22 Mart 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

22 Mart 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

22 Mart —— tuğyan Ç ça & SON POSTA Kaliforniyada vukua gelen hâdisesinden intıbalar - bir kayak müsabakası M A LO Mühendis Osman Lâtif müsabakayı kazanmak üzere iken önüne çıkan bir dağ faresi yüzünden bir burun #reni yapmağa mecbur kaldı. Böylel.kle hem müsabakayı, hem de bahse girdiği beş kilo kestane şekerini kaybetti. Los Ancelosu Bel şehri ile birleştiren büyük çelik köprüde saların tazyiki neticesinde bu hale gelmiştir. n - ' Holivut cıvarından geçen cenubi Pas'fik demiryoluna aid bir köprü, suların hücumuna dayanamıyarak yıkılmış ve raylar kördüğünüz şekli almıştr. v Geçenlerde Kaliforniyada Uludağ mektubları: 7 Çok eğlenceli geçen Yazan : Kayakçı Müzabaka yolunda se yircilerden bir grup Müsabaka için hazırlanmıştık. Fakat bava bozuldu. Ertesi güne bırakıldı. O sırada yeni bir şey öğrendik. Kızlardan biri arkadaşına bakarak yanındakinin ko- lunu çimdiklemiş: — On üç buçuk! Demiş. Bir zenci görenlerin böyle yapmaları halktan bazıları arasında âdettir. Hepimi- zin yüzleri güneşten, soğuktan ve kardan koyu bir tunç rengi, hattâ bakır rengi al mıştı. Bu yüzden on üç buçuk diye çim- diklemek âdeti çabucak yavıldı. Gece iki ırkadaî rüya görmüşler ve yaptıklarr müsabakada birisi birinci, di- ğgerl ikinci olmuş. Madalyaları istiyorlar- dı. Profesörümüz hoş bir adam, Hemen i- |lân etti: — Çotuklar, bizim haberimiz olmadan müsabaka gece yapılmış. Birinci ve ikin- tinin kim olduğu belli olmuş. Şimdi yal- nız üçünci için yarışacağız. Gülüştük. Hava çok güzel, Yarış dokuz kilamet- relik bir yol üzerinde yapılacak. Çoğu- muz iyice yetişmiş bulunuyoruz. Her beş yüz metreye bir bayrak dikilmiş, Profo- sör, yol boyunda binlerce seyirci varmiş gibi titiz. Bu bizim hoşumuza gidiyor ve müsabakayı gözlerimizde büyüttüğü için kazanmak arzusu artıyor. Kayaklarımız geceden yağlanmıştı. Ba- £ Müsabakayı kazanan Selim (21 numaralı) ve diğer derece alaa kayakcılar bir sürprizi mi? diyordum. Bir şey tae sarlamıya vakit kalmadı, çiğneyip geçe tim. Fakat kar yumuşak olduğu için biraz batmış, (Cik!) diye bir ses çıkarmıştı. Arkama bakınca farenin aynı hızla yo. luna devam ettiğini gördüm. Diğer yarışcılar da bu fareye rastla- mışlar, çiğnememişler. Bu sırada Osman Lâtif müsabakayı ka« zanmak için son hızla kayıyormuş. Fas reden de pek korkarmış. Kurlar üstünde ürkek ürkek yürüyen hayvanı görünce şaşırmış. Fareye çarpmamak istemiş ve yanlar müsabakaya girmiyorlardı. Yan' yi burun frenile yere yuvarlanmış, Bi- hâkemliğini yapacaklardı . raz da şişman olduğu için hemen kalka- Kahvaltıya bakan bile yok. Bayanlar mamış. Bu yüzden gecikmiz yöla çıktılar, yol boyuna dağıldılar. Biz de onlardan bir saat sonra oteli bıraktık. Çıkış hakemliğine Osman Lâtif ayrıldı. Varış yerinde Profesör Daynas'la kafi. le reisi Cevdet ve Hasan bu'unacaklar. Saat ona beş var. Osman Lâtif: — Herkes ikişer dakika aralıkla çıka- cak! Diyor. Bazı talimat veriyor, Sonra da ilâve ediyor: — Ben en sonra çıkacağım ve hepinizi geçeceğim, Çoğu bunun bir şaka olduğunu sandı- lar. Selim cesur çıktı: — Geçemezsin! Bahse girebilirim. — Nesine? — Meselâ, beş kilo kestane şekerinc... — Kabul... büyük| Müsabaka daha hararetlenmişti. Bir ci bir tuğyan olduğunu ve başda Holivud | hetten düşünülürse beş kilo kestane şeke- olmak üzere bir çok şehirlerin su al - tında kaldığını, büyük maddi ziyan - lardan başka bir çok iİnsanın da bo - Bulduğunu bildirmiştik. Son gelen Avrupa mecmuaları, bu İri elbet madalyadan daha değerliydi. Hava çok güzeldi. Güneş pırii pirildi. Rüzgâr hafif esiyordu. Yarışcılar çamlar arasından dallara sürünerek, düzlükte baston vurarak sevinç ve ümidle ilerli- facianın yaptığı büyük hasaratı tesbit| Yorlar. Ağaçların üstündeki karlar gü- eden fotografları neşretmektedirler.Yu , Heşte yarı yarıya sulanıyor, serpiliyor ve |o zaman, hava fişeklerinin patladıktan Del Mar böprüıı'ini;ı yıkılması üzerine nehre düşen iki lükst otomobil, sular çekildikten sonra kalan çamura saplanmış bir halde iz fotograflar, tuğyanın filhakika pek müdhiş olduğu- nu gayet açık olarak göstermekledir. 'Tuğyaridan sonra simdi vuküa gelen | zarar tesbit edilmektedir. Bu hususta | elde edilen ilk rakamlar zararın bizim para ile 150 milvon lirayı tecavüz et - tiğini göstermiştir. Bu facia, şimdiye kadar görülme - miş derecede çok şiddetli bir yağmu - run birkaç saat müddetle - durmadan yağması yüzünden vukua gelmiştir. sonra dökülüşleri gibi çeşid çeşid renk- Jerle minimini pullar halinde yollara dü- şüyor. Fakat bu güzel manzaralar bile yarışcıların gözlerini çelemiyor. Selim sonradan anlattı: abakaya başlıyalı yirmi dakika olmuştu. Fakat arkama bakulfhm hâlde Osman Lâtif görünmüyordu. Buna sevi- niyordum. Fakat tam bu sırada birden- bire önümde kocaman bir dığ faresi gör- miyeyim mi? Bir azizlik olsun diye ar- İkadaşlar ma at? Yoksa Osman Lâtifta Selimin bundan haberi yok. O hâlâ Os. man Lâtif arkadan yetişip de geçecek di- ye telâşta. Nihayet bayraklarlı çevrilmiş olan varış noktasına geldiği zaman ilk sözü şu oluyor: — Litif geldi mi? — Gelmedi. Yarışcılar da her biri yüz voya iki yüz metre aralıkla yetişiyorlar. Kakemler 8. ralarında konuşuyorlar ve kararlarımı bildiriyorlar: — Selim 45,23 dakika ile birmnci, Reşad 47,8 le ikinci, Şükrü de üçüncü... Osman Lâtif kestane şekerini kaybetti ama dokuz kilometrelik yolu 32,40 daki- kada aldığı anlaşılarak gene bizi geçmiş oldu. Doğrusu şekeri kaybetliren de dağ faresiydi. Son gün Uludağın 2554 metre olan en yüksek noktasına çıkılacaktı. Sabah pros fesör Daynas Şinasiye almanca olarak: — Hava güzel! Dedi. Tepeye çıkmamak ıçin mideleri bozulanlar, ayakları dünden burkulanlar var. Birisi bileklerinin çok- ağınıdığını söyledi ve profesörden şu evvabı aldı: — Kediler gibi ellerle değil ayaklarla çıkacağız. Alles fertih! Bayanlar Cennetkaya'da çalışacaklar. . Tepeye çıkan yol glâsyelerle kaplı. Kristal yığını gibi. Güneş vurdukça göz- leri kamaştırıyor. Tamam sekiz kilemet- relik ve birçok yerleri iki taraftan üçü- rum olan bir mesafeyi tırmanacağız. İçie mizde vasiyetnamesini otele bırakan da var, Mü daş telâşımızı görerek sordu: — Nereye? (Devamı 10 uncu savfada) zıp altı

Bu sayıdan diğer sayfalar: