20 Şubat 1938 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7

20 Şubat 1938 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

——— 20-2-938 Bir srkadaşım bana; Çarşka- P' kağında sabah ve akşamları kuru- lan pazarın ucuzluğundan mem- nuniyetle bahsetmişti. Düşüne dü- güne oriya gidiyordum. Tramvay İ — yolundan Çarşıkapısına sapan s0- kağa girerken; gözüme ilişiveren bir manzara beni yolumdan ala- koymuş, mücessem bir hayret hey keli gibi olduğum yerde dondur- muüştu.... İhtiyarsız bir hareketle dudaklarımı ısırdım: — Acayip!.. Dedim, bu ne ucuz- Yuk böyle! Ve tereddütle biraz da- hs sokuldum, daha dikkatle buk- tım. Hayır!, Hiç te yanlış değildi. İşte üstünde kocaman bir “35,, ya- zılı beyaz ve büyük bir karton lâv hal... Pul müfettişlerinin kulaklar rı çınlasın!,. Hem de pulsuz. Hay- retlen birdenbire gerilen asabım; gördüğüm bu ucuzluk karşısında gevşeyivermişti. Kendi kendime: — Aferin şu börekçilere!.. de- dim. Bak ucuzluk rekorunu ne gü zel de kırmışlar!,. Kazandıkları mükâfatları da işte karşılarında!. Allah nazardan saklasın. Dükkân larının önünde bekleşen, karınca gibi üşüşüp kıvıldaşan bir müşte- ri bolluğu!.. Ke gibi bembeyaz başiıkları; Uraştan parlıyan yüzleri; Uzun ve tertemiz gömlekleri ile; müteharrik, temiz birer manke- nİ andıran börekçiler; dirsekleri- ne kadar sıvalı kollarını birer mâ- kine pistonu süratile işletiyor, mü temediyen tartıyor ve kesiyorlar- dı. Hekliyen müşterilerine tatlı tatlı diller döküyor; arasıra şen nâralarla etraflarına neşe saçıyor- Yardı ” © — Biraz çabuk ol beyahu!. Çar- Şi kapıları açıldılı. — (Kart, kırt, kırt) şimdi bayım! Biverin. Makasçılarla tram- vay caddesini birleştiren 80 kalın içinde; biri oldukça geniş, yüksek ve müteaddit masalı, diğe- Fİ inadına dâr, âdeta büyükçe bir Yemek dolübı kadar karşılıklı iki dükkânın; birer arı kovanın an- dıran telâşlı fasliyetlerine, sürüm lü alişverişlerine sabahları saat #ekiz ile on arasında siz de şahit 0- labilirsiniz.. Böreğin altmış ile Yüz kuruş gibi nisbet kabul etmi- Yecek derecede biribirlerinden farklı fiyatlarla satıldığına gerçi her zaman, her yerde tesadüt edi- Yor; bu farkları ziynet, şöhret, hi- Faz da sanatta meharet karşılığı o- larâk haklı Buluyor ve hoş görü- Yorduk. Fakat bu öyle mi ya?!.. İşte ki- osu otuz beş kuruşa". Diğer bö- tekçilerdeki en ucuz fiyatın he- Men hemen yarısı. Bu börekçiler kullandıkları unu, yağı, yumurta Yı sokaktan toplamadılar, börek- i güneşin harareti ile Mediler ya?!.. ağ B“ bu merak tle Şehzaduba- day, , da temiz ve orta halli bir ükkânda, pastacılık ve börekçi“ Yapan samimi bir dostuma koş « Börek hikâyesini biraz da Li- fe karıştırarak anlattı Güldü ve: —— Otuz beş kuruşluk börekt. Demek sende büyük hayret Ve merak uyandırdı öyle mi?. Da- > bile satanlar var. Tahta- » kilosu yirmi kuruşa! > Bu börekleri bildiğimiz un- Yardan, mi yapıyorlar?, pılgay abi. Kilden, kumdan ya- ” ya?. Yüksek keliteli acı ve ami en adi kalitenin ka- halis zda hâsıl olmuş bir un 5 Yumurta?. Bunun da a- Gihsi yok yı Yat, “© için olmasın!. Kırık ve ba Yumurta toplarlar. Bittabi kı- il e olmadığı için çok'u- eski makasçılar so- © / Yazan: Yalkın; İSTANBULUN İÇİNDEN: 25 Kuruşa BirKilo Börek 20KuruşaLokma 40KuruşaRevani ÇT rr j — Ya!. Pekâlâ, Kullandıkları yağ? Ye hakkındaki sualim muha tabımı derin derin düşün- dürmüştü.. Birkaç saniye geçtik- ten sonra gülerek yüzlime baktı: — Tuhaf bir hikâye!.. Dedi. Ak- ms geldi. Bilmem bilir imisin?. Eski zamanda, herşeylerin çök w- cuz satıldığı bir vakitte fakir biri nin işkamba ç kı Kalkmış bir çorbacıya gitmiş. Çekmeceniri üstüne iki Kara onluk fırlatmış.. On paralık ekmek, on paralık ta çorbaf.. Demiş ve masa- lardan birine geçmiş. Getirilen çorbayı kaşıklarken bir aralık kâ- senin içinde kaşığa" birşey takıl. miş. Fakir ne çıkacağını me bil sin?.. Kaldırınca kaşığa takılı pis, simsiyah bir paçarva parçası gi müş ve çorbacıya uzatarak: “— Baksans hemşeri demişl. Çorbanın içinden kapkara bir pa- çayra çıktı.. Nedir bu?. Çorbacı koşa koşa gelmiş, gözlü- günü takmış, çıkan şeyi gördükten sonra ne cevap vermiş: “Evet, paçavra, fakat on paralık çorbadan da bembeyaz ipekli canles çıkacak değil ya?!.. Hikâye bu kadar. Çorbacının dediği givi, yirmi kuruşluk böreğe de halis Urfa ve- ya Trabzon yağı kullanılacak de Bila... Işte hamuru fırının sıcağında kurutmadan kızartacak yağlıca bir şeyl. . İN ubstabım bu esrarengiz yağ- Jarın mahiyetini şöyle an- lattı: — Işkembe ve paça kazıntıları, barsak, manca, ciğer ve iç yağları ile bazı ucuz nebati yağların bir ara da kaynatılması suretiyle elde e dilen bir nevi yağlı madde! — Tüh. Allah müstahaklarını versin!. Bu yağları börekçiler ken dileri mi yaparlar, — Kendileri yapmasalar | bile, yapılmış alır ve kullanırlar. — Kimler yaparlar bu yağları?.. — Yeni türeyen seyyar mâhlüt- n — Herhalde bu yağlarda fena bir koku vardır değil mi?. Böreği fena fena kokutmaz mı bu?.. — Sicak sıcak yenilirken pek koku hissedilmez o Hissedilse de pek az.. Yanl her burun almaz bü kokuyu!, Fakat börek soğuyunca işin renvi değisir. Cok fena ko- kar.. Hele tekrar ısitmıya kalkışı- larsa!.. — Bu yağlarla pişirilen börek- lerin mideyi bozmak, barsakları tâhrip etmek gibi fena tesirleri yok mu acaba?!. — Eh. O da yiyen adamın mi. desine göre. İşin bu ciheti bittabi doktörlara ait... — Peki amma.. Buna belediye bakmaz mı?.. — Ne bileyim!.. Ben böyle şey- ler yapmadığım için tesadüf etme- dim.. Herhalde bakması icap eder. Belki de görmemişlerdir... K'm ve peynirlere gelince; muhatabım izahatına şöyle devam etti; — Pazarlarda, ucuz ve yağsız peynirler satarlar. Bu peynirler çok yumuşak oldukları için çabuk kırılır ve ufalanırlar.. Peynirciler bu kırıntıları biriktirir ve börek- çilere satarlar. Kıymaya gelince: Bunlar katiyen sığır veya koyun kıyması değildir... Bu sözler karşısında, gizli gizli kesilip te dana eti diye satilan e- şek etlerini hâtırladım. O, devam etti: — Bu kıymalar manda ve sığır yüreklerinden çıkarılır. Bunun u- cuzluğundan başka bir kusur ve zararı yoktur. Yalnız et kıymasın- daki lezzet yoktur bunda Kırık peynirleri bol koysalar. Yufkala- rın arasına şöyle serpiştiriverir- ler... Mist en son olarak şun- ları ilâve etti: — Bunlar birşey değil. Kilosu otuz dört kuruşa tulumba tatlısı!... Kırk kuruşa revani!.. Kırk kuruşa baklava!.. Yirmi beş kuruşa saray lokması!,. Senin gördüğün börek- ler bunların yanında solda sıfır kalır.. Meselâ bak lokmayı ele ala- lım.. Bumu satan tatlıların ekse- risi kendi dökemez.. Dökücüsün- den alır.. Saten ile döl iye bu- günkü ticaret ve geçim tarzına gö 're kilo başında en az, beşer kuruş kör avırırsak ki bü muhakkak böy- ledir!.Lokmalın kilosu on beşe ge lir... Ununa mı?.. oŞekerine mi?.. Yağına mı?.. Ateşine mi?.. Var kı- yas et azizim! DEMİRYOLLARIĞDA: Balkanlar Arasındaki Nakliyatta Kolaylık Balikan devletleri demiryolları kon feransı şehrimizde toplanmıştır. Konferansta memleketimizi devlet demiryolları tarife dairesi şeli Naki, hareket dairesi reisi Şefik, hâsılat dairesi reisi Cemal temsil etmekte- dir. Yunanistandan Kalenepulos, Ro manyadan Vangilisten, Duma ve İz- venera, Yugoslavyadan da Miloviç ve Bradegor gelmişlerdir. Konferansın gayesi, 1924 te Bern- de âktedilen beyenimilel demiryolla Tı mukavelesinin, başlıca hükümleri- ni değiştirerek Balkan devletleri 2- rasındaki demiryolu nakliyatında bir beraberlik ve kolaylık temin etmek- tir. Bundan evvel Belgrat ve Atina- da yapılan toplantılarda hazırlanan mukavele projesi üzerinde tam an- laşmıya varılmıştır. Yolcu ve bagaj kısımları tamamen tesbit edilmiştir. Bu mukavele tamamlandıktan sonra, ücretler üzerinde değişiklik yapıla caktır. Konferans bir hafta daha sürecek- tir. Murahhaslar, hafta içinde Anka- raya gideceklerdir. Almanyı, Çekoslovakya, Lehis- tan, Romanya, Avusturya, Macaris- tan, Yugoslavya, Yunanistan, Bulgas ristan ve hükümetimizin de iştiraki ile Peştede toplanmış olan demiryol- ları ve Tuna, Sava, Adiryatik denizi “ya nakliyatile alâkalı müşterek ta- rifenin esasları hakkındaki rapor dev Wet demiryolları tarife dairesi reisi Naki tarafından hazırlanmaktadır. Bittikten sonra Nafia Vekâletine ve-! rilecektir. — —— Nevyork Sergisinde Yunanistan 1939 senesinde Nevyorkta açıla- cak olan beynelmilel büyük sergiye Yunan hükümeti de iştirake davet edilmiştir. Atinada Ekonomi Nezare- tinde sergiye iştirak için bir tetkik komisyonü kurulmuştur. TAN Şu Garip Dünya; Sefil Kalan Milyoner Pariste birkaç sene evvel bir ter- zihane açan bir İngiliz terzisi, talii yardım ederek milyonlar kazanmış- tir. Onun müşterileri hep prensler, nazırlar, milyarderler ve mihraceler imiş. Bu sebeple senede2 milyon franktan fazla kazanmıştır. Fekat çıkan buhran ona da dokunmuş niha- yet mağazasını kapamış ve Londraya dönerek orada da terziliğe baş fakat işi bir türlü yürümemiştir. hayet burada da ter?ihanesini kapar mıya mecbur kalarak yardım bekli- yen İşsizler grupuna küydolunmuş- tur. Fakat hükümet, bunu kanunsuz bir şekilde yardım kabul ediyor diye mahkemeye vermiş ve eski milyoner Üç ay hapse mahküm olmuştur, * Ak saçlı âşıklar Geçenlerde Londrada çok garip bir aşk hâdisesi olmuştur. 73 yaşında Vil yam Li namınada bir ihtiyar adam, sinemada tesudüfen 72 yaşında Ma- dam Estela adında bir ihtiyar kadın. la tanışmıştır. O anda her iki ihtiyar biribirlerine yavaş yavaş ısınmışlar ve neticede sevişerek evlenmeyi ka- rarlaştırmışlardır. Esnu müteakıp evlenme törenleri bütün kasaba hal- kının iştirakile Bebçayld kasabasın- yapılmıştır. İhtiyar âşık Vilyam Li gezete- cilere şunu söylemiştir; “ — Hiç bir zaman ilk görüşte böy- le âşık olacağımı tahmin etmiyor. dum. Sincmuda yetimde oturuyor. dum ve “şu bay ne kadar hoşuma gi- | diyor.,, diyen müstakbel zevcemin sözünü işittim. Bunun üzerine ben de ona Aşık oldum ve şimdi ikimiz de | mesuduz.,, » Uçan çocuk Çek gazetelerinin yazdığına göre, Çekaslovakyada bir çocuğun buştu dan garip bir hâdise geçmiştir. Altı- şar yaşlarında iki çocuk bir şosede giderlerken Biri. anan bir küs gibi havalanarak 25 metre yükseklikte uçmuş ve bir kestane ağacının tepe- sinde dallara takılarak kalmıştır. Dallardan kurtarıldıktan sonra ço - cuk bir gözünün üzerinden yaralı ol- duğu için hastaneye kaldırılmıştır. Hâdise şöyle olmuştur. Talimde bulunan Layyarelerden biri. her na- silsa bir ipe takılmış 500 metre u- zun olan bu ipin bir ucu da uçarken bu çocuklardan birinin bacaklarına dolanarak çocuğu havaya kaldırmış- tar, t > 1,900,000 dinara satın alınan ağaç Yugoslavyada Poenada, 17 metre mikâbında ağaç levazımı verecek bü. yük bir ağaç vardır. Bunun icin bu ağacı, bir müteahhit 1,900,000 dina- râ satın almıştır, İlkbahar İçin Yeni Medilar Paris lerzilerinin önümüzdeki ilkba- har için biçtikleri şık ve zarif elbiselerden biri Hastalarını ölümde #50 Gükliyen Maskalar 25 Kuruşa Muayene Eden Doktor “Neler Anlatıyor? Kirpiklerinin Uzatılması İçin Gelen Bayanlar da Var i de. Çeri hastenesi polikli- nik kapıları nasıl kalaba- Lksa, döktor Hasan Ferit "Canse- verin muayenehanesi de öyle. Bu kadar çok müşterisi olan bir dok- torun, evvelâ, kaç apartmanı ol duğunu sormak hatırınıza gelir, Ben de, ayni merakla, ayni suali sordum. Hamiyetli doktor: — Bir evim bile yok, dedi. Vakit öğle... Çocuğunu elinden tutmuş genç anneler, ihtiyar ka - dınlar öksürüklü ihtiyarlar cadde- ye çıkan taş merdivenleri iniyor» lar. Hasan Ferit Canseverin çalış” ma odası tenhalaşmıştı. Doktor de- rin bir nefes aldı. — Yorgunsunuz Bay doktor, de- dim. Gülerek cevap verdi. Kulüy değil; « Sabahlanberi 20 hâstaya baktım. Muayene et - mek, teşhis koymak, derdini * din- lemek, hastanın merak ve endişe- sini giderecek cevâplar vermek.. Bunlar öyle üzücü şeylerdir ki.. D oktor Hasan Ferit Canseve- rin muayenehanesinde ne- den bu kadar kalabalık olduğunu merak ediyorsunuz. Bu iyi kalpli vatandaş, hemcinslerine hizmet et- meyi bir insanlık ve meslek borcu biliyor. Onun içindir ki apartman kazanmıyor, fakat dua, kalp koza» nıyor. Bu zamanda da dua, kalp ka- zanmıya rağbet eden kaldı mi ya, demi iz.. Hasan Ferit Cansever, Bayazıttaki büyük muayenehane sini, bir sebilullsh açmış, sudan ucuz bir fiyatla hasta muayene e- diyor. Bir muayene; 25 kuruş. Bü- tün civar halkı, fakir fıkara, Ba- yazıtta böyle iyi kalpli bir doktor olduğunu duymuş. Biri komşusü- na, biri yengesine, biri dayısma söylemiş. o Reklâmsız. alâyişsiz, Hasan Feridin muayenehanesi arı kovanı gibi işliyor. D oktor, büyük bir tevazula yaptığı işi küçülterek, ba- ma şöyle anlatıyordu: — Üç sene evvel böyle Bir ka- Tar verdim. 25 kuruşu fakir hasta- ları kabul edecek ve muayene ede- cektim. İşe başladım. Çok iyi ne- tice verdi. Şimdiye kadar bu ş6- kilde 11427 basta muayene ve te- davi ettim. Sabahleyin saat 7.5 ile 8 arasın- da muayenehanemin kapılarını a- İ çarım. Hastalar numara alırlar. Sa- at tam 8.30 da muayeneye başla- rım. Her hasta 25 kuruş ücret ve- Tir. Öğleyin saat bire kadar bu şe- kilde 20 hastava bakarım. 21 olsa bakmam. Çünkü, vekit öğle olmuş tur, ben de yorulnuşumdur. 2$ ku ruş ücret çok değildir. 20 hastayı muayene için bazı zaruri masraf- lar, muayenehane masrafı ve sal ye olur. İşte-bu ücret onun içindir. Aklınıza gelebilir ki, niçin mecca- nen bakmıyorum. Bu noktayı dü- şündüm. Fekat. biliyor musunuz ki, mevcani muayene, hem hasta üzerindeki itimadı sarsıyor, “hem İ de bence bir izzeti nefis meselesi Yazan: Reşat Feyzi Doktor Hasan Ferit Cansever, mikroskop başında halini alıyor. Zannediyorum ki, be- nira tuttuğum yol en iyisidir. Ss ayın doktor, bunları anla - tırken, bizzat Hasan Ferit Cansevere kimin baktığını öğren mek merakile hayretteyim. Öyle ya, nihayet doktorun da geçinmek, ailesine bakmak zaruretinde oldu- ğunu kabul etmek lâzım değil mi? Bu endişömi kendisine açtı vakit: — Öğleden sonraki vaktimi, ha- yatımı kazanmıya hasrederim, de- di.. Hiçbir yerde maaşla bir vazi- fem olmadığına göre, hayatı da serbest doktorlukla kazanmak mes buriyetindeyim. Öğleden sonra gelen hastaları mı 3 liraya kabul ve muayene ede» rim.. Bu şekilde gelen üç dört has- tam da kendi maişetimi temin e- derler, B ay Hasan Feridin evinin ö- nüne geldiğimiz vakit rast geldiğimiz kalabalığı hatırlamış - tam. — 25 kuruşluk hastalarınızdan memnun musunuz, dedim. — Çok. dedi. 'Tâ çocukluğum — danberi idealim bu idi.. Fakirlere, muhtaçlara yardım etmek.. Sefa- let, ıstırap çeken insanları yıllar. ca çok yakından gördüm. Harbi umumi büşında mektepten çikar çıkmaz, Süveyş Hilâllahmer ye » dinci imdadı sıhhi heyetinde idim. Üç buçuk sene çölde çalıştım. 43 bin hasta muayene ve tedavi et « tim. Milli mücadelede Antalyada sıh- hiye müdürü idim. Doktor. insanlara yardım zihni- yetini şöyle bir felsefe ile izah & diyor: — Yardım, benim için zevktir. Nasıl olsa hir gün ölüp gideceğim. Biz, doktorlar başka meslek sa - hipleri gibi değiliz. Bakkal ölür - $e, konserveleri, çuvalları kahır. 1Devamı & incide) ie

Bu sayıdan diğer sayfalar: