2 Ağustos 1956 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 21

2 Ağustos 1956 tarihli Akis Dergisi Sayfa 21
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

KA DI N Sağlık Terbiye ile uzun ömür Hadıse Amerika'da New1 York'ta cereyan ediyordu. On sekiz aylık bir küçük kız, Vicki Davis bir gece yarısı tamamıl çıplak ve donmuş vaziyette sokakta bulunmuştu. O ge- ce hararet derecesi sıfırın altında 22 idi. Çocuğun hararet derecesi ise 37 edemezdi. Fakat vazife gene de ya- pılmalıydı. Çocuk, suyu tedricen ısı- nan bir banyoya batırıldı. Kendisine devamlı surette kan verildi ve küçük Vicki doktorların şaşkın bakışları ö- nünde, yavaş yavaş hayata döndü. donmuş bir parmağın kesil- mesi ile, kurtulmuştu. Gazeteler tabit derhal hâdiseyi ele aldılar ve bir mu- cizeden bahsettiler. Fakat ilim adam- ları, bu gibi mühim vak'aları yalnız- ca Allanın arzusuna bağlayıp, kendi- lerini tatmin edemezlerdi. Vicki Da vis'in vaziyetine düşecek olan bir- ok insana yardım edebilmek için, hâdisenin derinine gitmek ve izah e- dilemez gibi görünen sebeplerı bulup meydana çıkarmak 1lâ İşe yarıyan idraksizlik âdiseyi aydınlığa çıkaran doktor bir pschiatre, Frank Varren oldu. Ruh mütahassısına göre Vicki Davis ölümü yenmişti. Çunku geçirdiği teh- likeyi müdrik d Aynı tehlike- yi, daha az vahım şekılde atlatarak kurtulmuş olan büyüklerin ifadesine göre insan donmadan evvel, tuhaf bir teslimiyet içinde ölüm fikrini ka- bul ediyordu. Hattâ soğuğun insana Sıhhatli çocuk İdraksızlığın kudreti AKİS, 4 AĞUSTOS 1956 Kavga Genç kadın — halinden şikâyet ediyordu: İşte ayın ortasında ene parası tükenmişti. Kocası bu gibi hâdiselere alışıktı. Soğukkan- hlıkla: "Bende de bir 20 lıracık var dedi, bir de piyango bileti..' Odadakiler gülüştüler. Karısı i- şi tatlı tarafından almıştı. Madem ki piyango biletleri vardı, çok ya- kında zengin olabılırlerdı' Hadıse oldukça eski idi, o ar bü- ik bir servet addedılen 100 000 lıra, insanı ne geniş hayal alemle- rine sürükliyebilirdü. Fakat haki- kâtte olduğu gibi, hayal yolunda da karıkocaların daima aynı şe- kilde düşünmedikleri muhakkaktı. Tatlı projelerle başlıyan ümit do- lu ma — birdenbire renk degıştırdı Sesler yükselmişti: Er- kek 100.000 lira ile, derh: ir irat satın almak fikrinde idi. Ka- dın 100.000 liranın bir kısmı ile 1- rat alıp küçük bir miktarım da seyahat parası olarak muhafaza etmek istiyordu. Erkeğe göre bu, budalaca bir hareket olurdu. kü iradı aldıktan sonra. Od s dişlerini sıksalar, bırıktırılmış kı- ra paraları ile seyahate çıkabilir böylece ana paraya dokunmamış olurlardı. Hesap meydanda idi. Erkek kira yekünlarını sayıp dök- meye başladı hiçbir şey dinlemiyor "seyahat te seyahat"- -diye tutturuyordu, iki sene daha yaşayacağını kim temin ederdi? Erkek bu sözler üzerine, âdeta kendinden geçmişti: "Mesele et- me, dedi, 100.000 Ura çıkarsa sana haber verecek değil ne derece müsrif oldugun malüm. Ya- pacağım iş, senden habersiz..." Bu elimle odada bir atom bom- bası şiddeti ile patladı. Kadının gözleri dahi dolu olmuştu. Ahbap- lardan birisi: "Y hu, dedi, ortada fol yok, yumurt yok.. Ke dinize gelın size 100.000 lira çıkmadı Bu hikaye, aklıbaşında kimse- lere hakikat olamıyacak kadar mübalâğalı görünecektir ama ha- kikaten cereyan etmiştir. Zaten düşünecek olursak, acaba hangi karı-koca kavgası mantık üzerine dayanmaktadır ve kavgaların yüz- de kaçı bir incir çekirdeği doldur- maktadır? Karı-koca dışardan seyredenler için dalına bir vodvil, içindekiler için de bir trajedi değil midir?. bu yalnız karı-koca kav- gaları için mi böyledir?. Ameri- kada kurulan bir hayır cemıyetıne göre insanların çok büyük bi Jale CANDAN seriyeti, tamamiyle sudan sebep- lerle birbirlerine sataşmakta — ve böylece hayatı kendilerine zehi etmektedirler. Bunlar biraz hüsnü- niyet sahibi olsalar ve mahkeme- lere müracaat edecek duruma gel- meden, birbirlerini bıraz anlama- ya çalışsalar büyük bi huzur: kavuşacakları muhakkaktır Nıte- kim faaliyete geçen bu cemiyet büyük işler başarmış ve bir sen içinde, binlerce insanı barıştırarak mahkemelerin — işini azaltmıştır. Gönüllü hukukçular ve gönüllü psi- kologlar, mahkemeden önce ken- dilerine müracaat edenleri uzun uzun dinlemekte ve dâvaya bir hal çaresi bulmaya çalışmaktadır- lar. Bu gönüllü hakemlerin kanaa- tince, iki taraf meseleyi dostane halletmeyi, zihnen kabul ettikten sonra halledilemiyecek pek az dâva mevcuttur. Bizde henüz böyle hayırhah bir cemiyet yoktur. Fakat hemen he- men her geçimsiz ailenin, her ge- çimsiz arkadaşın bir gönüllü ara- bulucusu vardır. Bu çok eskiden beri, bizde yerleşmiş bir adettir. Bu gönüllü hakemler aile ge- çimsizliklerinde bazan büyük bir rol © ıkl zdan bu mevzuda âdeta ihtisas kespetmiş- lerdir ve. hazan bir mahallenin a- kıl hocalığını yaparlar. Bunlardan bir tanesini tanımıştım. Kendi ha- de, sakin kadındı. Şikâyet- leri daıma sessiz, sonuna kadar dinler. Fakat neticeyi hep gayet hafif, sudan sebeplere* - bağlardı. İnsanlar niçin kavga ederlerdi? Bunun sebebini bulmak için her vakada biz çok derinlere gider- dik; halbuki bu tecrübeli kadına göre ilk dikkat edeceğimiz şey kavgaların hangi şartlar altında yapıldığını tahlil etmekti. Tatsız münakaşalarımız ekseriya işleri- mizi — halledemeyip — başarısızlık korkusuna düştüğümüz zamanlara, uk ve parasızlık devirleri- mize tesadüf etmektedir. Demek bu daha ziyade bir asap mese- lesidir ama şunu da unutmamak lâzımdır ki hafiflemek ve deşarj yapabilmek için hareketlerimizin ve hâdiselerin mesuliyetini toptan başkasına yüklemek bize aradığı- asla veremıyecek ve sudan sebeplerle girişilen ehem- miyetsiz münakaşalar, sonunda ai- le hayatında kapanması imkânsız gedikler açacaktır. Yapacağımız şey hâdiselerin ve hareketlerimizin mesuliyetini ha- yat arkadaşımıza yüklemek değil irçok mesuliyetlerimizi istiyerek ve bilerek onunla paylaşmaktır. 21

Bu sayıdan diğer sayfalar: