30 Nisan 1962 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 8

30 Nisan 1962 tarihli Akis Dergisi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

YURITA OLUP BİTENLER " — Bi Türk Gençliğini ikiye bölmek istiyorlar. Fakat bu arzuların- da, hüsrana uğrayacaklardır. Af hu- zur getirmez!" Sonra, kesif o alkışın dinmesini bekledi ve af isteyenlere seslendi: "— Halkı aldatarak Meclise ge- lenler. İşte, 28 Nisan Gençliği karsı- nızda. Bu yolda devam ederseniz, sizi kimse kurtaramaz. Bu zihniyetin tem- silcileri, Türk Gençliğini her zaman karşılarında bulacaklardır. Biz, 27 Mayıs ruhuna' saygı istiyoruz". Onur kürsüden inerken Saraçha- nebaşındaki meydan alkıştan inliyor- du. Gençlik hep bir ağızdan ve koro halinde bir kere daha haykırdı: "— Af yok; af yok, af yok.. Sonra sıra ile öğrenci teşekkülle- rinin temsilcileri konuştular ve mü- -adelenin bitmediğini ifade ettiler. Son söz Behçet Kemal Çağlarındı. Çağlar büyük bir heyecan tansiyo- nu içinde konuşmağa başladı ve "af- çılar"a hitaben: " " Af, af diyenlere hepinize ter- cüman olarak sesleniyoruz. Öf, ÖF, Ör..." "Kahrolsun gericiler" Saat 12.15 de törenin söz faslı sona erdi. Bundan sonra heyecanı taş- kın gençlik yoluna devam edecek ve Yeni İstanbulu bir ziyaret ettikten Sonra Radyoevine uğranacak, tören Orduevinin önündeki Atatürk anıtının önünde son bulacaktı. Yürüyüş, Kuleli Askeri Lisesinin bandosunun temposuna ayak uydura- rak haşladı. Kortejin boyu haşmet- liydi. Baş tarafı Unkapanı Köprüsü- nün üzerinde bulunan kortejin sonu, Bozdoğan Kemeri altındaydı. İnziba- ti tedbirler polis tarafından değil, as- keri birlikler tarafından O alınmışta. Kurmay subaylar gençlerin intizam içinde yollarına devam etmelerini ko- laylaştırıyorlardı. Kortej Tepebaşına gelince durakladı ve Yeni İstanbul a- leyhindeki tezahürat orada yapıldı. "Dağ başını duman almış" Gençliğin oyürüyüşündeki tempoyu bundan sonra Dağ Başını Duman Almış marşı teşkil etti. Gençler, su- baylarla kolkola, Radyoevine mütevec cihen hareket ettiler. İstiklâl ocaddesi aynı heyecanlı hava içinde iki saatte ancak geçilebil- di. Bu yüzden trafik de iki saat için durdu. Halk, yol boyunca gençleri al- kışlıyordu. Milletin nabzı, bir def» daha, aynı tempoyla atıyordu. Radyoevi önündeki aleyhte teza- hürata, Basın-Yayın Bakanı Kamu- ran Evliyaoğlunun Gençliğe Radyoda söz hakkı tanımak istememesi yol açtı. Talebeler : "— Kamuran istifa, Kamuran isti- fa" diye haykırmağa başladılar. Genç- lerin arzusu hep birlikte Radyoevine girmekti. Fakat subaylar bunu doğru bulmadılar. Bir ara vaziyet ciddiyet arzetti ve Radyoevi üç sıralı askerle muhafaza altına alındı. Nihayet genç- ler aralarından bir kaç kişinin Radyo Şöhretin Bedeli Kader, zaman zaman bazı insanları kulislerin karanlığından çekip a- lır ve ranıp ışığının ta ortasına çı- karır. Bir gün önce hiç kimsenin tanımadığı adam, artık kütlelerin malıdır. Bunu, bir bahtiyarlık oOsanmak kabildir. Bahtiyarlıktır da.. Şeref- tir ve şandır. Ama aynı zamanda, bir de ağır yük, büyük sorumluluk- tur. Hele, kulislerden ramp ışığına çıkış bir milletin kaderini alâkalan- dıran hâdiseler dolayısıyla olmuşsa dikkatli davranmak, bir çok şahsi fedakârlıklara katlanmak şarttır. Unutmamak lâzımdır ki sembolleş- miş şahıslar veya müesseseler, sen- delediler mi, sâdece kendilerine de- gil, bayrağı sayıldıkları fikirlere ve ruha dünyanın en tesirli darbesini indirirler. 27 Mayıs, Türk milletinin, kade- rinde bu çeşit bir hâdisedir. Hâdise milli bir davranış olduğu için çok sayıda kimse, bir günde, karanlık- tan aydınlığa geçmiştir. o Müessese olarak Silâhlı Kuvvetler, Gençlik, Basın bu şerefi kazanmışlardır. Şa- hıslar, saymakla bitmez. İhtilâlin her kademesinde görev almışlardan M. B. K. üyelerine, M. B. K. üyele- rinden Yassıada hakimlerine, Yas- sıada hakimlerinden İnkılâp Ba- kanlarına.. Şu anda, 27 Mayısta hezimete uğramış kuvvetler 27 Mayısa karşı bir hareketin içindedirler. Bu, bir yeraltı savaşıdır. Açıktan mücade- leye ne güçleri, ne cesaretleri mü- sait gölgeler eski devir milyonerle- rinin finanse ettikleri (gazetelerde cephelenmişlerdir. Bütün gayretleri 27 Mayısı ve yapıcılarını bir ucun- dan zedelemek, itibarlarını kırmak, böylece topyekün hâdiseyi gözlerde küçültmek, lekelemektir. Yalan söy- lüyorlar, çirkef atıyorlar, çamur sıçratıyorlar, iftira ediyorlar, şan- taj yapıyorlar.. Hiç önemi yok! Söy- Egesel ve Güryay Nerede sorumluluk / lenen yalan, atılan çirkef, sıçratı- lan çamur, edilen iftira ve yapılan şantaj ise bu en sonda, bir bumerang gibi sahibini yaralar. Ancak silah olarak "doğru" kullanılabilirse, ü- zülmek ve endişeye düşmek lâzım- dır. Zira sâdece "doğru"dur ki, cid- di bir yara açar ve hakikaten zarar verir. Zaten aksi halde, hayat yaşa- nılabilir olur muydu? O zaman, eli- ne kalemi alan, ağzını açıp dilim çalıştıran, hiç kimseye hayat hakkı vermezdi Böyle olduğu içindir ki, yısçılar, 27 Mayısla ilişiği bulunanlar, 27 Mayısı şahıslarında hatırlatanlar pusu kurmuş fırsatta bekleyenlere "doğru''yu silâh o diye vermemeye dikkat etmelidirler. Dik- kat etmeye mecburdurlar. Bakınız, bir avuç gençin -onların da hepsi mi gençti, yoksa aralarına gençlik- le hiç alâkası bulunmayanlar mı ka- rışmıştı- marifeti olan Kadeş Reza- leti nereye bağlandı? Bakınız, bir 22 Şubat macerası memleketteki kuvvet dengesinin altüst olduğu si- midini verip nelere yol açtı? 27 Ma- Kendisine musallat dahi olmuş bulunsalar, şu veya bu o gazetenin fotoğrafçısının üstüne saldırmak? Trafik polislerine tabanca çekmek? Bunların adı, eğer yapan Ahmet ve- ya Mehmetse sâdece hafifliktir. A- ma, hareketin altındaki imza Altay Egesel veya Tarık Güryay ise, ina- nınız hiç yoktan 27 Mayıs vebal al- tında kalıyor. AKİS, 30 NİSAN 1962

Bu sayıdan diğer sayfalar: