17 Mayıs 1929 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 5

17 Mayıs 1929 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

) j | j TP ŞN A DRRERİNMĞİNNERRĞİNEĞİRÜN NDN C Aİİİ SÜİ ĞA F GS A Ğİ oF e S Ö CCĞ e ee Ka Kuduz —Al cevabı otur aşağı — Merhum komık Hasan efendiye, bir oyunda: kaç yaşındasın diye sorarlar, oda: kirka girerken yüzüme kapıyı kapadılari diye Edebiyatı cedide —mektebinin eşiğinde kalan bir üstat da, geçen Gençliği baş aşağı edip maska- ralaştırmak isteyen bu yazıcıya ressamımız Cemal Nadir bir kari kalürle cevap verdi... Şimdi mü- saadelerini almağa lâzum görme- den Şip Sevdide arap bacının adet bezlerinden - bahseden, nında bir adamın sokan bu edibi Edebiyat deye bize: Mükbile - kaltak, At bize taklâk Tak lak lak lak., * Kuyunun içinde pilav pişirmek lâzım gelse, ateşi neresinde ya- kardın?,, Tuhaflığını yumurtlayan bu tekerleme üstadı mekalesinde buyuruyorlar ki: *“Her gün bir hikâye ile kendini yoran, halkı bıktıran, haris, hasut bir. kısım gündelikçi matbuat amelesi harekete geldi.. - Açlık bir mazerettir, ama kuduzluk bir illettin gün gazetelerde her gün bir hikâye yazan iki kişi var: Biri ), digeri de ben. Bu ku- bilmem (Vâ-Nü) ne der? Fakat, her halde ben derim ki: Ter gün bir hikâye yazmaktan yorulmuyorum... — Kari — biktiyse okumaz. Okuyorsa bıkmamıştır, okumuyorsa kari değildir, mesele yok! Ben gündelikçiyim, alnımın teriyle karımı ve çocuklarımın karnını — doyuruyorum. Hasut ve haris - olmadığım — matbuatta 12 senelik mütevazi çalışmamla sabittir. Kuduzluğa gelince... Bu illet üstadın eski illetidir. “Fethi meyt, devrinden kalmadır. ve arada sırada nükseder... Aziz okuyucu! İşte Hüseyin Nev-York hakimlerinden M. Janstan, mahkemeden çıktı, odasındaki kanapeye uzandı. hademeye de kimseyi içeri bırakmamasını - tenbih etti Şöyle bir uyku çekecek, şeker- leme yapacaktı. Gözlerini ” kapadı, kaldı. Ruyasında bir çok şahitler, mübaşirler, içki kaçakçıla bir çok muhakeme safahatı uyuya gördü. Bir aralık kapısı vuruldu. Hademe haber verdi : Mister Hapfild geldi! Hakim Jırladı sevinçle yerinden Bülbül Bir ziyafetten sonra, hanım efendilerden biri piyanoya geçti, bir hanım efendi de kırk yıllık: Bülbül olsam... Şarkısını — söylemeğe - başladı. Fakat sesi oldukça fena idi. Ne- zaketen dinliyorduk. Şarkının ü - çüncü nakaratında, hanım genö: Bülbül olsam... diyince, yanımda oturan Hamdi bey kulagıma fısladı: — Bülbül olsaydı kolayı vardı: Dut yedirir sustururduk! Rahmi beye hak veriyorsun, sende beni kuduzlukla itham ediyorsun: — İşte diyorsun, kuduzluğun saldırmandan belli! Beni mazur görünüz; çünkü beni üstat asırdı.. - Kuduzluk saridir. Selâmi İzzet Hamiş: — Ben daülkelbe müra- caatla şırıngaya başladım... Üst dın tedavisini — geciktirmemesini tavsiye ederim. X | — Sefa geldiniz!.. ümidimi kesmiştim. — Imkânı var mıdır!.. Ge- Teceğim muhakkaktı... Sipari- şinizi getirdim. Büyükçe bir paketi açmağa Üreğe — Beş şişe şampanya, iki sişe konyak, dört şişe viskil. - Teşekkür ederim. Kaç para vereceğim? — Geçen sefer verdiğiniz. 'den 200 dolar fazla. Fiyatlar arttı. — Neden? Daha bBu sabah beni iğki kaçakçılığı yaptığımdan 200 dolara mahk. Namık Kemal beyfendinin evindeyiz. Yemekten sonra - söz edebiyat anketine intikal etti Raufi — beyle hanım efendi - münakaşaya Namık Kemal merhumun ya- zılarından bir şey anlamadı- ğıni söyleyince, Hamdi bey atıldı : — Şu bizim hanım uslan- mıyacak! dedi, ankete verdiği cevaplarla (Vâ-Nü) ile Nazım Hikmeti darılttığı yetişmiyor- muş gibi, şimdi de Kemali darıltacak ! elbise istesem aynı cevabı. veri- yorsun, — Ne yapayım, sen de hep aynı şeyleri istiyorsunl! Liman şirketi müdürü Hamdi e$ biyata ve Akşamın meşhur | Şüküfe Nihal | giriştiler. Şüküfe Nihal hanım || Namık | Trende Yataklı vagonda yatıyorlardı . Üstteki yatakta yatan zat bir aralık söylenmeğe başladı: — Aman ne kadar sasadım... Aman ne kadar susadım ... Alt yatakta yatan, bu miriltiyle uyuyamayacagını anlayınca, kalktı, wagon arkadaşına bir bardak su verdi. Adam suyu içti, teşekkür etti, sonra gene yattılar. Bu sefer üstte yatan gene söylenmeğe başladı: — Aman ne kadar susamıştım.. Aman ne kadar susamıştım ... Dediler ki: — Senin alay sahifesinde, Ede- biyat birliğine dokunacak bir nükte yapsana. Dedim ki: — Birliğin her adresini yazışta, bir nükte yapıyoruz, kâfi değil mi? — Nedir buadres ? — Soğuk çeşme, Alay köşkü. Basya Rozanfelt efendinin çocuğu hastaydı. Basya efendiyle karısı Re- beka çocuklarını bir türlü tedavi edemiyorlar, yavruca- inleşen isalinin ö- yorlardı. her gün biraz daha daha - solu- r, biraz daha ölüme yak- daşıyordu. Nihayet bir gün her şeyden ümidi kesen babası, karsına dedi ki Çucuğa al da — Haham Başıya git... Belki o kurtarır. | Rebeka ağlayarak Hahama | 'itti, anlattı : Hakkı var! Bilmece — Çöcuklar, size bir bilmece söyleyeyim, biliniz bakayım. — Söyle. — Tatlı neden yapılır? — Bu da bilmece mi yal. — Bilin bakayım. — Bekenden, silemediniz işte. A Şncuklzr, limonata neden — Sen saçmalıyorsun. — Canım 'siz — hele cevap veriniz. — Limondan — Bilemediniz işte. sualime — Omlet neden yapılır çocuhlar?. Çocuklar artk kızdılar, cevap vermediler. Hakları da var. Çünkü opletin yumurtadan - yapıldığını söyleyecel ben gene: — Bilemediniz işte! diyecektim Çocuklar kızmayınız.. Dünyarın ber yerinde tatlı şekerle, limo- 'nata limonla, ömlet yumurtoyla yapılır. Fakat bizim memlekette, iş böyle değildir. Limonatanın, tatlının, ömletin, kahvenin, yağın, pey velhasılı kelâm mevadı goayen Hşle İ yeeklan ancak cenabı hak bilir. Egu kahve kahve olsa, yağ, olsa, üzerlerine: * Halis yağ, halis kahve diye yafta yapıştıtrmak lüzümu hisse- dilir miydi?. Tatlı, dedi; iz gibi şekerden, limonata bildi ribi limondan yapılsaydı, şekerti Sakkâakinın camekânlarında şu teminatı oku- marzdık: - Şekerlerimiz, şekerden mamuldur! Limonatacılar: Limo- rımız limondan yapılmıştır! diye yemin etmezlerdi. Bunları gördükten sonra ömle- tin yumurtadan yapıldığına nasıl isaanmi , D ğlarda balmumu, — peynirler- de'tebeğir, “socuklarda 'eşek eli kahvede süpürge tohumu, bilmem hangi yeyecekte ziftin peki karışık olmadığı ne malüm?.. Omletin safranlı mısır onundan yapılma- dığını biliyor muyuz? Neler yiyoruz?.. Neler içiyoruz?. Ve işin asıl tuhafı: Nasıl — yaşıyoruz? — Şaşılacak şeydir yahul » — Aman, dedi, bir mucize yap da. çocuğum kurtulsun. Haham Rabekaya , — Evine git ve * Şema İzrael . duvasını oku ! Tav- siyesinde balundu. Kadın gitti. On beş gün sonra, gene Hahamın karşı- sına geldi : — Aman Haham efendi, çacuğum — isalden — kurtuldu, kabız oldu. Bir mucize gös- terde, g —£ 'Şema Tzrael, siz bu duanın kabızlık ver. diğini unuttunuz galiba |

Bu sayıdan diğer sayfalar: