30 Temmuz 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

30 Temmuz 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

İki ayda doktor yetiştiren Amerikan müessesesi Boş diplomalar ele geçiren iki açıkgöz bunları 5000 lira ile 10000 lira arasında satmıya koyulduhr fakat sahte doktorların foyası çabuk meydana çıktı Doktorluk güç bir meslektir. Seneler- ce süren tahsil, hazırlanına ve tecrübe- den sonra bile, insan usla bir doktor o- Jamaz. Bunun için istidad, aşk ve sebat Hizımdır. Bundan ötürü, doktorluk geçi- dinden geçenler, ceblerine yerleştirdik- leri diplomayı mukaddes bir hüccet diye saklar ve bununla haklı olarak öğünür- ler. Bunları bilen Amerikahlardan biri, nelerce didinmeden de doktor nlıbliı' Bunun için tutulacak yol, sahte diploma- lar bulmak ve müştaklarına mümasip fi- atlara satmak. Bu suretle, hem onları sevindirmek, mümkün olur, hem de ken- di cebini doldurmak fırsatı ele geçer!) Bu Amerikalının, vaktile Kansasş şeh- ri, tıb ve operatörlük kollejinde kâtiplik | yapmış bir arkadaşı vardır. Bu kollej, doktor yetiştirmekten ziyade başka ders- ler verdiğinden 1923 senesinde hükü- metin emrile kapatılmış bulunmaktadır. Şimdi 1937 senesinde bulunduğumuzdan, İşte Yakalanan sahte doktorltardan prens Ali tur, Bu müddet zarfında tıb kolleji kâti- bi kollejde iken bazı hakiki profesörler- den kaptığı, yarım yamalak — bellediği «tibbin Hk şartlarını öğretmiş, tıb ıstı- lTahlarının İâtincesini ezberletmiş, ve re- çete yazmasını meşkettirmiştir. * Banka memuru iken bu iki Amerika- nn doktorluk şirketine kapağı atarak, doğum mütehassısı olan biri, bulundu- 'ğu muhitte istidad ve mehareti ile o ka- dar şöhret bulmuştur ki, kısa bir zaman- da doğurttuğu çocukların yekünu yüz- leri aşmıştır. Birdenbire ne oldum deli- gine dönen, daha fecii yalancı doktorlu- ğuna kendisi de inanan, bu sahte doğum mütehassısı, boy boy apartımanlar dik- tirmeğe, har vurup harman savurmaya başlayınca, polisin dikkatini celbetmiş ve araştırma neticesinde, mütetabbibliği meydana çıkmış, hapishaneyi boylamış- tır. Gene bunlardan biri, Prens Ali Yehi Debeh adını takınatak operalörlüğe baş- lamış, tuzağına tutulan zavallılardan bi- ., | rinin ayağına yaptığı yanlış bir tedavi Bu tasmim ile işe girişen Amerikalı me- murları, esnafı, kömisyoncuları, işsizleri bir kelime ile kesesine güvenen bütün isteklileri, saatlerce süren bir' pazarlık, ve çene yarışından sonra, (ne sihirdir, ne keramet) diyerek doktor yapmıştır. Fakat iş bununla bitmemiş, diploma fabrikatörü bariz tehlikelerin önünü al- mak kasdile sahte diplomalı sözüm. ona doktorlar için iki ay süren bir okuma devresi geçirmek mecburiyetini koymuş. , | Ne, hastanın bacağını kangrene çevirmiş, - İsonunda da diz kapağından asmu budar gibi budanmasına sebebiyet : veriniştir. Foyası tez meydana çıkınca, 5 bin lira mukabilinde aldığı diplomasile hapisha- nenin caniler koğuşuna tıkılmıştır. .j Fakat bu vak'alar diploma fabrikatör- lerini meydana çıkarmamış, iki açıkgöz Amerikalının kurduğu sahtekârlık şebe- kesi tıkır tıkır işlemekte devam etmi: her isteyene beş bin liradan, ön bin | — Ddi ——— —— 09 ——— . ——— —— — CONUL İŞLERİ Bir hayat Felsefesi İç memdekette oturan bir okuyucum di- yöor kk: — Maddi işler kazşısında maneviyat pek işe yaramıyor.. Teyze size bazı dü - terek hayatta devamlı bir iç ferahlığı ve » teşelli noktaşı olan biz temel yok mu? Sıhhâtlerimiz yerinde, 18 yaşında bir sarışım kızla 30 yaşında bir esmerin ev - denmesini nasıl — buluyorsunuz — teyzeci . #im?» Çocuğum, Alman feylesofu Nletzsche hayatı bir biç kelimesi ile hülâsa etmişti. Sonra bu BEvlenmenin arifesindöyim, — Nişanlı . yım.. Hayatla idealimi bulduğumu iddi - & edemem. Fakat bir çok denemelerden sonra nihayot oldukça münasip bir kız- Ja nişanlandık.. Hattâ. nerdeyse ervleni- yoruz da! Lâkin, hâlâ daha düşündükçe zihnim yatmıyor gibi... Banki evlendi » ğim günden itibaren ihtiyar bir insan o- lacağım. Artık ne gençler, ne Kenç kızlar- la münasebetimiz kalmıyacak. Az sevile - ceğiz. Hayatta kalmış yegâne idealimiz, #nkılâp çağımız da böylece tamamlanacak. Ve bis ömrümüz içinde hayat inkılâbı - mısı bitirmiş olacağız. Bir gün babayız. çocuklarımız var. E- #imizle ateşli bir sevişme değil arkadaş gi bi düşüp kalkacağız. Büyüyen kızımızın gözü, fikri bizden başka yerde, dışarıda, ve büyüyen oğlumuzun düşüncesi o gü - nün yeni havailik âleminde, muhayyile - x£ peşinde olacak! Biz, bu bize att değil - Miş gibi görünen manzara karşısında ye- âs duyacak ve üzüleceğiz! Yaşayıştan bu günkü kadar zevk duymayacağız. Bu mu evliliğin Kayesi, tadı? Bizi bugün birleştiren ne dini âmll, ne de manevi bir bağdır. Sadece sırada bu- lunmak için evleniyoruz... Bize bu müş - hiçi hiçlikten çıkarmak için hayat enerji- sinin imkütı nisbetinde — kökleştirilmesi prensibini orlaya koydu. İrade kuvveti |- le imkân dahilinde gördü. İngiliz şairi Shakespeare de gençliğin: ra gözlükle bakmıştı. Sonra Insan ömrü- nü okunmaya değer bir kitap saydı. An- laşılan Alman feylesofu ile İngilix şairi- nin getiçlik eserlernin meftunu olacak - sınız. Kim bilir belki de Halid Ziya Uşak- lığilin <Merardan sesler, ini okumuş, te- siri altında kalmışsınızdır. Fakat bilir misi niz ki o da 20 yaşında yazdığı bu eserden sonra fikrini değiştirdi. Geçenlerde bir gazeteci oma: hayata ka - — Hayata tekrar gelnek ister — misi « niz? diye sormuştu. — Çocuklarımla kıı— mi? şeklinda mukabil bir sualle karşılaştı. Çocuğum, hayatmı catı alacak noktası işte bu sonuncu sualdedir. Ve size haya- tın me olduğunu onlar gösterecektir. Hat- tâ büyüyüp de evlenerek sizden ayrıldık- ları halde dahi, Sualinizin ikinci kısmına gelince: Pek umumidir. Cevabı da umuml olmak lâ - Bım, Allah müburek etain diyeyim. &ahâühmh Vapurda yanı başımda Kannşuyorlar. dı. Biri: kırkmış, gölgede de otuz bir.. İkisi bir- den yetmiş bir etmez mi? * Dünkü Son Postada okudum: eMaraşın yeni valisi, Maraşta hara- retle karşılanmış.» — Desenize Maraş ta İstanbul kadar sıcakmış! * Benden stze nasihat: 'Terliyen imnsandan kaçını destiye koşun! * Bizim gazete gelecek aya mahsuben para verir. Hiç olmazsa tabiat te bun- dan örnek alsa da gelecek kışa mahsu- ben bir kar yağdırsa.. DA sİstanbul on senedenberi böyle kış Rörmemiştir. Üç gündür yağan kar, s0- kakları geçilmez bir hale koymuştur. Şehrin muhtelif semtlerinde donanların sayısı on dördü bulmuştur. Rasathane- den aldığımız malümata nazaran soğuk ayni şiddetile devam edecek ve kar dur- miyacaktır.» Sıcaklar beynime Terliyen vurmadi, evyelki okuyorum ve: — Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer. Diyorum. Bu mevsimde her hastalığa razıyım, sade ateşli hasta olmıyayım da. ; * Mevsim yazdır. Her tarafta toz var, Aranan şey buzdur. Kadınlar birer ince bluz giyiyorlar. 'Tam Boğaz havası. Poyraza karşı oturmak iyi oluyor. Karpüz çıktı, 'Tuhaf tesadüf değil mi, «yaz> gibi bir çok yazlık kelimeler de Z4 ile bifiyor. İMSET ya kadar fiatla diploma satılmıştır. Sahte diploma fabrikası nihayet garip bir tesadüf eseri olarak meydana çıka- rılmıştir: Ohio taharri memurları, bir otelde ya- tıp kalkmakta olan, fakat aleyhinde şüp- heli hiçbir delil bulunamayan şüpheli |* bir adamı tevkif etmişler, üzerini ara- yınca St. Louis'te, evvelce ecza ticareti yapan bir adama hitaben yazılmış bir | mektup bulmuşlardır. Mektuptaki ibare «muhterem doktor> diye başlamakta, ve | mektubu getirecek adamı takdim ve tav- siye ettikten şonra da, kendisile hiç çe- kinmeden görüşülebileceğini temin et- mektedir. Taharri memurlarından - biri adam rolünü oynayarak, evv ticareti yapan şahsa gitmiştir. bizim açıkgöz Amorikalıdan başi si değildir. «Büyük bir İş» karşısında kaldığımı anlıyan taharri memuru — hiç acele etmeden, elindeki İpuclarından işe tifade ederek sahte diploma fabrikasını meydana çıkarmış, bu süretle — şebeke yıkıyı ek vermş(ıı Bir muallim vazife başında öldü Kabataş erkek lisesi tabiliye mualli. mi Vehbi dün sabah İstanbul lisesinde toplanan lise kitaplarını tetkik komis- yonunda çalışırken birdenbire vefat et- miştir. Vazife başında ölen bu mualli - min ailesine maarif idaresi ayrıca nak. di yardımda bulunmağa karar vermiş- tir. Doktor Hafız Cemal Doktor muallim Hafız Cemal tıbbi ve sıhhi tetkikat ve tetebbüatta bulun- mak için Avrupaya hareket etmiştir. Yerli mallar sergisini gezenler Galatasarayda açılan dokuzuncu yer. X mallar sergisini dün yirmi bine ya- kın ziyaretçi gezmiştir. Dün öldürülen kediler Dün Beşiktaştan 78, Sarıyerden 17 ve Bakırköyden 57 olmak üzere 152 ke. sene şubatta çıkan gazetelerden — birini | fakıp giden şu sürü sürü Bedbine göre | Nikbine göre EVLER Yazan : Salâhattin Enis Akşamın geç saatinde dar ve loş 20- kaklardan evime dönüyorum. Sağımda solumda birbirlerine sırtlarını — vermiş bir sürü evler var ki hepsinde bir iske- letin perişanlığı ve sfenksin ketumiyeti göze çarpıyor. Renk renk ince perdeler. Bunu bazı evin keskin ve bazı evin hafif ışıklı elek- trikleri aydınlatmış. Bazılarında ise hâ- İlâ petrol lâmbasının çok hafif ve mağ- mum ışığı aksediyor. Bu perdeler arka- sında neler vâr, neler geçiyor?. Bun_u bilmiyorum. Yalnız hepsinin derin - bir İşüküta görnülü olduğunu görmekle his- |sediyorum ki bu perdeler, arkalarındaki faclayı gözlerden saklamak için böyle aşağıya kadar indirilmiş Bir köşeyi dönüyorum. evin beyaz perdesinde bir salıncağın aksini görüyor ve bir çocuğun acı acı ağladığını — işiti- yorum ve düşünerek kendi kendime di- yorum ki: «— Hayatın aslında bir facia olduğu- nu, insan sesinin ağlamakla- başladı- ğimı *gösteren şu hâdise kadar hiçbir şey vuzuhla isbat edemez. Uzağa gitmeğe ne hacet! Köprüden geçerken bir kere du- rup bakınız: Müselsel bir zincir halinde insan — içinde kahkahayla gülen beş kişi ve tebessüm- le gülen 10 kişi ise geri kalanının yüz- leri, şu karşımda sıra sıra sıralanan ev- lerin harici manzaraları gibi paslı, dal- gn ve muztariptir.> Ve gene kendi kendime ilâve' ediyo- rum: — Hayat, teselsül eden bir ıztıraptan ” İbaşka bir şey değildir. Bu arada evlerden birisinin kapısı açı- lıyor: Perişan bir kadın, sokağa fırlıyor. O kadar müteheyyiç kl gayri ihliyari du- ruyorum, Sokağı yarı aydınlatan hava- gazının loş radyom renkli ışığı kadının hafif ve çıkık elmacık kemikleri üstün- de yanıp sönen bir akis bırakiyor. İki ev aşırı bir kapırın önünde duruyor, Bir an bir tereddüt vakfesi geçiriyor ve sonra hpıyı çalıyor. Pencereden bir baş uza- linde... Ne yapırığımı şaşırdım. Bana bir akıl ver! Çıldıracağım, Hüsnüyenin kalın sesi gecenin laş ka- ranlığı yırtarak cevap veriyor: — Nükhetin tifoya yakalândığının bu kaçıncı günü?... — Bilir miyim Hüsnüyem! Zavallı, hasta hasta 38 derecede rejideki işine 3 gün gitti. Ondan sonra işte 12 gündür ki yatakta kendini bilmez bir halde ateş- ler içinde yatıyor. Sabahları biraz iyi; fakat sonra kendini kaybediyor, etrafını görmüyor. Küçük evin şeklini gördüğüm için ha. yalimde şu manzara canlanıyor: Çırçıplak bir oda.. Kuru tahta üstüne EVLER Yazan : İsmet Hulüsi Kiminin boyu uzun, kiminin boyu ku sadır. Onları, boy sırası gözetmeden yane yana dizerler. Tepeden bakarsanız târ, ranmış hissini veren kızıl saçlarını gös rürsünüz, Önden bakarsanız gözleri gözü lerinizle karşılaşır. Kiminin gözleri irf” ve ışıklıdır. Kiminin gözleri ufak ve söe' nüktür. Doğdukları zaman hepsi ak pak doe ğarlar.. Fakat yazın güneşten yandıkçal yüzleri lanır.. Pek süse merakı olw mayanlar bi kalırlar, fakat süse möe raklılar ihmal etmez, ikide bir yüzlerinl boyarlar, Fazla hareketsiz olduklarından mı no: dir? Yaşlandıkça kanburları çıkar, yar hut bir yana bükülürler. Bu hâale gelen. ler bazan çabuk ölürlerse de' ömürleri uzun olanları koltuk deyneğine dayani dayana daha bir müddet yaşarlar. Bunların ağızları da vardır. Ve ağız. ları ikide bir ya bir insan yutmak, ya bit insanı dışarı salıvermek için açılır. — Ne 0?.. Bu cümle sizi şaşırtı mı? Şaşe manıza mahal yok! Ben insanlardan do« ğil, evlerden bahsediyorum. Kiremidli damları kızıl saçlı başlara benzemez mi? Pencereleri birer gözden başka bir şey midir? Ve nihayet kapıs larına ağız denilemez mi? * Sıra sıra dizilmiş evlerin arasında bit tozlu aralık var, Şimdi biz oradayız.. Bd tozlu aralığa, sokak, diyorlar.. Her hale de sahipsiz bir yer olacak ki, ne kimsâ orayı bahçe yapıyor, ne de kimse orayâ bir ev temeli atıyor. Birinci ev Kazali bir koca ile, kocasının bir dediğini ikf etmiyen bir kadının evi, bunu nasıl mi anladım? Kapının üzerinde tekme yerleri var. Erkek eve her geldiğinde kapıyâ — tekmelemiş, kadın 'da korka karka iniğf açmış. Bu evi geçeli! bi geceleri içi sarhoş. Kublk evin içini görmeden büs tün konforları haiz olduğunu da söylir » yebilirim. Sarhoş adam, kapıya - geldi; zaman yere yuvarlanacağı ve bir dahf ayağa kalkıp kapıyı anahtarla açamıya* cağını düşünmüş. Kapının anahtar de“ liğini yerden ancak yarım metre yüke sekte yaptırmış. Bunu düşünen — adalll evin içinin rahatlığını düşünmez mi? Birkaç adım dahâ atalım... Bir ev düf ha! Bu evdekiler yemek pişirmezler, bif zar yemek alırlar. Bacadaki örümcek büs nun en bariz delili! Biraz ötedeki evin balkonu var. Hef halde evi yaptıra kimse, meşhur ol hevesinde imiş. Meşhur olduğu zamalf halkın kendini alkışlamak için evinin nünde toplanması ihtimalini düşünmül onlara teşekkür etmek Için çıkıp görütü” ceği balkonu da yaptırmayı ihmal memiş. Şimdi birbirine benziyen iki evin Ö& nündeyiz.. Bu iki evin kadınları çok xKıbt kanç şeyler.. Böyle oldukları perdelerif” den belli. Birinin perdeleri penbe.. kininkiler de kırmızı. Evvelâ penbe ?" deli eve penbe perdeleri almışlardı; Öt (Devamı 8 inci sayfada)

Bu sayıdan diğer sayfalar: