16 Mart 1937 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 6

16 Mart 1937 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Makedonya komita- cıları arasında 13 yıl -13 — (V. M. R. O) Makedonya dahiıf ihtilâ! komitesi ( Actonomist), (Jederalist), (Varhovist) namlarile üçe ayrılmıştı. Federalistter sadrofun yerine, onun kâtlbi solan Tvan Mihallof reis olmuşta. Miha- gilof taraftartarları da, federalistlerin relst General Protogerof ile | Aleko Paşayı ve diğer voyvodaları öldürtmüş, bundan yonra gapılan çarpışmalar, Makedonyalıların kendi aralartndan binlerce kişiyi altp Öyle bir derecede ki Sofya sokaklarında gözlerimiz önün- de her gün birkaç makedonyalı komtteci öldürülüyordu. Resimde: Öldürülen Makedonyalı kamitecilere dua Için toplanan Debre'li Makedonyalılar görülmektedir. götürmüştür. hoş olacağa benzemiyorum. Benini maksâdım Işıklardan Razgrada te- lefon edilmesine mâni olmak ve bunun için de dostum Arapoğlunu sarhoş etmekti. Fakat, Arapoğlu sarhoş olacağa pek benzemiyordu. Eaatlardanbe- ri şarap kadehleri boşalıp doldu - rulduğu halde, hâlâ düzgün konu- şuyor ve mülemadiyen partizan- lıktan bahsediyordu. Partisine bir parça dargındı. Çünkü bu kadar yıl uğraştıktan, bekledikten sonra par- tisi onu, ancak ve ancak Işıklarda küçük bir işe tayin edebilmişti. O, Razgrada Vazelof'un yerine kay « makam olmak istiyordu. Ben ken- disine, Vazelof'un hakikaten iyi bir insan olmadığını ve Sofyaya döndüğümde tanıdıklarım vasrta- sile, ve hattâ mümkün olursa biz- zat nazıra giderek Razgrada kay- imakam olmiya lâyık olan zatin Arabol olduğunu söyliyeceğimi ve benim başıma da bütün bu belâla- rı onun getirdiğini söyledim. Par- tizanlığa ait konuşmalara devam ederken bir taraftan da şarapları içiyorduk. Ali ağa, iki de bir lâfa karışıyor ve güya eskidenberi dost Olduğumuzu söyliyerek beni A » rapoğlunun elinden kurtarabilecek dostane sözler sarfediyordu. Artık öyle bir hale gelmiştik ki, gayet samimileşmiş ve ben Arapoğlu nun partisine hizmete hazır bir va- ziyeti kabul etmiştim. Gözlerinin halkaları küçülmiye başlıyan Arapoğlu saatlerdenberi içilen şarapların tesirile kekele « miye başlamıştı. Biz onunla artık dosttuk, o arada, ben meselâ aya- ğa kalkıp ta; «Ah, görüştük, içtik, fatlı tatlı konuşup anlaştık. Fakat bana artık adiyo> diyerek sokağa ve dışarıya çıkacak olsam, o, buna belki göz bile yummak istiyecekti. Fakat, Bunun bir şeklini bul - malı idi. Bu şeklin mahiyeti ne o- Tabileceğini zihninden geçirir gibi olduğunu seziyorum, amma, beni tevkif edip köy içinden istasyona getiren iki kişi, bunu gidip müze- virlemezler, Arapoğlu, bir müc - rimle birlikte şarap içli ve serbest bıraktı, demezler mi idi?, Ben, iç- tikçe sarhoş olacağım yerde, kor » Yazan: M.Necmeddin Dellorman Solyadaki (Delilarman) gözetesi başmuhariri kudan aklım daha fazla başıma ge- liyor: (Ne şişe, ne de kebaba do - | kunmadan). Işıklardan kaçabilme- | nin bir çaresini arıyordum, Okkü- lıkların her boşalışında, Ali ağa benim gözlerimin bebeklerine ba- kıyor « doldurt * işareti verince.. «Heyyyy.. meyhaneci, Balkanski ba, bana baksana ba, doldur ba - kalım şu mereti, sımsıkı olsun hem, pastırma da getir, sucuk da, şöyle mısmıl yerinden» diye meyhane - ciye emirler veriyordu . Bir ara- | lık, üç, dört kişi kapıdan içeri gir- diler, en dipte ve köşedeki bir ma- sanın etrafına oturdular ve bağıra, bağıra konuşmıya başladılar, bun- ların şiveleri Dellorman havalisin- | deki Bulgar şivesi değildi. Make - donyalılara benziyorlardı.. Kapı - dan içeri girerken, Arapoğluya a- lelüsul bir $elâm verip yanımız « | dan geçen bu meçhul adamların, başka bir meyhaneden kalkıp ka- faları dumanlı bir halde bizim ol- duğumuz meyhaneye — geldikleri | anlaşılıyordu. Dostum Arapoğlunun gözleri bu Makedonyalıların üzerine dikil - mişti. Bir aralık, bana döndü ve «Bunlar Iyi mala benzemiyor - lar amma, bakalım ne çıkatakı de- d Makedonyalılar hararetli, ha- raretli konuşuyorlar ve (Vançu) dan bahsediyorlardı. Kulaklarımı - zı onlara doğru verdik ve dinlemi- ye başladık.. Belli idi ki, bunlar başka bir memleketten buraya trenle gelmişler ve belki de (husu- sİ bir vazife) ile gönderilmişlerdi. Arabofa sordum: — Işıklarda (Protogerovist) tere den kimse var mı?.. «Kör, topal iki kişi var, amma, iş görecek takımdan değil» dedi... O sıralarda Varnada, Sofyada Kırcaalide, Filibede, Köstendil ve Hasköyde iki cepheye ayrılan (A- leksandrof) ve (Protogerol) taraf- tarı komiteciler sokaklar ortasın - da birbirlerini her gün öldürüyor- (Devamı var) Trakga komitleri ile ( federalist ) Makedonya çeteleri mebus Abdi, mebus Hüseyin Hacı den Kasim'i öldürmüşlerdi. ip oğlu ve Kırcadli'nin münevver gençlerine Bu komlteler sakin insanları yıllarca dehe şet, kan ve ateş içinde yaşatmışlardı. Resimde, Trakga komitesinin faatiyet merkezi olan deki köprü görütmektedir, Kırcaall kasabası yanında ( Arda ) nehri üzerin. Okuyucularıa Baş başa Elektrik Şirketinin garip, Bir hareketi Sultan Selim Tapagünüş mahalle- sinde 45 numarada bakkal Şevki matbaamıza geldi, derdini anlattı: *Fatihte Sultan Selim cadesinde B numaralı manav dükkânını tula- rak elekirik şirketine müracani et- tim. Elektriği açnalarını söyledim, 260 kuruş istediler, verdim. Dük - | kânda iki ay çalıştım. İki aylık sar- fiyatı ödedim. Üçüncü aydan üç ki- lovat yaktım. Sonra dükkânı Sarı - yere naklettim, Ve şirkete müraca » at ettim. Üç kilovat borcumu ke- serek 260 kuruşün üstünü iade et- melerini söyledim.. Bana yalnız on dokuz kuruş iade ettiler. Ben bu on | dokuz kuruşu kabul etmedim. Na « sıl ederim ki. Üç kilovat azâmi yet- miş beş kuruş eder. Bunun üstünü | şirket ne hakla benden keser?,.. SON TELGRAF — Okuyucumu- zun şikâyeti haklıdır. Elektrik şir « keti yalnız üç kilovat bareu kes » meli, üstünü Jade etmelidir. Elektrik şirketinin fakir vatandaşların 260 'odor Alaksandrofu öldürmüşlerdi. Bunun üzerine, Aleke — kuruşunu sebepsiz olarak tovkif et- mesi doğru değildir. Alâkadarların nazarı dikkatine arzederiz. ea nnsnie nuremu — Peki amma, neden böyle yaş — Aman elendim, taze havadis istemez misinir? — İşte et haşlamanızı getirdim. — Aman çabuk pencereyi ka. pal rüzgâr alıp götürmesin! ALDMARLSA B kledükkaeamnnniümnsananmanmarunn e a sir SN nnın. Baltayı dokuzki- şinin ensesine in- diren canavar.. (5 inci sayfadan devam ) davransın, yakalanmamak için teçl- birler alsın, clnayetine ait bütün delilleri saklamasını ve yok etme- sini bilsin, kâfidir. Çok geçmeden, Morisin genç ka. Tısı da müthiş hakikatten şüphe - lenmiye başlamıştı. Evlendikten sonra bir müddet uslanan kocası, yeniden azmış, pazarlardaki moiy- hanelere gitmiye başlamıştı. Geç vakit eve döndüğü zaman, yaptığı ilk iş karısıni dövmekti, Genç kadın şüphelerini kayın- babasına ve kaynanasına anlattı we onlardan ne yapmak lâzım gel. diği hakkında akıl danıştı. — Sus! Dedi, hiç kimseye bir şey söyleme! Eğer Moriz bizim ne- | ler konuştuğumuzu öğrenmiş ale sa, şu dakikada hepimizi de öldü. Tür, İki sene sonra Solye çiftliğindeki sandıktan aşırılan paralar suyunu çekmişti, İşte o zaman caninin ka- fasında yeni bir cinayetin plânları filizlenmiye başladı. Moris Russon 1854 Ağustosunda, bir at cambazını Sent Andre öre manına çekmek istedi. Fakat adam- Cağızın talii varmış, Kötü bir kab- lelvuku içinde dedi ki: — Gelemem, sen giyotin koku « yorsun! Artık hep pususunu kurmuş, ay bekliyen cani, ertesi ay, bir gün kahvede otururken komşuların « dan Viktor Sabrol isminde birisi « nin mühim miktarda hayvan satın ŞaNae miNe sie di üDN SN Maalsa u RSNEENNEdmNsEN l HİKÂYE |a Birleşmiyen —— | Dudaklar (* üncü sayfadanDevamı) Genç adam, uzun zaman süküt | eden genç kızın ansızın dile gel « mesinden doğan heyecanla kızın ne demek anlıyamısmış- tı. Sırf cevap vermiş bulunmak i- | çin. «Evet o da bir çift dudağa ben- Ziyor.. O da dudağa ben: ha başka şeylerde söylemek isti- yordu.. Fakat söyliyecek söz bula- Miyordu... Genç kız içini çekti... «Benzete- medin mi?» dedi.. Sonra hafif ha« | fif tebesslim ederek «Dudaklarını- Zza!» diye fısıldadı.. Genç adam büsbütün abdallaşmıştı: Genç kız devam etti. «Birleşemi- yen dudaklarımız gibi onlar da birleşemiyecek.» Genç adam ellerini çırptı <«Ne güzel» diye haykırdı.. «Güneş, ve denizdeki aksi... Dudakların ve dudaklarım... Birleşemiyen duda. klarımız... almak için pazarlığa giriştiğini i » şitti. Sabrol at cambazına: — Pek âlâ, mutabıkız! Diyordu. 11 Eylülde üç atla kısrakları Sont Andre pazarında teslim alırım. Pa- ralarını da peşin vereceğim. Zavallı Viktor Sabrol hiç haberi olmadan o dakika kendi kendisi. ni idama mahküm etmiş bulunu- yordu. İKİNCİ MEZBAHA 11 Eylül 1854 de, sabah vakti Moris Russon Viktor - Sabrol'un | çiftliğinin biraz ilerisindeki yolda | | pusu kurmuştu. Yüzünü siyah bir bezle örtmüştü. Çok geçmeden bir ayak sesi duy- | du. Viktor Sabrol yoldan — geçti. | | Moris birdenbire yerinden fırla » dı ve Sabrol daha dönmiye vakit | bulmadan başı parçalanmış — bir halde yere yuvarlandı. Sesini bile çıkaramadı. | — Katil eğildi, maktulün üzerinde * ne kadar parası varsa hepsini al- di Moris bundan sonra, sını alarak, çiftliğine gitti. Madam Sabrol ile üç çocuğu hâ» l1â uyanmamışlardı. Moris kapıyı çaldı: — Kim 0? — Ben Maoris! Kocanız beni gön- derdi, bir emanet teslim edece - ğim. Kapı açıldı ve hemen oracıkta madam Sabrol suratına indirilen bir balta darbesile yere yıkıldı. 'Tam o sırada kadının en büyük o, Tu Jül uyanmıştı. Aşağı inip kan- ları görünce, katilin üzerine hü - | cüm etti. Fakat o da müthiş bir balta darbesi yiyerek yıkıldı. Tam o sırada hemşiresi İrma ile irlikte uyuyan diğer kardeşi de | uyandı: ( —— Ne var? Ne oluyor? Kim 0? Diye bağırdı. Möris iki cesedin Üzerinden ge- çerek, bir odaya girdi. Bir tarat- tan dolabları karıştırıyor, bir. ta- raftan da cevap veriyor: — Hiç bir şey yok, hiç bir şey yok! Buraya kadar beyhude zah- met etmişiz, Ve kaçtı. Lonzon şatosuna dön2- rek yıkandı, elbiselerini değiştir- di ve bu sefer memleketten kaç- mıiya hazırlandığı bir sırada, janı - darma ensesinden yakaladı. Katil dolapları karıştırırken kü- | gük İrma kendisini uyuyor gi Bgöstermişti. Katil gidince, o da men kalkarak, civar çiftliklerden birine gitmiş, ve cinayeti haber vermişti: kanlı palta. öldürdüğü adamın - Annemi öldürdüler, Ji dürdüler, Ferdinandı Öldüreni tanırım. Moris, Moris! Moris yakalandıktan sonra, cina- yetlerini külliyen inkâr otti. Fakat Lozer mahkemesi jürisi başının kesilmesine karar verdi ve mah - | küm Z3 mayısta giyotin altında can verdi. İdam hükmü infaz — edilirken, on beş bin kişiden fazla bir kata« balık vardı. | bir ökse idi. —Eski lm'ııbul batakhaneleri: KUMAR.. —13- | Seyyar kumarbazların yatacak yerleri yoktur: Geceleri sabahçı kahvelerinde geçirirler, karyolaları sandalya, yastıkları dirsekleridir ÇETTEI CA F Kabilinden sudan cevaplar ver- diler. Doğruyu söylemek kimin had- dine!.. Hamza bey bu!.. Gümüş ka- mayı çekti mi iş tamam!.. Rifat dayanamadı, sinirleri bo - zuldu, ne olursa olsun, yaptığı hi- lekârlıktan korkmayarak zarları eline aldı, altı köşesini de hamzaya göstererek sordu: — Be mübarek, bunların hargi- sinde beş var? İnsaf et, söyle?. Zar hilesile para kazanarak peçi- nen eski kumarbazlar, ceplerinde küçük bir torba içinde hileli zarla- rın bütün çeşitlerini bir hazine gi- bi taşırlardı. Çeşitler, büyüklü, ufaklıydı. Ve içerisi zar dolu tor- bayı taşımanın sebepleri vardı. Nasıl bir sebep mi? Anlatayım: Fendbazlar, bütün gün, İstarbu- lun köşe bucağını dolaşırlar, her kahveye girip çıkarlardı. Paralı enayi ararlar, bunlarla ahbap ol- çalışırlardı. Kıyafetleri temizdi, on parmak- latındâ bir kaç pırlanta yüzük bu- u, Altın köstekli saatleri on | sekiz, yirmi manlar pek moda olan gümüş bas- ton ellerinden eksik olmazdı. Kon- di tabirlefince: — Arma!... Yolunda idi. Para çıkacak, soyulacak müş'e- riyi hangi kahvede bulur, gözleri- ne kestirirlerse, sık sık oraya de - vam ederler, yanına sokulurlar, selâmlaşırlar, etrafında mekik do- kurlardı. Enayiyi ürkütmemek i- çin hemen oyun teklif etmezlerdi. Fırsat kollarlar, mevsimini, zms- nını beklerlerdi. Bütün bu idareli hareketler, te- miz kıyafet, göz kamaştıran bir 1- şıkla parlıyan perlanta yüzükler, oyuncuyu avlamak için göz alan Güzel bir petalya idi bunlar!.. Bu ta biyevi harketelerin hazır- lıkları devam ettiği günler için - de, göz koydukları adam, bir baş- kasile oyun oynarken seyrederler, ihtilâflı zarlarda racon dahi keser- lerdi. Günlerce süren hulül etmek ve ahbaplık kurmak faslından sonra, © kahvenin bir köşesinde yal - nızca oturduğu zaman, yanına so- kularak: —Boş duruyorsunuz. İsterseniz bir parti tavla yapalım, vakit geçer, 'Teklifile tezgâhi kurarlardı. Ta- kat, muhakkak, ilk bir kaç gün mahsuş kaybederler, çıkmış verir- lerken, kü, örme altın keseleri- nin şişkinliğini karşısındakine gös- terecek bir surette çıkarırlar, al- BC ha e Yazan' M. S.ÇAPAN fın seslerile iştihasını kabartmıya çalışırlardı. Bu da başka türlü bir idi. Altınlı bir ökse idi bu da!, Burada, bu vaziyette altın para kesesinden ziyade, —küçük zar torbasının kıymeti ve ehemmi - yeti vardır. Para, burada ikinci de“ petalya le bir rol sahibidir. Ön plânda yer alan: -— Zar torbası!.. dır. Niçin mi?. Şunun için: kahvede verilen tavla zart Arada, çok küçük boyda, barbut zarlarına da tesadüf edilir. Bir çeşit, örta boyda Gdolu zarı i, böyle bir vaziyet kar * istifade odemez. Yanında- ki hileli zar tavladaki zara uyma- dığı için oyun oynıyamaz, Halbuki mn» 1 yolunda olan kumarbaz, torbasından, — kahvecinin zara benzer bir zar cıka « rır, Ve işlemeğe başlar, Bugün, böyle tam takımlı bir iş- ciye rastlamak kabil değildir. Hat- tâ kerizci diye tanılan bir çokları- | nn cebinde işlemek için ne (ge- | be), ne (kırpık) ve ne de (aynalı) ları vardır. Parasız kaldıkları za * man, (takım) larını rehine kaorlar, | bu para ile karınlarını doyururlar. ©O sırada, karşılarına bir zavalli çıksa, parasını çalmak için bir vas — sıta, bir alet olan (dolu zarları) yos" tur. Eğer, tesadüfen orada kendisi gibi bir kumar hırsızına rastlarst ondan ister. j — Benim fındık emanette... Bir — mayin düştü, keriz edeceğim, se- ninkini ver... j Emaneten aldığı zarla kazandıği paradan, kazancına göre (zar hake — kı) vermek kumar raconlarından — dır. Hele bugünkü seyyar kumarbaz* Bi lar, gezici kumar hırsızları ara * | sında ve eski devrin âltm torbalir — gümüş bastonlu, tertemiz işcileris | ne benziyen bir tek adaâm yoktur. ğ Damızlık için arasanız, böyle bif | kumar hırsızı bulamazsınız, Bu * $ günkülerin içinde... Bunlar, bir çekirge sürüsü gibk İstanbulun dört bucağını istilâ et | miştir. Gördüğünüz, - rastladığını? —| zaman kıyafetlerinden iğrenirsi * — niz. Fotinleri yanlarından patla * — miş, parmakları dışarı fırlamıştif* Pantalonları yirmi yerinden ya * malıdır, şapkaları yağ - içindedi”. Arkalarına giyecek paltoları y0 (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: