30 Nisan 1962 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 5

30 Nisan 1962 tarihli Akis Dergisi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Haftanın içinden DURUM Son altı ay içinde, Türkiyede olup bitenlere doğ- ru ve ciddi bir teşhis koyma zamanı gelmiştir. Bu teşhis konmadığı müddetçe karışıklık devam ede- cek, geçiştirilen bir buhranı mutlaka bir yenisi takip edecektir. o Durum açıkça gözler önüne serildiği tak- dirde herkes, "Memleketi bırakamaz!" mülâhazasının İsmet İnönü için hangi noktaya kadar varit olduğunu daha kolay anlayacaktır. Başbakan, bir hususi soh- bette böyle bir noktanın varlığını açıkça bildirmiş ve bir A. P. ileri gelenine "Memleketi değil, sizi bırakaca- gım!" demiştir. e Memleketi asla bırakmıyacak kimse- ler için ortaklıkların, ancak memlekete menfaat sağ- ladığı müddetçe devam ettirilebileceğinin bundan sarih ifadesini bulmak kolay değildir. 15 Ekim seçimlerinde, memleketin sağlam kuvvet- leri kütleleri basit mülâhazalardan kurtarıp beraber- lerine alamamışlardır. Türkiyede bir "Sağlam Kuvvet- ler" in bulunup bulunmadığının tartışmasına burada girmek, lüzumsuzdur. Aksi tezi savunarak ortaya çı- kanların, 25 Ekim arefesindeki dramatik günlerde baş- larını çarptıkları kaya bir gerçektir. o Ordusuyla, Ba- sınıyla ve Gençliğiyle bu milletin bir kudretli parçası, böyle bir kayadır. 15 Ekim seçimlerinde, karşı taraf ekseriyet sağlamıştır. Türkiye, daha o gün, kendisini bir yol ağzında bul- muştur. Ya "Demokrasi bu değildir!" deyip seçimleri iptal etmek, "yeni şartlar" ile bir başka seçim yapmak gerekmiştir. Ya da, "Ne yapalım? Demokrasi bu!" di- yerek memleketin kaderini, kendilerine (oekseriyetin temsilcisi ünvanını yakıştıran bir temayülün sahiple- rine teslim etmek şıkkı belirmiştir. Böyle bir seçme yapılması mecburiyeti, 15 Ekimin hatalı şekilde yorumlanmasının neticesi olmuştur. 15 Ekim, millet içinde bir büyük kütlenin memleketin sağlam kuvvetlerini birleştiren ilerici, ülkücü, devrim- ci ve aydın temayülün düşmanı olduğunun delili değil- dir. O ayni kütle, 27 Mayıs sabanı bir ihtilâl değil de bir seçim yapılsaydı, başarısız Menderes iktidarının karşısında vaziyet alacaktı. 15 Ekim Nünü, kendisini gene memnun etmemiş bir iktidarın, Milli Birlik ida- resinin aleyhinde prensipleri hiç kaale almaksızın, sa- dece günlük endişelerin tesiri altında oyunu kullan- mıştır. Bu, her toplum için tabiidir. Milli Birlik İdare- sinin karşısında gerici, ülküsüz, devrim düşmanı kara aydınlar bulunduğu için bu netice, memleketin sağlam kuvvetlerini endişeye düşürmüştür. Zaten kara aydın- lar da, bundan dolayı ümide kapılmışlardır. Koalisyon, demokrasiye paydos demenin de, mem- leketin kaderini bu kara aydınlara terketmenin de şart olmadığı gerçeğinin bir taraftan sağlam kuvvetler, di- ger taraftan Parlâmento tarafından realist bir şekil- de anlaşılmasının neticesidir. Memleketin bugünkü ida- resinin temelinde yatan, budur. İsmet İnönü, üzerinde altı ay yürüdüğü ipe, elin- de böyle bir sopayla çıkmıştır. e Sopanın bir ucunda Parlâmentodaki adedi ekseriyetin, ötekinde memle- ketin sağlam kuvvetlerinin ağırlığı dengeyi" sağlamış- tır, fici uçtan gelen tepkiler çok zaman birbirini götür- AKİS, 80 NİSAN 1962 Metin TOKER müş, Başbakanın tecrübesi, mahareti ve sabrı, geniş görüşü şaşırıp oyanlış adım atmasını önlemiştir. İki ucun "aklı bir karış havada"ları fazla gürültü edip hu- zur ve sükünun tehlikede olduğu intibaını umumi efkâ- ra verdiklerinde, İnönü şahsiyetini ortaya koyarak va- ziyet almış, İkinci İhtilâl heveslilerine de, intikam me- raklılarına da katiyen müsaade etmeyeceğini bildirmiş- tir. Bu sayededir ki tren raya girer gibi olmuş, hafta yumuşamış, memleketin, geçmiş politika tartışmaları- nın yaralarını sarmak dahil, her çeşit meselesinin ele başarıyla alınabileceği bir devrin o eşiğine gelinmiştir. Dış dünyada Türkiyenin itibarı yeniden kuvvet kazan- mış, şüpheler dağılma yolunu tutmuştur. Kaydedilen terakki, bundan sadece bir hafta sonra, Mayısın başın- da, NATO Konseyine verilmiş olan milletlerarası rapor açıklandığında herkesin gözü önüne serilecektir. 22 Şu- bat, işte böyle bir devrede vuku bulmuştur. Bir uçtaki sabırsızların teşvikiyle harekete ge- çen sergüzeştçiler, karşılarında İnönüyü bulmuşlar o ve yenilmişlerdir. İnönü, bir İkinci İhtilâle katiyen müsa- ade etmeyeceği yolundaki sözünü yerine getirmiştir. Ama yersiz çıkış, herşeyin temeli olan dengeyi bozmuş- tur. Bugün, sağlam kuvvetlerin ekseriyeti tarafından reddedilen "22 Şubat"ı, sanki o kuvvetlerin meşru tep- kisiymiş de artık öyle bir ihtimal bertaraf edilmiştir, onun için geriye dönüşün bütün yollan açılmıştır gibi gösterenler Koalisyonun bir kanadına hâkim duruma geçmişlerdir. Bunlar Meclis Genel Kurulunda da kafa- darlar bulmakta ve çeşitli konularda ekseriyetler sağ- lamaktadırlar. Bu, memleketin idaresini şu anda tama- miyle imkânsız hâle getirmiştir. Bir ipin üzerinde, elde, bir ucu havaya fırlamış değnekle yürümek mümkün değildir. Ya o ucun hizaya inmesi, ya öteki ucun hizaya çıkması lâzımdır. Af, Ba- kan olma hevesi, post kavgası.. Bunlar, çâresi obulun- mayacak rahatsızlıklar değildir. Ama "İnönü Hükü- meti", bir görüştür. Eski devre dönüşün yolunun açıl- dığı karısıyla bu Hükümetin, temel meselelerimiz olan ekonomi, sosyal adalet, maliye ve eğitim politikasının esaslarına Koalisyonun bir kanadı Mecliste vaziyet al- maya başladığına göre İnönünün, çeşitli tepkileri yen şahsiyetini Parlamentodaki adedi memleketin sergüzeştçi değil, basiretli ve sağduyu o sa- hibi sağlam kuvvetleri arasından çekip herkesi okendi sorumluluğu ile başbaşa bırakmayı Türkiyenin menfaa- tine daha uygun bulması kimseyi şaşırtmamalıdır. Memleketin sağlam kuvvetleri 22 Şubat akşamı, kendi bünyelerinde beliren -tıp tâbirile- patolojik defor- masyonu İnönünün sâdece İkinci İhtilâle değil, inti- kamcılara da müsaade etmeyeceği yolundaki açık te- minatına güneverek bir neşter darbesiyle bertaraf edi- vermişlerdir. O akşam yok olan bu deformasyondur. Memleketin sağlam kuvvetleri buradadırlar ve (ebede kadar burada kalacaklardır. İnönünün ise, verdiği bir teminatı yerine getirmeyi reddedeceğini, hele bunu abesi savunmak veya havanda su döğmek için yapacağını sanmak bu devlet adamım hiç, ama hiç tanımamaktır.

Bu sayıdan diğer sayfalar: