26 Temmuz 1934 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 10

26 Temmuz 1934 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Yazan: SULEYMAN KÂNI SARAY ve BABIÂLİNİN İÇYÜZÜ — Tercüme, iktibas hakkı mahfuzdur — 26 Temmuz 1924 Tetrika No, 320 “Bize bakkal, kasap itibar ediyor, bu yle itibar görmiyenlere parayı bö Arifi paşa gayet edip, namus- lu, kanaatkâr bir zattı, O da Ali paşa gibi resmiyete pek riayetkâr- resi daima ilikli bulunurdu. Hatiâ ölümünü intaç eden has liğında kendisini ziyarete gelen lere çıkmamağı yapamaz, çıkar ken setresini giymek için bekletti. Zinden dolayı itizarlar ederdi. Soğuktan çok korkardı. Oturdu” Bu odamın kışın son derecede &- cak olmasını isterdi. Ziyaretçiler teeddüben sıcaktan şikâyet etme- seler bile Arifi paşa rahatsız ol duklarını anlar, özürler dilerdi; fakat gene uşağa sobaya odun koymakta ihmal etmemesi için gizli işaret çakmaktan geri kak mazdı, i Yazın bile sıcak tutacak çama- Şir giymekten hoşlanırdı. Tunuslu Hayreddin paşa üzeri: ne sadrazam olunca (9 şaban 1296 - 3 zilkade 1296) kendisine Hayreddin paşa gibi 100,000 ku- Tuş maaş tahsis olunmuştu. Parasızlığile beraber Arifi pa #a makamının haysiyetini muha- faza için emsali gibi kapısını açık bulundurmak mecburiyetinde gö- rürdü, Sofrasında iyi yemek yenilirdi. Ağası Yuvan ağa evin idaresin- de ipin ucunu kaçırmamak için bütün sadakatile uğraşırdı. Becerikli Yuyan ağa leb deme- den leblebiyi anlıyan feraset er. babından idi de. Arifi paşa kimseden bir şey is temekten hoşlanmazdı. Yüvan ağa paşasının nazarlarından, ballerin- den ne istediğini anlar, hemen ge- tirirdi. ! Arifi paşanın sadarete tayini sırasında hazinede fevkalâde mü. zayaka dolayısile maaşlar çıkamı- yordu. Meliye nazırı Zühtü efendi (6 cemaziyülevvel 1296 - 3 zilkade 1296) Arifi paşanın hal ve ihtiya- ını bildiği igin: — Size bir maaş vereyim! Teklifinde bulunur. Arifi paşa: bakkal, esnaf itibar edi- yor, Bu parayı böyle itibar göre- miyenlere tevzi edin dığı bir cevanmertlik gösterir. Arifi paşa üç ay kadar süren sa- 'daretinde hiç maaş alamamıştır. Sadareti zamanına ait iki maaşı ise | | veresesi tarafından bile tahsil edi. lemiyerek ebedi tedahüle kalmış! Padişah cilvesil Osmanlı Rus harbi sulh müza- kerelerile neticelenirken . İngiliz donanması Marmarâya girmişti; bunun üzerine Ruslar da İstanbul şehrine bir firke seker ithal eb mek istediler, Bundan hükümet büyük deliyi düştü, İstanbulun Rus askerile iş- galinden tahaddüs edecek ahval hesap ve tahmin olunamıyacağın- dan devletçe ne yolda hareket 1295 saferinin onuncu günü Yıl. diz köşkünde, padişah huzurunda. fevkalâde bir meclis aktolundu. Bu (şürayı saltanata) mansup se mazül vükelö, mülkiye, i i f i amm snmçamasmaz. rini edin ,, ye, ilmiye ricali, âyan ve mebu- san reislerile bazı mebuslar da- meelin © odasina un kapılarım aç- trdı, Oradaki tahtına oturdu. Şürayı saltanat Ruslar İstanbu- la girmek isterlerse harben mü- | dafaa etmek mi, yoksa muslihane bir mukavele altında girmelerine müsaade eylemek mi münasip ola- cağını müzakere edecekti Padişah meclis toplanmazdan evvel ametçi Mahmut Celâleddin. beyi - paşa - mahsusan huzuruna celbetti, işin vardığı müşkül ve mühlik neticeden bahi | — Rusya askerinin İstanbula | dühulüne cevaz gösteremem! Üme- | yayı askeriyemiz cebanet izhar ey- | liyorlar! Ben nefsimce her feda- kârliktan çekinmem. Sancağı şe- vifi çıkarıp Rus ordusu üzerine gitmeğe hazırım. Bunu mecli » şürayı saltanata - tebliğ etmesini | başvekil paşaya söylel İradesini verdi * Başvekil ve dahiliye maziri Ab- met Vefik paşa (gurrei safer 1295- 15 rebiülâhır 1295) saraya gelin- ce Mahmut Celâleddin bey içtima dan evvel bu iradei seniyeyi ken- | dizine tebli Keskin fi Ahmet Vefik pa- şa kendine mahsus e — O sözler cilvedir. Meram bi. | zi tecrübedir, Biz işimize bakalım! | Diyerek mütebessimane yürü- yüp meclise girdi. (1) Müzakere başladı. Vükelâ İngili: tanbula gelmesi olmazsa, müdafaa: idarsızlı. ğa mebni otuz bin kadar askerden mürekkep olacağı ai lan Rus ya fırkasını da muslihane bir mu- kavele altında İstanbula kabul et- mek, cebri muameleye meydan vermemek fikrinde idiler, Askeri ın reyi de bu merkezde Muarızlardan Tophane müşürü Namık paşa Bu halde Osmanlı hüküme- tinin nüfuzu kalmaz; Ruslar padi- şahımızı bükümleri altında bulun- dururlar. Böyle bir iehardan m ire iş | nini öldürür, ve heyeti devleti Anadolu yakasi» pa geçirmek icap eder! Dedi, Namık paşa şu cevap ile sustumulduz Padişahımızin ve heyeti izmike tanbuldan çıkması tacil eyliyeceğinden asla caiz değildir. Böyle fevkalâde ah- yal arasında sebat ve metanet gös- termek lâzımdır. im Kara Halil efendi (15 recep 1294 - 15 rebiülâhir 1295) evvelce Ruslara mukave- met iktidarsızl sir yapılmış olan mazbatayı mühürlemiş iken mecliste ittihat ile müdafaaya ça- lşılması farzolduğunu ileriye sürdü. İstanbul mebusu aslarcılar kâh» yası Ahmet efendinin hükümetin hareket tarzma tarizleri Abdülha- midi son derece kızdırdı. (2) “Abdülhamit Ahmet efendi gibi lifler hakkındaki şikâyete sayıp döktü; bu arada: — Tebaamdan arkama kim dü- şerse alıp ölünceye kadar cenke- derim! Bana kimse ittiba etmezse din ve milletime sadakatle çan vermiş olduğumu isbat için yal. muzca Rus ordugâhı mukabiline giderim, bir tabanca ile kumanda» sonra kendim de ayaklar alında kalırı Diye salon cen; de gör terdi. Sonra hiddetle meclisten çe- kilip gitti. Mecliste bulunanlar işi kisa kes- mekten başka çare göremediler. Rus fırkasının mahsusan akto- lunacak bir mukavele aktile İstan bula kabulü zaruri olduğuna dair bir mazbata yapıldı. Padişaha takdim olundu. Bu mukavelenin için Namık paşanın Rus kı rargâhına © gönderilmesi tensip olundu. Meclis te Fakat Namık paşanın gitmesi ne lüzum kalmadı. geldi. Çar İngiltere devleti nanma hakkında ittihaz edeceği kati karara kadar askerinin stan- bula girmesini tehir ettiğini bik dirdi. (Arkası var) Ü) Mirat halil; tarih mosahabeleri, Astarlar kAbzasle sultan Hami macorak asan meclisi hakkin» akin ii üre ey Si pedi Izmir güreşçileri bir arada İzmirde mıntaka güreşleri bitmiştir. Türk Spordan 79 kilada Mustafa bütün rakiplerini yenerek galip gelmiştir. 87 kiloda Sabri (Altay), Safi (Göztepe) ye iniyode tuşla” galip gelmişti. 61 koda Mul a e dar RİZA Aylara kenan T kımile Altınordu arasında bir maç yapılmış, Altınordu 3-2 galip gelmiştir. “Akşam, ın edebi tefnikası: 43 PAT — Ben bizim Hulüsi beye de söyledim. O bu maden işini bir tesadüfle elde etmiş. Eskiden gümrükte memurmuş. Sonra ga- liba (bir gemide kâtiplik etmişal Bu sırada Karadenize çok sefer yapmış. Bu seferlerin birinde ge- mi Zonguldakta kömür alırken Hulüsi bey bakmiş ki bu işte çok dalavere var. Tartı, hesap yok. Su kaldırır yeri çok.. Hulüsi bey Zonguldakta kal miş, Politika işlerinden hoşlanan, entrikacı bir adam. Orada par 81 az, fakat esası mühim bir â girmiş... Ondan sonra asla kesilmiş, kömür işlerine biraz 'daha karışmış. Nihayet o da Zonguldakta bir kaç kömür oca- Zınin sahibi olmuş... İlk bakışta bunda fevkalâdelik görünmez. Bazılari gibi sırf falanın, fili koltuğu altında zengin olmu yılmaz. Az çok hizmeti var, e kâsı var, işi kavrayışı var. Fa- kat anadan doğma, bu. işlerin tam ehli bir adam olmadığı da aşikâr. Suat Rahmi dedi ki: — Fakat Hulüsi bey gene tu- tutumlu ber halde i derim. Seviye şiddetle itiraz elti: — Hayır, hayır.. Bu işlere ben de merak sardım. ömür ticareti bir zamanlar çok kazanç bırakı- yormuş. Fakat son zamanlarda rekabet, anlaşamamazlık bu ka- zançlara nihayet vermiş, Şimdi ün madenciler hazırdan yi yorlar. Genç kadın zeledi ve ciddi bir bahsin bam teline dokunur gibi kaşlarını kak 'dırarak devam etti: — Zaten bizim zenginlerimizi kül, kömür eden de bu ya... Bu yıl meselâ yüz bin lira kazanı: yorlar.. Tam yüz bin liralık bir de masraf bütçesi yapıyorlar, O yüz bin lira geldiği gibi gi Ticaret bu, Her zaman randımanı vermez ya, yıl kazanç masrafı da hiç olmazsa buna gi re yapmaları lâzım değil mi? Ne gezer, onlar gene ayni ahenkle devam ediyorlar. Hattâ sefahar tin tadını aldıkları için biraz dar ha kızışırlar, masrafları yüz bi- ni aşar. Bu fazlası kazançtan de Bil, krediden, itibardan gelir. Bankadaki hesapları açıktır. 1 barlarına göre para çekerler. Seviye âdeta bir bankanin ranseniman memuru gibi şeytani ir göz hareketile bu itibarm manasını deşti — Bankalar böyle pupayelken iflâsa doğru giden tüccarı yemle mek, ayni Gelecek seksen bine ini batacak geminin enkazını ve son hamulesini elde etmek işin kredi hesabını tatlı tatlı bir yem gibi uzatır... İş artık yeni tüccar efendinin. altından kal bale geldi mi... — Tamam, O zaman banka- nın eli demir gibi yapışır. Artık yeni zengin kötülemiştir. Sün; sü düşmüştür. Bir gün evvel tanbul sefahat ölemlerinde ismi geçen, her yere kafası yukarıda, omuzları geride, burnu havada iren tüccar efendi havuza düş” üş kedi yavrusuna dönmüştü Biri elini uzatsa hemen sü yalanır, yaltaklarır... Genç kadın Suat Rahminin masasındaki bloknotu adı. Kur. kalemi ile oray Bürhan Cahit RON isimler sıraladı. devam ekti, — Bunlardan hemen hepsinin lerini tanırsınız değil mi? için iki yıl evvel Sonra gülerek diyorlardı. Geçen gün Hulüsi bey bahsediyordu. Vaziyeti o kadar bozulmuş ki es- lira, on yormuş, Amma iki yıl evvelki halini bilmem işitiniz mi? Avrupa se yahalerine — çıkarken buradan metreslerini, metreslerinin koca larını da boraber taşıyor, en lüks atellerde, en pahalı eğlence yer. lerinde vakit geçiriyordu. Onun bir Avrupa seyahatinde yüz bin lira sarfettiği söyleniyordu. Suat Rahmi dayanamadı. — Çılgınlık! diye haykırdı. — Tabit çılgınlık. Bunu şöyle böyle bir tesadüfle eline para ge- genler değil, yetmiş yedi ceddi milyoner Hint racaları yapabi- lir değil mi? — Onların bile hesabı, kitabi vardır. — Tabii. Böyle ölçüsüz gidin- ce tabii işler biraz tersine döndü mü beylerimiz ispetaklak oluve- riyorlar. Bir iki yıl piyasada zen- gin iş adamı diye parmakla gös terilirken bir iki hafta içinde amları, nişanları siliniyor, ken- dilerinden bahsedilmez oluyor. ; — Çek doğru, amme biraz para kar 2 sermaye yaptın. re etsene. Ne münasebet azanç Tanrının yılı süre- cekmiş gibi har vurup harman savuruyorlar. Hem bizim zengin- lerimiz biraz | tüylendiler mi, biraz bitleri yağlandı mı rahat oturamıyorlar. Sanki kirk yıldan- beri varlık, servet içinde kulaç atıyorlarmış gibi enginlere açı iyor, sefahat deryasında yüzme- ğe başlıyorlar... Tesadüf, şans, her neyse madem ki biraz dün- yalık yüzü gördün. Eski halini ne çabuk unutursun. Karabaş mahallesinde isli kan- dil altında kurtlu bakla y. ni neden inkâr edersin de ana- dan doğma zengin olduğunu id- dia edersin. ip keçe suyu soğuttuğun zaman- ları hatırlamaz gibi buzluklardar ki şampanyanın lezzetinden bah- Kuyuya testi sarkı- sedersin, Bunları de kat insan hiç olmazsa çoluğunu, goruğunu düşünür değil mi? Ço- cuklar bir tarafta sütü bozuk mürebbiyeler elinde sürünür, kırk yılda bir babalarının yüzü- mü görünce: — Papa... Diye acayip frenk kırmalıği yapar. Anneleri de Beyoğlu ter- zilerinin Paris artığı maskaralık- ları içinde türlü gülünç kıyafet. lere girerken muhterem babalari ya kırk: yıllık kumarbazların kol- tuğunda sabahlara kadar parn verir, yahut böyle türedi arıyan sefahat düşkünü kadınların kız- gin kokulu porsuk kucaklarında sabahlarlar, Böyle aile hayatının sonu ne dir bilir misi Bu beyler bir kaç yıl içinde türbe kandili gibi sönerler. Hanımlar atıldıkları ye- eçelim canım, Fa- ni âlemin içinde kırkından son- Ya azgınlık gösterip kepaze olur lar. O ana ve baba sevgisinden uzak, türlü milletten mürebbiye ler elinde yetişen çocuklar da may akidesiz birer ne ol.

Bu sayıdan diğer sayfalar: