2 Mart 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

2 Mart 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ŞA | BON POSTA o Genç kız hırçın bir tavırla, ayaklarını yere vurarak bağırdı: — Baba çok fena bir şey yappığının İarkmda mısın, sonra pişman olacaksın. Cevdet bey kaşlarını hiddetle çatmış, önüne bakıyordu. Yerinden kıpırdama dan sert, boğuk bir sesle cevab verdi: — Benimle bu kadar küstah bir #avır- Ja konuşmaktan seni menederim Canan.. Canan, kolları yanlarına ümidsizlikle düşerek babasına yaklaştı. Bu sefer gi- yet sakin: — Baba, babacığım dedi. Onu seviyo-| Tum, anlamıyor musun!, Bir zaman sen de annemi sevmedin mi? Annemin fakir olması niçin onu almaktan seni menet- medi, İhtiyar adam başını kaldırdı. Müsteh- Zi bir tebessümle kızını süzdü: — Bu meseleye anneni karıştırma. Es- ki hatıralara biraz hürmet etmen lâzım- dır. Biz annenle sizin gibi bir hafta için- de sevişip evlenmiye karar vermedik. — Sizin aşkınız mukaddesti, biz ise gö- nül eğlendiriyoruz öyle mi baba? Cevdet bey dudağını büktü: — Genç, güzel bir adam. Hoşuna gidi- yör. Seviyorum zannediyorsun, ona ge- ince senin üzerine düşmesi çok tabii, Herhalde benim zengin olduğumu öğ- FAKİR DELİKANLI Peride Celâl yüzüne müşfik bir tebessümle bakıp: etmiyor değil mi? heyecan içinde sordu: — Peki, senin fikrin ne? renmiştir. Genç kız bembeyaz oldu: — Yani param için benimle evlenmek istiyor öyle mi? — Böyle olduğu gözönünde. Seni oto-| mobil altında kalmaktan kurtarmış, ah- bab olmuşsunuz. Sana İzmirden o gün geldi; Bu itiraf etmiş, birkaç kere görlüşmüşsü- nüz ve nihayet evlenmiye karar vermiş» siniz. Güya senin kimin kızı, neyin nesi; olduğunu bilmiyormuş. Sen de yalnız o- nun isminin Sedad olduğunu biliyorsun. gayet yavaş fısıldadı: Genç kız neş'eli ney'eli gülüyordu: «Haydi şimdi babama gidelim!» yaklaşınca onun yaşlı gözletine, solgun | Sesini yavaşlatarak devam etti: v — Fakat fakir ve kimsesiz olduğum yâ — Ne o; fena bir haber mi var, dedi.İlandı. Buraya İzmirde incir, üzüm tica- Baban herhalde evlenmemize müsaade İreti yapan babamın bazı mühim işleri ile uğraşmak için gelmiştim, ilk karşılaşti- Genç kız meyus başımı salladı. Sedad | ğımız gün sana âşık olmuştum. Yalnız a- ilevf vaziyetini bilmiyordum. Sonra es- kidenberi garib bir korkum vardır. Se- Canan endişe ile onun yüzüne bakarak | veceğim kadının sevgime, mevkiimi, ser- vetimi düşünerek karşılık göstermesini — İşte görüyorsun ki her şeye rağmen | düşündükçe üzülürdüm. İşte bunun için seni birakmiyacağım. Yalnız artık on pa-| kendimi sana fakir bildirerek. rasız ve kimsesiz kaldığımı bilmen Jâ- zım. Canan yavaş yavaş vaziyeti anlıyor, kendine geliyordu. «Anlıyorum, anlıyo- Sedadın yüzü kızardı, gözleri parladı: İrum diye, onun sözünü kesti. Yalnız im- — Demek fakir olmam seni korkutmu- | tihandan muvaffakiyetle çıktığım mu- ğırdı. ni, kimsesiz ve on parasız olduğu«! yor, kararından geçmiyorsun! diye ba- | hakkak değil mi? Görüyorsun ki fakir olmanı zannetmem seni sevmeme mâni Sokakta olmalarına rağmen birbirleri- | olamadı. nin kollarına atılmakta tereddüd etmedi- ler. Canan saadetten titriyor, «Oh, beni| dudaklarına götü param için istemiyormuş, bütün sözleri | negeli gülüyordu Genç adam ona sokuldu. Elini tutup Genç kız neş'eli «Haydi simdi. babama Bu fakir del'kanlımn senin gibi gözü | doğru imiş» diye, düşünüyordu. Fakat) gidelim dedi, Artık izdivacımıza en kü- kapalı bu işe karar vermediğini seni te- | ayrıldıkları zaman genç adam kulağına |çük bir itirazda bulunmıyacağına emi- min ederim yavrum. O, muhakkak ban-| eğilip te: «Haydi şimdi babana gidip bas | nim.» kada kaç param olduğunu çoktan öğren- miştir. Canan içini çekti, babasından uzaklaş» ta, Fakat sonra birdenbire geri döndü: — Şübheden kurtulmak için bana iyi bir fikir verdin baba. Şimdi Sedada gide- ceğim: «Babam sen fakirsin diye, evlen» memizi istemiyor. Fakat ben onu dinle- miyerek geldim. Üzerimdeki elbisemden başka hiçbir şeyim yok, beni hâlâ sevi- yör musun? diyeceğim. Cevdet bey şaşalamıştı. Biz şeyler söy- Jemiye hazırlanıyordu. Genç kız onu din- Jemiyerek odadan çıktı. Antrede gözle- rinden süzülen yaşları sildi, portmanto- dan mantosunu, şapkasını alıp giydi. So- kağa fırladı. Sedad onu tramvay durak yerinde bekliyecekti. Fakat fazla yürü- mesine lüzum kalmadı. Evden biraz w- zaklaşmıştı ki, Sedadın koşarak kendisi- De doğru geldiğini gördü. Genç adam “Son Posta, nın edebi romanı: 79 Onu taşrada bir kenarda kalmış bir amca kızı olarak tasavvur ettiği za-; manlar kendi talihinin götüreceği yola | bırakmış ve ondan baş çevirmiş olduğu; halde, halasının kurlarıcı eli yetiştiği zaman karşısında canlanan güzel, c. zib, görgülü ve bilgili Selmaya yal şarak onu gaddar bir komediye kurban ; etmekte bir saniye çekinmemişti. Selma bu meselede halasına da güç- kündü. Her şeyi bildiği ve anladığı halde niçin bura mani olmamıştı? Şim- di Trabzonda Fuaddan konuştukları ge- ceyi hatırlarken genç kız acı aci gük mekten ker İ alamıyordu. — Onu bu iki ay içinde bir dost gibi düşüneceğine bana söz veriyor musun? — Evet hala, sizin hatırınız için bu- na da razı oluyorum, — Yalnız benim için değil, biraz da on'ın için... Olmaz mı? — Peki. biraz da onun ii Halasme verdiği sözü tutmağa çalışa- rak son haftalarda ona karşı olan kini- ni unutur gibi olmuştu; fakat bu son 1 “m onun karışması bir saniye i- Bir Genç Kızın Romanı rışalım: deyince hayret içinde kalarak geriledi, Sedad gözlerini önüne indirdi, dudaklarında mahcub bir tebessümle; — Şey, diye, kekeledi. Beni afletmeni rica edeceğim Canan. İlk konuştuğumuz | gün sana her şeyi olduğu gibi söyleme. miştim, Yalnız İzmirden o gün geldiğim | doğru idi. Fakat, Durdu, Gülümsiyerek Canana baktı. Kol kola girdiler. Gelip geçenlerin du- rup durup kendilerine bakmasına aldır. mıyarak birbirlerine sokulup, #evinç içinde eve doğru yürümeye başladılar. YARINKİ NUSHAMIZDA: Seneler sonra Çeviren: İsmet Hulüşi iri PIN Baş, diş nezle,, grip, rowalizma va bütün ağrılarınızı derhal keser. İcabında günde üç kaşe elısabilir. j Muazzez Tahsin Berkand çinde bütün eski düşmanlığını daha kuvvetle canlandırmağa sebeb olmuş- du. Demek halası bütün bunları biliyor ve göz yumuyor, bir taraftan da onun izzeli nefis gururile eğlenerek onu Fu- adın elinde bir oyuncak yapmak isti- yordu öyle mi? Demek o da samimi de- gilmiş, demek o da sevgili yeğenile be- raber olarak kimsesiz ve öksüz Selma ile aley etmek istemişti! Öyleise bu diinyada kime inanmalı? Bu acı düşünceler vakit vakit genç hr zın başında delice bir buhran yaratıyor ve her seyi, halasının kendisine verdiği kütübhaneyi, konservatuardaki çalışrna- yı, her şevi b'rakıp «Tatarlar» ailesinden uzaklara, onların erişemiyeceği bir ye- re kaçmak istiyordu. Bir gün bu asabiyetle İzmire, müdiresi» ne uzun bir mektub. yazarak kendisini tekrar yanma almasını İstedi, fakat son- radan utanarak bu kâğıdı yırttı. Seneler» denberi iyiliğini, şefkat ve sevgisini gök- lere çıkardığı halasından nasıl şikâyet edebilirdi? Uludağ mektupları: Mer Gazi enstitüsünün kayak KUSU. (Başterafı 6 ncı sayfada) Bizi böyle selâımladılar. Bu Uludağ selâmı bize sanki yeni bir dünyanın kapısını açtı. — Zeki Rıza da onların o arasında! İşle bak! İçimizden biri böyle bağırmca hepimiz Fenerin ve eski milli takımın meşhur kapta- nını hemen tanıdık. Ondan sonra bizde ayni şekilde | selâm yermeğe başladık. (Dolubaba) ve (Karabelen) de mola ver- dik. Altı saat kadar yörümüstük. Her taraf karla örtülü.. Çamlıklar tepeye doğru yayı- hp gidiyor. Burada askerler talim yapıyor - Jar. Mehmedciklerin dik meyillerde, sürüne- rek uçan birer âtmâca hüzlle kaymalarını seyrederken yerimizde 20r duruyoruz. İki saat daha tırmandık. (Kirazlı yaylâ)- nın tüten bacasına (Şirin) i gören (Per - had) ın gözlerile baktık. 1400 metfedeyiz. Yavaş esen rüzgür ikide bir sertleşiyor, karları savuruyor. Her tara - fımız, dokununca kopup düşen ıstalaktitler Bibiydi. Büyiik çaminr arasındaki (Dağevi)- Be kendimizi attık. Buranın geniş bir odası var. Köy evlerindeki gibi eski biçimde bir o- cak ve ocakta çıtır çiir yanan kütükler. Altı saatlik bir tırmanıştan, müdhiş bir Yar. Yaklaşıyor ve merakla okuyoruz. soğuktan sonra bu ateş o kadar güzel ki. Çöllerde susuzluktan damakları kuruyanla - | det olduğunu bildiğimiz için yaptık.» rın su başındaki hislerini hatırlatıyor. Bir) ( Diğer köşedeki satırlar başkadır: ANE emme ve ibik b otağ Mi ba ar? Hayatımızın en tatlı uykusunu uyuduk. 510 Yasamak babtiyarlığı bizi bir kat Ertesi sabah öğretmen Daynas, ufukta pırıl pıni yükselen güneşe, Işıkları bir ayna gibi &kseltiren kar tabakasına sevinçle bakıyor: — Çocuklar, şansımız varmış! Tam kayak havası! Diyordu. Karın kalınlığı bir buçuk metre var, Üze- Hi buz tutmuş. Yürümek İçin epeyce zorluk çekiyoruz. Yamaçlardan, çamlıklar arasın - dan, mini wlul vadilerden geçiyoruz. Şurada burada başka kafilelere rastlıyoruz: — Kayak aydın! S 7 Kapatılan fırın Ve aşçılar Dükkânlârını pis tuttuklarından dolayı düh Eminönü belediyesi tarafından 1 fırın $ gün, iki aşçı da üçer gün müddetle kapatılmışlardır. Peşte ve Prag sergileri Peştede, 28 nisanda bir nümune sergisi açılacaktır. Peştedeki Türk - Macar ti - caret odası reisliği İstanbul tacirlerinin de bu sergiye iştirakleri için bir teklif | yapmıştır. 11 martta Pragda açılıp 20 marta ka - dar devam edecek olan beynelmilel nü- mune panayırına iştirak etmek üzere, i Çekoslovakyayla memleketimiz arasında tavassut eden büyük bir firma, bir çok ihracat tacirlerimiz hamına nümüneler alarak Praga yollamış, orada, bir 'Türk paviyonu tesis etmiştir, Muallimlerin kıdem zamları Muâllimlerin birikmiş Kıdem zamları- na tekabül eden yirmi bin liranın büdce- sinden münakale yapılmak suretile mu- âlimlere verilmesine divanı muhasebat niza göstermiştir. Muallimlerin birikmiş kidem zamları hazirandan evvel tevzi e İ *dilecektir, Bir başkş okşam, gene sinirli bir sa- ötinde halasına çok uğır ithamlarla dow bir mektub yrzmağa başladı, ama bunu da bitiremeden yarttı, — Artık ona da yazmıyacağım, onu da istemiyorum. beni rahat bıraksınlar. hiçbirisini hatırlamak istemem. Eğer ba. bamın da Tatarlardan olduğunu düşün- mesem bütün o soya lânet edeceğim. Bu hiddet taşkınlıklarından sonra, biraz utânarak çok ezgin ve bitkin bir hald; gene kendisini çalışmağa veri- yordu ve günler birbiri arkasından ay- nı üzüntülerle dolu olarak geçip gider- ken onun neş'esini, rahatını ve sihhati- ni de beraber alıp sürüklüyordu. Harici bir göz için genç kız tamami» le değişmişti, Hattâ onun yemek yeme- diğini gören Ayse hanım biraz telâş et- moğe bile başlamıştı. — Kızım, böyle giderse büsbütün vü- cudden düşeceksin... Kendini bir dok- tora göster; belki iştiha açmak için sa- na bir ilâç verir. — Ben hasta değilim teyzeciğim; siz benim için üzülmeyin. Bana bir defa İzmirde de böyle olmuştu. Aylarla ağ- zıma yemek koyamıyordum ama yavaş yavaş geçti, — İlâesiz mı? — Evet, kendi kendine; geldiği gibi gitti. amma teme ei ln İNİ nie lim plat # — Öyle ama ablacığım, sen artık be-|na,römülerek etrafındakilerden ve” nimle de uğraşmıyorsun. Eskiden her akşam taşıkta top öynar, sabahları ba- na mâsal anlatır, bazan da beni gez- meğe götürürdün. Şimdi bunların hiç- birisini yaptığın yok. Genç kız acı acı güldü: — Hakkın var şekerim, fakat ablan bu sırada biraz hasta; birkaç gün daha sabret, göreceksin seninle tekrar ne ka- dar oynayıp eğleneceğiz. Küçük kız mahzun bir edâ ile dudak büktü: — Anlıyorum; sen artık beni hiç sev- miyorsun. Yoksa senin büş'e bir Neza- hat'n mi var? Bu masum kıskançlık ve şübhe Sel- maya pek dokundu. Birkaç gündenbe- ri yavrucuğun kendisinden uzak dur- masındaki sebebi anlıyarak onu kucak- ladı: — Benim bir tanecik Nezahatim var, Onu ben o kadar çok severim ki dün - yanın bütün çucukları beni ondan u- zaklaştıramaz. Anladın mu cici karde- şim? Fakat bu müşfik ve hissi sahneleri genç kızı daha çok üzmekten başka bir şeye yaramıyor ve günler birbirinin i- çinden aynı neş'esizlik ve bıkkınlıkla Annesile Selmanım bu muhavereleri | gerip. giderken Selma her saniye bir ni dinliyen Nezahat de-söze karıştı: £ |parça daha kendi içli kederin» ye ecısı- — Kayak aydın! O kadar yoruluyoruz ki içimizden Pe pişmanlıklarını anlatmaktan çekin — Ankaranın rahatını bırakıp dâ R dağında ne işimiz vardı? Üç saat sonra tamam (2090) metreğf k lunuyorduk. Kayak Oteli göründü. Orada bif r varmış gibi sezler geliyor. İçeri J zaman, yorgun ve hasrette kalmış ço n rın ana kucağına kavuştukları zamani Me lerle doluyduk. Koro sustu ve Ankar - Enstitüsü kayakcılarile karşılaştık. Güze! ve geniş bir salon, yerlonar, Pİ, ta tuklar, gürül gürül yanan kocaman (Hİ ba... Bir ana da soğuktan titreyen > rıni ancak bu kadar isıtabiliri, I Genç hemşeriler büyük bir serme hıç diler. Yer açtılar. Günlerdenberi de Üstünde yaşadıkları için şehirlerden Ür leri yoktu. Sordular: — Ankarıdan ne bsber? şehir rast #İ «> yağıyor mu? * Balonun bir tarafı (Atatürk Köşe ii di, layrılmış, Ortada Büyük Önderin md ı |büstü; onun iki tarafında gençi: ve KÜy4j 2 temsil eden armalar duruyor. Bir Od > “İç A Ü b Ne «Bu köşeyi onu sevmenin sonsuz bif «Burada onun eli ve nefesi altında ruz. Göklerin üstünde bile onün eli v€ mutlulandırdı.. Yataklar gemi kamaralarında olduğü üstüste konulmuş. Candan sevişen Pİ kardeşler gibi onlara uzanıyoruz. # Elek'rikler kısılışor, Dışarıda kari” çamlar, ay ışığını daha çok ğartayor ği İki soba durmadan yanıyor ve bis #5 Türkiyede herkesten daha yüksekte belg manın, belki biraz çocukca olan, y gururu içinde gözlerimizi kapıyor; »in gece masallarının kirk gilleli vatağ! : Yerebatan, Çatalçeşme sokak, 39 İSTANBUL Gareiem'zde çıkan yağ xl l resimlerin o bülür bakis” mahfuz ve gazetemize sit” İİ ABONE FiATLARİ 151-6 4.4 Senel Ay | Ay Le a İl TÜRKİYE 1400) 700) 400 YUNANİSTAN (2340)1220) 740 ECNEBİ 270011400) 500 Abone bedeli peşirdir. Adres değiştirmek 25 #uruştur. Gelen evrak geri verilme | İenlardar mes'uliyet alınma$ Cevap için mektublara 10 ) Pul ilâvesi lâzımdır. YEMESİ SZİĞ USE ŞEN SŞSS OSES EŞİ ZE Posta kutusu 741 İstanbul Telgraf : Son Posta Telefon : 20205 -. hitinden uzaklaşıyordu. o i : w) * Bir gün bu içli ve mızmız kedefi i bütün başka bir yol alarak üzü . maddi bir acı haline koydu- ii Kütübhanede idi ...Geliş gidişi 4 olduğu bir sırada satıcı gi birile konuşurken söz müşteriler© : kal etti. Satıcı kız, birdenbire , mış gibi telâşla; i — Size bir havadisim var Selma * nım... dedi. 1 — Na gibi havadis? geti , — Bizim kibar müşteriyi dün pi ' lunda gördüm. Yanında o ecnebi vardı. , Selma kendini tutamadan hey i sordu: ) — Ne diyorsun? Çoktanberi ora” kaybolan Viyanalı kadın mı? #l' — Nereli olduğunu bilmiyoru" ey kiden her zaman gelip almanca teler alan madam. gi i — O olduğuna emin misin? Baş” | | risi olmasın? , — Onu tanımaz olur bar , Ay'arla hergün buraya gelip gi” Selma, hislerini tahlil Mi , meçhul birisinden intikam yormuş gib! sordu: — Nerede gördün? İ

Bu sayıdan diğer sayfalar: