30 Nisan 1962 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 32

30 Nisan 1962 tarihli Akis Dergisi Sayfa 32
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Biliyor muydunuz? DEVLET TİYATROSU İSTANBULDA TEMSİLLER vermeğe hazırlan- TÜRK TİYATROSUNUN EN KIDEMLİ sanatçısı Behzat Butak, İSTANBUL maktadır. Bahar turnesi adı altında verilecek bu temsillere, Karaca Tiyatroda, 15 Mayısta başlanacağı tahmin edil- mektedir. Öğrendiğimize göre, İstanbul turnem progra- mında şu eserler yer almaktadır: "Ağaçlar Ayakta Ölür", "Bir Don Kişot" ve " “. Bilindiği gibi bu eserler Ankarada mevsimin en beğenilen oyunları ooh muştur. Ce- vat Fehmi Başkutun - yakında Küçük Tiyatroda başlıya- cak - "Göç" adlı yeni piyesindeki Kaptan rolünü oynamak üzere Ankarayu gelecektir. Behzat Butak İstanbulda bü- yük basarı ile oynadığı bu rolde ilk defa, Devlet Tiyatrosu kadrosunda, misafir sanatçı olarak, yer almış olacak- ŞEHİR TİYATROSU MEVSİMİN son oyunlarını sahneye oymuştur. Bunlar sırasıyla, Tepebaşı- Tiyatrosunda oJe- an Anouilh'un "Mağara", Üsküdar bölümünde J. B. Pri- eatiey'nin "Cendere", Komedi Bölümünde de Orhan Ase- namn "Gecenin Sonu", Nazım Kurşunlunun "İpler Eli- mizde Değil" ve "Çivi Çiviyi Söker" adlı -birer perdelik- eserleridir. KENT OYUNCULARI TOPLULUĞU SON oyun olarak Necati Cuma- lının- "Nalınlar"ını sahneye koymuştur. Mayıs ayı başın- da turneye çıkmağa hazırlanan Kent Oyuncuları önce İzmire giderek 3-26 Mayıs arasında Elhamra Sinema- sında temsiller verecektir, sonra Ankaraya gelerek, 1-30 Haziran tarihleri arasında Küçük Tiyatroda oynı- yacaklardır. Topluluğun turne repertuvarında şu Oyun- lar yer atacaktır: "Raşomon", "Aptal Kız", "Büyük Sebas- tiyanlar" ve "Nalınlar". KÜÇÜK SAHNEDEKİ HALDUN DORMEN topluluğu 'Pasifik Şarkı- " sı" adlı yeni bir müzikal komediyi sahneye koymağa hazır- lanmaktadır. Bellibaşh rollerini Ayfer Feray, İhsan Bal- kır, Ayten Kuyululu, Altan Erbulak, Haldun Dormen, Metin Serezli, Şevkiye May ve İzzet Günayın oynıyacağı, "Pasifik Şarkısı"mn temsilleri I Mayısta Atlas Sineina- sında başlıyacak ve bir ay sürecektir. Dormen Topluluğu bu tarihten sonra-yapilan davet kesin bir anlaşmaya bağla- nırsa - İsraile giderek Hayfa ve Tel - Aviv şehirlerinde "So- kak Kızı" ite "Pasifik Şarkısı" müzikallerini ooynıyacak- tır. Haldun Dormen ve arkadaşları 26 Hazirandan sonra tamire dönerek 15 Temmuza kadar orada kalacaklar ve "Pasifik Şarkısı"in İzmirlilere sunacaklardır. MUAMMER KARACA BU YIL Mayıs başında Ankaraya gelmiş ola- caktır. cak temsilleri Büyük bir tek eserden ibaret olacaktır: "Senatür". Bilindiği bu eser Istanbulda büyük bir başarı kazanmış ve Karaca topluluğunun bütün Mayıs ayını Sinemada, verilecek ve repertuvar kaplıya- gibi Karaca topluluğunda bütün mevsim, afişte kalmıştır. " ma" ve "yaşatma" gücü bulmuştur. Aynı şeyleri Ömer o Akkuzülu'ya, bütün bencilliği içinde, çok tatlı bir yüz kazandırmış olan Kâmran Yüce için. de söylemek gereklidir. Sevişen çifte, Osman Yavaş'la Seher Akkuzü- lu'ya, saflıkları, acemice kurnazlıkla- rı, toyca ve insanca tepkileri, temiz duyguları ile Ege bölgesi köylerinin gençlik ve hayat yolu tamperamanını kazandırmış olan Müşfik Kenterle Çiğ dem Selışık için de.. Oğlu ile kızı ara- sında ne yapacağım pek bilemeyen Anne'yi inandırıcı bir oyunla canlan- dıran Alev Koral için de. 32 Bunca güçlü yaratış, bunca iyi şartlar bir araya gelince "Nalınlar" m zafere ulaşmaması şaşılacak bir şey olurdu. Ama gene de "Nalınlar" bütün bu yaratış gücünün ve iyi şart- ların bir yerli oyunda ilk defa şuurlu, düzenli bir şekilde bir araya getiril- mesinin güzel örneği, verimli bir iş- birliğinin parlak sonucu olarak anı- lacaktır. Oyun içinde oyun Küçük Sahnede Haldun Dormen top- luluğunun sahneye koyduğu son o- yunlardan biri, "Cinayetin Sesi" Ay- fer Ferayla -Küçük Sahnede misafir sanatçı olarak ilk defa İstanbul se- yircisinin karşısına çıkan Ankaranın Meydan Sahnesi sanatçılarından- Kartal Tibetin çok ahenkli oyunların- dan, bir de Duygu Sağıroğlumm tek başına esere bütün havasını kazandı- racak nitelikteki güzel odekorundan başka seyirciye pek bir şey vermiyor. ocasını osevmeyen bir kadın, sevilmediği Okadar sevmediği bir kadına bir türlü hürriyetini ver- mek istemeyen bir koca. Tatlılık- la sahip olamadığı kadına, kocayı öl- dürerek sahip olmaktan başka çare bulamayan, ama bunu da bir türlü be- ceremiyen bir âşık.. Her şeyi, açık kal- mış bir ses alma makinesinin bandın- dan tesadüfen öğrenen, sonra elinde- ki bu delil ile, için için sevdiği Aşk'ı kendisiyle evlenmek zorunda bıraka- rak, öldü sanılan kocanın ekmeğine yağ süren geçkin bir sekreter hanım. Sonra hortlayan koca, geri dönen ve kocayı bir kere daha öldüren Âşık, da- ha daha sonra, artık bu sefer gerçek- ten öldü sanıldığı sırada, tekrar güle oynaya merdivenlerden inen "dokuz canlı" koca!.. İşte William Fairchildin polis oyu- nu, böylesine inandırıcı olmaktan u- zak, seyircide merak ve ilgi değil, gü- lümsemek arzusu bile uyandırmayan bir oyun. İşin nereye varacağı zaten kocanın öldü sanıldıktan sonra, sapa- sağlam ortaya çıkmasından anlaşılı- yor. "Kim öldürdü?" sorusu ve ceva- bı ortadan kalkınca da oyun bir "cina- yet oyunu" olmaktan çıkıyor, hatta o- rada bitiyor. Üst tarafı zorlama, uzat- ma ve gıdıklamadan öteye geçmiyor. Bu deneme de gösteriyor ki, cina- yet oyunlarının çoğu bizim için değil. Anglosakson seyircinin nefesini (o ke- sen, ya da ilgilenmesini, meraklanma- sını kolayca sağlayan bu çeşit oyunla- rın çoğu bize yavan geliyor.. Hele "Tuzak" - "Dolap" - gibi çok başa- rdı taze örneklerden sonra.. Sahnedeki oyun İki sevgilide Ayfer Ferayla Kartal Ti- et bile, temsilin zevkle seyredilen unsurları oldukları halde, cinayet yo- luyla mutluluğa ereceklerini sanan bu iki zavallı kişinin gerçekliğine seyir- ciyi inandıramıyorlar. Metin Serezli de inatçı kocaya, gene bütün gayre- tine rağmen, gereken "cynigue" yüzü veremiyor. Gönlünde "aslanlar yatan" sekreter hanımı oynayan Sezer Sezine gelince, diksiyonu o kadar zayıf, sesi de o kadar kısık ki, ne dediğini anla- mak kaabil olmuyor. Kala kala, Polis Müfettişi'nde dikkati çeken Mehmet Özekitin rahat, tabii bir oyunla çizdi- $i inandırıcı yüz kalıyor. O da iki bu- çuk saat olmıyacak, inanılmayacak şeyleri görüp dinlemenin verdiği sıkın- tıyı, doğrusu, gidermeğe değil unut- turmağa bile yetmiyor AKİS, 30 NİSAN 1962

Bu sayıdan diğer sayfalar: