11 Eylül 1954 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 30

11 Eylül 1954 tarihli Akis Dergisi Sayfa 30
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SANAT DÜNYASINDA Tiyatro Telif eser aranıyor vni Dilligil; - konuşması lâzımge- lenlerin söz aldığını ve havayı ha- zırladıklarını görünce, masanın kenarı- na ellerini dayayarak ayağa kalktı ve: «Tanınmış — müelliflerimiz kendilerini Gençlik Tiyatrosunun amatör akıntısı- na kaptırmalıdırlar...» Dedi. Bu konuş- ma; İstanbul Univcsitesi Talebe Birli- ğinin bir senedenberi faaliyette bulun- durduğu Gençlik Tiyatrosunun Marma- ra lokalinde tertip ve tanınmış sahne sanatkârlarımızla tiyatro ' yazarlarımızı davet ettiği toplantıda yapılmıştır. Gençlik tiyatrosu; telif eser ihtiya- cını belirtmiş ve bunun bir dava ola- rak benimseneceğini söylemiş, Gene ay- nı toplantıda bir İdare eyeti üyesi de Gençlik tiyatrosunun geçen a yada iştirak ettiği milletlerarası tiyatroları festivalinde telif bir eser oy- nıyamamış olmasının yabancılar üzerin- de uyandırdığı hayrete işaret etmiştir. Bütün bunlar gerçeğin ifadesinden başka bir şey değildir fakat bizim me- ada hazır bulunan tiyatrosu kodamanlarının bu mevzuda ağızlarını açıp açmadıklarıdır. erçekten, tiyatromuzun belli başlı eksiklerinden biri telif eser bulunmayı- şıdır. Ancak bu cümleden — memleketi- mizde telif tiyatro eseri yazabilecek ka- biliyette bir müellif ,yetişmiyor manası çıkarılmamalıdır. Olsa olsa bunun için: «Telif eser yazanlara saha verilmiyor» denilebilir ki bunu da mnisalleriyle is- bat etmek mümkündür. Memleketimizin biricik sahnesi ol- mak imtiyazını yıllarca elinde tutan İs- tanbul Şehir tiyatroları, sorumlu mevkii işgal etmektedir. orada sahneye konulabilecek yerli ese- rin degerınden ziyade, yazarının şahsi- aynı macerayı geçir- miş fakat türlü sebeplerle umuoni efkâ- ra aksedememiş örneklerden yalnız bir tanesidir. Buna mukabil eserlerı hiçbir zan aynı sezonda iki zırvası birden sah- neye konu Devlet Tiyatrosu kurulup sahnesini açtıktan sonra genç ve değerli müellif- ler için bir ümit ışığı belirmiş gibi idi. t ne çare? İnhisarcı romuzun bu e imli çağında reper- tuvarını karıştırınız şunları görecek ve Branda bezi, Batak veya üzüleceksiniz: Çığ.. Şuphe yoktur ki tiyatromuzun şah- Paristen Mektup Existentialisme z aman zaman Fransa'dan yeni tialism e kadar dört beş yıl önce- ki sıcaklığıyla — cazibesi kalmamışsa da hâlâ daha genel kurmay karargâ- hı olan Saint - Ger - des Pres- de bazı kıvılcımlarla bu kıvılcımları seyretmiye gelenlere rastlanıyor Kızlar, Rönesans resimlerindeki genç papazların başlarını hatırlatır şekilde saçlarını m kasl erkek biçi- çıplak ayaklarında en kötüsünden, en külüstüründen birer sandal. Erkeklerin ekserisi sakallı.. On- ların da sırtında fanileye ce, siyah bir kazak ve çıplak ayak- larında yine en çirkininden birer dal.. lağla», . ©ErEzkler de gıyımle— göze çarpmalarının sebebi kara şeklini dahı bir turist oltası şek- linde kul]anmasını biliyor.. E xistentialisme hakkında bir fi- kir edinmek ister de, ünifor- masından bu mektebin tilmizi oldu- ğunu kestirdiğiniz bir gençten bilgi almaya kalkarsanız sukutu hayale ransa üzerinde sizin edebi, tarihi ve felsefi kültürü olmaması pek muhtemeldir.. Zaten aslı aranırsa Eristentia- lisme tam mânasiyle kimse tarafın- dan pek anlaşılmadan miadını dol- durmuş ve gençliğin kaprislerine bir müddet tramplen vazifesi gördükten sonra unutulmıya başlanmıştır. Bu doktrine ciddi şekilde ilgi gösteriyorsanız Jean - Paul Sartre'dan çok daha önce gelmiş olan filozof- lara birer göz atmanız lâzım.. minigue Aury 1945 de «Exis- tentialisme nedir» başlıgıyla yazdığı bir makalede exıstentıalıste iki bp— kandinav filozofu Kierkegaard, A fi Heidegger.. Marcel birincisinin; Sartre da ikinci- Çetin ALTAN sinin Fransadaki birer başka bir şey değilmiş.. Fakat bugün için herkes sadece Sartre'ı bu ekolün kurucusu ve bay- raktan olarak tanıyor.. k ki o, propogandasını öte- kilerden daha iyi yapmış.. Eh, doğ- rusu hakkıdır, iş bilenin, kılıç kuşa- n... Ötekiler şubesinden çalışkan değilseler Sartre ne yapsın... artre 1943 de Varlıkla yokluk sadaki aydınlar âlemi ilk önce biraz afallamıştı. Sartre bu eserinde, hemen ne- men bütün Öteki filozoflar gibi in- sanla sosyal çevresi arasındaki ilgiyi araştırıyordu Bir görüşe göre insan fizik, fiz- yolojik ve sosyolojik tesirlerin mey- dana getirdiği ve bunlarla bağlı bir varlıktır... insanın şahsiyetini bu te- sirler meydana getirir. ir görüşe göre de bu tesirlerin ötesinde insanın doğuştan gelen bir şahsiyeti Vardır Sartre da bu iki görüş arasında bir muvazene kurmıya çalışıyor, bu- nun için de yeni bir izah tarzı bul- mıya uğraşıyordu.. ihayet mevcudiyet (T'Exis- tence) gerçek varlığa, — şahsiyete (T'Essence) a daima tekaddüm eder ve onu yaratır, dedi. Yâni insan her şeyden önce mev- cutta ve davranışlariyle kendi şahsi- yetini yaratıyor, hareketleriyle ken- disini yapıyordu Başka bir deyimle insanın siyeti davranışlariyle hareketlerinin bir toplamı, bir neticesiydi. davranışlar, — bu hareketler şartlara göre değişirdi... Onun için insan tamamen hürdü. Şu hareketi yaptıktan sonra pekâlâ bu hareketi yapabilirdi.. muğlâk doktrin, edebiyat- taki karakter anlayışını da yıkıyor- du Sartre tiplerin, meselâ — Zola'da olduğu gibi karakterleriyle bağlı ol- duklarını inkâr ediyordu.. Nitekim Le Mur'deki hikâyelerle L'Age de Raison'da bu açık açık görülüyor. B u hürriyet anlayışının Fransız gençliği üzerinde tuhaf tepki- leri oldu» Değil cemiyet kaidelerine, insanın endi psikolojik — yapısıyla bağlı olduğunu dahi kabul etmiyen AKİS. 11 EYLÜL 1954

Bu sayıdan diğer sayfalar: