14 Nisan 1956 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 29

14 Nisan 1956 tarihli Akis Dergisi Sayfa 29
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

TIB Tecrübeler İnsanda tecrübe Hastalar Üüzerinde tıbbi — deneyler yapmağa hakkımız var — mıdır? Yani insan, fare, kobay, tavşan veya maymun gibi bazı laboratuvar araş- tırmalarında kullanılabilir mi? Has- talar üzerinde yeni ilaçların tesirle- rını, yeni cerrahi metodları deneme- ğe hekim yetkili midir? timin ilerlemesini ısteyen herke- sin bu suallere vereceği cevap basit ve kısadır: Üzerinde tecrübe yapılan kimsenin hayatım garantiye almak şartile inanlar üzerinde — deneyler yapmak zaruri ve faydalıdır. Bilgi- lerimiz ve hekimlik ilmi ancak bu sayede ilerler ve gelişir. Tıp tarihi tetkik edilecek olursa yeni bir ila- cın veya yeni bir cerrahi metodun daima insanda tecrübe ile başladığı görülür. Daha neolitik devirde ilk trepanasyon - kafayı delerek beyne girmek - un yapıldığı o zamandan kalma insan ıskeletlerının tetkıkınden anlaşılmaktadır Tevrat'dan Cesari- enne - çocuğun karından alınması - in o devırde yapıldığını — öğreniyoruz. Hind ve Arap cerrahlar mesanedeki taşı kırarak çıkarabılıyorlardı. Lit- hotritie.. Hatta gözdeki perdeyi alı- yor, katarakt amelıyatım becerebili- yorlardı. Eski Yunanlılar bazı zehir- li maddeleri mesela jüskiyamı, afyo- nu, belladonu tedavi maksadile kul— lanmağa başlamışlardı. — Görülüyor ki, tarihin en eski devırlerınden bu güne kadar tıbbi tedavi araştırmaları ve cerrahi denemeler canlı hayvan- a - in anima vili - değil daha ziya- de canlı insanda yapılmıştı. — Eski Mısırlılardan, Yunanlılardan Hippoc- rate, Gailen ve Araplardan; Ambrot- se Pare'ye Yenner, Pasteur, Lister'e kadar bütün tedavi tarihi; hayvanlar da ve kadavralarda yaptıkları tecrü- beleri insanlara tatbik edebilen ce- sur insanların buluşlarıyla doludur. Otlar, kökler vebitkisel madde- lerin tetkikiyle başlıyan sonra tuz- luların ilâvesiyle genişliyen farma- koloji ilmi sentetik yani yeni prepa- ratların da bulunmasıyla büsbütün şumullü bir hal almıştır. Hergün da- ha tesrii maddeler bulunmakta, bun- ların toksisiteleri de kudretleri nis- betinde artmaktadır. Bitkilerden bir- çok alkaloidler çıkarılmakta, bir kı- maddeler de laboratuvarda kim- yager kafasından potaya dökülmekte ve sentetik olarak yoktan var edil- mektedir. Organik veya inorganik 0- lan bu maddelerin kimya yapıları çok komplikedir. Bunlar arasında fin, dijitalin, kokain, ergotin, strık- nin, barbütirikler, sülfamidler, anti- biyotikler sayılabilir. Biyolojik mad- delerin arasında da seromlar, aşılar, toksinler, hormonlar, vitaminler var- dır. Bir de yeni ilim doğmuştur. Bu- na farmakodinami diyoruz. Bu ilim kimya îııyolo_)ınm de ) AKİS, 14 NİSAN 1956 yardımıyla gitikçe gelişiyor Üniver- sitelerin laboratuvarlarında sayısız araştırmalara önderlik ediyor. Birçok ilâç firmaları da bu ilmin gelişmesi- ne hizmet ediyor. Bu ilâçlar bir defa laboratuvarlarda uzun araştırmalar- la elde edildikten sonra bunların bir tecrübe safhası geçiştirmeleri gereki- yor. Bu denemelerin de in vivo önce laboratuvar hayvanlarında sonra da insanlarda yapılması icab ediyor. Hagvanlarda deneyler Tarihin —en eski devirlerinde he- kimlerin hayvanlarda — deneyler yapması pek kolay olmamıştır Ken- disini savunmadan acız, ıstırabım İfa- de edemiyen, çektiği acının maksa diım anlayamıyan bu zavallı varlık— larda yapılan acıklı deneylere karşı insan ruhu zaman zaman isyan et- miştir. Onların kuduz, veba, kolera, ruam gibi amansız hastalıklara aşı- lanması ve ıztıraplar içinde heba ol- maları insanların çoğunun içini sız- latmıyor değildi. O zamanlar bu tec- rübeler en iptidat şartlar altında ya- pılıyordu. Anestezik maddeler mev- cut değildi. Aşılandıkları hastalık- lardan hayvanları kurtarmak da mümkün olmuyordu. Bu zavallılar yuzlerını kırıştıramadan, aglıy ama- dan. yaşı akıtamadan, yani acı- larım bıle ifade edemeden kıvranıyor ve ölüyorlardı. Birçok memleketler- de hayvanlara yapılan bu ilmi işken- celere karşı in isyan ettiler. Hatta İngılterede yayınlanan bir ka- nunla parlamento Vivisectomie'yi ya- sak etti. 1876 da çıkan bu yasaktan sonra bir İngiliz hekiminin bir koba ya herhangi bir mikrobu aşılaması i- çin memleketi terk etmesi, meselâ Fransaya ge esı yani — kendisine başka yerlerde çalışma imkanları a- raması gerekiyordu. — Antivivisecto- miste'lerin bütün gayret ve arzula- rına rağmen bu kanun devam ede- medi. İnsanların yaşamaları, kendi- lerini korumaları ve bilgilerini art- tırabilmeleri için hayvanlardan fay- dalanmaları lâzım geliyordu. Bu bir tabiat kanunu idi. İnsan eliyle konu- lan kanunlar bunun hükmünü gide- remezlerdi. Tıbbi deneylerin dışında da nice hayvan kesiliyor, kurban e- diliyor, avlanıyor, savaşlarda harca- nıyor, daha zor hizmetlerde kullanı- lıyordu. Suyun dibinde bin yıl ömür sürmesi mukadder olan sazan balığı- nı avlamak da aynı derecede insafsız- lık değil miydi? Sadece bir zevk için kafese konulan arslanın vahşi göz- lerinde esaretin bütün sefaleti okun- muyor muydu? O korkunç kükre- meler, değiştirilemez bir kadere ağ- lamaktan ve isyandan başka neydi? Kuzuların masum gözlerinden yaş gelmek kabil olsaydı, onların körpe etlerini büyük bir iştaha ile yemeğe, yanaklarım didiklemeğe ve beyinle- rini eşelemeğe kimin gönlü razı ola- bilirdi? Kendilerine nefis müdafaası gibi, ilmin ilerlemesi gibi tatlı tesel- liler bularak, insanlar hayvanlara en- gizisyon zulümlerim tatbik etmekte devam ediyorlar Hayvanlara ılaçları tatbik eder- ken şu noktayı da göz önünden u- zak bulundurmamak 1lâzımdır: Bir kobayın, bir tavşanın, bir maymu- nun gösterdiği reaksiyon insanınkine eşit olamaz. Bir çok hayvanlar in- san hastalıklarına dayanıklıdırlar, refrakterdirler. Buna rağmen hay- vanlar, ilâçların denenmesinde yine önemli bir vasıta olarak kalmakta- Hayvan üzerine yapılan bir tecrübü İnsanlık minnettardır ! 29

Bu sayıdan diğer sayfalar: