2 Eylül 1967 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 9

2 Eylül 1967 tarihli Akis Dergisi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

AKİS Kıbrıslılar arasında kesin bir kanaat haline gelen, AP Hükümeti" nin, Kıbrısı, "bir tâviz karşılığında Yunanistana teslim etmenin hazırlı- ğı içinde olduğu"dur. Kavgaya de- vam etmek isteyenlerin. Kıbrıstaki cemaat yöneticileri ve Türk Hükü- meti tarafından "müfrit" diye ad- landırılarak baskı altında bulundu- rulmaları, bu "müfritlerden sayı- lan mücahidlerin -1966'da 504,1967'- de 450 mücahid- Türkiyeye getiril- meli, bir plânın işareti olarak ka- bul edilmektedir. Bu plân, Kıbrısta direnecek türkleri Kıbrıstan uzak- laştırmak ve kimsenin direnme gü- cü kalmayınca, "İşte, Kıbrıs cema- ati de direnmekten vazgeçti. İyı- kötü bir hal şekline razı olmaktan başka çare kalmadı" diye, üs kabi- linden bir sadaka ile kamufle edil- miş enosise rıza göstermektir. Ama eğer. plân gerçekten bu ise, geri tep- miştir. Çünkü, "müfrit" diye Kıb- rıstan uzaklaştırlan mücahidler, kavgalarına Ankarada devam ede- rek hem oyunu bozmuşlar, hem de Demirel Hükümetini Türkiye içinde de çok zor durumda bırakmışlardır. Hükümet, bu yüzden olacak, Kıb- rıstan getirilmesi daha önce karar- laştırılan 450 omücahidin gelişini durdurmuştur. Sahiller yağmacılara karşı bir fedai! (Kapaktaki mesele) Beyaz spor gömlekli, rengi uçmuş kot pantalonlu, kırçıl saçları kı- sa kesilmiş, yanık tenli, orta boylu, biraz da pehlivan yapılı adam, tu- runcu renkli kalınca bir dosyayı a- çarken iki saat sürecek konuşması- na, oldukça samimi bir şekilde, şu cümlelerle başladı: " Bu meseleyi millet olarak halletmediğimiz takdirde, hiçbir şey düzelmiyecektir. Korkaklık, pı- sırıklık, nemelâzımcıl devam et- tikçe hiçbir şey olmaz. Bir avuç mutlu az ve zümre, istediğini yapıyor. Devlet diye birşey kalma- dı. Bir yağmadır gidiyor. Bu böy- le devam ederse, yakın bir gelecek- te, Çanakkalede, yağmacıların iki ucu birleşir. Gidiş, bu gidiştir!" İstanbulun Feriköy semtinde, Şahap sokak 28 numaralı apartma- nın üçüncü katındaki kendi daire- sinde, bu haftanın ilk günü saat 19- dan 21'e kadar AKİS muhabiri ile konuşan -daha doğrusu dertleşen- 2 Eylül 1967 adam, İstanbul Barosunun onsekiz yıllık avukatlarından Suavi Raşid- oğlu idi. Bu, evlilik çağım geçirmiş olmasına rağmen hâlâ bekâr yaşa- maya hevesli enerjik avukat, dene- bilir ki, Türkiyede "sahillerin yağma edilmesine karsı", maddi ve mane- vi her türlü fedakârlığı üzerine a- larak, mücadele bayrağını açmış ilk insandır. Zira onun mücadelesi, son günlerde fazlaca sözkonusu e- dilen "sahillerin yağma edilmesi" konusuyla ilgili haberlerin çıkışın- dan tam sekiz yıl öncesine kadar uzanmaktadır. Yıllardanberi denizi halkın istifadesine açmak için tek başına mücadele eden Avuka Ra- şidoğluna göre, -özellikle İstanbul- da-, vatandaşın denizden serbestçe YURTTA OLUP BİTENLER baplık kurmuş, savcıların emriyle harekete geçen polislerce derdest edilmiş, mahkemelik olmuş, fakat yılmamıştır. Danıştaya, Yargıtaya gitmiş ve " insanlara ver- diği nimetlerin, Hindistandaki kast istemi gibi, belirli bir sınıf ve züm- renin malı edilemiyeceğini", "kuşa döndürülmüş" kanunlara iğneli ispatlamaya çalışmıştır. Sahillere hücum! Cahil boylarında ömür tükettikleri halde, yılda bir defa denize gir- mek fırsatım bulamıyanların ülkesi haline gelmiş bu memlekette, ger- Şe anlamıyla bir "sahil yağmacılı- bundan 30-40 yıl nl başlamaktadır. İkinci Dünya vaşiidan önce İstanbul sahillerinde Küçükçekmecede sahil boy Bir karış yer yok! yararlanması imkânsız hâle gelmiş- tir ve ayrıca, yağmacılar, halkın "deniz manzarası"nı dahi kendi te- kellerine almışlardı. Eğer 1959 Temmuzunda birgün, Avukat Raşidoğlu, tesadüfen Ana- dolu yakasındaki Kartal semtine bağlı Dragosa gidip de, karşısında, sahile inecek yerlerde "Yabancılar giremez" levhalarını görmeseydi, belki de bu konunun üzerine hiç e- ğilmiyecek, kendisine dert edinmi- yecekti. Fakat "leb-i derya"nın çe- şitli yerlerine konulan bu "yasak" ikazlı tabelâlardır ki Avukat Raşid- oğlunu bu konuyla ilgilenmeğe zor- lamıştır. Bu yolda, yıllardanberi ka- rakollara düşmüş, milyonerlerle ah- güneşliyen, külotlu turistlerin halk üzerinde uyandırdığı şaşkınlığı, o- tuzbeş yaşın üzerindekiler hâlâ ha- tırlamaktadırlar. Bu şaşkınlıktan ancak, İkinci Dünya Savaşının so- nunda kurtulmağa başlanmıştır. BU uyanışla birlikte ortaya çıkan ö- nemli bir problem ise, "denizden ve güneşten istifade" olmuştur. Türkiye, deniz, kum ve güneş yönünden tabiatın en cömert dav- randığı bir ülke olmasına rağmen, bu üç nimetten en az yararlanan halk, türk halkıdır. Bunun somut örneği ise, İstanbul ve çevresinde görülmektedir. İstanbul dan Tekir- dağa yapılacak bir gezi, vatandaş- ların bu nimetlerden nasıl yoksun 9

Bu sayıdan diğer sayfalar: