5 Mayıs 1937 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 6

5 Mayıs 1937 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

6-SONTELGRAF — 5 MayıB 1937 KANUNİ SÜLEYMAN No. 10 Yazan : Nedim Refik Bahadır sahip, gecenin derin sükütu içinde or- man kenarında derin bir düşünceye dalmıştı.. Nihayet süslü bir mabede vardı. Ölüm korkusunu çoktan istihfat etmesine rağmen kalbi şiddetle çarpıyordu, bu sı- G FÇU KT O TT HİKÂYE Yataklı vagon 14 üncü sayfadandevam | Sabredemedim, elimi yorganın İkinci kısım altından çıkaztarak ufak ayaklara (Detko isvoli çekerken, (N..) elinden gu(l'_ dokundum ve gıdıkladım; e a o dabalarklesle n KuGiFAK sordu: “Çelebi, ne yapıyorsun, K geldi. idine gel,burada böyle şeyler geç g — Seni gidi Lili seni.. demek uyu-| madın ha. Üstelik benimle bir de | alay hi KUMAR.. ı b—-——Eskl İstanbul batakhaneleri! | | Yazanı M. S.ÇAPAN — Kız.. niye konuşmuyorsun.. rada korktuğuna uğradı ve mabude (kali) ile karşılaştı... den hastalandığını, nasıl öldüğünü öğreniyor. araştırıyordu. Fakat bu tahkikat ona tüylerini ürperten şa- yanı nefret ve istikrah bir cinayet Karşısmda bulunduğunu — öğretti. Genç kadın bir sabah yatağında bo- gulmuş olarak bulunmuştu! Orada bırakıları ipek bir gaytan da cina- yetin hangi vasıta ile yapıldığını gösteriyordu.. Bahadır Sahip Cenk ©o zaman anladı ki, kendizi Hindis- tanın en vahşi ve kan dökmeyi se- ven mabudeler (Kali) ye tapan ve Bizli bir cel intikamcıların besine uğramıştı: — Ah, müşrikler, dedi, bir kere elime geçseniz. Bahadır Sabip Cengin bu vahşi ve kan dökücü teşkilâta karşı ağzım Kanunt devrinde Topkapı sarayının methali na gelen en istihfafkâr bir hakaret | ter an ölüme karşı çıkıyor, fakât sözü ancak bu: — Ah, müşrikler!, sözü olmuştu Bunlar bir çok tapacak mabut ta- nıyorlar, bepsinin fevkinde de tah- ripkâr, affetmez, kendine tâbi ol- mıyanları öldürtmeyi, boğdurtma- yı emreden (Kali) yi tanıyorlardı. ölüm ona bir türlü gelmiyordu. Bahadir Sahip bir gün çadırında otururken yalınayak, çıplak İhti « yar geldi: — Size evvelce söylediğim tara - fa gitmeyiniz, dedi. Orada (Ka- li) nin mabedi vardır. Eğer, göz- Fakat Bahadır Sahip Cenk kara- | lerine bakarsanız size ebediyen şa- rını vermişti. Askerini alacak, bü- yük bir harp daha açacaktı. kendisine bir darbe vurulmak is - amet getirecek! Bahadır Sahip kendi — kendine Pok sevdiği zevcesi öldürülerek | şöyle düşündü: — Ey ihtiyar, ben artık bir şey- tenmişti.. Bu intikam nereye kadar | den korkmaz oldum. Dünyada en gidecekti?. Sevdiklerini birer bi- rer öldürerek felâket altında ez - dikten sonra ona da işkenceli bir ölüm hazırlanıyordu demek. Bahadır Sahip Cenk «Müşrik » lere üzerine yeni bir harp aça « rak bunların uzun bir zaman da « ha bendilerini toplayamamaları - sevdiğini kaybeden bir adam için korkacak bir şey kalmaz. Ben ©o müşriklerin taptıkları putu parça- layacağım. İhtiyar tekrar etti: — Sizi ebedi bir şesmet takip e- der. Sonra ihtiyar çekildi. gitti. Ba - çin şiddetli bir darbe vurmak is- | hadır Sahip iki günlük yerde ma - tedi. Bu muharebe çetin, uzun ol- bude (Kali) namına yapılmış bir du. Belki de Bahadır Sahibin bir | mabed bulunduğunu biliyordu. Bu daha avdet niyeti yoktu. Bu muha- mabed bir ormanın içinde, korkunç rebede ölmek bem şerefli, hem de | bir yerde idi. Bahadır Sahibin ka- Kkendisine artık yalnız gelen — bü | rarı oraya gitmek, bu mabedi yık- dünyadan biran evvel gitmek için en iyi bir şey olacaktı. maktı. Mabedin ele geçirilmesi « Sahibin — ifadesince - «müşrikler» Kızını Racaya emanet etmişti. * in her türlü cesaret ve cür'etini kı- Berberlerin piri ba (5 inci sayfadan devam) hirlerde dolaşarak avaz avaz ba- ğarırlardı: — Lahana kadar baş, öon paraya traş'. Eski devirlerde, sakalları henüz çıkmıya başlıyan gençler, yanakla- rının derileri sertleşmesin diye sa- kallarını ibrişimle a yüzle - rine ustura sürdürmezlermiş!.. Bu âdet, İslanbulda elli altmış yıl ev- vel pek revaç bulmuş, devrin genç- lerinden başka, en başta gelen rical bile, Nuruosmaniyede şimdiki Bo- zacı Sinanın yanındaki dükkânda berberlik yapan Ermeni Hacinin dükkânına giderek ibrişimle sakal- larını aldırırlarmış!.. Eski İstanbul berberleri ayni za- manda dişçilik de yaparlardı. Bun- lar, çektikleri - dişlerle, adlarımı, dükânlarının isimlerini yazarlar, çektikleri dişleri tıpkı bir harf gi bi kullanırlar, bunları çerçeveliye- yek dükkânlarının en göze çarpan yerlerine asarlardı. Bu, dişlerin a- rasında, kim bilir ne kadar çene kemikleri çıkarılarak sökülenler vardı. — Sünmnetçi O zamanlar berber demek, aşağı yukarı dişçi, sünnetçi, hacamatçı falan demekti. Bazı semtlerde, ber- berlere doktor diyenlerin, hasta - dıklarına ve hastalarına — onlardan şifa umanların sayısı pek çoktu. Kimbilir, böylelerinin yüzünden kaç çocuk sakat kalmış, kaç insan moezara girmiştir! İlk sünnetçi de, berberlerin piri gibi Arabistanda yetişmiştir. Mu- hammed İbni Talha adamda biridir. O, islâm dinini kabul edenleri sün- net ediyordu. Sünnetçiliğin pirli « ğini ona Selman Pâk vermişti. Ta- Tih, Talhanın karısı Rabianın das netçi-olduğunu ve kadınlarla kız- ları sünnet ettiğini haber veriyor. Şimdi, burada şöyle bir sorgu karşısında kaldığımı hissediyo - — Bu da ne demek?.. hiç kadın sünnet olur mu canım!.. Biraz sabırlı olun. Buna sebep o- lan vak'ayı anlatayım: İbrahim peygamber bir gün eşi Hacerle kavga etmiş, hırs ve kız- gınlığını gidermek — için karısının Mihmizaidi'ni kestirmiş!.. İşte o tarihten sonra, anlaşılmış ki, sünnet olanlar, doğum zamanla- rında zahmet çekmeden gâyet ko- laylıkla çocuk doğumuyorlar. Bu- nün için kızların ve kadınların sün- mnet edilmesi Arabistanda âdeta bir anane halini almış ve fakat bu âdet kat'iyyen Arabistandan dışarı çık- Mmamiştır. Yazı yazmıya başlarken, maksa- dım berberlerin <Pir» inl bulmak, yer yüzünde İlk traş olan kimdir? Bunu meydana çıkarmak. t Bu araştırmaları yaparken, bir mevzudan öbür mevzua atladım. Bari oldu olacak, bazır sünnet ve sünnetçilerin pirinden bahseder - ken, «Zaleme» adında bir kadının sünnet olacak çocuklar hakkındaki bir vasiyetini de naklederek bu bahsi tamamlıyayım: «Zaleme Beynelarap deyyüsluk ile meşhur bir fâcire avrettir. ki, deyyuslukta kendisile darbımesel olunurdu. Gençliğinde zina, kocalığında te- reslik edip hiç vaktini böş geçir - memiştir. Hattâ kocayıp ta artık mecali kalmadıkta bir erkek keçi alıp dişi keçilere (İlkahı lebeniye) deyu çiftleştirir ve anınla müte - lezziz olur idi. Hini vefatında ce- sedini yakıp kül etmek ve ol külü sünnet olan çocukların uzvu mak- tularında istimal olunmak üzere edepsizce bir vasiyet ettiği bazı kü- tübü edebiyede muharredir.» (lü- geti tarihiye ve çoğrafiye, cilt 4, Sa. l a racak bir darbe idi. Bahadır Sahip | neyo karar verdiğini, ne yapmak istediğini hiç kimseye söylemiyor- | du. Mücadeleye giriştiği. mabude (Kali) nin adamları her tarafa gi- | rer, çıkar, her şeye haber alabilir- lerdi. Bunu bildiği için tasavvur - larını kimseye duyurmamayı doğ- | ru bulmuştu.. Asker ilerliyor, dağ yoltarından tırmanarak, ormanlara dalarak i « lerliyorı Yolda müşkülât vardı. Fakat düşman tarafından hiç bir | müukavemet görülmüyordu. — Her yerde bir pusu kurulmak ihtimali vardı. Fakat Bahadır Sahibin aske- Tine bir şey olmuyordu. Kendi ken- dine: — Çok garip şey, dedi, sanki © - | ralarda hiç kimse yok. Ben onları | arıyorum, onlar buralarını yabani bayvanlarla kuşlara bırakmışlar! Derin derin düşündü. Bütün ricat yolları kapatılmak Üzere kendile- Tini sarmış olabilirlerdi. O zaman hiç kurtuluş ihtimali kalmıyacak - tı, her tarafa gizlenmiş olan — ve cesaret itibarile hiç değil, fakst adet itibarile kendilerinden çok yüksek düşmanların hilesine kurban ol - mak vardı. Bahadır Sahip — artık ilerlemeyi doğru bulmadı. Etrafın çok iyi aranarak keşif yapılmasını emretti. Fakat gelen malümattan, düşmanın hiç bir izine tesadüf e- dilmediği anlaşılıyordu (Devamı var) Okuyucularla Baş başa Cerrahpaşa Hastahanesine Teşekkür Sultanahmedde Üçler mahalle - sinde 70 numaralı evde oturan as - keri mütekaidlerden Hasan Forid imzalı okuyucumuz bize yolladığı mektupta, gözlerinden rahatsız ol- duğu için, Cerrahpaşa hastanesin - de 23 gün yattığı ve hastahanede s0n detece bakıldığını ve sertabib doktor Rüştünün bütün hastalarla bizzat nası! yakından alâkadar ol- duğunu anlatmaktadır. Bay Hüşe- yin Ferid, bu hastahanemizin, !f- tihar edilecek bir müeşsese olduğu- nu ilâve ediyor. | ... Alaturka güreşlerinde ikinci sı- nif şampiyonlarından Mudanyalı Koç Mehmed pehlivan imzasile al- dığımız bir okuyucu — mektubunda da, bu okuyucumuz bir müddet evel kulaklarından rahatsız bulunduğu Mudanyada iyi tedavi edilemediği- ni, buraya gelerek Cerrahpaşada çok iyi tedavi gördüğünü yazarak hastahane doktorlarına teşekkür e- diyor. SÖON TELGRAF —Hakikaten bu- iki okuyucumuzun söylediği gibi, Cerrahpaşa hastahanesi İstanbu - Tun cidden güzel, iftihar edeceği bir sıhhat müessesesidir. — Belediyenin ve hasştahanein başında bulunan ça- Jışkan ve kıiymetli döktorlarımız, bilhassa sertabib Bay Rüştünün hiz- met ve emekleri alkışlanmağa de- şimdi yanına gelirim.. »« derken bridenbire yere atlama- sın mi? Bu esnada ben de hemen soluma dönmüş, yüzümü — duvardantarafa çevirmiştim.. Bir kaç satiye gayet sessiz geç- ti Biraz sonra.. 'Yumuşak ve tatlı kokulu bir ka- - dinvücudu arkama doğru sokül- du. Çıplak bacaklarınt çıplak ayakla- rıma değdirdi. Ayak parmaklarını ayağımın altına getirerek gidikla « Yuya başladı. ra,. çıplak kolları- na sırtımdan doğru üzattı ve boy- numdan kucaklarken...... körkü ve dehşet içinde ha- fif bir çığlıkla öyle çabuk kollarını çekti v Üs e 08 . e ada vrRs Uzaktaki cenbi Karpat — dağları arkaşında güneş ilk ışıklarını ge - niş ovaya serperkem (Grete) ile başbaşa.. yanağı yanağımda bu gü- | zel manzarayı seyrediyor ve önun kalbime ilık bir aşk nağmesi gibi akan sesini dinliyordum. — Ah delikanlı, Aşkı ilk dofa senden tattım. Gençliğin ilk şitrini senin dudaklarından dinledim. Sen benim için her şeysin.. Ölünciye ka- dar seni unutmıyacağım.. Eminim ki sen de bent unutmazsın.. Ben doğru söylerim., seni sev - dim.. çünkü sen bana aşkını ve her şeyini verdin..> Biraz sonra ayağa kalktı.. Bu gü- zel vücutlu nefis kız, Lill anlama- sın diye yavaşça kompartımanına geçti ve ilk istasyonda arkadaşile birlikte inerek kaybolup gitti.. w Peşteye yaklaşıyorduk. Hazırlık- larımı yapıyor, çantarmı düzelti » yordum. — A-. cüzdanım yöük. Boş cebimde şu satırlar yazılı hir kâğıt elime tlişti: «Ben doğru söylerim.. sen bona aşkını ve her şeyini verdin, deme- dim mi?» Hemen vagon memuruna koş - tum Ve: — Bir kadın cüzdanımı çaldı.. Der demez: — 12 numaradakı kadınlar mu?.. Eyvah... »« Ne zaman yaptılar bu işi. Size de: (Ben doğru söylerim Sen bana aşkımı ve her şeyini verdin deme - dim mi?) yazılı bir kâğıt bırakmış- lar mı? Dedi ve elini cebine sokarak bu utak kâğıttan bir tomar çıkardı. — Mösyö. bunlar şimendiferlere dadandılar.. Demiryollar idaresi, polisler bu kadınları arıyor.. Böyle k b BUGÜNKÜ PROGRAM Akşam neşriyatı: Saat 17 Jaklâp dersleri Üniver. siteden naklen Hikmet Bayur tara- fından, 18,30 Piâkla dans musikisi, 19,30 Mandolin orkestrası Berk ve arkadaşları, 20 Nezihe ve arkadaşı ları taralından Türk musikisi ve halk şarkıları, 20,30 Ömer Riza taralından arapça söylev, 20,45 Bimen Şen ve arkadaşları tarafın. dan Türk musikisi ve halek şare kıları saat ayarı, 21,15 örkestra, 21,90 Halit Ziya Uşaklının 55 inci sanat yıldönümü münasebetile E- mindaö Halkevinde yapılacak me- rasimin nakli, YARINKİ PROGRAM neşriyatı: Saat 12,30 Plâkla Türk musikisi, 12,50 Havadis, 13,0$ muhtelif Plâk meşriyatı, 14 son. Nasıl mı?, Bunu bana mı soru « yorsun? Oyunu oynayan ben de - ğilim ki... gözünü aç... tam isvoli çekerken bileğinden yakala'. — İsvoli çektiğine muhakkak e- min misin? — Ben oyunda değilim ki göre- yim. Bu adam şüpheli adamdır. Meşhur isvolici diye şöhret kazan- maştır. Bu itibarla gözünü aç, dik- kat et, yakalamıya çalış. Bu kışâ konuşmadan sonra, ma- ganın başına dönen (N.) gözünü dört açtı. Serapa dikkat kesilmiş, isvolici Petkonun ellerine bakıyor, bütün hareketlerini tetkik ediyor- gu. Bir aralık hileyi sezer gibi ol- du. Müteakıp ellerde, daha vazıh olarak görüyordu hileyi... Bir skandala sebebiyet verip 0 yunu bozmamak için evvelâ tmalı bir kaç sözlerle yalnız Petkoyu I- kaz etmek, hileden vaz geçmesini ihtar etmek istedi. Petko mütemadiyen işine — de - vam ediyor, pervasızca isvoli çe- kiyordu. Bir seferinde (N..): - Siz. sıniz? Petka cevap verdi: — Hayır! — İyi işçidir.. Elinden, ne uçan, ne kaçan kurtulur. Biz bu oyunu ey- narız amma, sotasını, tersosunu Di liriz Bir kareye girince, kimin hi- le yaptığını, kimin doğrü oynadığı- ni hile yapmadığını biliriz. Biz de anlarız bu işlerden. Petko, bu sözlerden, kendisinin ima edildiğini ye anlamıyor. ya lamak istemiyordu. İşçiliğime ta- sıla vermiyordu hiç! (N..) işi biraz daha açığa vurdu: —Ben, dedı, boğuntuya gele - mem! Böyle bir şey hissedince, ya oyunu bırakırım. - yahut da — bo- guntu yapanı oyundan çıkartırı « rım Petko aldırış bile etmiyor, hâlâ bildiğini oynuyor. imam bildığıni okuyordu (N..) bir iki detfa daha, böylece Petkoya, dalavera yapmaması lü- zumunu anlattı (N.) bu işin böyle ima ve tek mihle çıkmıyacağını anladı İşi bi- raz daha azıttı Göz göre göre pa- ra vermiye bir türlü razı olamı - dedi.. Hayimi tanır mı- yordu Bir aralık, Petko kâğıdı trişe e- derken gürledi" — Yooo! Artık fazla gelmiya başladın Bu kadarı da pek müna- sebetsiz oluyor. Öyle kâğıtlarla oy- nama, doğru dağıt, doğru karış - tır. Petko, yarım yamalak Türkesile dedi ki: — Ne var, beti bir şey yaptı? An- lamıyor ben o kadar türkçe.. dakanbil falı, (S.), vaziyetin kötü bir şekil 3 maması için, işe müdahale €HMtT oyunu bozmamak için başkâ N formül bulmıya çalıştı. Ve bu M7 satla, masadan kalktı, dışar! karken kaşla gözle (M. 5.) şaret ederek dışarı çağırdı. (M. 5.) dışarı çıktı. Sofadâ S.) ne dedi ki: — Bunların çok parası d::: muhakkak.. Tabii sen işin (Af vardın. Arkadaşın (N.) da î"' numarayı. Sen hiç aldırış eti şünları - temizliyelim, — alaci paranın yarısını sana ve arkadıif D nâ veririz, 4 — Niçin şimdi 'bu teklifi YAf yorsun bana? Benim böyle k den anladığımı bildiğin hıl*-’", den evvelce haber vermedin. "T lemedin. Demek arkadaşım ’4 helenmese, ben de Petkoyu , masaydım, arkadaşları temizlif” , cek, paralarını alacaktınız. yisile benim paralarımı dâ- çir kü ben de (N.) le ortak gidifi? dum. Haydi bu ciheti bir tari &i rakalım, isvolici Petko masadâ / masaydı da, başka bir oyuncu Yar | voli çekseydi ben görmiyecek eti i dim? Yutacak mıydım bu. B ’." ben.. Sen böyle mi zı'nn"î"::." taşla bir kaç kuş vurmak hi j mi kapıldın? A — Kusura bakma, bir ker€ üi Birdenbire bunları du;üu“"" açılamadım sana! Şimdi bunlf! tarafa bırakalım da, hazır fir? a vermişken şunların pınlın"l h hm. Petko hiç çaktırmadan. #7 — sabuna dokunmadan bu lıı:ğ)'( (âL. 8) bu teklifi kabul Çünkü, mevzubahs olan WÖ kendi arkadaşları idı. En V? dostları idi bunlar, Zaten, ları da, dostları da olmasa, © e yen hileye taraftar bir ada Bildi. Bunun için (S) nin tekt” şiddetle reddetti. d' * — Olmaz! dedi. Bu MMM devem ederse, arkadaşlara S A ceğim. Boğulduklarını — anlatt” B j O sırada, içeride, masa bir gürültü koptu. (N.). hile yaparken, bileğinden Petko, inkâra mecal şaşalamış, afallamıştı. Yi (N..) ğükredi: » — Olur rezalet değil.. Kaf ge ıma ettim, nezaketle anla! ; ralı bile olmadı. Pişkin nef | pt yeşeyr, e R

Bu sayıdan diğer sayfalar: