10 Nisan 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

A Milli olan güreşi kepaze etmiyelim! sporumuz Tekirdağlı “ Ayıbdır! Halilin yaptıkları danışıklı güreş: Hüseyin ile- Manisalı ,, seslerle karşılandı sonunda: N, £ Seyirciler, bir saat süren cambazlık "' diye bağırıştılar “Paralarımızı isteriz!,, # güreşin aktörlüğü- nü Tekirdağlı Hü- seyın ile Manisa : h Halil becerik - sizce yaptılar. Bu güreşleri kim ter. tib etti, bilmiyo - ruz. Bizim bildi - ğimiz şey, bu or- isah Halil ile d Tekirdağlı M: anisalı Halil on gün kadar evvel gazetelere başvurarak Türkiye başpehlivanı Tekirdağlı Hüseyine mey- dan okuduğunu söyledi ve bu meydan o- kuyuşunu — gazetelerimizde bizden rica etti. Gazeteler, Türkiye ikincisinin mey - dan okuyuşunu tereddüd etmeden say - falarına geçirdiler. Tekirdağlı Hüseyin de bu meydan okuyuşa gene gazeteler vasıtasile cevab verdi: — Hay hay güreşirim, dedi. Böylece bu iki güreşcinin 9 Nisan Pa- zar günü Taksim stadyomunda güreşme- leri alâkadarlarca kararlaştırıldı. Görünüşte buraya kadar gayritabii hiç bir şey yok. Fakat... Evet işin bir fakati var... Bu fakat de şudur: Dün, ben, diğer gazetelerin spor mu - harrirleri olan arkadaşlarım ve dört bi - Bi mütecaviz bir seyirci kalabalığı danı- yazmamızı şıklı gü reşe çıkmad evvel ganizatörlerin, ga- zeteleri —bir — reklöâm — vasıtası — o- larak kullandıkları gibi halkı da aldat - maktan çekinmediler. Aldatmaktan de - dim, fakat aldanan kim? Spor muhar - rirleri değil, halk da değil. Sahanın ortasına serilen yırtık bir ça- dır bezinin üzerinde Türkiye başpehli - vanına yakışmayan acemice hareketler - le yalandan itişmek ve gene yalancıktan berabere kalmak spor muharrirleri gibi halkı da sinirlendirdi. Seyirciler arasın- da ikide bir: — Cambazlık yetişir! Güreş istiyoruz! — Ayıbdır yahu, size yakışmıyor! — Türkiye başpehlivanına bak! sesle - ri yükseliyordu. Halkın, güreş bittikten sonra da: — Paraları geri isteriz! diye bağırma- ları aldanmadıklarımı ne güzel isbat e - diyor. Avrupada ve Amerikada danışıklı gü- reş yapılır, halk bunun danışıklı oldu - ğunu bildiği halde gider, seyreder. Fakat onlar bu işde ustadırlar. Halkı heyecana sevketmenin yolunu — bilirler. Türlü türlü oyunlar gösterirler, Bizdeki profesyonel pehlivanlara acaba seyretmeyi mi tavsiye etmeli? Bizimkiler, dün tam bir saat birisi alt- (Devamı 10 uncu sayfada) onları Manisatı Terirdaglıyı güya sıkıştınyo-rll | Ce vermedi. Arkasından Beşiktaş lehi- Beşiktaş forvetlerinden biri Millt Küm kalesinde e Maçları k Fener Fener dün 3 -0 mağlüb oldu Beşiktaşa Oyunun büyük bir kısmı altında geçti.*Fenerliler çok kötü bir oyun çıkardılar Beşiktaş'ıların hakimiyeti M ili kümenin en mühim maç- larından biri olan Fener-Be- şiktaş karşılaşması dün Şeref stadında yapıldı. Stada pek çok seyirci toplan - mıştı. Çırağan sarayının beyaz duvar- ları kesif bir kalabalıkla âdeta simsi - yah kesilmişti. Bu maçtaı 2649 lira gibi mühim bir hasılât elde edilmesi kala- balığın derecesini gösterir. Yalnız ge- rek teşkilâtın, gerek stad idaresinin büyük bir ihmalini kaydetmeden ge - çemiyeceğiz. Sahada gazeteciler için ufak bir yer bile ayrılmamıştı. Kâğıd, kalem elimizde, o mahşeri kalabalığın ortasında ayakta kaldık. Bu mühim ma çı spor efkârı umumiyesine bildirecek olan gazetecilerin ayadkta not tutmağa mecbur olmaları herhalde acı bir ha - kikattir. Sahada yapılan diğer maçlar bittik- ten sonra takımlar göründüler. Güneş- li İbrahim de Beşiktaş takımında yer almıştı. 17 ye 10 kala Beşiktaşın akını ile maça başlandı. Fener haf hattı bu hücumu çevirerek forvede gönderdi. Fenerin üstüste yaptığı iki akın neti- ne olan bir frikiği yakalıyan Nâzım ka- leye atamadı. Beşiktaşın enerjik hü - cumlar yaptığını görüyoruz ve 3 üncü dakikada Beşiktaş lehine korner oldu. Hayati topu tam kalenin ortasına gön” — deriyor. Nazımın ufak bir kafa darbe- sile top, Fener ağlarma takıldı. İlk da“ kikdlarda kazandıkları bu gol Beşik “ » taşlıların maneviyatını yükselttiğin “ — den sıkı hücumlarla Fener kalesine in“ (Devamı 10 uncu sayfada) Dünkü maçtan heyecanlı bir safha şıklı bir güreş seyrettik. — Bu danışıklı rkekliğinin ve — gençliğinin E muktezası olarak arada sırada kadın ihtiyacı duydukça kâh yalnız, kâh en samimi arkadaşile şuraya bura- ya, gizlice gidiyordu. Hürmüzün evine de öyle gelmişti. Bu kadının nasıl bir âfet olduğunu işit- miş, biliyordu. Onun içindir ki, mace- radan da daima müctenib bulunduğu dhefle, tuzağına düşmemek azmile gittiği bu sefahathanede, fettan ev sa- hibesine öyle soğuk davranmıyş'ı. O gece, Hürmüzü yakından ilk defa görüyordu. Kendisini hakikaten dedikle- ri kadar güzel, cazibeli ve tanan mana- sile kadın bulmuştu. Avakibinden kork masa onu intihab edecek, onunla gece- liyecekti. Fakat, Beyaz Şemsiyelinin, ahlâk ve âdat bakımından fena bir şöh- reti vardı. Füruzan ise öyle muaddal muaşakalardan hazzetmiyordu. Seheri, basitliği ile beraber tercih etmişti. Mdaamafih, Hürmüzün sofra başında ve ondan önce çevirdiği manevraların mahiyeti ile gayesi nazarı dikkatinden kaçmış değildi. O sözü de o gece Sehere © sebeble söylemişti. Sabahleyin konağa döndüğü vakit, cüzdanının cebinde olmadığını farket - mişti. Aklına ilk gelen şey, bunun Se- her tarafından cebinden çalınmış oldu- ğunu zannetti. Sonra, kat'iyetle emin olmadan, zavallı bir kadının günahına girmeyi nefsine yakıştırmadı. Oraya ne kendi uşaklarından birini, ne de odacı- sını gönderemezdi. Bizzat gidip arama- yı da istemedi. Böyle bir tehalük ona: kibarlığa münafi göründü. Diğer taraf- tan, şayed bulunmazsa, Seherin ve ev- deki sair kimselerin utanmalarını ve üzülmelerini mucib olmaktam çekindi. Zaten ertesi hafta, Cuma gecesi tek- rar gelmeyi Sehere vâdetmişti. Cüzda- nını bulurlarsa o vakit verirlerdi. Yok, lâkırdısını etmezlerse o da ağız açmı - yacaktı. dıktan sonra, Füru- zan bu defa yalnız — olarak —Hürmüzün | evine gitti. Terbiye- si ile, sakinliği ile pek hoşlandığı Se - heri memnun etmek için o sabalı Beyoğ- luna çıkmış, Pig - malyondan ona za - rif bir el çantası sa- tin almıştı. Kapıyı açan Fit » nat hanım, kendisi- nı yukarı odafa al- dıktan sonra: -- Ah, beyceğizim! dedi; Seher için teş- rif ettiniz, değil mi? — Hern sizi nasıl da bekliyordu, bil- seniz? Bu hastalığın Hürmüz tahafından kurulmuş bir tuzak olabileceğini Fü - Tuzan bey aklına getirmiyordu. — Ne yapalım? dedi. Geçmiş olsun! Ben gideyim, öyle ise: — A, hiç olur mu, civan beyim? Bu- ralâra kadar zahmet etmişsiniz bir de- fa. Size başka arkadaş buluruz. Hele istirahat edin.. bir acı kahvemizi için. Ne olur? — BSeher hanım yatakta mı? Hafta çabuk geçti. Perşembe günü geldi, çattı. Akşam üzeri, sular karar - — Evet. Zavallıcık vorgan dösek ya- Son Posta'nın Romanı : 100 kışın var, — Evet. Ne var şünün helel ki? : — Öyle olacak.. — Üstünüze git - Hürmüz dikkatle Seheri dinlemeğe hazırlandı. H ye BöN. lar, iki gündür hasta.. yatıyor. -— Şu hediyemi kendisine verir misi-| velâ, burada unutmuş — olduğunuz şu — Ya? Vah, vah! niz? cüzdanınızı vereyim. — Başüstüne vezirzadem! Hem gali- ba burada sizin de bir emanetiniz var. Hanıma söyliyeyim de teşrifinizi, ge - tirsin, versin, Füruzan henüz bir şey söylemeğe va- kit bulmadan, karı odadan çıktı. İki da- kika sonra, içeriye Hürmüz giriyordu. Şuhane bir eda ile: — Safa geldiniz Kuş bey! dedi. Genç, ayağa kalkmıştı. Bir peri kra- liçesi gibi, hüsnünün bütün şaşadlasile göz kamaştırarak karşısında dikilen nefis mahlüktan nazarlarını ayıramı - yordu. — Kus bey mi? O da ne demek? — Bilmem. Size sormalı. Lâl rengi atlas- tan bir mahfaza i - çerisinde bir dizi in- ci gibi duran düz - gün ve bembeyaz dişlerini âyan eden geniş bir tebessüm- le gülümsüyordu. — Siz Kuş bey değil —misiniz? diye sordu. Füruzan da, gayri ihtiyart — gülümse - di.. — Geçenki sözle - rimden kinafye mi:-? — Bilmem. Dü - — Teşekkür ederim, — Bonra da, müsaade ediniz bir şey sorayım: Benim kuş eti yemeğe merak- h olduğuma nereden hükmettiniz? — Bilmem.. öyle bir şöhretiniz var. Halk arasında söylenip duruyor. — Acayib! Ben meğer ne imişim de, haberim yok. Bir iki dakika karşılıklı — sustular. Hürmüz, manidar bir tebessümle Fü - ruzanın gözlerinin içine — bakıyordu. O, bu bakıştan sinirlendi. — Peki amma, hanımefendi, bu mü- — Hiç!. Aleyhimde bir söz söylenif de, niçin söylendiğini soramaz mıyımf' — Sorarsımnız.. fakatt uzatmakta mâ na yok. İ — Uzatmadım ki! Size bir şey de d&“ © diğim yok. Sadece benim hakkımdi | vermiş olduğunuz bir hükmün — ney? © gayandığını sordum. ğ — Seher.. hasta imiş. öyle mi? — Evet. Ona bu derece düşkün mü * — sünüz? 48 — Düşkün olsam da ne çıkar? pek hoşuma giden, terbiyeli, tertemiz hanım. a — Sizi gören hiç de buna inanmâ? — Hangisine? Il — Yani, demek isterim ki, sizi birâf * daha zevk sahibi, titiz bir — zat sanih Halbuki alçak gönüllüsünüz. — Ne demek istiyorsunuz? P — Yok. 1Svlaka, dilinizin — altımdi bir şey var. Açık söyleyin, canım! 5'-':!—' heri bana lâyik görmüyor musunuz — Hayır. ' — Neden? l — Siz, en müşkülpesend bir kadıi'| bile tahayyül edemiyeceği kadar gİ ”ı bir erkeksiniz.. Seher, çok iyi bir * olmakla beraber küffünüz değil. ” Füruzan güldü: | — Bu tuhaf! dedi. Erkeğin — kadff | kompliman yaptığını bilirdim am;;( | kadının erkeğe — kompliman yaptı5” ] ilk defa görüyorum, 2| — Bunda şaşacak ne var? KomPı:’, | mama lâyik olan erkeğin sayısı çok * dır da, onun için rastfamamışsınız. | — Demek, beni o kadar müst??: &him şahim bir mahlük gibi — görür” | gözleriniz? gl Hürmüz ciddileşmiş, bakışlarının şe8” | fuz kudreti avdet etmişti. Haris bir “ —| le cevab verdi: i* — Evet, | kâlemeden maksadınız ne? dedi, (Arkası vaf)

Bu sayıdan diğer sayfalar: