27 Eylül 1936 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7

27 Eylül 1936 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Türkiyenin il: girdi hapishanesinde serbest mahkümlar iş başında — Marmaradaki Imrali adası mahkümlar cenneti oldu Yüzlerce mahküma iki jandarma Adliye Vekili ve gazeteciler bu ser- best hapishaneyi gezdiler, başarılan işi ümit verici buldular Vekilin bir sözü: “Türkiyede 30 bin mahküm var. Bu yüzden her sene 4 milyon lira açık veriliyor dliye Vekili Şükrü Saracoğlu, refakatinde, Kocaeli Meb- usu Salâhaddin Yargı, Hapishaneler Mütehassısı Mu- tahhar Şerif Başoğlu, İstanbul Müddeiumumisi Hikmet Onat, İs- tanbul Hapishanesi Başhekimi İbrahim Zati ve “TAN” muharri- rile diğer gazetelerden bazılarının muharrirleri olduğu halde, ev- velki sabah saat sekizde, Türkiyede ilk defa kurulan serbest ha- pishaneyi görmek üzere: bir motörle İmralı adasına gitmişler ve bir gece adada kalarak dün saat on ikide şehrimize dönmüşlerdir. otörde, Adliye Vekilimizin hu- le e #ust davetlisi olarak, Ameri-|Tr şöyle dursun, bilâkis hapishanede kan Sefareti Müsteşarı ve Sefir Ve-|etirüm işleme kabiliyetleri bir - kat kili Mister . Shaür” da bülunuyordu.| daha arttığma nazarı dikkati celbet- Mist ” ie ab, şen de senölerce fetkikat yapmıştır. Bi-| Ve bu arada, haplshanelerin dev - hasan anormal ve suç işlemiye müs-|lete, en az senede bir buçuk müyon tait çocuklar hakkında kıymetli mü-|liraya mal olduğunu ve hapishaneye şahedeleri vardır. düşenlere aileleri tarafından yapılan 5 yardımın da en 8z bu kadar tuttuğu- : lik serbest hapishane — İmu hesaplıyarak, mevcut ceza evleri- M pleyt li SE |min devlet ve halk bütçesinden 4 mi. iş .İ i Ni İK Sn (Ada, Kızılburun istikametinde İlk gö m BE MR eli eyle ründüğü zaman, Adliye Vekili Şükrü! il Saracoğlu, büyük bir mizafirperver-| Bir ilâç lâzım lik gösterip gazetecileri bir arkadaş apishaneleri çok esasir şekil- gibi etrafına topladı. Şu izahati Ver- de düzeltmek ve bilhassa bu di: işin iktisadi noktadan ilâcını bulmak — Tecrit edilmiş bir yerde bapis- hane yapmak ve mahkümları orada çalıştırmak fikrini, ilk olarak Millet Meclisinde bir meb'us ortaya atmış- tı. Biraz sonra, göreceğiniz İmralı adası, bundan bir söne evvel, tama- mile metruk bir adaydı. Bu adaya, bir zamanlar insan ayağı basmış ol- duğuna delâlet edecek birkaç kilise harabesile Üç beş evin enkazından başka bir nişane yoktu. Fazlı Gülecin teklifi” u adayı, bir hapishane kurul- mak üzere, münasip gören ve bize tavsiye eden şimdiki İzmir Valisi Fazlı Güleç olmuştur. Bu tav- siye üzerine bir heyet teşki) edile - rek adada her bakımdan tetkikler yapıldı ve sonunda anlaşıldı ki İmra- h adası, umumi bir hapishane yapıl. mıya müsaittir. Bize bu kanaati ye. ren başlıca sebep, adada Büyük Harpten evvel 2.500 nüfusun barı - nabilmiş olmasıydı. İmralmm Yaktile meyva, balık, sünger, zeytin ve diğer ham madde- lerinden başka, #enede bir buçuk milyon kilo soğan ihraç ettiğini eski Âşar kayitlerinin tetkikinden anla - dık. Bu adanın, bir zamanlar, öşar yergisi 300 altından fazla tutarmış. 4 milyonluk açık b iş incelemelerde gör - dük ki, adada 13 bin dönüm ekilebilecek toprak vardır. Zeytin a- Eaçlarmm, yarıdan > fazlası tahrip edilmekle beraber, adada bugün da- bi 4.000 zeytin ağacı bulunuyor. Ben lAdliye Vekili sıfatile, bütçenin mü- zakeresi sırasında, Mecliste, hapis - hanelerimizin sıhhat, ahlâk ve ikti. sat noktalarmdan çok fena bir vazi- yette bulunduklarına işaret ettim. lâzımgeliyordu. o Bunun İçin de her şeyden önce, mahkümuü, kendi elinin j emeğile geçinir bir hale getirmek za- İrureti vardı. Sadece bunu temin et- mekle, mahkümun, ahlâkını ve sıh- hatinide korumuş olacaktık. İşte, bu esas dahilinde faaliyete geçerek, işe başladık. Bundan 10 buçuk ay evvel, faaliyete geçildi. Bu, yeni bir davaydı. Kazanılaca- ğından emin olduğumuz bu davanın tahakkuku için hiç te büyük bir ser- mayeye ihtiyaç görmedik. Çok az parayla ve masraftan son derece ka- çınarak işe giriştik. Küçükten baş- yarak, gittikçe büyüğe doğru git - mek pfensipini elden bırakmadık. Bu sayede birçok hapishanelerimiz, ken di kendilerini idare edecek hale gel - diler. Gelmiyenler de geleceklerdir. 30 bin mahküm ürkiyenin muhtelif ceza evle- rindeki mahkümların adedi, 30 bini bulur. Biz bunların hepsini müstahsil vaziyete o geçireceğiz. Ve böytelikle, bugünün mahkümları, ya- rn hapishaneden Şiktikları zaman Mahkümlar cennetinde serbest mah- kümlardan biri istakoz avında çalışkan birer unsur olarak hayat içine karışacaklar, ve cemiyetin sir- tında birer yük olmaktan kurtula - caklardır. Değerli vekilimiz beyanatmı bitir- dikten biraz sonra, motör de İmralı adasına yanaştı. Yeni yapılan iskelede, Bursa Müd- delumumisi Cemil ve Cezaevi Memu- ru Ahmet Nuri Erpak Adliye Veki- lini karşılamıya gelmişlerdi. Serbest mahkümlar ahkümlar iskelenin karşısın- da adanm çam dallarından bir küçük tak yapmış, önüne adanm bütün mahsullerinden arpa, misir, çavdar, soğan, kabak, kavun, kar - puz, hepsinden birer çuval içinde nü- muneler koymuşlardı. Adanm üç kişiden ibaret jandarma kıt'ası, Ve- kili selâmladılar, Mahkümlar, biraz Werde Cezaevinin resmi kıyafetile ve hazır Ol vaziyetinde bekliyorlardı. Vekil, mahkümlarm önlinden geçer - ken bu kaza ve kader kurbanlarınm selâmlarma tatlı bir dil, güler bir yüzle onlara iltifat etti, Vekil ve refakatindekiler sahilde yeni yapılan Cezaevi idare binasma girdiler ve orada bir milddet istira - hat ettikten sonra, mahpusların bu- lunduğu koğuşları dolaşmıya çıktı - lar. Wekil, içeri girdiği zaman, henüz İş başı çanı çalmamıştı. Mahkümlar LI 9-98 liz iZMiRDEN RÖPO İzmirin bütçesi 900.000 lira, fakat bakmıya ve yardım etmiye mecbur olduğu hasta, muhtaç ve fakirin adedi RTAJLAR binleri apsarı bir deri, yüzünün ke- Ss miklerine sımsıkı sarılmış, açlık ve sefaletten sivrilmiş bur- nunun “İki yanmdaki çukurlarda ferleri sönmüş ve hayatiyeti hiç kalmamış bir çift gözü var. Bu yüzü siyah bir başörtü çer- çeveliyor. Güneşten rengi kaçmış, yama içinde bir yeldirme giyiyor. Yorgun ve adeta hasta bir hali var, İl Açık kapınm önünde duruyor ve kapının açık olmasına rağmen kapıya vuruyor: — Gel bayan gel, bakalım ne is- tiyorsun? Boynu bükük ve korkak bir a dımla içeri girmiye uğraşırken, deta eteklerinin arasından iki ço cuk odaya dalıyorlar, #tleri, başları toz içinde, saç ları dağınık, yüzleri kirli iki çocuk... Bir tanesi sekiz dokuz ya şında olmalı... Oteki ancak üç ya şında var.. Saçları da pek kısa ke silmiş. Entari,giyiyor ama, gali- ba erkek çocuğu olacak... Onları böyle yukardan aşağı sü- zerken birdenbire gözlerim en kü- çüğün minimini bacaklarmda deh- şetle tevakkuf ediyor.. Minimini çıplak ayakların bileğinden başlı- yarak dizkapağına kadar sargılar sarılmış, «ma nasıl sargılar?! Toz, çamur içinde ve bulaşık bezi ren- ginde kirli iki sargı ve biraz gev- şiyen bu pis paçavraların altından çocuğun bacağında azgın, çıban - lar görüünyor: — Bu arkanızdaki bayan da si- zinle beraber mi?.. — Evet efendim. — Ne istiyorsunuz bakayım? Kadın daha söze hıçkırmakla başlıyor: i — Ah cefendim.-Halimiz - pek berbat... Size sığınmağa geldik... — Nevvar, ne oldu? —'Biz muhaciriz efendim. — Ne muhaciri? — Balkan barbinin muhaciri.. — Maşallah, Balkan harbinde: beri kendinizi hâlâ muhacir mi tutuyorsunuz ?.. Hâlâ bir yere yer- leşemediniz mi? — Hilâ müuhaciriz efendim.. Ne- rede iş bulursak oraya gidiyoruz. Hayatımız göçebe gibi geçiyor. Bir yere yerleşemedik. aşıyor izmirin en büyük derdi Izmirde yardım bekliyen binlerce muhtaç ve hastalardan biri — Ne istiyorsunuz?,. — Ben, çocuklar, kadıncağız ve aşağıda oturan İki gözleri amâ ko- cam... İzmire iş var diye yaya gel- âik.. Tütün işi dediler. Halbuki gecikmişiz, İş kalmamış. Şimdi ya- tacak yerimiz yok. Sokaklarda yatıyoruz. Aman efendim, sana sığındık. Bizi Bandırmaya yollayı- ver, — Eviniz Bandırmada mi? — Hayır. Orada iş var diyor- lar, Bizim bir yerde evimiz yok ki. Artık halimiz kalmadı açlıktan. E- sasen birkaç ay tütünde çalışmış- tık. İkimizi de çok sarsli tütün... Çocukları bile kucakta Laşımıya mecâalimiz yok. Çaresisiz. Kuzum bizi Bandırmaya yollayınız. ge reis muavini Bay Su- at yazıhanede oturduğu için kanapeye oturmıya çabalıyan ço- cuğun ayaklarmı göremiyor. Fa - kat benim gözüm hep bu minimi- ni bacaklarda... Nihayet dayana- mıyorum ve söze karişiyorum: — Bu çocuklar senin mi kadı- nım?.. — Evet efendim. Adliye Vekilini ve refakatindekileri İmralıda serbest mahkümlar böyle karşıladılar yataklarma uzanmış, yorgunluk alı - Torbali Adada ilk gezinti i | diye Vekili, bundan sonra, yi- Dolgun bir depo | ne Salâhaddin Yargıyı, A - Av Vekilinin o hapishaneye merikan Sefareti Müsteşarı Mister gelişi, mahkümlar üzerinde| Shaw“, Hapishaneler o Mütehassısı i merkez olan Istanbul şehri i bu nevi yükleri taşıması tabiidir. Ve hapishanelere giren suçluların | Buralardan terbiye edilerek çıkmala- “ Para adasının çalışkan çiftçileri tarif edilmez müthiş bir sevinç u- | sandarmıştı. Koğuşlarm İçi, bir bay- Iram yerini andırıyordu. Vekil bundan sonra, hapishanenin erzak deposunu, yemekhanesini, o s- hırlarını dolaştı ve bilhassa erzak deposunun dolgunluğundan memnun olarak: — Aferin, memnun oldum. Kiş - lık zahirenizi hazırlamışsmiz! dedi, Vekile, bu arada, babası, “Saraç Mehmet “Efendi” namma, İmralı mahpusları tarafmdan yapılan çeş » me gösterildi. Saracoğlu Şükrü: — Benim babamın çeşmesi! diye- rek, o tarafa doğru yürüdü. Ve fo- | Mutahhar, Istanbul Müddeiumumisi Hikmet Onatı ve gazetecileri yanma alarak, yaylı beygir arabalarile, İm- ralıda bir gezintiye çıktılar. Mah - kümlar, dalia önceden, Vekilin geçe- ceği yollarda yer almışlardı. İmra - nm hemen bütün varlığını, kendisi- ne borçlu olduğu, Hapishaneler mü - tehassısı Mutahhar, adanın birçok tepe ve bayırlarma adlar takmıştı. Yeni adları ile anılan bu tepe, bayır. dere, ve çukurlar, baştanbaşa dola- şıldı. Adanın en büyük tepesi Ats- türk tepesi diye anılmaktadır. Onun biraz ilerisinde İnönü ve Çakmak te- peleri vardır. Ağaçlı bir vadiye, Sa- toğraf muhabirlerinin kendisinin çeş | racoğlu deresi, bir çukura Güleç Çu- me önünde bir resmini almalarma! kuru adı verilmiştir. İmiisande etti. (Arkası 8 incide) Yazan: SUAT DERVİŞ — Küçüğün ayakları ne olmuş? Azgm çıban içinde?.. —Ah efendim, yollarda açık ha» yada yattık. Bütün sivrisinekler soktu, çıban yaptı, çıbanı szdirdi, şimdi bu halde. Bay Suat biraz eğilerek oda vaziyeti görüyor ve sonra: — Haydi bayan, sen evvelâ ço- cuğu yukarı doktora çıkar. Bu ıyaklara baktır, diyor. Bandırmaya gitmek meselesini sonra görüşü- rüz. Haydi çabuk... Ve onlar odadan çıkar çıkmaz: — Sanki, diyor, İzmir kendile- rini davetle buraya celbetmiş! Bir de onları ya memleketlerine yahut ta iş bulacaklarını ümit ettikle- ri yere yollamak meselesi var. Bilseniz hem günde kaç müracaat olur bize bir görseniz. — Bu biçareleri yerlerine gön- dermek için her halde tren ve va- pür gibi nakil vasıtalarmdan bir muavenet görürsünüz değil mi? — Senede cem'an iki vapur bi- letimiz vardir. Birkaç kere de yar rı fiyatla âcizleri nakleğeriz. Va- purlar bize bu kolaylığı gösterir. yeni — — Ya Devlet Demiryolları? — Devlet Demiryolları, ücretsiz bir tek bilet vermez, yarı ücret bile kabul etmez, adın elinde bir kâğrtla fçeri giriyor. Yüzünden büyük bir telâş okunuyor: — Ah, çok teşekkürler ederim, diyor. Çocuğumun ayakları pek tehlikeli vaziyette imiş, Numara verdiler. Hemen haâtaneye gi- diyorum. Ve artık asıl derdini unutmuş bir vaziyette çocuğunu elinden tutmuş koşarak koridorlardan gi- diyor. : ME ettim ve öğrendim. İz- mir şehrinin 1936 senesi bütçesi, yalnız 9535.11 lira imiş. Izmir gibi yarısı yanık ve yârısı yıkık bir şehrin yeniden imar edil- mesi, İzmir hemşerisini Otatmin edecek ve sıhhatini koruyacak teğ- birlerin alınması, hepsi bu dar bütçe içerisinde başarılıyormuş. Buraya geldiğim gündenberi ge- rek imalâthanelerde, gerek hasta- nelerde bulunanların ekseriyetini belki i*mir şehirlileri değil, mem- leketin muhtelif mntakalarımdan gelen vatandaşlar teşkil ediyor. İzmir büyük sây merkezidir. Bunun İçin onun da büyük bir gibi Izmir şehri de, tıpkı İstanbul şehri gibi, memleketin her tara - fından gelen işçileri atelyelerinde barındırır. Hastalarmı imkân da- hilinde hastanelerinde tedavi etii- rir ve eğer. onlar iş bulamıyor da sokaklarda > sürtinüyorlarsa, mas- raflarını çekerek : memleketlerine yollamıya çabalar. Ve böyle masreflar da tabi o - nun bütçesine büyük bir yüktür. * Yüksek ve müterakki birer mer- kez oluşları yüzünden bu gibi masrafları fazla olan şehirlere bu âcizleri kendi memleketlerine gön- dermek İstedikleri zaman, Devlet Demiryolları tarafmdan bu biçare- ler meccan! surette nakledilmek suretile bir muavenet edilemez mi? Şehirler bu suretle hiç te mes bur olmadıkları bir masrafın yü- künden kurtulmuş olurlar.

Bu sayıdan diğer sayfalar: