22 Şubat 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7

22 Şubat 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Gazetenin çıktığı gün Ahmed Cen- giz bütün talebeye onar numara > verdil,, Ve o gün çıkan gazetede ukanlı feryadı ting yapılsa onun kürsüye çıkıp söz söylemesi ödet oldu. «Dine mit» gazetesi Ahmed Cengizin bütün faaliyetini üstünde toplıyan bir saha oldu, Fakat bu ateşli çalışmanın se- meresi dünya politikasından evvel mektepte görüldü: O sene mümeyyizler Cengizin sını» fındaki çocukların üçte ikisini dön- dürdüler!.. Cengiz, gazetede Loyd Corca yazdığı açık mektubun cevabi» nı beklerken merkezden aldığı bir emirname ile İzmir kazalarından bi- rine nakledildi!.. Bu hâdise Cengizin damarlarında kaynıyan heyecana bir de infial ekle- di. «Dinamit, gazetesi karilerine ve- da mektubu yazdığı gece, yaralanıp cepheden ayrılan bir kumandan acı sı duydu!.. Yeni tayin edildiği kasaba kendisi- ne o kadar yabancı idi ki değil onun- la birleşip bir gazete çıkaracak birisi- ni bulmak, bir kahvenin köşesinde Şöyle kayşı karşıya oturup dünya ah» valinden iki lâkırdı edecek bir kafa- dar bulmak bile mümkün olmadı. Günlerce, aylarca bekledi, arandı. Aşinalık ettiği kimseler ona hep mek» tepten, maariften bahsediyorlar, ilim ve edebden dem vuruyorlardı. Kara- deniz kazasında geçirdiği günler gö- Zünde tütüyor, orasile burasını mu- Kayese ettiği zaman iktidar mevkiini kaybetmiş siyasi mazuller gibi içi burkuluyordu.. Burada onun heyecanlarına iştirak edenler ancak bir kaç İstanbul gaze“ tesi idi. Boş zamanla- rmda gâzeteleri önüne serer, si- yasi makaleleri- Mİ ezberlercesine z noksan bulduğu taraflarmı kü- çük küçük harfs lerle satırlar arâ- sına ilâve ederdi .. Mektepteki işlerini şöyle, hatır için yapardı, Hem o, içinde bir siyasi ders, bir politika bahsi bulunmıyan bu ye- Te daha fazla nasıl alâka gösterebilir- Gi». Ne zaman talebeye kaynıyan sü- Yun nasıl buhar olup havaya gittiği- ni anlatmağa başlasa; içinin kaynı- yan heyecanının nasıl heba olup he Yaya gittiği aklına gelir, hemen bah- 8i değiştirirdi. Arkadaşlarının hepsi birer pedago- İl âlimi idi. Boş saatlerinde hep ç0- Cuk terbiyesine, çocuk ruhiyatına dair Ya çalışırlardı. Fakat bunlar Ahmed Cengize bir şey ifade etmezdi. Darülmualliminden çıktıktan son- Tâ kapayıp rafa koyduğu terbiye ki- tablarını o bir daha açmıya istek duy- mamıştı. Duymamıştı değil, dünya Politikasını düşünmekten vakit bu- lamamıştı!.. Oda meslektaşları gibi he zaman talebe kalabalığının kay- Dâyışıni seyre çıksa aklına pedagoji Mâzariyelerinden evvel nümayişler, mitingler gelir, bu haşarıların başına B€çip meselâ bir konsolosun evini taşlamayı, bir düşman bayrağı yırt- Mayı, bir kopile dayak atmayı düşü- mürdü,, Tayininin ikinci yılı sonunda, ar- gelen ( takdirnameler daşlarına Yazan ve resimlerini yapan: Cemal Nadir ZI INR arasında Ahmed Çengize yazılmış bir tevbihname çıktı, Meslekteki ihmal ve tesey- yübünü gören müfettişler onu merkeze şikâyet etmişlerdi. O bu tevbihe karşı sus madı, Zaten böyle bir mücadele, onun arayıp ta ae bir nimetti, Se- nelerdenberi paslanan kalemini tek- rar yağladı, tâ Bulgariştandaki ço- cukluk hayatından başlayıp orada kan kardeşlerimize reva görülen me- zalimi, muhacirlik safhalarını, Darül- muallimin hayatını, başmuallimliği- ni ve «Dinamit» gazetesi sütunların. daki neşriyatını sayıp dökerek tam 35 tabaka eseri cedid kâğıdı doldur- du!.. Gelen cevap gayet kısa idi: Ah- med Çengize mektebin müfredat programını tatbik etmeği tavsiye edi- yordu... Bu cevab Ahmed Cengizi biraz ken- dine getirir gibi oldu. O yi vedaha ertesi yıllar sınıfından geçen taâlebe- ler hep İyi numaralar alarak geçtiler ve gene müfettişlerin raporile vilâyet merkezinde bir idadi hocalığına terfi edip gitti, * Bacaklarında meşin getirler, hâki renk külot pantalon, sırtında yarım gocukla başladığı malâmatı vataniye dersi onun politika damarlarını ka- bartan bir hâdise oldu. Neden şimdiye kadar yalnız dürusu eşya, hesab, hendese okutmuş ta böy- le malümatı vataniye gibi kendine en uygun bir dersi üstüne almamıştı. şaştı, kaldı!.. Çocukların ders seviyelerini yokla- makla geçen ilk dersten sonra ikinci ders bir parlâmento toplantısını an- dırdı!.. Bahis «belediye meclisleri» idi. | Ahmed. Cengiz sınıfa, gelir gelmbz, kürsüye çıktı. Cebiriden bir çıngırak çıkarıp önüne koydu. İlk derste oldu- ğu gihi ellerini kürsüye dayayıp ha» zır ol vaziyeti alarak; — Efendiler, dedi, şimdi dersimiz nedir?.. Talebe daha ilk derste muallimin huyunu suyunu öğrenivermişti, Hepsi ayni ses ve ayni ahenkle bağrıştılar: — Malümatı va- taniyeceel.. Bir hamurkâr arkadaşını yaraladı Bir fırında hamurkârlik eden Mus- tafa ve Mehmed isimlerinde iki arka- daş kavga etmişler, Mekmeâ, Musta- fayı odunla başından (yaralamıştır. Mustafa tedavi altına alınmış, Meh- med yakalanmıştır. Bir tencere sıcak su bir çocuğun üzerine döküldü Üsküdarda oturan bayan üç yaşında çocuğu Ahmed, mangal üzerinde kaynamakta olan bir ten- cere suyun devrilmesile muhtelif yerlerinden yanmış, tedavi eltına alınmıştır. No, 9 — Aferin çocuklar, dedi, işte böyle olmalı!.. Şimdi dersimiz malümatı va» taniye, bahsimiz meclisi belediyel.. Kürsünün üstünde kapaklanmış duran gili eline alıp'şıngır şıngır sal- yarak: — Herkes kitablarını sıranın gözü- ne soksun bakalım!.. Âni bir hareket dalga gibi sıraların üstünde dolaşlı, kilablar sıraların gözüne girdi. Muallim bir elinde zil bir eli arkasında, bir dakika periçere- den mavl göğü seyrettikten sonra Ço- cuklara döndü; — Farzedelim ki burası meclisi be- lediye salonudur!.. Ve şu kürsü de ri- yaset makamıdır. Bu zil de riyaset makamına aiddir!., Zili kürsünün üstüne tekrar oturt- tu, hızla kürsüden inerek sıraların önünde dolaşmıya başla: — «Müsademei efkârdan barikal hakikat doğar» çocuklar.. Şimdi mec- Jiste bir mesele münakaşa edilecek. Meselâ, nasıl bir mesele diyelim?.. Me- selâ sokak köpeklerini zehirle mi öl dürmeli, yoksa denize mi atmalı?. Çocuklar gülecek gibi oldular, Fa- kat Cengizin çivi gibi çakır gözleri bü- tün tebeşsümleri dudaklara çiyiledi, Herkes ağanı açmadan dinliyordu. Muallim en ön sırada oturan iki talebeye dönerek: — Siz, ikiniz meclis kâtibisiniz!. Konuşulan şeyleri yazacaksınız! Kollarını çocukların üstüne para serper gibi açarak: — Ve bütün sınıf iki partidir. Bir taraf zehirle öldürülmesini, diğer ta- raf denize atılmasını istiyor... Dördüncü sıranın nihayetinde otu- ran iri kemikli ve gözleri yerine bu- run deliklerinden bakıyormuş hissini veren bir çocuğu işaret etti: — Sen kalk!.. Kürsüye çık, meclisi idare et, reis oldun!, Çocuk evvelâ şaşırdı, başına vakit- siz konan bu devlet kuşunun ağırlığı altında ezilir gibi kamburlaştı. Alar- dı, morardı. Fakat emir emirdi, çare- siz kalkıp kürsüye çıktı. Odanın bir köşesine çekilen muallim ellerini göğ- sünde çaprazlıyarak: — Haydi bakalım, başlasın müza- keret.. emrini verdi. Bütün odadakiler, bir cenazenin başında bekleşiyorlarmış gibi sessiz ve açıklı idiler. Nihayet sağdaki ikin- ci sıradan bir ses yükseldi; (Arkası var) Halkevlerinin açılma merasiminin yıldönümü münasebetile Dahiliye Vekili ve Ear Genel dkreei B, gükçü Kaya, set: sizin ve salndaki bk anlaşılmıştır. Fakat ölümün sebebi he- nüz tesbit edilememiştir. Cesed üzerin- Köni tahkikata devam ediyor, | deki bazı yara, bere izleri güpheli gö- rüldüğünden cesed morga gönderi miştir, Müddelumumi muavini B. Orhan — Yazan; Arif C. Denker ESRARENGİZ KERVAN Tefrika No. 90 Bir kayanın gölgesinde oturuyorlardı. Birdenbire gördükleri kervan acaba Hasan Beyinki mi idi? vam etti. Gündüzleri hava tahammül edilmiyecek kadar sıcak olduğundan küçük kervan yalnız geceleri yürüyor, gündüzleri istirahat ediyordu. Hedef, Kaşgarda Hacı Mehmed İsa ile karar- laştırdıkları veçhile, Sand - Şu kasa- bası idi, ları içinde kaybolup giden küçük bir dereye iner. Etraf dağlık ve tepelik- tir. Güldostun kervanı aheste aheste bu yolu tekib ediyordu. Yavaş gidi mesinin sebebi büyük kervana dair kendilerine arkadan bir haber yetişti. rilmesi ümidiydi. Bir gün küçük kervan dağlardan birinden çıkan bir memba suyunun yanında istirahat ederken uzaktan bir deve çanı sesi işitildi. Güldost ile lundukları mevki kervan yolundan uzak olduğu için oradan bir kerva- nın geçmekte olması dikkat nazar. larını celbetti, Ahmed Abud ve An- drey de sadanın geldiği tarafa doğ- ru kulak kabartılar. Bir müddet sonra ilk deve görün- dü, Diğer develer onu takip etti, Gül dostla Merton birbirlerine baktılar. Kervan bir kaç yüz metre mesafe- den geçiyordu. Merton: — <Kervana doğru yaklaşsak fena olmaz, dedi. Belki bizim kervan hak- kında hayırlı bir haber alırız.» Güldost yerinden fırladı. Devele- ri uzaktan birer birer tedkik etti ve: — «Hayır, dedi. Hayır, buna lü- zum yok. Çünkü karşıdan geçen kervan Hasan beyin kervanı!» hizmetçisi tepsi tuttuğu zaman içi- ne bir iki altın alan zengin türkler eksik değildi. Raksın sonunda biz.

Bu sayıdan diğer sayfalar: