22 Şubat 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 12

22 Şubat 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SARAY ve BABIÂLİNİN İÇ YÜZÜ Yazin: SÜLEYMAN KÂNİ İRTEM —Tercüme, iktibas hakkı mahfuzdur Tetrika ittihad ve Terakki cemiyetine aid bazı mühim vesikalar Şimdi elde bulunan vesikalarla ni- İttihad ve terakkiye dair | Abdülhamidin son saltanat senele- rinde cereyan eden hâdiseler, hususi- le jön Türklerle meşrutiyetin ilânı ba- hisleri hakkında yazdıklarımın bu hâ- diselere ve bahislere dair hususi mald- mat sahibi olanları bildiklerini orta- ya koymağlı sevkeylediğini görüyo- rum ve buna çok a ibürcn. O seneler ahvaline, hâdiselerine şahid olanlar seneden seneye azalıyor, sağ kalanlarımızın da pek uzun sür- miyecek bir zaman zarfında bildikleri, gördükleri, işittikleri kendilerile bir- likte defnedilip gidecektir. Buna mey- dan verilmemesini o devirden bugün hayatta kalanlar için tarihe karşı borç biliyorum, Meşrutiyetten evvel Selânikte İtti- had ve Terakki cemiyeti vilâyet he- yeti merkeziyesinde bulunmuş olan emekli albay Süleyman Fehmi Tun- çayın bu borcunu ifa etmek zamanı geldiğine kanaat hasıl eylediğini mem- nuniyetle müşahede etmekteyim. Gene meşruliyetten evvel miralay rütbesile Kosova jandarma alay ku- mandanı olar emekli general Galibin dahi bu fikir ve mütalâada bulunduk- larını anladım. o General Galib Kosova vilâyetinde İttihad ve Terakki cemiyeti teşkilâtı. nın nasıl teessüs ve tevessü eylemiş ol- duğuna, Arnavudların Firzovikte top- lanmaları hâdisesine, kendisi Hare ket ordusile İstanbulda iken Abdülha- mide hal'ini tebliğ eden heyette ordu- nun mümessili sıfatile hazır buluna- rak osırada gözleri önünde neler cere- yan ettiğine dair mazput hatıratını neşretmek emelinde bulunduğunu bil- dirmişlerdir. Albay Tunçay bana gönderdiği bir mektupta (Meşrutiyet doğarken) baş- lığı altındaki tefrikalarımda meşru tiyetin ilânına tekaddüm eden günle- Te aid ve hasseten Selânikteki vakala- ra dair yazılarımda bazı noksanlar gör“ düğünü beyan ile bu noksanları ikmal etmek istediğini obildirdiği U gibi bazı vesikaları da İare ve tevdi eyle- mek lütfunda bulundu. : Bundan do- layı kendisine pek müteşekkirim. Ben (Meşrutiyet doğarken) tefri- kalarımda en ziyade 23-24 temmuz gecesi Yıldız sarayında cereyan eden müzakereler üzerine Abdülhamidin meşrutiyeti ilâna nasıl karar verdiği- ni tesbit ve tasvir etmek istemiştim. 23 temmuza ve daha evvelki günle- Te dair yazdıklarım buna mukaddime kabilinden bir hülâsadan ibaretti. Şurasını da arzetmek isterim ki ben İttihad ve Terakki cemiyetinin Ohri merkezinde cereyan eder: ahvali ta- mamen, Manastır ve Resne merkezle- rindeki hareketleri de kisiilen mevsuk olarak biliyorum, Bünları bügüne ka dar basılmamış olan (Ohri milli ta- buru) eserimdetoplamışımdır. Ancak merkezi umumi ile Selânik ve Üsküp merkezlerindeki işler ve teşebbüsler hakkında - edinebildiğim o malümat mahdud denilebilecek derecede ve da- lerinde İttihad ve Terakkinin dahil teşkilâtına ve merkezi umumi ile Se- lânik vilâyet heyeti merkeziyesinin te- jebbüsat ve leraatına pek az temas ey- lemişimdir. Mütekald albay Süleyman Fehmi Tunçayın bana tevdi eylemiş olduğu vesikalar arasında İltihad ve Terak- ki cemiyetinin biribirini müteakip tanzim ettiği nizamnameler dahi var- dır. - Bunlar cemiyet teşkilâtında meşru- tiyetten sonra yapılan — değişiklikleri gösteriyor. İttihad ve Terakki cemiyetinin meş- rutiyetten evvelki gizli . nizamnamesi elde değildir; hattâ kimsede mevcu- du bulunduğuna dair malümat bilş alamadım, No. 94 4 zamnamelerin tetkikinden istihsal ey- lediğim malâmatı sıraslle gösterece- ğim. En ziyade albay Süleyman Fehmi 'Tunçayın himmetine medyun oldu- ğum bu hususi malümat İttihad ve Terakki tarihinde bugünlere kadar meçhul kalmış bazı noktaları tenvir edecek ve bazı yanlışları da düzelte- cektir. Meşrutiyeti müteakip ve cemi- yetin 1908 senesi eylülünün on seki- zinde ekteylemiş olduğu ilk kongre- den evvel (Osmanlı Terakik ve İtti- had cemiyeti teşkilâtı dahiliye nizam- namesi) ünvanlle tertip edilmiş olan mizamnme meşrutiyetten evvelki giz- li teşkilâtı gösteren birçok maddeleri ihtiva etmektedir, Bu nizamnamenin tertibinde o zaman süvari yüzbaşı ve- kili olan albay Süleyman * Fehminin himmeti sebketmiştir. Talât bey eski rizathfiame üzerine yapılatak tadilât hakkında kendisine: — Sen çekirdekten yetişmişsindir. Hangi noktaların tashih edilmesi lâ- am geleceğini bilirsin. demişti, Bu nizamnamenin birinci ve ikinci maddelerinde cemiyetin maksadı şöy- le gösteriliyor: (Vatanı bugün bulunduğu vahim ve hatamâk halden, milleti: giriftar ol- muş bulunduğu zulüm ve esaret pen- çesinden kurtararak insanlığa lâyık bir surette yaşamak, cins ve mezhep farkı olmıyarak bütün. Osmanlıların mukaddes vazifeleri ve bedih! hakları muktezasındandır, Bu mukaddes hak- ların ve milli menfaatlerin istihsali, istikrarı ve milletin siyasi ve esasi hak- Jarırım muhafazasıni kâfil olan 1293 kanunu esasisinin tamamen tatbiki ve meriyelinin devamı cemiyetin mak- sadının esasıdır, Osmanlılar bu maksada vüsul em- rinde müttehiden çalışmak ve kavmi menfaatlerini dalma müşterek gör- mekle mükelleftirler. Bu sebeple cins ve mezhep dâiyesile tefrika husulüne çalışanların emellerinir. husulüne mâ- ni olmak dahi cemiyeti esaslı vazife- lerindendir). Cemiyetin maksadını böyle tayin eden bu nizamnamenin diğer ehemmi- yetli maddeleri de şunlardır: Merkezi umumi Osmanlı ülkesi da- hilinde bulunacak, fakat bulunduğu mevki hiç bir vakit ilân edilmiyecek- tir. Cemiyetin harici teşkilât merkezi Paristedir ve bu harici teşkilâtın ayrı nizamnamesi vardır. Merkezi umumi heyeti dördü vilâ- yet merkezlerince intihap olunanlaria tecdid edilmek üzere beş azadan iba- #rettir, Merkezi umumi cemiyetin tevessüü, | torakkisi esbabını istikmal eyler; vilâ- yet beyeti merkeziyeleri arasında ifti- bat ve münasebeti - temin, “bunların muamele ve hesaplarını teftiş, harici merkezi umumi ile muhabere eder, Vilâyetlerdeki merkezler köy, nahi- ye, kaza, liva, vilâyet itibarile mafevk- lerine tâbidirler. Her merkezin idare heyeti üç kişiden mürekkeptir. Bün- ların üçer mülâzimi de bulunur. Her merkez massrifini çıkardıktan sonra hasılatından kalanı merkezi umumi- ye isal edilmek Üzere mafevk merkeze gönderir. Heyeti merkeziye idare heyetile mü- lâzimlerden ikisinden ibaret olmak üzere beş kişiden mürekkeptir. İdare heyetleri mühim işlerde şubelerin rey- lerine müracaat ederler. Cemiyete kabul edilecek olanlar tay- siye edenlerin mesuliyetleri altında idare heyetinin tahkik ve tensibi Gze- rine tahlif edilerek alınırlar. İdare he- yetince intihap olunan ve senede bir değişen tahlif heyetleri bir rels ile iki azadan mürekkep olur. beri refakatlle tahlif merkezine götü- rülür, evin içinde döndürülüp dolaştı rılır, böylece tahlif heyeti huzuruna çıkarılırdı. k (Arkası var) 22 Şubat 1938 ——— 21 Şubat 928 Salı İstanbul — Öğle neşriyatı: 1230: Plâkla 1250: Havadis, 13,06: 1330: Muhtelif piâk neşriyatı, 14: SON. kşam neşriyatı: 17: İnkilâb dersi: Üniversiteden naklen Yusuf Kemal Ten- girşenk, 1330: Plâkla dans musikisi, 1045: Rinönü Halkevi neşriyat kolu namına Nusret Sefa, 19: Fatih Halkevi gösterit kolu tarafından bir temsil, 19,30: Konferans:- Eminönü Halkevi sosyal yar- dım şubesi, namına, Muvaffak Benderii (Türk roman ve hiküyeciliği), 10,85: Bor- | sa haberleri, 20: Klüsik Türk musikisi: Okuyan Nuri Halil, keman Reşat, kemen- çe Kemal Niyazi, tanbur .Dürrü Turan, Kanun Vecihe, ney Tevfik, nsfiye Salâ- haddin Candan, “ut Sedat, 2030: Hava raporu, 3043: Ömer Rızi tarafından arabca söyler, 20,40: Vedia Rıza ve ar- kadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, (Saat ayarı), 2148: Tah- sin ve arkadaşları tarafından Türk mu- sikisi ve halk şarkıları, 2150: ORKES- “RA; 1 - Lalo: Le Rol d'Ys, Ouverture, 2-Leopold: Polonia fantasle, 3-Poussigne: İdyile, 4 - Cremicux: Guand V Amour refleurit valse, 5 - Chopin: Polonaise, 2245: Ajans haberleri, : Plâkla snlo- lar, opera ve operet parçaları, 2820: Son haberler ve ertesi günün programı, 2330: SON. Ankara — Öğle neşriyalı; 1230 - 1250: Muhtelif plâk neşriyatı, 1250 - 13.15; | Plâk: Türk müsikisi ve halk şarkıları, | 13,15 - 1530: -Dahill ve harici haberler. Akşam neşriyatı: 1830 - 10; Muhtelif | pik neşriyat, 19 - 1950: Türk musikisi | ve “halk şarkıları (Servet Adnan ve arka- daşları), 190 - 1048: Sant “ayarı ve Arapça neşriyat, -19,45 - 20.15: Türk mu- sikisi ve halk şarkıları (Nezihe ve arka- daşları!, 20,5 - 2040: Sıhhi konuşmaz Prof, “Dr. 8. Kâmil 2030 - 21: Piâkla dans musikisi, . 21 - 21,15: Ajans haberleri, 21,15 - 21,55: Stüdyo salon or- kastras: 1 - E. Bach: R. Röveli du prin- temps, 2 - R. Wagner la Walkyrie,3 - Mendelssohn: Romance sans paroles, 4 - A. Bolto: Mefistofele, 3155 - 22: Yarı program ve istiklâl marşı, eğlenceli içiren; © Saat 24 den itibaren ” Alman istasyonları 24 de dans muika- ina devam — Radio Paris 24,15 de salon m » Türkiye Tıb Encümeni: Encümeni 23 şubat KAPTAN PAŞA GELİYOR Tarihi Deniz Romanı Yazan; İskender F. Sertelli memmun Tefrika No. 149 Kırlangıç, kuş gibi uçuyordu. Bütün kaptanlar Sinan reisi kıskanıyorlardı — Yavrucuğum demek yaşıyor- muş! Diyerek yattığı yerden doğruldu, Fazla düşünmeğe vakit, bulamadı. İşte bir haberi — Salih reis, Sinan reisi acele ça- garıyor. - Sinan; — Acaba ne var? diyerek yerinden fırladı. Elini yüzünü yıkadı, açıldı. Geniş bir nefes aldı: — Belki bugün Rodostan hare- ket edeceğiz... ” Akdenizde üçüncü tehlike: Greçyano! Salih reis güvertede dolaşıyordu. Bumundan hızlı hızlı soluduğuna bakılırsa, bir şeye canı sıkıldığı an- Maşılıyordu. Donanma Kumandanı, Sinanı gö rünce: — Oğul! dedi - iyi ki çabuk-gel- din.. hiç duracak vaktim yoktu, Bu gece uzaktan gelen kayıkçılardan iç sıkıcı bir haber aldım, Akdenizde üçüncü bir tehlike belirdi... Sinan bir şey anlıyamadı: — Üçüncü tehlike ne demek? Diye dudağını büktü. Salih reis ilâ- ve etti: — Yani yeni bir korsan. Üçüncü tehlikeli adam... — Kimmiş bu tehlikeli adam? — Sen onu çok iyi tanırsın: Sinyor Greçyano... — Ne diyorsunuz... Venediğin bu eski şövalyesi hâlâ uslanmamış mı? - <- Kurdun huyu, canından sonra çıkar derler. Greçyano da ancak öl- dükten sonra uslanacak, — Onu denizde görenler mi var? — Evet, Sadece görenler değil Kayıkçılârı çevirmiş. <Rodosa yolunuz düşerse, Türk denizcilerine benden s& lâm söyleyin!» demiş. Bu istihzaya dayanılır mi hiç?... — Siz üzülmeyin! Kefalonya. pa- 'nâyırından dönüşte onun da hak- kından geliriz evelallar... — O zamana kadar bu herife mey- danı boş mu bırakacağız? — İsterseniz beş on gemi ile ku- lunuz hemen takibine gideyim! — Hayır. (Korkunç Filip) bize on- dan fazla lâzım. Bu işi Kefalonya- dan dönüşte yaparız. Şimdi ben bir Bile düşündüm: Buradan bir kaç rum kayıkçısını para ile kandırıp denize çıkaralım. Greçyanoya ras- layınca ona bizim kendisinden çok çekindiğimizi söylesinler. Greçyano çok mağrur bir şövalyedir. Bunu du- yarsa, sahillerimize daha çok yak- laşır ve bir yerde gizlenip kapan- maz. — Çok iyi. bunu hemen ya -— İşte ben dö senin bunun için çağırdım. Bu işi sen daha iyi becere- bilirsin! Şimdi limana in. oradaki Giridli kayıkçılardan bir kaçına pa- ra vadet.. ellerinede bir mikdar altın ver, Kimseye sezdirmeden he- men yola çıkar. Vazifelerini tamam yapıp döndükleri zaman vadedilen parayı Rodos beyinden alsınlar. Ben Mustafa beye de ayrıca tâlimat ve- ririm. Haydi, göreyim seni, Sinan! Bu işi başarmadan gemiye dönme! “ “ Rodos'tan ayrılış.. Sinan iki rum kayıkçısile uyuşa- rek, onları derhal yola çıkarmıştı. Türk donanması ertesi sabah er- kenden yelken açarak Rodostan ay- rıldı. Salih reis, Kefalonyadan döndük- ten sonra, Ssinyor Veneyro ile Vene- dik şövalyesi Greçyanonun peşlerini kovalıyacaktı. Venedik sulh muahedesinin çok ağır şartlarına rağmen, Akdenizde dolaşan ve Türk sahillerinde görü- nen korsanların sayısı gün geçtikçe artıyordu. * Mahmud rels, yanındaki dümenci- ye, önde giden bir kadirgayı göste- Terek: — Kırlangıç, dalgaların üzerinde kuş gibi sekerek, âdeta ouçarcasına gidiyor, dedi, bu tekne eskiden bü kadar hafif değildi. Sinanın “eline geçince tüy gibi hafifleşti Dümenci başını çevirmeden - önü ne bakarak - cevap verdi: — Sinan reis her bindiği tekneyi böyle hafifleştirir. O, dalgaları yen- mesini, fırtınalarla boğuşmasını bk len bir kartaldır. Mahmud reisin kaşları çatıldı; — Dalgalar ve fırtınalarla boğuş masını biz de onun kadar biliriz. O, ön beş yıllık bir denizeldir. Ben otuz yıldanberi dalgaların koynunda do- İaşıyorum, — Öyle amma, aslanım!... Her yi ğitin bir ayran içişi vardır. — O, ayranı ağziyle içmiyor mu? Dümenci gülmeğe başladı... Mahmud reis güverteye doğru yü rüdü, Dümenci kendi kendine söylendi: — Sinan,ne talihli bir kaptan! Herkes onu kıskanıyor... * Amiral gemisinde.: iki yelkenci ko- nuşuyor: — Kırlangıçı gördün mü? — Havada martiler uçuşuyor... — Denizde yüzen Kırlagıçtan bal- Sediyorum. Sinan reisin kadirgası- ni görmüyor musun? Hele bir bak... Sülün gibi gidiyor maşallah... Yelkencinin biri kaşlarını çattı: — Koskoca donanmada Kırlan- gıçtan başka uçan kuş yokmuş gibi, herkes ondan bahsediyor. Sinanın gözünü oyacak ne kartallar var içi — Ne o? Sen de çekemiyorsun gi- Mba onu?! Yelkenci cevap vermeden uzaklaştı. Arkadaşı, elindeki yelken ipini direğe sararken, kendi kendine mı rıldanıyordu: — Sinan, ne talihsiz bir denizcil Herkes onu kıskanıyor... po «Elini havaya uzattı.. gökten bir yıldız kopardı! Dümenci Hüseyin ile yelkenci Yu- suf bahse giriştiler; — Ben, kırk yılık dümenciyim. Bu uzun yıllar içinde neler gördüm, neler geçirdim, İddia ederim ki, Sk nan rels, eğer (Korkunç Filip) Ke falonyaya gelirse, onu muhakkak yör kaliyacaktır. — Bende eski bir yelkenciyim. Bütün ömrüm denizlerde geçti, Ye min ederim ki, (Filip) Kefalonyayâ gelmiyecektir. — Nereden biliyorsun? Rüyasını mu gördün yoksa? — Şakayı bırak, Hüseyin dayıl (#ilip) bizim buralarda dolaştığımı- zı haber almıştır. Bu yıl Kefalony& panayırına ayak basmaz. O kadar enayi mi bu herif?! — Allah şaşırtır, oğul! O, her yıl Kefalonya panayırından haraç ak madan duramaz. Bu yu panayırs gelmezse, Papanın yıllık hediyesini nereden verecek? — Papaya yıllık hediye götüreyin derken, kellesini verecek değil Y& (Filip) Akdenizin eski kurtlarından” dır. Esen rüzgârdan haber alır. EU parça yelkenli -Akdenizde dolaşır d9 onun haberi olmaz mi hiç?! — O halde ne diye gidiyoruz Ke falonyaya? — Bir şüphe üzerine. Elbette gi deceğiz... Ona meydanı boş bırakâ” tak değiliz yal. : Hüseyin dayı bu bahsi fazla uzat mak istemedi. Aklına gelen şu KÜ" çük hikâyeyi anlatmağa başladı: — Sen Kefalonyadaki meşhur fak cayı bilir misin? y — Antvas'ı mi söylemek istiyorsunt — Evet. Adını duymüşsun kendini tanımıyorsun galiba!, (Arkası var) esen season Xd ki EEE SH Hmaz ALEvE DESİNERİM 4d S4 sanaya zasuonKreolimMsssirdosi Ass

Bu sayıdan diğer sayfalar: