki sadık adamı olduğu an- laşılan çıplak kardinallerden biri Jü- zettanın sözünü kesti:. — Papa hazretlerine verdıgınız sözü unutmayın, prenses! Size Mesihin bü- yük heykeli önünde diz çökerek yemin ettiğinizi hatırlatmak isterim! Jüzetta bezgin ve muüztaripti: — Hazreti: Meryem bile Nâsira da benim kadar tahammül gösteremedi.. Piyerin dizlerine kapanarak: (Büu izta- raptan ne zaman kurtulacağız?) diye ağlamağa başladı.. dört yıldanberi bu baykuş yuvasında bir «tarikei dünya» gibi güneş ve insan yüzü görmeden ya- şadim,. bundan sonra, her fırsattan is- tifade etmek isterim, Kontarino! Barbaros bu sözleri dinlerken, çıp- lak kardinalın' gözlerine dikkatle baki- yordu. Prensesin: « — Kontarino..» Hitabile kendisine cevap — vermesi, Barbarosa eski bir macerayı hatırlat - mak fırsatını vermişti. Barbaros birdenbire silkindi.. Kardinale döndü: — Sen Arşipel adalanm tanır mısin, sinyor? Kardinal düşünmeden cevap verdi: — Çok iyi tanırım.. N gö geee a e SAA US K ______ — Yirmi yıl önce oraya uğramış miy* dın? * Kardinal yavaş yavaş eğilerek yere olurdu: — Evet.. uğramıştım. Dedi. Barbaros tekrar sordu: — Küçük adada bir Venedik şöval- Binizi de hatırladın, değil mi? Kardinal Kontarino birâenbire sap- sarı kesildi.. Prenses Jüzetta kardinalin yüzüne baktı: — Yirmi yıl önce Arşipel kızlarınr oynatan kardinal Kontarıno şimdi Al: lah ile başbaşa kalmış bir zahittir. * Ve Barbarosa döndü: — Siz bu macerayı nerden biliyorsu- plz? Barbaros gülerek anlattı: — Ben o zaman denizlerde korsan a- rayan genç ve coşkun bir gemici idim.. altımda, dalgaların sırtından çekirğe gibi aşan bir teknem ve kırk kadar ar- kadaşım vardı. Bir gün Arşipelin kü - çük adalarından birine uğramıştık. Â « danın küçük körfezinde bizim teknemiz kadar cılız ve küçük bir yelkenli gör- dük.. korkmadık.. biz de körfeze gir * tık. Buradan biraz yiyecek ve içecek gemi vardı ki?.. Wenediklilerle Osman-: lılar arasında yeni bir dostluk anlaşma- sı yapıldığı için, burada rastladığımız Venediklilerle derhal dost olarak iç - o zaman sahilde bir küçük meyhane « nin- bahçesinde yerli kızları oynatan danoya rastlamıştım. 'Tekrar kardinale döndü: — Şövalyenin adını bile unutmamı- şım.; değil mi? Hele senin adını hiç unutamazdım. Çürikü... pandı: — Biırakınız artık bu geçmişte olan- lari. mazi unutulmağa mahkümdur. şürmeyiniz! (Arkası var) DıYANGON GÜN DOĞA yesile yerli kızları oynatarak şarap içti- - dik.. ve sahile demirleyip karaya çık- alacaktık. Zaten o devirde bu adalara uğramadan yoluna devam eden hangi - meğe ve eğlenmeğe başlamıştık. İşte bir kardinal ile Venedik şövalyesi Lore: - Kardinal, Barbarosun ayaklarına kâ Yalvarırım size, bü temiz yürekli ka- dının yaninda benim yüzümü yere dü-