17 Eylül 1955 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 20

17 Eylül 1955 tarihli Akis Dergisi Sayfa 20
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Terbiyede yeni metodlar Çocuk taş bebek değildir Çocuk Yeni doğanlar Otuz yıl öncelerine kadar çocuk hi- jiyemi üzerinde ders verenler, ço- cukları hayatlarının birinci yılında, bir hazım borusundan ibaret gibi an- latırlar, çocuk besisi üzerinde 1srar- la du urlar bir çok formüller, diyet şekilleri, planlar verirlerdi. Şimdi bu görüş tarzı biraz değişmiş bulunu- yor. Şüphesiz bugün de çocuğun sa- dece gıdasına önem verenler ve onu bir hazım borusundan ibaret sanan- lar, gıda prensiplerini sayıp döken- ler ve bazan birbirine taban tabana zıd fikirler ileri sürerek çocuklarda hazım cihazının adaptasyon kapasi- tesini aşan formüller verenler var- dır. Hakikatte ise yeni doğmuş bir çocuk sadece hazım borusundan iba- ret değildir. Onda oldukça gelişmiş bir de sinir sistemi vardır. Nörolojisi Andre Thomas'ın müşahedeleri gös- termiştir ki çocukta ilk teneffüs ha- reketleri, en mükemmel suni tenef- füs kaidelerine uygun olarak evvelâ bizzat Kendisi tarafından ayarlanır. Daha doğar doğmaz çocuk sert ve uf- ki bir satıh üzerinde ayakta tutula- cak olursa yürüme hareketleri der-, hal başlar, dudakların etrafırıdaki refleksler tetkık edılırse dudak har ketlerinin de r oldukları anlaşı— lır. Ağzın etrafındakı deri hassasi- yeti de çok inkişaf etmiştir. Teni doğmuşlarda lezzet hissi de gelişmiş bir haldedir. (Beslenmeleri için gerek- li başlıca maddelerin tadını alabilir- ler. Acıyı, ekşiyi, tuzluyu, tatlıyı a- yırd edebilirler. Ağızdan gıda alabil- meleri, beslenmeleri, gelişmeleri ıçın her şey hazırlanmıştır Doğum 20 başlıyarak çocuğun nöropsişik geliş- mesi zamanla muayyen safhalar ha- linde ilerler. Bacakların motris olan ödevleri statik bir koordinasyonla gittikçe gelişerek nihayet — ayakta ma ve yürüme haline inkilâb eder. Psikomotris olan bazı diğer ödevler de dinamik bir koordinasyonla gittik- çe entellektüel ve afektiv fiiller ha- line gelirler. Birinci ayın sonunda veya altıncı haftada gülme ilk psi- komotris belirti olarak ortaya çıkar. Sosyal- münasebetlerde gülmenin çok önemi vardır. Gülme annenin yüzünü, memesını veya emziği gördüğü za- ocuğun gösterdiği — bir sevinç belırtısıdır Birinci yılda çocuk kol- larını arzuladığı şekilde kullanarak eşyaya sahib olmağa başlar. Nihayet konuşur. Daha dünyaya gelir üretmez koyuverdiği ilk feryattan tutun eşyaya alâkasını gösteren sembolik, mânâsız, uydurma kelimeleri aşarak nihayet kelime ve cümle halini alan bu iş artık çocuğun duşuncelerının ve sosyal münasebetlerinin ifades demektir. Goruluyor ki yeni doğmuş bir ço- cuğu sadece ve basitçe bir hazım bo- rusu gibi veya yukardan verileni' bo- şaltan bir huni gibi telâkki etmeğe imkân yoktur. Daha doğduğu anda çocuk seçen, his eden, duyduklarını, ıztıraplarını, acılarını, - üzüntülerini ve hiddetlerini ifade eden bir varlık- Müşterek — hayat Birinci — yaşında hattâ daha sonra- ları meme çocuğunu bir bütün o- larak müstakil bir varlık halinde ta- savvur etmeğe de imkân yoktur. Doğduğu andan itibaren onu çevre- sinden tamamen tecrid edilmiş sa- yamayız. O bulunduğu muhitle sen- biyoz - müşterek hayat - halindedir. Spitz'in 1945 de yaptığı yeni etüdler ve film tetkikleri ile anlaşılıyor ki yeni doğmuşun ve süt çocuğunun çevresi, anasının muhitidir. Bütün birinci yaş süresince çocuk anasiyle senbiyoz halindedir. Anasından ge- rekli gıda maddeleriyle beraber en- tellektüel azığını da alır. Konuşmayı da anası sayesinde öğrenir. Çocuk bir yandan da anasına bir çok şeyler ve- rir. Onu her bakımdan tatmin eder. Yaşama saadeti, neşe, — müşkülleri yenme gayreti, cesaret, mücadele ar- zusu hep bunlar arasındadır. Doğum- dan başlıyarak bütün birinci yaş sı- rasında devam eden bu senbiyoz, aile şartları normal kalmak şartiyle ço- cuğun psikomotör gelişmesini temin eder. Anadan mahrumiyet Deneyler gösteriyor ki ana ile ço- cuğun erken olarak ayrılmaları çocuğun bütün hayatında derhal te- sirler yapar. Çocuk sinirli, hiddetli, düşünceli ve hırçın olur. İştahı kesi- lir, uykusu kaçar. Ayrılık birkaç gün sürerse bunların hepsi düzelir, yolu- na girer. Fakat ayrılık uzun sürerse veya tam bir ayrılık mevzubahs ise çocuk, yaslı, mahzun, karanlık bir hal alır. Birkaç ay içinde de boyca, ağırlıkça, anasının yanında kalan ço- cuklara nazaran bir duraklama baş- lar. Motor ve psikomotor gelişme, yü- rüme, idrak, konuşmada aşikâr geri- leme vardır. Ana ve çocuğun ayrılık- ları dokuz aydan fazla uzarsa Bow- lby ve Fontan'ın araştırmalarına gö- re gelişme gecikmesi — düzeltilemez, giderilemez. Ana şefkatinin ve bakı- mının yokluğu hakiki bir ayrılmadan ileri gelmez de ananın çocuğa karşı lâkaydisi, soğukluğu, hattâ nefreti ve düşmanlığı seklinde tezahür eder- se yine aynı neticeler hasıl olur. Ana çocuğu arzu etmiyebilir. Ananın ço- cuğa karşı duyduğu bu soğukluğun. nefret hissinin, lâkaydinin çeşitli se- bepleri olabilir. Genç bir- anne, ana- lığın meşakkat ve sıkıntılarıyle baş- başa kalmadan önce yeni evliliğin zevklerini tatmak ister. Maddi zor- luklar, geçim darlıkları, mesken buh- ranları, hele kadının başka çocukla- rı da varsa yeni gelene karşı sevgi ve alâka duymasına engel olur. Ba- banın da bu işte tesiri muhakkak- tır. Yalnız karısına sahip olmaktan başka bir şey arzulamıyan ve baba olmaktan çekinen kocalar vardır. Bunlar için dünyaya gelecek çocuk bir rakipten başka bir şey değildir. Ana bu sebeplerın herhangi birinden ötürü çocuğunu istemez, emzirmek- ten ve bakmaktan kaçınır İlk fırsat— ta onu terkeder. Hizmetçiye, sut ni- neye bırakır, ilgilenmez. Hattâ ço- cuğa kötü muamele eder. Bu şekilde ana bakımından şefkatinden ve ilgi- sinden mahrumiyetin sonuçlan — da aynen çocukla ananın ayrıldıkları za- man görülenler gibidir. Ana şefka- AKİS, 11 EYLÜL 1955

Bu sayıdan diğer sayfalar: