1 Nisan 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 12

1 Nisan 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

imame: > ——.. AŞ YE KAPTAN PAŞA GELİYOR Tarihi Deniz Romanı Yazan: İskendör F. Sertelll mmm Tefrika No. 186 Serez beyinin plânları suya düşmüştü. Ali reis Venediğe| varınca ilk işi Sinanı istemek oldu — Söz verdikten ve paraları aldık- tan sonra düşünülür mü? Bunu ev- velce düşünecektin... Artık yumurta kaj çeldi. Me yapacağız? Ali röls te her kesin gözü önünde öldürülür mü 2. akde nereden çıktı ba mıza? Ne istiyor o ihtiğjir karta dan?... — Kim bilir? Belki de ğahst bir düşmanlığı vardır. Fırsattan istifade ekmek istiyor. Etrafta dolaşan yelkenciler uzak- Jaştılar. . İki arkadaş, konuşmalarına devam ediyorlar: — Serez beyi Mustafâ bey, Sinanın eski bir düşmanı imiş diyotlar. Duy- dun mu sen Bunu? — Hayır, Düşmanı dlğa dâ, Ali rels- ten ne istiyor? Sinan gene gelinçe hıncıni öndün alsih..;“ — Sinanın kılını bile #oparamdz o. Fakat, All relş kimsrilda fenalık umimadığı için, korkusu da yoktur. Galiba yapacağı işlere'erigel olma yası için, İlk önce Ali resi-ortadan kâöldıracak| adi — Sen de yaman adamsın bel Be- nim aklımdan bile ri böyle in- trikalar... — Sen yalniz Yedikuledeki karnı düşünüyorsun! Bak, dünyada ne fi- rıldaklar dönüyor... Birazda önüne ardına baksan, Hanyayı Konyayı an- larsın o zaman! — Karımı dedin de aklıma geldi gene. Yedikuledeki evimizde ne rahat oturuyorduk. Bin kere 'tövbe etmiş- tim sefere çıkmağa... Gene şeytana uydum, yola çıklım. — Evde miskinler oturur be. Sen aslan gibi sapasağlam, çevik, dövüş çü bir erkeksin! Karılarla başbaşa kalmak yaraşır mı sana? ç « — Ah şu benim son karım me cana yakın, ne marifetli bir hasba, bilsen... Vallahi ondan ayrılırken, gözüm ar- kada kaldı. Ötekileri hiç düşünme- miştim bu kadar... — Çok seviyorsun desene... — Sevmek de lâf mı, a gözüm! İçim geldikçe. — Kavun değil ki, koklayıp da an- lıyayım... Bunu zaman gösterir , — Sen seferde iken bir fenalık ya parsa, nereden haberin olacak? — Merak “etme, ben öyle semtte ovwuruyorum ki, kapı arkasında ufak bir tıkırtı olsa, konu komşu davul zur- na ile haber vermeğe gelir. Hem be- nim şimdiki karım kazasker ailesin- den..; Sütü temizdir. — Kişi zade desen el çattın ona? — Orasını hiç sorma! Eyüp imamı verdi, — Ne dedin, Eyüp imamı mi verdi? — Öyleya... Düşün bir kere, Eyüp imamı hafız Kemaleddin. efendi ne Alim, ne merhametli bir adamdır. Bu kadıncağızın zalim bir kocası varmış, Günün birinde kocasının zulmüne dayanamamış, imamın evine kaçmış. Ben de tesadüfen o gece Eyüpsulta- na gitmiştim. Mahalle kahvesinde Imam Kemaleddin efendile karşılaş- tım. Görüşürken bana; «Hüseyin, de- di, hâlâ evlenmedin mi?s Ben, yedin- ci karımdan ayrıldıktan sonra, bekâr kalmağa ve ölünciye kadar evlenme- memeğe karar vermiştim. Biliyorsun aç Dnş şi ME GEN muştu! — Tuhaf şey! Kimmiş Karısına bu kadar zulüm yapan bu'adam? “ — Topal Halil - adında bir ipsizin biri imiş. — Böyle bir ipsize nasil varmış bü kadar namuslu bir kadın? — Çöp çatan çatmiş. Arıya giren- ler, kadıncağızın başını yakmışlar. Kemaleddin efendi: «Bunu kürtar, sevaplır!s deyince dayanamadım. (haydi, bu da sekizinci olsun!) diye. rek. ertesi gün nikâhla aldım, Bidenbire halatların arkasından bir ses işitildi: — Budala! Sen imam Kemaleddi- Nereden Onu bana ni hiç tanımamışsın! O, bu oyunu ba- na da oynadı. Üsküdarlı bir çengiyi başıma yamadı. (Sevaptır, onu kur- tar!; dedi, Aldım, başıma belâ kesil- di. Orta mali bir kadınmış meğer 0... İki arkadaş birdenbire şaşırdılar, Yerlerinden fırlayıp kalktılar. — O ne..7! Bizi dinliyen biri var. Arkadan başını uzatan o yelkenciler- den biri: — Başını dinliyemedim, dedi, kula- ğıma «imam Kemaleddin efendi» aksedince, başımı uzattım. “ Meğer O teres, senin de başını yakmış! Öte sini dinlemeden geçip gidecektim. Merakımı yenemedim. İyi ki dinle- mişim.. başı yanan yalnız ben değilmişim... Hüseyin kızdı? — Benim başımın yandığını ner& den biliyorsun sn? — Bunü biümiyöcek He var? Eyüp idamı 'bü oyunu herkese oynar di, — İmam evine namluslusu da dü- şer, öyhağı da! Benim karım çök na- muslu bir kadındır. — Belki sana vardıktan sonra nâr muslu olmuşlur, Senden önce topal Halil onu kendi elile haftada bir ge- ce Yeniçeri ağasına götürür, ve her gidişinde kese dolusu para alırdı." Hüseyinin arkadaşı bunları işitin- ce gülmeğe başladı. Hüseyinin sabrı tükenmişti. Birdenbire karanlıkta yılan gibi bir şeyin parladığı görüldü. , Hüseyin hançerini çekerek yelken- cinin üzerine yürümüştü. Hüseyinin arkadaşı: — Onu kınından vakitsiz sıyırdın!- diye söylendi - yarma kadar bekiiye- medin mi? Hüseyin hiddetinden ateş püskürü- yordu: — Karıma bühtan eden şu melu- nun barsaklarını dışarı dökeyim de aklı başına gelsin.. Hüseyinin arkadaşı arıya girdi. kavganın çabuk bastırılması için, Hü- seyinin kulağına: — Verdiğimiz sözü unutma! Diye fısıldadı. Hüseyinin gözleri dönmüştü. O, karısını çok namuslu ve temiz yürekli bir kadın olarak ta- nıyordu. Yelkencinin sözleri nin beynini yıldırım gibi altüst et mişti, Hüseyin, imam Kemaleddin efendiyi de çok sayar, ona peygamber gibi bakardı. Yelkenci de sözüne ina- nılır bir adam değildi amma bunları boş yere söylememişti! Gel gelelim, Hüseyin karısının sadakatine inan- mış, ona tam mânasile bel bağlamış- tı. Karısının aleyhinde bu kadar atıp tutan bir adama elbette haddini bil- direcekti. Hüseyin, ertesi gün yapacağı işl bir an içinde unutuvermişti.. arkada- şınm Sözleri kulağına girmedi. Ve hançerini belinden çekince, yel- kencinin göğsüne sapladı. Karanlık- ta bir inilti duyuldu: Hüseyinin srkadağşı: — Ne yaptın be sersem? Çıldırdın “mı sen?... diyerek güvefteden uzak- laşmak istedi. İniltiyi duyan denizçi- ler fener tutarak, Hüseyinin yanına koşuştular. Hüseyinin gözlerini kan ve duman bürümüştü, Olduğu yerde duruyor ve kaçmıyordu. Levendler birdenbire, yerde birinin kanlar içinde yattığını se bir dövüş olur ve gemide kan dökü- lürse, bunu uğursuzluk sayardı. «— Birini vurdular, koşunuzi» Narasını işiten Ali reis, kavganın koptuğu yere koştu. Yerde yatan ralıyı gördü: ei — Kim vurdu onu? Güvertede toplanan denizciler, hâ- lâ taş gibi hareketsiz ayakta duran Hüseyin gösterdiler: (Arkası var) 1 Nisan S3R Cuma İstanbul — Öfle ne; Plâkla Türk musikisi al 1330: Muhtelif vatı: Baat 17 İnkılâb tarihi versiteden naklen, Ekonomi Artırda Türk Ticaret bankası müdür muavini Necmi, 1845 Beyoğlu Hal- keri gösteril kolu tarafmdan bir temsil (Al Kâmil Akyüz), 1955 Borsa haberleri, 20 Sari Hoşses ve arkadaşları tarsfından Türk musikisi ve halk şarkıları, 2045 Hava Ömer Riza tarafından arab- 11 Mustafa ve arkadaşları tara- fından Türk musikisi ve halk şarkıları, 2145 ORKESTRA: 1 - Oseh- Vagner: Miral dö vandröd! pal, 3 - List: Rapsodi No. 12, Potpuri Hümaristik, 2215 2.30 Plâkla sololar, opera parçaları, 2250 San hâberler ve programi, 23 SON. Öğle neşriyatı; Saat: 1230 eşriyatı, 1250 Plâk: Türk balk şarkıları, 13,15 Dahili i haberler, 1730 İnkılâp dersi: den naklen (Yusuf Kemal Ten- ertesi gün Ankar ve arkadaşları). 2) Saat ayarı pça neşriyat, 2015 Türk musikisi ik şarkıları (Nihal ve arkadaşları), 2045 Bakaofar solo:Nihat Esengin(Piya- noda Marsel Bi), 21 Konferans; Ulusal Ekonomi ve arıırma kurumu tarafından 21,15 Plâkla dans musikisi, 2 Ajaris ha“ berleri, 21,15 Yarınki program Avrupa «istasyonları Saat 20 de Berlin 20,10 da düns muzikasi — Kö- nigsberg 20,10 da çeşiti! muzika — Münih 20,10 da radyo orkestrası “—- Brüksel 20,15 de akordeon konseri — Nis PTT 20'de solistler konseri — Rad. Toulouse 20,15 de asker şarkıları ve konser — Lonârâ 2030 da dans thuzikası — Romi ve Milano 2030 da çeşizli muzika — Florans 20,20 de çe- şitli muzika — Varşova 20,30 da mandolin İ muzlkası — Bükreş 2005 de âalon muzi- kası, 20,06 de İri & ide Berlin 21 de körük radyo. Viyana 22,15 de çeşitli muzika — Peşte 22,45 de radyo orkestrası. — Rad. Toulouse 2415 de gece mu- 2 Nisan 938 Cumartesi İstanbul — Öğle neşriyatı: 1220: Plâkla Türk musikisi, 1250: Havadis, 1305: Plâkla Türk musikisi, 1330: Muhtelif plâk neşriyatı, 14: SON. Iş bulmak Için Uzun uzun düşünecek yerde AKŞAM gazetesine bir KUÇUK İLÂN koydurunaz. 3 defası 100 kuruş AŞK VE MACERA NUVEL Eşsiz kalan erkek —Baştarafı 11 inci sahifede— — Biraz müsaade edin... Düşüne- yim... Yarın plâja gelin... Cevabımı v6- ririm.... Ertesi gün, plâjada Cenanın ye nında bir arkadaşı vard. Genç ka- dın Vecdiyi ona prezante ederek: — Benim flörtüm... Çok enteresan bir adamdır... Kendine mahsus öyle garip düşünceleri var ki... Meselâ bizlerin sigara içmemizi, spor giyme- mizi tenkid ediyor... Senin hacıyağı kokan Cavalı ufak telek rengi bo zuğa, orijinalitede taş çıkartır... Vecdi, bu sözleri, ibret ve tevah- huşle dinliyordu. Demek onun bütün hususiyeti, garabetti. Bu küçük ha- nımın yanında sokakta gezdirilen zenciri bağlı bir maymun, yahut ser- gide teşhir edilebilecek sekaletle çok kıllı bir köpek rolünü oynıyacaktı... Cenanın ellerini yakladı. Bileklerini sıkarak: —,Ne demek töliyalannz Ben si- ze bir eğlence, bir flört olacak sinde değilim... Ciddiyetle izdivaç teklif ettim!.,. Dosdoğru cevap verin: Evet mi, hayır mı? Kadın onu başlan aşağı süzdükten sonra: — Hayır! - dedi. - Hayır! Ben ter- lik giyip soba başında oturacak yaşta. değilim... Benim arkadaşım tenis oy- namalı, kürek çekmeli; dağcılık yap- malı, ille rekordmen, ille şampiyon olsun demiyorum, fakat bütün spor- larıma, iştirak etmeli... 5 “ # Vecdi bey bu darbeyi yedikten son- ra öfkeyle yürüdü. Ayakları onu gayri ihtiyari Rina hanıma götürdü. Köşkün kapısından “içeri girdi. İki kadın, ağaçın altında, karşılıki? otur- — Gayri tabit bir haliniz var. Haş- ta mısınız? — Hayır. Sadece hesablaşmağa gel- Râna, hayretle: — Ne hesabı? - dedi, — Ne hesabı olacak?... Sizin sah- tekârlığınızın... . Hanımefendiler!... Kendinizi gençlere vakfetmekle gâ- yet yanlış bir yol tutuyorsunuz... Onlar sizi birer cariye telâkki ediyor- lar... Kıymetinizi anlamıyorlar... Zâhir beyin haremi gözlerini süze- rek mitıldandı: — Cariyet... Râna, atıldı: — Ne olursa olsun... Ben caddele- ri sevmem... Dağ yollarının pek baş- ka zevki vardır... İnsan kâh eteğini yırtar, kâh ayağını taşa çarpar; fakat ne tatlı sürprizlerle karşılaşır... — Aziz dostum! Teşbihleriniz çok güzel. Fakat kısa kollu beyaz elbise giyiyorsunuz diye kendinizi genç kız mı satıyorsunuz? Siz, demin de söy- lediğim gibi sahtekârsınız... Sizin ol mıyan bu genç nesle, berberlerin, gü- zellik müesseselerinin verdiği yalancı pasaportla, hakkınız olmadan giri- yorsunuz.... İki kadın kahkaha atarak; — Ne yapalım? - dediler. - Artık ellilik erkeklere güzel kadın bulmak güç... Çünkü kadınlar için yaş mese- lesi kalmadı. Vetdi, bu darbeyi yedikten sonrâ süklüm püklüm evine döndü. İzdivaç fikrine kendini o kadar alıştırmıştı ki, mutlak evlenecekti... Fakat ne yapa- caktı?... Gençler onu beğenmiyor, yaşıtları gençlik iddiasında... « — Bari kendimden büyük mü alayım!» dedi ve evsahibesi Dirayet hanımın desti izdivacına talip» oldu, Bu teklif ihtiyar kadında büyük bir his uyandırdı. Buruşuk yanakları kızardı, gözleri parladı ve sonra ken- dini toplıyarak hazin bir sesle hara- retli hararetli: — Vecdi bey! Dostum! Size çok te- şekkür ederim. Fakat bu, benim için büyük bir tehlike olur. Ben yaşlıyım. Siz daha gençsiniz. Gelen giden ha- nımlar malüm... Ben hangisile ki- yas edilirim?... Evlendiğim zaman Cariyeleri... sizde de, bende de gayri ihtiyari mu- kayeseler uyanacak... Ve ben daimi bir iztirap içinde yaşıyacağım... Çünkü sizi kıskanacağım... Bırakın şu ihtiyarlık hayatımı âsude geçire yim... Zaten karar vermiş bulunuyo- yoruz: Yakında, kiracım paşayla ev- leniyorum... O, çok ihtiyar... Bakık mağa muhtaç... Velev yaşlı olsun bir kadının üze- rinde böyle bir tesir yapabilmiş olma» sı Vecdinin yaralarma şifali merhem gibi geldi. Odasına çekildi. Fakat hâ- lâ bekârdır, kendine eş bulamıyor. Talibi varsa adresi bizde mahfuzdur, bu hikâyenin muharririne bir mek- tupla müracaat edilmesi... Nakleden: (VA - Nü) Geçmiş zamanlar (Baş tarafı 9 uncu sahifede) çıkarıflar. Sana zahmet'olür ise de her istediğim vakit sön gelip işletme- 1iSİN»'dâdı, Öevabeh teştkkürden soh- ra «bü'iş güyet kolaydir, kırılmak; Kâ- Za çıkriük iktimâli' yoktur, Hardiniğa- larifidan birine göstereyim, benim yâ» pacağımi”o da yaparı dedim ise de «hayır! 'Bü'senin gibi mühendislikten anlar birinin eline yaraşır bir iştir. Haremağtları ” gibi cahillere : havale olunariâzv dedi, «Ainan efendim bendenize ütifet buyuruyorsunuz.-Lâkin mühenditlik- ten anlamam» dedim. Fakat inandi- Tamadım. «Beni her şeyi unutur mu zannedersin, Mektebi Sultanıda sâir şeyler gibi sana mühendiğliği de öğ- rettim idiv dedi. Her ne söyledim ise isbati müddea edemedim. Mühendis olmadığıma inanmadı. O günün akşamı ve ertesi günü sabah akşam muhtelif sdatlerde beni istiyordu ve çalgıyı İşletmeği emredi- yordu. Bir kaç hafta bu çalgının mo- dası şiddetli surette hüküm sürdü. Arasıra kerimelerine ve harem halkı- na da çalgının hünerli surette nasıl işlediğini göstermek için davet edi- yordu. Akşam yemeğinden sonra bile davetlileri toplanınca beni aratıyordu. İkametgühımdan kalkıp saraya gele- rek çalgıyı bir kaç defa işletiyordum. Hasılı vazifeme böyle bir müddet ma- kinecilik ve mühendislik de ilâve olundu. Salih Münir Çorlu Mütekaid büyük elçi Bu akşam Nöbetçi er sinde Galatasaray, Tünelde Matkovle, Galata: Okçuntusa csddesinde Yeni- kırköy: HUâ), Sarıyer: Asaf, Aksaray: Cerrahpaşada Şeref, Beşiktaş; Halit, ri Balaita Hüsameddin. Kumka- : Asadoryan, Ki rülüsi, Samatya: Karsmmin tipiye Aletndar: Muharrem 29 — Rurukasım 145 & İmsak Güneş Öğle İkindi Akşam Yan E. OZLMAI 646 0211200 184 Va. 403 543 1218 1553 1834 2007

Bu sayıdan diğer sayfalar: