10 Eylül 1962 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 11

10 Eylül 1962 tarihli Akis Dergisi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

şekilde düzenliyecektir? Gençlerin a- tak politikaları nereye kadar gide- cek veya bundan sonraki tutumları nasıl olacaktır? C.H.P., Meclisin açılmasıyla be- raber yaptığı Grup toplantısında bir karara vardı. Karar "itidal" ve "sağ duyu" ile hareket etme kararıydı. Bu- na kimsenin itiraz etmemesi, Genel Başkanın tavsiyelerine lek biç bir tepki görülmemesi, C. H. hattı harekâtını bir nevi çizdi. Grip ta hâkim olan 63 genç milletvekilinin bunun dışına çıkacağı ni dır. Nitekim seçimlerden sonra Ba kama takılan bir arkadaşı su Cemi yn — Elbette itidallimizi kaybetme- yeceğiz. Benim içinse mesele şimdi çok daha kolaydır. Her zaman konu- şabilme imkânına sahibim. Bu bakım- dan ele geçen fırsatı sonuna kadar kullanmak gibi bir endişem yok. Ko- hçacı kadınların anlattıklarını ir kenara bırakabilirsiniz. Her gün, gazetelerinde yok dedikoduy- muş, yok kapı deliğiymiş, yok fi- sıltıymış, yok toplummuş başlığı al- tında, batta koca koca manşetli ha- berler olarak yazdıkları, ima ettik- leri, söyledikleri ortadadır. Bunlar bir gözden geçirilirse, insanın göz- leri faltaşı gibi açılır. Pek dehşeten- giz şeyler olduklarından değil.. Ya- rabbi, bunlara inanacak bir önemli kütlenin Türkiyede bulunabileceğini nasıl düşünebiliyorlar diye. Eisenho- wer geçenlerde vapurla Amerikadan Avrupaya geliyormuş. Bir türk ta- nıdığı kendisine orada rastlamış. He- men yanına gitmiş, "dereden tepe- den" konuşmaya başlamışlar. o Ei- senhower "Ah, benim kıymetli dos- tum Celâl Bayar ne yapıyor? Bilse- niz, kendisini nasıl özledim. Ne a- damdır o, ne adam!" demiş. Sonra, Papa yok mu? Menderesle Zorlu a- sıldılar diye bağrı hala yanıkmış. Menderesin karısına mektup yazmış, “kocanızın ruhu için ayin tertipli- yorum" demiş. Averoff da Türkiye- ye gelir gelmez "Bana, o üç büyük demokrasi şehidinin mezarını EN rin. Çelenk koyacağım" demiş.. Ya, partizanlık ? Şimdi, iş verilirken ” İs- met Paşayı seviyor musun?" diye soruluyormuş. Müsbet cevap alınma- yınca, iş isteyen kapı dışarı edili- yormuş. Vurgunculuk? İhtilâlden sonra toplanan alyanslar, fotoğraf paraları, kasalardan çıkarılanlar hep iç edilmiş.. Bütün subaylar bun- lardan çimlenmişler, 14ler ve öteki nuşmalarımda bundan ötürü bir yu- muşaklık müşahade o edebileceksiniz. Ama, gene de söyliyeyim, bu karşı tarafa bağlı. Şayet onlar meseleleri eski usulleriyle ortaya koymakta de- vam ederlerse, gerekli cevabı almakta gecikmiyeceklerdir." ubirbakımaC.H.P.nin Mec- lis çalışmalarındaki tutumunu orta- ya koymaktadır. İktidarın en büyük ortağı, P.veM.P.nin davranış- larını izliyecek, onlara azami mü- samahayı gösterecek, Oo mücadelesini Parlamento çatısında gereken müca- dele şeklinde yapacaktır. Ama kar- sı tarafın fedailerine de Take ta- rafından ihtar edilmez veya mani o- kğ elbette gereken Yapıl caktı €. H. P. nin derdi Metis içindeki tutumunu aşağı yu- arı bu formül içinde düzenliyen C. H. P. haftanın ortasında önemli bir YURTTA OLUP BİTENLER meseleyle karşı karşıya kaldı. Mese- le 105 sayılı kanunun -Ağalarla İlgili kanun- tadiliyle ilgili Hükümet tasarı- sıydı. C Grubunda enine bo- yuna tartışılan tasarı bir hal şekli- ne bağlandı. Ağaların yerine iadesi ME şart- larla kabul ediliyordu. Yerlerine dö- necek olanların 5 bin dönüme "kadar arazileri kendilerine e iel . Bunun üzerindeki arazi Devlet ta- rafından istimlâk edilecekti. o Ancak bir zarara sebebiyet verilmemesi için 105 sayılı kanun çerçevesi içine o gi- renlere bazı haklar tanınıyordu. Bun- ların en önemlisi, iskan edilen ağalar- dan bulunduğu yerden memnun olan- lar varsa bunların bir ay içinde mü- racaatla durumlarını Hükümete bil- dirmeleri ve bulundukları yerde kal- malarının sağlanmasıydı. Tabiatıyla mecburi iskâna tâbi olan şahıs üze- rinden bu nitelik kalkacak ve normal Aklın akılsızlıkla yarışı M.B.K. cılar Ordudan uzaklaştırdık- larına bunlarla apartmanlar yapmış- lar. Hususi hayat? Egesel karısın- dan boşanıyormuş. O, Orhan Erkan- ? Hep Menderesin metres- lerine M. B. K, da iken zorla tecavüz etmiş. Bunlar, ya açık ya pek az ka- pak, gazete sütunlarına geçmiş ha- berler! Bir de geçmeyenleri ve köy- lerde kentlerde, kulaktan o kulağa "Ah, biliyor musun? Kardeş, valla- hi gözleriyle görmüşler.." diye baş- lanarak anlatılanları düşününüz. Böyle hallerde ne yapılır? Yapılacak şey, bunun akıl ile akılsızlığın bir yarışı olduğunu ka- bul etmek ve birincinin zaferini sağ- lamaya çalışmaktır. Bunun dışında- ki her yol perişanlık yoludur. Aklın zaferi ise sadece tam bir serinkan- lılıkla, sükünetle, itidali asla elden bırakmadan gerçekleri söylemek, söylemek, söylem ilhassa iyi niyet erbabını uyarmaktır. Bunun için şart, aslında iyi, dürüst, bilgili ve verimli, partizanlıktan uzak, ör- nek davranışlara sahip idareciler kullanarak bir idare kurmaktır. Hiç bir ağız torba değildir. Bugüne ka- dar hiç bir kudret, lâfın söylenme- sine mani olamamıştır. Ama, lafin inandırıcılığını söküp aldınız mı, a- ğızlar sahiden torbaya döner. Akılsızlığı kazandırmak ( iste- yenler, bir peşin hükme bel bağla- maktadırlar: Bu halk o kadar cahil ve geridir ki, ne söylesen kanar! Bu- na, sinirlerine yenildiklerinden ve hakikaten en ahmakça söylentileri doğru sanan kimselere rastladık- larından dolayı manan iyi i aydınlar da yok değildir. kara diye gösteriliyor ve buna ina- nan çıkıyor! İnsana, kolaylıkla, deli olmamak işten değildir gibi gelebi- lir. Ama bu, dış görünüşten ibarettir. İptidai Menderes, bu söylentiler yü- zünden iktidarının sallandığını gör- dü ve şiddetten şiddete gitti. Sanı- yordu ki gençler kandırılmıştır, as- kerler (o kandırılmıştır, o gazeteciler kandırılmıştır, aydınlar kandırılmış- lar, halk kandırılmaktadır. Halbu- ki şöyle bir etrafına baksaydı Tür- kiyenin gördüğü en iğrenç idareyi kurmuş olduğunu ve memleketin bü- tün sağlam kuvvetlerinin obundan dolayı kendisi aleyhinde birleştiğini farkederdi. D. P. ninon yıl, hem de devletin bütün kuvvetlerinden faydalanarak o cahil, saf, ahmak sandığı kütleler arasında yaptığı propaganda ne fayda verdi? Bir ba- har sabahı, o kütlelerin desteğiyle bu toprakların namuslu evlâtları a- yaklandılar ve ayağının kaygan kil toprak üzerinde olduğunu dahi far- ketmeyen sözde dev, tek nefeste ta- rumar oldu. O hâdisenin en kıymetli tarafı, getirdiği bu ibret dersidir. Bıraka- lım, Menderesin taifesi aynı yolu bir defa daha denesin. Ama biz ib- retimizi alalım ve bütün tarih bo- yunca, eğer sinirler sağlam kalmış- sa aklın akılsızlığı dalma, ama dai- ma yenmiş olduğunu hiç unutmaya- lım.

Bu sayıdan diğer sayfalar: