9 Temmuz 1934 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 7

9 Temmuz 1934 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

v iÇ S «4 4& D & dg A, e M orada Nevinle tanıştı. Gü-; © ve naz etmekten hoşlanan bir Delikanlının bir bölüğime Yadiğı köşkün diğer bölüğünde bu kız, annesi, babası ve erkek eesiyle oturuyor. Tanışmak bir az güç oldu. Fa- & kizi pek cazip bulan delikan- » hihayet tanışmanın bir yolunu Hilda, Sık sık buluşmağa, bağla- YN ve plâja gitmeğe başladılar. vede etikete pek fazla riayet » Hema Seine oleremok | i y , kendisi onunla hesap, kitap içlerek konuştuğu gibi, onun da disi ile öyle konuşmasını gö- tir. Aliş veriş'ettiği bir kâğıt tvacıdan bile, kendi nazik soru- s0 uygun cevap bekler. Cevap, lay derli toplu olmadı mı, ©n yüzünü buruşturur! Bu arada sevdiği kızdan da tam sile etikete riayet beklediği - kana not'edelim: Onun bu b aki titizliğini gören Nevin, | ale tarafıma dokunarak, deli - üzmekten zevk duyuyordu. ki bakama, kızı bu hareketinde olsun haklı görmek lâzım.. dani, birbirlerile konuşurken! Mike surette, teferruata kadar K riayeti göz önünde tutma- H ar?. Tutabilirler mi . l ilg e hal ise, böyle arada bir Map, v. nokta bulunmasa râğ - İ Saç *datla Nevin sevişiyorlar... Plâja yuluşuyor, birlikte kıra, Biçen Zidiyorlardı. Bu vaziyet, tün iy kadar sürdü. O Ya hagi Pir hadise — Vedada gö- Rayı **! — aralarının açılması- Veğ oldu, leri Şu, Nevin sabahleyin git - 1Y6 plâjından öğle za- yorlardı. Erenköyüne iddetli Maria, * güneş altında adım! Sig 8, Yol dönemecinde bir ile eşeğine rast geldiler, k ee kocaman çuvallar bağ eşek, ileri id İk aş © eriye gitmemekte ekiş i öylü, elindeki değ - d dürtüklüyordu. Yol çi inde duran ve kaş iL» N z haz Semiyen iki sevgili, İl ine K g vak bir müddet bekle. aral, Ge lendi; ik, Vedat, köy lüye dör) Size her hangi bir şekilde dn sü > Beğenecek yemek bulamadınız da mı gidiyorsu- Muz, Beyefendi? Halbuki listemiz çok zengin! > Evet, ama... Ben, zengin değilim! Etiket Meraklısı! Yazı Erenköyünde geçiren Ve -| muavenelte bulunmam mümkün o- labilir mi?, Eşeğin sahibi, dönüp bu şık de- likanlıya baktı: — Ne demek istersin sanki?, Vedat, bozuldu. Eşeğin sahibi, lâfını kesmedi: — Orada durup dırdırlanacağı- na gel bir yol da davran, yuları geçireyim omuzuna, ben iteyim e- şeği, sen çek! yürütelim böyle hadi! Vadat, sarardı. Kendisine karşı| bu kadar etikete riayetsizlikle lâ- kırdı söylemek!,. Fakat, eşeğin sahibi, lâkırdısına daha lâkırdı kattı: — Eşek te haklı ya... Ta İç E - renköyüne kadar, bu kadar yükü bir eşek taşıyabilir mi?.. Dinlete- medim mal sahibine gitti. Kos ko- ca çuvallar:.. İçinde de ne var, bilmem kis. Bu kadar ağır yüke tek değil, cift eşek ister! Sonra, tekrar Vedada döndü: — Hadi, delikanlı, davran he- le bir... Yanaş! Vedat, müthiş surette kızmıştı. Kızgınlığını dehşetlendiren şey, Nevinin bu hadiseden eğlence ve- silesi çıkarması, katılasıya gülme- ğe koyulması idi! Acaba, Vedat, Nevin için hâlâ gizliden gizliye, için için yanıp tu- tuşuyor mu?. Belki evet, belki hayır!... Yalnız, o gündenberi kızla hiç konuşmadığı muhakkak ! e Nafile israr etme. ötei | üç kadeh içtim. Daha fazlasına dokto- run müsaâdesi yok! — Şu halde beşten fazlasına müsa- adesi yok, demek. Orada beş kadeh içtiğini gözlerimle gördüm! çi ş © i >. (7 VW i Z ik # Küçük bir seyyar tiyatro trupu, gene şehirden şehire dolaşıyordu. Devamlı olarak turne halinde bu- lunan bu trup, bir akşam üzeri bir şehire geldi. Gürültüsüz, patirtı - sız ve eğlence hayatı oldukça sö - nük bir şehire... Bu şehirin bir ti- yatro binası vardır. Trupun direktörü, istasyona a - yak basar basmaz şöyle etrafa bir göz attı, neşeli bir tavurla, bağır- dı: — Aman, ne güzel batış man - 1. Bakın hele, çocuklar, şu zarası.. İ güneşin tatlı kızıllığına!.. Bu, u- ğurludur. Burada iyi kazanç elde edeceğiz!. İstasyon memuru, hayretle di - rektörün yüzüne bakıyordu. Ni - hayet, izah etti: — Aldanıyorsunuz, Gördüğü - nüz, batan güneş manzarası de - gil. Şehirin biricik tiyatro binası yanıyor! Muz Kavgası! İki çocuk birbirlerile şiddetli bir kavgaya tutuşmuşlardı. Saç saça, baş başa bir kavga... Gürültüyü işiten anneleri dar yetişti. Kav- gacıları ayırdı: — Siz bin türlü uslanmıyacak - | sımız, çocuklar!. ““aika, Hâdiye, olamaz kafiye!.,, Demekte baba - nız haklı... Bir defacık olsun, iki- nizin bir şey hakkında ayni şeyi düşündüğünüzü görmedim! | Faik, annesinin bu sözüne karş" şu cevabı verdi: — Hiç te öyle değil, anne!, Bu sefer, ikimizin de düşündüğü sey bir!. | — Nedir?. Söyle bakayım!. Hâdiye, erkek kardeşinden ön: ce davrandı: — Faik, muzun hepsini kendi yemek istiyor. Ben de öyle! Babası Olmasa.. Konferans veren profesör, bir aralık önündeki bardağı ağzma götürdü, bir yudum su içti, sonra sözlerine şöyle devam etti: — Muhakkak, ki eğer babası Filip olmasaydı, tarih, bir Büyük İskender kaydetmezdi! kolile bacağı ki masada —Mahdum Beyefendinin, otomobille | birrekor kırmağa uğraştığını işitmiştik. | Bari muvaffak olabildi mi? — Sorar mısınız! Sade rekor değil, zuncu defadır ki yatağa düştü! | 7 — VAVIT D TEMMUZ 19544 ,* > PE A2 —— Sonradan Görmeler! Sonradan görme bir karı, koca, piyanko isabetiyle ellerine geçir -! dikleri para ile bir köşk satm al- mışlardı. Göztepe ile Erenköy a- rasmda bir köşk.. Tabit bağlı, bahçeli falan... Bunlar, o kadar kibirli olmuş - lardır, ki yanlarına varmak mese - le, kendilerini kızdırmadan ko nusmak mesele, hulâsa hoşlarına gidebilmek, iltifatlarma mazhar olmak mesele mi mesele!.. Hoş, çok kişinin de, onlara ehemmiye' vererek, etraflarmda (dolaştığı yoktu ya!. Etraflarmda dolaşanlar, bir kaç kişiden ibaretti. Bunlarda yal » taklanış pahasına da olsa, onların malından az, çok bir şey çöplen- mek için, bu vaziyete katlanıyor lardı, Bunlardan biri, evvelce kendi - sine hanım bile denilmezken, son- radan hanımefendi dedirten evin kadını ile bahçede bulunuyorlar. Sonradan görme zengin, kümesi, tel içindeki kümes hayvanlarını gösteriyor: — Beş horuz, doksan beş tavuk, tam yüz tane!. Altı hindi, yedi kaz, dokuz ördek!. Misafiri, dalkavukluk etmenin tam sırası geldiği kanaatile, ağzı- nı açlı: — Aman, ne de güzel, ne de, besili, ne de yakışıklı, ton ton şey» ler!... Aman, nazar değmesin. Bunların eşi yoktur İstanbulda. Hep seçme, ... hep seçme!, Sonra, gerdanı iki kat duran e- vin kadınma sordu: — Hanımefendi, tavuklarınız her halde bol bol yumurtlıyorlar, değil mi?. Cins tavuklar olduk - ları hallerinden belli! Sonradan görme zengin, yal « taklanan misafiri kibirli bir bakiş- la süzdü: — Farkında değilim, dedi. Ha çok yumurtlamışlar, ha az!. Bun - dan bize ne?. Biz, onların yumur- talarına muhtaç değiliz ki, çok şü- kür. Yumurtlayıp yumurtlama - mak, kendi bilecekleri iş! Elektrik Meselesi ! Bir evde bir ziyafet.. Sofrada beş, on kişi oturuyor. Bir taraf - tan yemek yiyor, Bir taraftan da| şundan, bundan konuşuyorlar Misafirlerden biri, iri yarı, gö -! bekli, altın saat, köstekli bir adam, Kaba, saba tavırlı.. Ağzı da he- men hiç kapanmıyor. Hem ye -| Bir Gafl || — Şimdiye kadar hiç bir erkek bana hakiki yaşımı söyliyemedi! — Demek şimdiye kadar <esur bir erkekle karşı- laşmadınız! nı da kırdı. Altı ayda doku- yiz Max . e. mek yemek, hem lâkırdı etmek su- retile, ağzı hep açık gibi bir şey! Neler söyliyor, dersiniz?. Her i ağzına geleni!. Meselâ, işte: — Ben, iş güç adamıyım. O ka dar çok işim, gücüm var ki... Ba- şımı kaşıyacak zamanım yok..... Etrafımla hiç meşgul olmam, İşi- me ait olmıyan hiç bir meseleyi bilmem!.. Bana, şu elektrikin burayı nasıl olup ta aydınlattığını soracak olsanız, size cevap vere - mem! . ğ Sofradakilerden zaif, orta yaşlı bir kadın, gülümsedi. Dudak bük- tü ve şöyle dedi: — Lâkin, bu pek basit bir me- sele, Beyefendi!. Duvardaki düğ- meyi çevirince, ortalık aydınlanır! Hasta Cambaz! Hasta, doktora gitti. Muayene odasında karşı karşıya oturuyor - lar. Doktor soruyor: — Rahatsızlığınız nedir?. — Doğrusu ben de bilemiyo- rum. Size nasıl anlatayım?.. Bil mem ki!, a Doktor suali değiştirdi: — Şikâyetiniz nedir . — Kollarım ağrıyor. Öyle bir halsizlik, ki kollarımı başımın ü- zerine doğru kaldıramıyorum. Ne kollarımı, ne de..... Hasta, sözünü tekmilledi: — Bacaklarımı! — Bacaklarınızı mı?, — Evet... Ben, cambazım!, Sakız Çiğneyiş / — Uykusuzluktan şikâyetçiyim. Gece sabahlara kadar gözüme uy- i ku girmiyor! — Sakız çiğneyiniz! — Uyku ilâcı yerine geçer mi? — Hayır!. Lâkin canımız sıkıl- maz, Sakızla, ortalık ağarmcıya kadar kendinizi avutursunuz!

Bu sayıdan diğer sayfalar: