8 Aralık 1956 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 10

8 Aralık 1956 tarihli Akis Dergisi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Sarıyar barajından görünüş C.H.P.. * D.P. * Hür P. — Eser tebidin tamamen yok edildiğini ve yaşama seviyemizin, yukseldıgını gö- rüyor ve hissediyoruz. Bu imkânları yaratan buyuklerımıze şükran hısle— rimizi arzederim" diye haykırdı. Ba- rajla inşaat muteahhıdlıgını yapan şirketlerin temsilcisi zat ise Sarıyarı "dunya çapındaki eser" olarak övdü, "türk milletinin bu fevkalâde kalkın- ma devri"nden bahsetti. lşletmeler Bakanı, tanınmış hikayeci Samed Agaoglu renkli cümleler saçtı, Baş- bakanına dair hatıralar anlattı. Bir tek adam güzel konuştu: Ad- nan Menderes. Boşa çıkan korku oğrusu istenilirse büyük misafir kütlesi -en ziyade hararetle davet olunanlar Temyiz başkanları ile Üni- versite — profesörleriydi- içinde pek çok kimse Adnan Menderes kürsüye çıkarken yüreklerinin hopladığını his settiler. Başbakanın Seyhan Barajı— nı açarken soyledıgi nutkun üzücü hatıraları henüz hafızalardan sılın— O gün kimler hücuma uğra- mamıştı, kimler tehdit olunmamış- , bulutlar gökyüzüne savrulmamıştı ki.. Daha fenan, son- radan o tehditlerin kanuniyet kesbet- tikleri görülmüştü. Bu bakımdan din- leyiciler Başbak anın konuşmasının hemen başında, "acaba yanlış mı i- şittik" diye heyecana — geldiler. Ad- nan Menderes aynen -evet, aynen- Şoyle diyordu: — Daha sonra bir istiklâl ve kur- tuluş mücadelesini takiben büyük bir medeniyet ve tera amlesi içinde memleketimizi ayakta ve harekette gördük. Bunun neticelerini milletçe bugunku başarılarımızda bulmak ve bahtiyar olarak bunları kaydetmek yerinde olur' 10 Pek çok kimsenin kulaklarım o- ğuşturdukları görülüyordu. Bunlar bir Başbakanın ağzına ne kadar ya- raşan cümlelerdi! Bunları D.P. Ge- nel Başkanı mı söylüyordu. Hayır, hayır muhakkak yanlış isitmişlerdi veya bunun arkasından bir şey gele- cekti. Ama sözler ne yanlış işitilmişti ve ne de arkasından bir şey geldi. Ad- nan Menderes her zaman olduğu gi- bi, gene kalkınmadan bahsetti. Ora- dan dış politikaya geçti. Dış politika nın karanlık bir yolda olmadığım ve ızaha ihtiyaç göstermediğini ileri sür- caba, yalnız — karanlık yolda olan politıkalar mı izaha ihtiyaç gös- terir; acaba Başkan Eisenhower u mumi efkarın temsilcileri olan ga- zetecilere hafta muntazaman dış politikası karanlık yolda bulun- duğu için mi izahat verir? Garip bir fikir!-. Fakat — dinleyicilerin — bekle- diklerinin aksine ne Muhalefete hü- cum etti, ne basına. Nutuk, hakika- ten güzel nutuktu. Sofraya hücum utukları ziyafet takip etti — Beş bin kişinin masa başına toplan- ması kolay kolay anlatılacak bir manzara değildi. Onu ancak yaşa- mak lâzımdı. Nıtekım o mutlu anı yaşayanlardan Tercüman muhabiri Aydın Köker iki gün sonra ihtisas- larını "Masallardaki gibi.." başlığı altında şöyle anlatıyordu: "Pazar günü, ben dahil, tam beş bin kişi Sarıyardaki tesislerde yemek yedik. Hepimize afiyet olsun. Yediy- sek yabancının parasını «yemedik, milletimizin parasını yedik. Fakat öyle zannediyorum ki, bu yedikleri- mizden büyük bir kısım kursakları- mızda taş olup uzun müddet kalacak- tır. Ne lüzumu vardı, anlaşılır şey değil.., Orda yenilenlerden başkao kadar çok şey ziyan oldu ki, tahmin edemezsiniz. Portakallar, mandalina— lar, kaşar peynirleri, . francalalar, sandviçler, pastalar, muzlar, dolma- lar, buz gibi şişe suları yerlerde sü- rüklendi. Halk pastaların, bolluktan yalnız kremalarını çikolatalarını ye- di. Portakalla yalnız suları emil- di, posaları fırlatıldı atıldı. Bâki kalan... Maamafih karınları doymayanlar akşam — Ankaraya dönerken -bir çok gülünç nutka ve sofra talanına rağmen- hakikaten iç açıcı bir huzuru ta yüreklerinde du- yuyorlardı. Memleket güzel ve fay- dalı bir eser kazanmıştı. Kimin eme- gi geçmişse hepsi varolsunlardı. Pek k şeye muhtaç ve onların hepsine layık memlekete bir tek çivi çakan elbette ki milletin teşekkürünü kaza- nacaktı. Teşekkürünü ve vefasını.. Üstelik Adnan Menderesin konuş- ması tatlıydı, itidalliydi ve belki de en çok bunlardan dolayı kuvvetliydi. B.M.M. Arkadan gelen İstim Meclisin bir kaç yerinden, hemen aynı anda aynı sesler yükseldi: — Sebatı bey ödesin.. Sebati bey ödesin Sebatı beyin esmer yüzünün kırm zıya yakın bir renk aldığı goruldu Sebati bey o sırada kürsüdeydi. Ken- di tarafından ödenmesi istenilen meb- lâğ ise bir milyon liranın üstündeydi. Hadise bu haftanın başında Büyük Millet Meclisinde cereyan ediyordu ve Sebati bey D.P. nin Zonguldak mil- letvekili Sebati Ataman idi. Songül- daktan 1950'de C.H.P. milletvekili seçildiğinde mazbatası D.P. ekseri- yeti tarafından reddedilen eski İstan- bul Emniyet Müdürü Sebati Ataman şimdi Bütçe Komisyonunun belli baş- lı sözcüsüydü. O gün görüşülen mev- zu 1956 bütçesinde yapılacak müna- kalelerdi. Hükümetin talebi üzerine bazı dairelerin bütçelerindeki tahsi- sat diğer daırelerın emrine nakledılı— yordu. rada memleketimize ge- len ecnebi' misafirler için belediyele— rin ve iktisadi devlet teşekküllerinin sarfettikleri paralara ilâveten devlet bütçesinden yani milyonlar kullan- mak imkânı bahşediliyordu. doyanlar ve " D.P. her sahada bütçeyi nasıl geliş- tirdiği ile övünüyordu ya.. D.P. 1950 de şu kadar olan bir faslı 1956'da bu kadara-çıkardığından, 1957'de ise o kadara çıkaracağından iftiharla bah- sediyordu ya.. İşte, İktidar grubuna mensup milletvekillerinin önünde mü- kemmel bir fırsat vardı. Devletin ec- nebi misafirleri ağırlamak için ayır- dığı meblağı öylesine — geliştirmişler- di ki bütün rekorları kırmışlardı. A- ma nedense bu hususları hep, Muha- lefete mensup —sözcüler belirttiler. Buna mukabil D.P. den sadece Seba- AKİS, 8 ARALIK 1956

Bu sayıdan diğer sayfalar: