September 1, 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12

September 1, 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

gua “Son Posta, Consltance teyzenin, mirasımı * me bıraktığı duyulduğu zaman Debrcetti ailesinde bir çok kimseler bü -' yük bir sukutu hayale uğramıştı. Fakat — bu mühim servetten elli beş bin frangın da Cöcilee bırakılmış olduğu meydana çı- kınca bu sukutu hayal derin bir hayrete tahavvul ctti. Cöclle'in pek ciddi bir kız olmadığına emin olan ailesi, Constance teyz mi- rasından İstifade eden bu talihli kız deta düşman oldu. Evin ailesi Cöcilei ha« fif bir kız tanıyorlardı. Cöcile dudakla -| fını Ve yanaklarını boyuyordu. Hattâ bir | akşam yabancı bir delikanlı ile sinemadan | çıktıjfımı bile aileden biri görmüştü. Constance teyzenin yalnız ona miras bı- yakmış olması inarılacak şeylerden de - — gildi. Cöcile, anası ile babasının ölümün - den sonra parasız ortada kaldığı zaman cesaretini kaybedip şaşırmamış, akraba evlerine sığınmak istememiş, hemen kü- çücük bir oda tutup oraya yerleşmiş, vo | bir iş adamıunın yazıhanesinde bir iş bul- — Muştu. İş arkadaşları kendisini çok sevi- — yorlardı. Cecile hayatından memnundu. Elll beş bin franklık mirasından sonra Constance teyzenin cenaze merasiminde, bütün akrabalar genç kıza sokulmuşlar, yır ce muhahbet ve alâka göstermişlerdi. - Bir çok formalitelerden sanra Cöclle | — kendisine kalan elli beş bin frangı bankadan almağa muvaffak oldu. İlk işi işinden istifa etmek oldu. İş arkadaşla -| — Tile teker teker vedalaştıktan sonra, bir — kaş edenberi çalıştığı yerden her za- in uzaklaştı. Cöücile üç saat içinde on yedi mağazaya — girip çıkmıştı, küçük odasına avdet ettiği — zaman gideceği plâjda kendisine lâzem — ölan bütün tuvaletleri tedarik etmiş bu- - İtnuyordu. * — Gara çıkınca bir otomohile atlıyarak, — telgrafla yer tuttuğu otel Sands'a gitti. Burası plâjin en büyük, en muhteşem o- — teli idi: C&cile bütün çantalarını birden aça - tak aldığı o güzel şeyleri zevkle bir müd- dot temaşa etti. Çalıştığı zamanlar bak- Gaco, Yasefi görür görmez soldu, — savardı.. ama, köpoğlunun kız: gene de tavrını bozmıya - rak, sanki ma gizi araklıyan o değilmiş gibi, gü- lümsiyetek - ko - nuşinağa - başladı. Uzektan, lâfın gelmi - yor görünce, Ya- sefin yüzü tul - müyor — sandım, Bu sefer ben meydana çıktım. Yamına — Vardım; kapolamı çıkarıp sonturlü bir — selâm çaktım. «Pardon, matmazel! de- dim, Bu gece bizim morukla cümbüş etmişsiniz. Sabahleyin, acele ile çıkar- — ken de, ihtiyarın, yanlışlıkla papelleri- — hi zola etmişsin. Onları bize uçlanrı da — kendisine götürüp verelim!» Aftos ta-| — bil benim bu lâflarımdan birini çakma- | — d Araya Takvoru koydum. O, fan fin — elli, bir şevler söyledi. Karı pişkin, bo- — yuna inkârda. Sade, dikiz ettim: Hem -— lâf söylüyor, hem de bir yandan elin - deki çantayı sinirli sinirli parmakla- — rile sıkıyor. Ossaat işi çaktım. Kendim. — vâkide polislik etmedim ama, ömrü - — Mün yarısı karakollarda geçti. Öylesi- | 'ne feanendim. ki, haniya İngiliz polis hafiyesi Şıllk Hürmüz, yahud ki hay- — dudların şahı Lüpçu Arsen yok mu? İşta onların her ikisi de benim yanımda birer acemi yankesici gibi kalır, Karı- nın böyle yaptığının farkına varır var- -— Maz, önce aklıma gelen şu oldu: Çan- — tayı hizla kapıp, cizlamı çekmek.. gel gelelim, düşündüm. Gaco azkamdan yüarayı, polisler — gelecek — beni enseleyecekler, suçlu ben olaca - ğim. Vaz geçtim. Senin dediğin gibi, Mmezhurenin tâ yanına vardım: Sökül EYZENİN ona şimdiye kadar göstermedikleri — bir | y , tin Hikâyesi mağa bile çekindiği bu nefis şeyler sa - hiden onun mu idi? Akşam beşe doğru genç kız plâja in- di, burası çok kalabalıktı, yalnız olel Sarıds'ın değil, oradan bir kilometre u « zakta olan pansiyon Nenuplanın müşle- tilerile dolu idi. Pansiyonun müşterileri arasında evvelden Cöcile'in olduğu gibi bir çok daktilo kızlar vardı. Cöcile güzel yeşil pijamasile horkesin â- |nazarı dikkatini celbetmişti. Akşam ye - meğini otelin büyük ve muhteşem res - foranın da yedi. Cöcile otelde geçirdiği bugünler içinde, seveceği, hayatını bağlıyacağı bir adama teaadüf edeceğini ümid etmişli. - Fakat birbirinden güzel tuvaletleri içinde, res- töranda, gezimoda, plâjda, pastahanedo geçirdiği bu saatler içinde istediği adama tesadüf edemedi. Uzaktan — güzelliğine hayranlıkla bakan gözlerin hiç biri di - Berinden daha uzun müddet üstünde kal- Yaadı. Genç kız geceleri odasına gizdiği zaman, uyumadan evvel cüzdanını açı - yör, mirasından kalan banknotları say - mağa başlıyordu. Her gece bu küğıdların daha azaldığını görüyordu. * Genç kız Jorju plâjda, daha doğrusu denizde tanıdı. Delikanlı bir balık gibi süyordu. Genç kızla hemen ahbab 0- luvermişti. Kendisine kim olduğunu sor- madı. Fakst banyodan sonra kumsalda beraber sandoviç yerlerken delikanlı 0- na bütün hayatını anlattı. Şimdi genç| kız Torjun doğduğu gündenberi nasıl ya- şadığını biliyordu. Jorj Tesar, yirmi yedi yaşında, Pariste bir ticarethantde me - mur, kimsesiz, hayatından memnun neş'e- H bir gençti. Jorj genç kıza hangi otelde oturduğunu sormamıştı. fakat kendisi - nin, deniz kıyısında küçük bir çadırda o- turduğunu söyledi ve onu yemeğe davet etti. O küçücük çadırda, genç adamın beceriksiz ellerile hazırladığı yemeği iş- tiha ve neş'e ile yediler, Jorj, gönç kızı oturduğu — yare kadar götürmek için hangi otelde oturduğunu sordu. Fakat! Cöcile hakikati ana söylemek is- tememişti. Bir an tereddüdden sonra: - Pansiyon Nenuptanda oturuyorum, dedi. Fakat bana refakat etmenize ha - MİRASI i Çeviren : Hatice Hatib aHLAY cet yok... Yalnız dönmek istiyorum. Ve genç kız oteline yalnız olarak av « det etti. * Ertesi gün yeniden buluştular, Artık her gün beraberdiler. Denize be- raber giriyor, kumsalda beraber geziyor, sabahtan akşama kadar birbirlerinden ay- rılmıyorlardı. Genç kızın bütün düşün - cesi Jorjdu! Fakat ona hiç kendisinden bahsetmiyor, daima onun karşısında bir esrar perdesi altında kalmaktan zevk du- yuyordu. Delikanlı hâlâ onu bir kere ol- sun otelinin kapısına kadar gölürmemiş- ti. Cöcile her akşam bir bahane ile yalnız olarak oteline avdet ediyordu. Yalnız bir sabah, otelden çikarken delikanlı ile kar- şılaştı. Jorj onu her zamanki neş'eli te - bussürrüle selâmlamış, ve hiç bir şey sor- mamıştı. Gene o gün akşama kadar bora- ber dolaşmışlardı. Genç kız buğgün arka- daşında bir değişiklik tezmökte idi. Yorj bazan birden dalıyor, ve güldüğü zaman bu neş'esinin biraz cali olduğu göze çar- (Raş tarafı T inci sayfada) Ben evvelâ bilmiyorum, bu ne alâka ağaçları yandı. Perdenin karşısına sıra- Tandılar, Ben oyuna başladım. Semat oku- yorum. — Allah! diye iç çekişler, ah, feryadlar başladı. Tam şeyh meydanına Hacivadı çıkardım Nakşi sun'un remzeder hümünde rüyet Hacei perdesi. Diye konuşmağa başladım. O ne, mısradan sonra halk Âznin! TERTİB HEYETİNDEN: hir etmek ve tanıtmak üzere 4 panayırı yapılaçaktır. tertib edilmiştir. pıyordu. * Akşam yemeğinden sonra deniz kıyı - sında sessizce otururlarken, Jorj birden- bire ayağa kalkmıştı. Rengi #ararmiış gibi idi. Sesi titriyerek: — Matmazel benimle alay etti de - ğil mi? dedi. Kendileri benim yibi bazit bir memurla arkadaşlık edemezler!.. O- tel Sands'da oturduğunuzu, yüksek bir müuhitin insanı olduğunuzu bilmiyor de- ğilim!.. Beni bir budala yerine kaydu - nuz! Jorj hirden sözünü kesti, ve genç kıza mişti. Onun arkasından seslendi — Jorj... Jorj... Geliniz... Beni dinle - yiniz! * Jorj genç kızın sözlerini büyük - bit hayretle dinledi. Cöcile yarı ağlıyarak, yarı gülerek ona hakikati anlattı. Genç Rdam: — Fakat, diyordu. Niçin bütün bu şey- leri.. — Böyle yaparak şansımı tecrübe et - mek istedim.. Belki bu suretle beni mes'ud edecek bir adama tesadüf ede -| SON POSTANIN EDEBİ POMANI Karagöz niçin ölüyor? Diyordu. Tüum Karapgözü indirip te Hacivadla böyle diye şaşıyorum. Bir de baktım, öd| kavgaya başlatınca: — Vay küfir, biz bunu mevlüd zanne diyorduk. Sen bize oyun mu yaptyorsun? diyerek bir hücum ettiler. Ne perde kal- of diye| dı, ne karagöz. Kahveden çıktım. Dilimde çocukluğum- dan kalma oyunun Bitiş sözü: perdesi| — Yıktın perdeyi, eyledin viran, hükmü — ezeldendir. hakikat | Varayım sahibine haber vereyim! Hakikaten Karagözün petdesi yıkıldı, her | viran oldu, fakat haber verilecek sahibi kim?... Nüusret Safa Caşkun S — eee K Gd Kocaeli üzüm panayır programı 1 — Kocaelinin güzel sofralık üzümlerini bir araya toplıyarak halkımıza teş. eylül Pazar günü Herekede bir üzüm 2 — O gün Haydarpaşadan ve Adapazarından öğleden evvel Herekede bulu- nacak şekilde birer tenezzüh treni hâreket edecektir, $ — Panayır için gelecek halkın Hetekede her türlü istirahat ve eğlenceleri 4 — Misalirler Herekede deniz hama mlarından, şarpilerden ve tenis kordun. dan parasız olarak istifade edeceklerdir. 5 — Çamlı bahçede mükemmel bir caz takımı bulunacaktır. Baş, Diş, Nezle, Grip, Romatizma, ceğimi ümid ediyordum... Jorj anlamı « yor musunuz? Ömrümün nihayetine ka- dar bir daktilo kalmak istemiyordum.. Bütün bu çılgınlığa sebeb bu idi.., Fa - kat... Fakat bir kaç gündenberi... Oh Jorj.. Sizi gördüğüm gündenberi... — Küçük C&cilciğim... Ben ne zengin bir adamım... Ne de bir prensim... Fakat eğer istemiş olsanız... Delikanlının sesi heyecandan titriyor- dü, yüzü kızarmıştı. Daha yavaş bir ses- le tekrarladı şarım. Bir köşe ba- şında, baktım, polis duruyor. Hemen ya- mına yardım: Önde kaçan oğlanı güs - terip: «€Tulls dedim, Polis, soluk — soluğa bir adamın önden koşan başka bir a » damı - boşu — boşu- na kovalamıyacağı - ni bildiği için, ko - pilin arkasından yetişti, — durdurdu. Oğlan enayi, toy. istifini bozmayıp, sa kinliğini Tnmuhafaza etse, belki de yaka- sını kurtaracak, Lâ- kin çırpmmağa, te « pinmeğe — başladı. Polis, suratına bir pendifrank sundu; kolundon tutup da sürüye sürüye, o önden, ben arkadan her ikimizi kara - kola götürdü. Orada, komiser evvelâ tercüman vasitasile benim ifademi al- di, — Bay komiser! dedim. Bu veled be- nim elimden şu çantayı kapıp kaçtı. O- nu bana iade etznenizi dilerim. Komiser; «Bu, kadın çantası!» dedi. — Evet! dedim. Sabahleyin, erken - den, bizim bir hamşehriden para ala - Oparaları dedim.. elâda.. karı getiye çe- — ikildi, sükindi, yakasımı kavrıyan elim- - dean sıyrıldı. Göz kırpıncaya kadar, çan- — Hayı, yanındaki oğlana aktarma etli, — ga kaldırdı tabanları. O koşar, ben ko- caktım. Belki tek liralıklar verir de, yer tutar diye, bizim valideliğin çantasım Blıp çıktım.. Oğlan: «Yalan! Yalan söylüyor!.» asmayıp, gene bena sordu: Kapetaını çıkarıp evyazurlu bir selâm çaktım [ — Pekil Bu çantanın sizin olduğunu ispat için, içinde ne var, onu söyleyi- niz? Yaradana sığınarak: — Dört yüz küsür lira Türk parası, bir iki yüz lei, ayna, tarak, pudralık, bir kirli mendil ve saire. Cevabını verdim, Hey yumurtaya can, bostana patlı- can veren Allshi. Komiser, çocuğun elinden çantayı ahıp bir de açsın ki, içinden tıpkı benim saydıklarım çık « maz mı? Kopilin sağ yanağına bir, sol yanağına da bir tokat.. çantayı, bana uzattılar: «Buyurun!» Ve işte getirdim, beybabacığım! Pa- 've Rumence bir şeyler söyledi. Oğlan 'diye çırpınıyordu. Komiser ona kulak|peller senin.. leiler bu fakirin.. çanta- iyı da, istersen, kelaret makamında ko- cakarıya hediye et. Takvor, Gurabi e- fendiye sordu: nomro vardı?.. ra “miş. Torik güldü: — Helâl olup ol - kuyor. Yasef l1âfa karış - ti: — Para, er vakit madığını bilmem a-|sikintilidir. Ben ıidp yi ma, hele bir kolla:|bir kaç yün içun Sinaya'da yiderim. Mis gibi lavanta ko-|Orasi çok yuüzel bir yordir. Havasi, su- veda bile etmeden ondan uzaklaştı. Ce-| - Nevralji, kırıklık ve bütün ağrılarınızı derhal keser. cile hoyecandan ağlıyacak bir hale gel -| WEB EEE GUN İcabında günde 3 kaşe alınabilir. — Eğer istemiş olsanız... Sizinle evle - nirdik., Genç kızın saadetten gözleri dolarkan onun kolları arasına âtıldı. YARINKİ NÜSHAMIZDA: Otomobildeki haydud Çeviren: İsmet Hulüsi nımı hip deyi kandırır, — Em da üyle yuzel kandirir ki, us- telik belkim da hanum yelir senden pardon ister, Niemi büy, hakikaten, ka- manto ayarında adam. Bu çantâ mese- lesini salt bir musivi boyle haledemez. Em musivi, em da Kayserli olmali! O vakit belkim., Bu hâdisenin etresi günü, Gurabi e- fendi ile İfakat hanım arasında güya — Nasıl? Beğen « |barış görüş hasıl olmuş, Torik, bu işde din?, Cenabında bu|de kendini göstererek, davayı hal ve fasletmişti. İhtiyar mütekaid,| Hep beraber holde oturuyorlardı. Ya- eevab makamında: |sef, ne yapıp yap:p Güurabi efendiyi — Hayret! - dedi.|kendisinden istikraza mecbur edecek Herhalde, helâl pa -| vaziyete düşürmek için, elinden gelen gayreti sarfa cehdetmişti. Söz arasında dedi ki: — Bukreş yazin çok sicak, em da çok izde olsam, yu, mukemol. — Ama, biz, iki üç güne kadar yola çıkacağız.. — Çikarsiniz. Acelesi ne? Arkaniz - mis yibi kokar. Pa -|dan, atli mi kovaliyor? Tanin fena kokani olmaz. Liracıklarına kavuşmuş olmaktan — Uzak mı, bu dediğin yer? — Buraya uç sat. Ben sizi oraya ka- duyduğu derecesiz sevincin ilk tesiri|dar yotururum. geçer geçmez, Gurabi efendi: — Şimdi, dedi, bizim hatunun iğbi - — Ne var orda, sanki? — Ne yok?! Er taraf orman, bahçe, rarını nasıl izale edeceğiz? Bana fena|su.. Şik bir kalabalik.. Kibar bir sos - halde, hem de hakkile, darğın. Onun yete.. Bakara.. gönlünü almanın yolunu bulmalıyız. 'Torik mukabele etti: — Onun da kolayını buluruz. Sen sa- de izin ver de, işi ben tamamen kendi Üüzerime alayım. Takvorla Yasef de bu fikre iştirak ettiler: — Neemi, altık, İngiliz Başvekili Bal- döven'den de, Fransanın menşur Hari- ciye Nazırı Bıryan'dan da üstün diplo- mat olduğunu ispat etmiştir. İfakat ha- — Neye bakıp, neyl arayalım? — Oylesi diğil. Bakara, kiat uyunu- dur, Bir da rület var., tekerleği dondu- rürler, senin numeroya duşersan, alir- sin paralari. Teste ilan panganot. Gurabi efendi, başını sallıyarak, — Benim öyle yerlerde işim yok.. iti- razında bulunurken, Torik Necmi: — Dur, durt dedi; anlatsana, baka- lım Yasefaçi; nasıl oyunmuş 0? < fArkan var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: