September 17, 1955 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 23

September 17, 1955 tarihli Akis Dergisi Sayfa 23
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Ve sahneye çıkan bir beyefendi na- rica eder. eskidendi canım, hem de o zamanlar, hanımlar askerlere yün örüyorlardı. O devirler çoktan geçti. Şimdi, olsa olsa, perde aralarında satılan don- durmaları şekerleri, çikolataları yer- ler.. Olsa olsa, kâğıt hışırtıları, yut- kunmalar duyulur ve bazen de, sah- ne açıldıktan sonra, ağır ağır don- durma yalayan ehlikeyifler görünür. ele konserlerde gibi parazitler bir hayli rahatsız edicidir ama ne de olsa, bunlar ufak kusurlardır! Ya — Ankaralılar Doğrusu — bunları okuyan Ankaralı- ların iftiharla, gerile gerile tiyat- ro mevsimine girmeleri icabeder. Meğerse, dünyada neler oluyormuş. Bizde, ancak mahalle arası sinema- larında, kabak çekirdeği yerler, ba- zen de çekirdeğin kabuğunu öndeki - nin sırtına atarlar ama tiyatroda, dondurma yalamak usulü henüz sı- nırlarımızdan içeri girmiş değildir. Vakıa modalar daima biraz rötarla bize uğrar ama.. Sigara dahi içeme- mek, disiplini devam ettirecektir. Ku- sursuz muyuz? Asla!. Fakat dikkat edeceğimiz noktalar, en ciddi tiyatro- larda dahi, halktan istenilen, yani halkın daima riayet etmediği nokta- lardır. İşte iki yasak: 1) Temsillerde cümle lanmadan, ne geleceğini hıssedıp al— kışlamak.. Takdir tezahüratı ile, her hangi bir şekilde aktörün girdiği ha- vayı bozmak, ona oyun oynadığını hatırlatmak. 2) Operalarda, aryaları söyliyen sanatkârları şarkı biter bitmez al- kışlamak! Bu hem kompozitöre, hem de sanatkâr olan orkestra elemanla- rına yapılan bir hakarettir. Aryaları takip eden müzik parçalan, cidde dinlenmeğe değer.. Zaten ne olursa olsun, operalar, perde kapanmadan, asla alkışlanmaz! erhangi bir temsili seyrettikten, bir müzik parçasını dinledikten son- ra, kısa süren bir süküt anı vardır ki, bu anda, müzikten anlayan duygulu halk gördüğünü, işittiğini içine sin- dirir. Su bir andır ve dinleyicinin ka- litesini gosterır Sonra alkış birden patlar!.. n bunların haricinde dikkat edilecek bir nokta da şudur: kıyafet. Münekkitler ne diyor Münekkid Ferrucio Bonavia diyor ki: müzik dinlemek, iyi şeyler seyretmek gündelik hadıseler degıl— mesut anlar, fevkalâde o- kazyonlara ait şeylerdır. Müzik din- lerken hareketler kadar kıyafetler de güzel olmalıdır. Kıyafet bakımından da, — birçok anlaşmazlıklar mevcuttur. * Ankaralı bir hanım: "tiyatroya giderken en yeni şapkamı ve en eski ayakkabıla- rımı giyerim, derdi. Böylece ayakla- rım rahat eder ve onları kimse gör- mez halbukı şapkam saatlerce, arzı endam eder Vakıa bu Ankaralı hanım şakayı çok severdi ama birçoklarımız, şap- ka mevzuunda onu takip ediyoruz herhalde, çünkü Ankarada tiyatroya giden bir Fransız kadını da, aşağı yukarı buna benzer bir şey söylü- yordu: — Tiyatroda fark ettim.. Sizde ne güzel şapkalar var! Sonra ilâve ediyordu: — Ne yazık ki, biz. tiyatroya şap- kasız gıderız Gıysek bile vestiyerde çıkarırız, çünkü aksi takdirde tem sil esnasında, sırtımız hiç de nazık olmayan bir şekilde okşanır," ve sa- bırsız bir ses, ihtar eder. şapkanızı çıkarmanızı Çünkü Fransızlar sahne Tiyatromuzun seyircileri Bakmak, anlamak değildir AKİS, 17 EYLÜL 1955 KADIN ile gözleri arasında üçüncü bir şey ler kabul edemez Moda Şimdi de "Y"' Shakespeare, moda, insanlardan aha çok elbıse eskıtıyor demiş- ti. Büyük sanatkâr, yirminci asırda yaşamış olsaydı acaba ne diyecekti? Bu yirminci asır ki, bir moda bir di- ğerini iki üç ay içinde eskitiyor! aha geçen sonbaharda, Parisin moda kralı Dior H modasını ortaya atmıştı. Amerıkalılar başta Marilyn Monroe olma bu modayı şid- detle reddettiler. Ve çok geçmeden ilkbaharda, bu gogussuz dümdüz rünüşlü moda yarini geniş etekli, in- ce omuzlu A modasına ter ketti.. A modası bedene oldukça fakir fakat namuslu bir görünüş veriyordu. - Ge hafta, Pariste, sonbahar hazırlıklarını bitiren buyuk terziler, istirahate çekilmeden önce, mühim ifşaatta bulundular. H den sonra A modası da artık tarihe karışmıştır. Hem de öylesine ki A biçimi elbise- leri gıyebılmek 1ç1n tersine çevirip, baş aşağı etmek icap edecektir. Y harfl A dan sonra, Y harfi hakimiyeti e- le almıştır. Y harfi hudutları 1çın— diğine genişletecek ve yeniden çıkan tümik modası ile uzun bir endam arzedecektir. biçimi elbiseler, bir sadelik içindedir. tomobıller gibi, lüdür Dıorun omuzlarda geniş olup' gıttıkçe daralan bir mantosuna baş- aşağı edilmiş bir Coca-cola şişesi adı verilmiştir. Gene Dior'un bir akşam elbisesi, gittikçe daralan, huni şeklinde bir e- teklik üzerine gıyılen bir ceketten i- barettir ki bu ceket yapılışı itibariy- le, hamile kadınların giyindikleri ce- ketlerı hatırlatmaktadır. Givenchy ilkbahar modası olan üç parçalı, büz- gülü elbiseleri gene kullanıyor, fakat şu farkla ki, bu parçalar ayaklara doğru bollaşacağına ayaklara doğru daralmaktadır. Son parça o kadar dardır ki manken kurgu ile ışleyen bebekler gibi hesaplı adımlarla yürü- yebilmektedir. Aynı terzi, bu sene su- cuk 'kolları da piyasaya sürmüştür. Boyun hizasından büzgü şeklinde i- nen bu bol kollar, bileklerde daral- maktadır. Ve elbisenin bu kollar ha- ricinde en ufak bir süsü, — teferruatı yoktur. ya çok inatçı Ya da yeni o- ihtiyari süslerle yük- dasma tabi mankenlerin, nazarı dikkati celbeden bir noktala— rı da, başlarıdır. Hemen sılındır biçimi, kürkten veya den, kadifeden şapkalar giyinmişler- i. Y modası ile geçen mevsimlerin H ve A modaları arasındaki müşte- rek nokta, bellerin silik ve daima dü- şük oluşu ve kadına, uzun bir en»

Bu sayıdan diğer sayfalar: