d e Findladir. Karkumda | AYINI- DAVA B ir Fatma İlhan vardı: Fatma İlhan kocasından ay- | rılmış fakir bir kadındı. Bir Fatma Nezahet vardı: Bir mahallebicinin karısı idi. Bir Nermin vardı: Nermin küçük bir kızdı. Fatma Nezaheti anne olarak tanıyor- İdu. Fakat Fatma İlhan: | — Nerminin annesi benim! " Diyordu. İş mahkemeye düşmüştü. Ne Fatma Nezahet, ne de Fatma İlhan; kuv- " vetli deliller gösterebiliyorlardı. Kanları tahlil edildi, şahidler dinlen- di. Avukatlar iddialarını söylediler ve nihayet mahkeme, Nerminin Fatma İl- hanın kızı olduğuna karar verdi, | Bu karar verilinciye kadar tam dört yıl geçti. Tam dört yıl Nermin: — Acaba annem hangisi? Diye düşündü: Tam dört yıl Fatma İl- han: — Acaba kızıma kavuşabilecek miyim? diye heyecan içinde yaşadı. | Tam dört yıl Fatma Nezahet: , — Acaba kızı elimden alacaklar mı? diye kaygılı günler geçirdi ve nihayet ka- rar verildi. ! * ! " Ayni tarzda bir dava hazreti Süleyman zamanında olmuş. İki kadın bir çocuğu yanlarına almış, Süleymana igitmişler, biri: — Bu çocuk benim çocuğum! Demiş, öteki: — Hayır, demiş, benim çocuğum, Çocuğun annesini tesbit edecek, ne şa- hid, ne de delil varmış “ve daha o zaman kan tahlilile neseb tayini nedir bilinmi- yormuş. Süleyman düşünmüş: — Madem ki, demiş, çocuğun asil an- nesini tesbit edemiyoruz. Çocuğu ikiye nı da ötekiniz! Kadınlardan biri: — Madem ki böyle karar verdiniz. İkı- ye bölünsün! Demiş, öteki: — Hayır, hayır, diye bağırmış; çocuğu ona verin, fakat kesmeyin! Süleyman gülmüş: — İşte, demiş, çocuğun annesi budür. Adaletin de değişmediği —muhakkak. Hattâ buradaki ananım Süleyman deyvrin- deki ana olduğunu da kabul edebiliriz. Fakat acaba bugünün bütün anaları Sü- leyman devrinin anaları mıdır? Öyle ise bugün çocuklarını öldüren, sokağa atan, onların cemiyet içinde muzır birer mah- lük olmalarına sebebiyet veren #nalar hangi devrin yadigârı olarak başımıza beIâ kesildiler? İsmet Hulüsi L Bunları biliyor mu idiniz? — « Midenizi kolipostalla gönderebilir. mis.niz ?,, . Nevyorkun meş- hur Röntgen mü- tehassıslarından bi ri zengin bir A- merikan çiftçisin- den şu mektubu almıştır: «Bir kaza eseri olarak üç santi«- ( / Tei metre uzunluğunda bir demir parçasını yuttum. Bu demir midemdedir ve bana endişe veriyor, vaktim müsaid olmadığı için size kadar gelip muayene olmak im- kânmı bulamadım. Eğer sizin vakti'niz T ei A RUTİ ÇAS ; © Mmüsaidse lütfen ... istasyonuna teşrif edi: “niz. Otomobilim sizi alıp çiftliğe kadar getirir. Buna imkân olmazsa posta ile bir — düzüne kadar X şuaı yollayınız. Ben bun- lardan istifade edebilirim.» : Doktor, bu mektuba şu cevabı vermiş- Ür «Maalesef benim de vaktim ayrimaya müsaid değildir, ayni zaman- da satacak veya kiralıyacak kadar X şua- ım da yoktur. Eğer midenizi kolipostal ile buradan | göründü ? İlk insanın dün- ya yüzünde beliri- şinin bundan 250 bin sene evvel vas ki olduğunu iddia edenler olduğu gi- bi bu hâdisenin 800 bin sene evvel vu- kua geldiğini iddia edenler de çoktur. Maamafih son zaman- da ele geçen ve bir insan kafası olduğu sanılan bir müstehasenin tedkikinden ilk insanın 12 milyon sene evvel dünya yüs zünde mevcud olduğu tahmin olunuyor. * Barutun, matbaa hurufatının icadı Hava ve su değirmenlerinin on ikinci, barutun on dördüncü, matbaa hurufatı- nın on beşinci asırda icad edildiklerini!" biliyor musunuz? * yollıyabilirseniz eskirhaline getirmek için icab eden tedbirleri alırım.> obnuı_ıs Okuyucularımın Sorgularına Cevablarım Balıkesirde A. A, D.: — Çok kapalı yaşıyorsunuz Ca - miyeti sevmiyorsunuz. Halbuki bu haliniz devam ettikçe zararı artar, nihayet bir gün cemiyet de sizi sev- mez ve kabul etmez. İnsanlar, yaşa- : mak arzusunu tabiatten alırlar. Ta- biatle alâkanızı keserek kendi âle - minize çekilmeniz sizin bütün güzel duygülarınızı körletir, nihayet bir gün kendi kendinizi de sevmediğini- zi hisseder ve şaşarsınız. Evet, sevdiğiniz kızın size garib gelen hali de onun tabiatı, insanla - rı, cemiveti sevmesidir. Bu hal, o - na karşı duyduğunuz — kıskançlığın bir tezahüründer başka bir şey de - gildir. «Fikirlerimiz birbirine tamamile zıd!» diyorsunuz. Kadın, erkek his - leri arasındaki münasebetlerin bir - birinin aksi şeklinde tezahürü ehem- miyetli ve endişe verici bir şey sa « gılmaz, Nihayet siz kadınin — hâleti tuhiyesine bağlanırsınız, belki de o / SİZzin ruhunuzu bemmser Sızm en. - 'ı EYEZ,y LERİLZ— mesinden ziyade, sizin cemiyeti sev- memeniz hali olmalıdır. Arkadaşla- rınıza sokulunuz, toplantılatda bu - lunünuz, göreceksiniz ki, yalnızlık âlemi, bedbaht edici bir âlemidir. İnsan ise, malik olduğu şuurile bu â- lemi yalnız hayvanlara bırakmıştır. . ö Nazilli İ. Göknel: — Düşünceniz son derece makul- dür. İstikbal, makul fikirlerin sarfi- le temin edilir. Ancak sevginiz te - miz ıse, kızla nişanlanınız. Bir sene, iki sene beklemek, bu vaziyette kal- naktan çok daha iyidir. 8 Okuyucularımdan R. Sumer: — AÂranızdaki sevginin temiz ol - duğuna hükmediyorum. — Ancak bir anlaşamamazlık hasıl olmuş olacak ki, size biraz ima taşıyan o satırları yazmış. Siz fedakâr ve masum ol - mafğa çalışınız ve oönün bu imalarını doğuran şüpheyi kalbinden silmeğe çalışınız. : © K. İntepe: — Vakarımızı muhafaza ederken (l müsşlik, masıım ve samimi görünme- ge çalışımız; O, belki bu hallerinize rastlamadığı ıçın 'SİZE açılamamıştır iva . LA _iî A, a böleriz. Yarısını biriniz alırsınız, yarısı- İlk insan dünyada ne zaman - Bır kelepır' İngîlizler 10,000 fili satılığa çıkardılar Hindistanda Birmanyada bulunan İn- giliz ordusuna aid 10.000 fil satılığa çıka- rılmıştır. Bu filler topları çekmek gibi nakliye işlerini görmek üzere kullanılı- yorlardı. Filler sayesinde İngiliz ordusu çok defa topları 4.000 metre irtifaa çıka- rabilmiştir. Fillerin satılığa çıkarılması- na sebeb ordunun motörleşmesinden ile- ri gelmektedir. Satılığa çıkarılan fillere şimdiye kadar talib zuhur etmemiştir. Tarih sergisi aşkı bozar mı? Viyanada çok garib bir dava görülüyor Tarih kitablarına gösterilen merak ve sevgi karı kocanın arasını açar mı? Bun- dan iki ay kadar evvel çok güzel bir Vi- yanalı kızla evlenmiş olan bir tarih me- raklısı bunu bizzat tecrübe eylemiştir! ma taleb etmiş, mahkemede şunları söy- lemiştir: — Kocamın tarihe merakı haddi adam akıllı aşmaktadır. İnanınız evlendiğimiz ilk geceyi kitab okumakla geçirdi... Ba- na 1880 senesi vakayiini anlatmağa uğ- raştı... Bu hal böylece günlerce sürdü.., Akşam olup ta eve geldiğinde kütübha- neden bir kitab alır ve münderecatını ba- na anlatmağa uğraşır. Beş altı saat höy- le geçer...*İki yüzden fazla tarih kitabı var. Bunların hepsini bana anlatacak 'ol- sa ömrüm kâfi gelmez... Bündan dolayıdır ki boşanma talebinde bulunuyorum. Mahkeme şahidleri dmlemege karar vermiştir. Dünyanın en küçük ta;yyarecîsil rikada Brooklyn mebusu Andre L. So- mers'in oğlu ve 12 yaşında bulunan Ed- ward'dır. Edward pilotluk lisansını bile almıştır. Fakat hükümet çocuğun yaşı dolayısile lisansı istirdad etmiştir, Baba- sı birçok teşebbüslere girişmiştir. Yapı- lan tedkikat neticesinde çocuğun 16 ya- şinda olduğunu söylemesi üzerine mek- tebe kabul edildiği anlaşılmıştır. e G lji —Avrupada kibrit sarfiyatı... ÂAvrupa günde 4 milyar kibrit sarfet- mektedir. Bu 4 milyar kibriti yapmak için 800.000 metre mikâbı odun ve 40.000 kilo fosfor sarfedilmektedir. Bir kibriti tutuşturmak için bir saniyelik müddete lüzum hâsıl olduğu hesab edilirse, Avru- palılar tarafından bir günde kibrit yak- mak için sarfeyledikleri müddet: 126 se- ne; 10 ay; 5 gün; 2 saat tutmaktadır. e aa n EE n Uludağ mektubları: 5 Hava fırtınalı olunca| vakit nasıl Evlendikten bir ay sonra karısı boşan- * Dünyanın en küçük tayyarecisi Ame- K, * Uyuyanuyoııız, çünkü yorulmuyoruz. Mektub yazamıyoruz, ;ün”* | yollar kapalı. Okuyamıyoruz, çünkü gürültü oluyor. Dama ve domin? geçirilir ? var, fakat bıktırdı. O halde haydi tiyatro kumpanyası kuralım )| Yazan : Kayakçı A | Fakat fırtına bütün şiddetile devam edi-. yor. Okyanusta kazaya uğrayıp ta 1ssız bir mercan adasına çıkanlar bizden daha kötü vaziyette değillerdir. Çünkü hiç ol- mazsa çevrelerinde derin gök ve engin u- fuklar vardır. Bizim halimiz, ancak ağzı çöken bir maden ocağında kapalı kalan- lara benzer. Uyuyamıyoruz, çünkü yorul- muyoruz. Mektub yazamıyoruz, çünkü yollar kapalı. Okuyamıyoruz, çünkü gü- rültü oluyor. Dama ve domino var. Fa- kat bıktırdı. Dominoyu 0 kadar seven profesör Daynas bile artık yüzüne bak- mıyor. O halde ne yapmalı? Öyle bir şey yapmalıydı ki bununla üç beş kişi değil, oradakilerin hepsi ı!âkıdar olmalıydı. — Bir tiyatro kumpanvası kuralım Bu teklifin kabulile kumpanyanın a- dının takılması da gecikmiyor: Uludağ Kayakçılar tiyatrosu. Tiyatro kadrosuna girmiş olanlar he- men yatakhaneye çıkıyorlar. Orada hem sahneyi, hem dekorları, hem de piyesi hazırlamağa başlıyorlar. Doğrusu, her şeyini kendisi yapan böyle bir trup pek az görülmüştür. Program seyircilerden gızli tutuluyor; maksad sürpriz yapmaktiır. Bu sırada kadrodan bir kaçı aşağıdaki salonda ma- saları yanyana getirerek sahne, battani- yelerı birbirine dikerek perde yapıyorlar. Oyun yemekten sonra verilecek. yapılıyor: Kantolar, düetolar, korottolar ve varyete, Yemekler çabucak yaıılıyor. Herkes ©- yunün bir an önce başlamasını istiyor. İskemleler kapışılıyor. Perde açılınca bir kayak bastonunun yuvarlak ucundan sarkıtılmış bir zenci; üstünde bir yazı görülüyor: Parafin caz. Kavakçıların en çok kullandıkları şey parafindir; iyi kayabilmek için kayakla- ra sık sık parafin sürmek lâzımdır. (Sine-Jurnal) i gösteren —mülkiyeli genç sahnede görünüyor. Avuçlarını bır boru gibi ağzına götürüyor: — Alo, alo! Burası Uludağ kayak ti- yatrosu. Şımdı size (Parafin caz) tara- findan bir müzik ziyafeti verilecektir. Bütün dünya bunu dinliyecektir! Zira radyo ile neşredilmektedir! Herkes türk- çe bilmediği için ayni arkadaş programı fransızca, ingilizce ve almanca olarak tekrar ediyor. Bir kayak ekzersi zinden onra dinlenme Koca gün geçiyor, uzun gece bitiyor. | 'merikan bozması kahramanını göreceğ” | Sahne hemen doluyor: Ellerde eed den banço, süpürgeden gitara, konst kutusundan rumba temposu, muka kutudan keman, tepsiden davul, görü miyen bir trampet... Deminki spiker şimdi cazın şefl de yapıyor. . | (Yaşasın gençlik) diye bir. film E müştük. Bunda bir caz takımının ç ları yolda yağmura tutulmak veya Kö” ya uğramak yüzünden bozuluyor, çâ” |1 maz oluyor. Halbuki hem konturati#” | 4 vardır, hem de şöhretleri. Eğer çalm€ |» larsa para kaybedecekleri gibi şol'ır“—%tı de lekelenecek. İster istemez sahneye 9“ gilarile çıkıyorlar; çalıyor gibi görü!# rek ağızlarile mükemmel bir caz 0or5€ | trası yapıyorlar, Daha çok alkış topluy©" lar. Bu sahneyî filme alırken hiç "“ etmeyiz ki, bir kenarda, ubje“kl“îfin g mediği bir yerde hakiki caz çalınıyorüt! yahud çalgılarile çaldıkları halde a$1” larile yapıyor gibi gösterdiler. | Fakat bizim (Parafin caz) ın haki” cazdan hiçbir farkı yöktu. Bu işde hi bulunmadığı da şübhesizdi. Hayranti — kahkaha ve alkış birbirine karışıyor” | Programda yalnız dört tango vardı; * | den fazla seyircinin zorlaması üzerine " dört tango çaldırdılar, daha doğrusu 507 lettiler. AD 'Şimdi sıra piyese gelmişti. " Dışarıda hâlâ müdhiş bir kar ve fırH” $ devam ediyor; kapiları- ve pencerel€ | dövüyordu. Fakat kimsenin umuruf” değildi. | Piyesin adı (Tarzan) dır. Uludağ” e her tarafı karlarla örtülü bir otelir e Afrikanın sık vesıcak ormanlarının * D h ı v h k K | * 3 I ! T | Tam manasile bir tezad: Perde açıldı. w Sahnenin ortasına odunlar yığılm? Etrafı, bir Afrika ormanının köşesini !' dıracak şekilde tanzim edilmiş. Derind” | derine bir zenci musikisi düyuluyor: * — Bo...zâm...bo!... Bo...zam...bo!... / Darbuka sesleri geliyor. Müzik yak#* tıkça içimiz ürperiyor. İstemeksizin etf | fına bakınanlar ve kendilerinin © w * | olduklarını anlayınca geniş nefes ale 1' | var. Çalgı çok geçmeden kı.ılağımızın binde çalmır gibi oluyor. Sahneye bif? vahşi fırlıyor. Bellerindeki kırmızı İ : fularlarından başka hiçbir şey giy? mişler. Burun, kulak ve ayaklarmda hi (Devamı 14 üncü sayfada) .Ü | Bacaksızın maskaralıkları : Kaybolan pil