5 Nisan 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 12

5 Nisan 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

i li : i Sahife 12 SARAY ve BABIÂLİNİN İÇ YÜZÜ Yazan: SÜLEYMAN KÂNİ İRTEM — Tercüme, iktibas hakkı mahfuzdur Tefrika No. 116 Hüseyin Hilmi paşanın bir telgrafı : “Burada benden başka İttihad ve Terakki cemiyetine girmemiş yoktur, Cemiyetin Selânik heyeti merkezi- yesi mühürile mühürlenmiş olan bu mektubun böyle bir erkânıharb kay- makamı tarafından kendisine veril- mesi müfettişi umumi üzerinde pek müessir olmuş, okürken gözleri yaşa- ran Hüseyin Hilmi püşa bu teessürle olmalıdır ki mabeyine: (Burada benden bâşka İttihad ve Terakki cemiyetine dahil ölmamış kimse yoktur.) diye telgraf çekmiştir. O gece Selânikte beyannameler ta- ik edilecekti. Bu işe memur edilen 26- vattan bazıları da Refik beyin evine gelmişlerdi. Süleyman Fehmi bey bun- lara Yalar cihetine talik edilecek olanları verdi. Selânik şehri içinde ta- Jik olunacaklar da icab edenlere tevzi olundu. O gece merkezi umumi nisbetle er- “ kenee dağıldı. Beyannameleri talik edecek olanlar bu işi gece yarısından sonra Selânikte fedayi bölüğü efradının himayesi al- tında gördüler, Ertesi sabah - yani 10 - 23 temmuz sabahı - halk sokaklara dökülmüş, bu beyannamelerin başlarına toplanıp bunları okuyordu. Fakat bu beyarına- melerin yanında umumi surette, elle- rinde rovelvetler, #işer inkılâbcı bu- lunduğu doğru değildir. Belki bazı noktalarda böyle bir: yahud iki kişi bulunmuştur, (© Bu son gecelerde Selânik vilâyet heyeti merkeziyesi ve merkezi umumi Azalarında uyku asgari haddine inmiş, birer, ikişer saate inhisar etmişti. Bu perşembe sabahı Süleyman Feh- mi bey paviyonlardaki - bu paviyonla- rın bir kısmı nizamiye taburlarına, di- ger kısmı jandarma efradı cedide mek- tebine aitti - vazifesi başına giderken kışlalara yakın bir yerde oturan Selâ- nik polis müdürünün da kapısına ya- pıştırılmış bir beyannamenin başın- dan ortasına kadar gayri muntazam bir sürette koparılmış bulunduğunu gördü. Mutlaka polis müdürü sabah- leyin evden çıkarken bunu görüp oku- muş, fakat acele ile hepsini koparmı- yarak böyle birakıvermişli, Paviyon- larda takım, takım efrad tahlif edili- yordu. Şehirde henüz cemiyete girme- miş olanlar da tahlif . yerlerine şitab ediyorlardı. Öğleye doğru Selânik 80- kakları ve meydanları insan kalaba- lığından geçilmez bir hal aldı. Hele be- yannamelerin başlarında toplananla- rın bunları okumak için gösterdikleri tehalük son dereceyi buldu, Artık be- yannameleri beklemek yolunda bir harekete hiç ihtiyaç kalmamıştı. Biraz sonra nümayişler, nutuklar başladı, Nutuk söyliyen hatiblerin etrafını hemen bir halk kütlesi sarıyordu. Bu sebeble bu zevatı da müsellehar bek- lemeğe lüzum kalmıyordu. Olsa, olsa bir, iki noktada böyle bir ihtiyata'ih- tiyae messeylemiştir. İkindi vakti, he- le akşama doğru Selânik rıhtımı - Kordonboyu - Beyâzkule bahçesi ve etrafı izdihamdan öyle bir hale gel mişti ki tramvay arabaları bile pek müşkülât ile geçebiliyorlardı. Bugünün akşamı (23 - 24 temmuz gecesi) birleşik merkezi umumi âzası yemeklerini yedikten sonra gene Man- yasizadenin evinde toplandılar. Yal- nız mecruhen hâlâ hastanede yatmak- ta olan İsmail Canbulad bey hazır bu- Tunamadı. Bazı merkezlerden İstanbula çeki- ip birer suretleri merkezi umumiye de tebliğ edilen telgraflar okunduğu bir sırada başlarında muzika olduğu hal. de bir nümayişçi katilesi geldi. Halk tarafından istenilen Refik bey çıkıp kısa bir nutuk iradretti, Serez mutasarrıfı Reşid paşanın Se- reze avdetinden sonra onun tensibile Berez heyeti merkeziyesince mabeyine yazılan telgrafhamenin sureti malü- mat hasıl olmak Üzere merkezi umu- miye de bildirilmişti. Bu telgrafnamede yalnız (tecdidi biat) olunacaktır denilmişti, Metnin- de (ahara)*kelimesi yoktu. Telgrafname sureti merkezi umu- miye yatsı vaktinde gelmişti, Merkezi umumi m bir tesir yapar) mülâba- zâsile bu işarı müfritane bulmuş ve bu mülâhasasını Serez merkezine bil- dirmişti. Fakat ok yaydan çıkmış, da- ha iyisi hedefini bulmuştu! Atıf bey nasikŞemsi paşayı vurarak cemiyeti kurtarmış ise Serezin bu telgrafı da en ziyade ürktüğü şey hâl'edilmek olan Abdülhamidin de yelkenleri su- ya indirerek cemiyete teslim olmasına sebeb olmuştur denilebilir, Abdülhamidin meşrutiyetin ilânını kabul eylediğine dair mabeyinden ya- zılan telgrafı gece yarısından epeyce sonra müşüriyet yaveri Kâzım Nami bey, Refik beyin evine getirdi ve ayak- ta okudu. Tabii, herkes sevindi. Binbaşı Cemal bey — Amma çürük hükümet binası imişi Bir a derhal yıkıldı? Dedi, Bundan bir çeyrek saat son- ra Selânik belediye reisi. Hamdi bey zade Adil bey de kanunu esasinin ia- deten ilânmd iradei seniyo sadır oldu- ğu hakkında müfettişi umumiliğe gel- miş olan telgrafı getirdi, — Malümatımız vari 'Denilmekle beraber bu telgrafname de okundu. Adil bey gitti, Bunun üze- rine merkezi umumi namına padişa- ha bir telgraf yazılması münasip gö- rüldü, Bunu Cemal bey kaleme aldı. Bu müsveddede başlıca siyasi mücrimle- rin affı taleb olunuyordu. Cemal bey yazdığını okuyarak: — Yazılacak başka şey var mı? Diye sordu, Süleyman Fehmi bey: — Hafiyeliğin lâğvıl Dedi. Bu teklif de heyetçe kabul edildi. Bu nokta da telgrafa ilâve olun- du. Bu telgrafnameyi mabeyine çek- tirmeğe de yüzbaşı Süleyman Fehmi bey memur edildi. Artık sabah yaklaşmıştı, Hep bir- likte Refik beyin evinden çıkıldı. Be- yazkule bahçesine gidildi, Beyazkulede jandarma zabitan mektebinde hukuk dersi okutan Ti- caret mahkemesi reisi Servet bey nu- tuk irad ediyordu, — Vermediler! Zorla aldık! Diyordu, Bahçeden kalabalıkla hü- kümet konağına gidildi, Orada da bir çök halk toplanmış bulunuyordu. Gü- neş doğalı iki saat kadar olmuştu. Mabeyinin telgtafnamesi okundu. Rahmi bey hükümet konağı merdive- nine çikarak kısa bir nutuk irad etti. Halk dağılacağı sırada Talât bey: — Haydi, şimdi gidelim! Annemi tebrik edeceksiniz! dedi, ş Talât beyin evinden sonra kafile cemiyete hizmetleri sebkeden diğer zevatın evlerini ziyaret ede, ede Yalı- lar semtine geçti. Kafileye bir müzika, dahi iltihak eylemişti, Yalılar tarafın- da Süleyman Fehmi beyin evi önünde üç gece evvel umumi harekâta başla- nılmasına burada karar verildiği zik- Tolunarak nutuklar irad olundu, (Sonra Viyana ataşemiliteri olan (Viyanada ve sair yerlerde içinde hürriyetin istihsaline, milletin büyük teşebbüslerine karar verilmiş binala- rın eski hallerile muhafazasına itina edildiğini görüyorum, Son kararları» mızın verildiği ve Süleyman Fehmi- nin kira ile oturduğu evin de satın alınarak olduğu gibi muhafaza edil. maesi lâzımdır.) yin evini satın aldı, O zaman eşhası hükmiyenin gayrimenkul tasarruf edebilmesine kanun müsald değildi... AKŞAM BULMACAMIZ Soldan sağa: 1 — Bir çeşid sigara, 3 — Büyük - Bir erkek ismi, 3 — Beyaz - Teklifsiz bal kısı, 3 — Beyaz - Teklifsi zhal, 5 — Bir Fransız şairi, 6 — Babanın eşi - Dahil, 7 — Sporruların oyunu » Ufaktır amma Pahalı değli - Yeni bir yer bulan. Kokulu bis ot - Büyüğe yazılan 10 — Güzel sanatın tersi - Bir deniz Yukarıdan aşağı: 1 — Rengini değiştiren hayvan. 2 — İlgi - Yaramaz çocuk. 3 — Bir çiçek - Büyük vinç. 4 — Elyevm - Bir harfin okunuşu. 5 — Güzel sanat - Bir vekilin soy adı © — Eski yaman fl - Uyandırma, 7 — Sinirli - Sarhoşun bağırması. 8 — Bi mevi sedir — Kapının dibi, 9 — Bir nevi kumaşın Lersi - Çift doğan. 10 — Halk tarafından öldürme - Niyet Çektiği ıstırab- ların mes'ulü kendisidir NEVROZIN Kaşelerini tecrübe etmiş olsaydı Ona cehennem hayatı yaşatan bu muannit, baş ağrısından eser kalmıyacaktı. NEVROZIN bütün istirapları dindirir baş ve diş ağrılarile üşütmekten mütevellit ağrı, sızı ve sancılara karşı bilhassa ilessirdir, NEVROZİN Mideyi bozmaz, kalbi ve böbrekleri yormaz Icabında günde 3 kaşe alınabilir m. 91901059 6040 9171200 144 Va. 308 538 1217 15,M 1838 20,12 Tarihi KAPTAN PAŞA GELİYOR | Deniz Romanı Yazan: İskender F, Sertelli mamaum Tefrika No. 190 Mi yayar, Sinan, koynundaki ilâçla Rozitanın gözlerini iyi edece ğini umarken, onun Romaya gönderildiğini öğrenmi - — Bunun sonu kandır, Gene başi yere düşürülecek kurbanlık koyun- lar var! Sinan fazla bir şey düşünemedi. Ve düşünemiyordu. Onun kafaşında yer tutan bir tek hadise vardı: Acaba Rozltanın göz- leri kolay açılacak mi? Okuyucularım çok iyi hatırlarlar ki, Hüsrev reisin donanması Kefalon- yaya gittiği zaman, Sinan, orada meşhur bir Rum sihirbazı olan Ani- vas'la, görüşmek istemişti. Sinan, Kefalonya panayınnda bu fırsatı kaçırmıyarak, her şeyden ön- ce bu işi görmüş, ve Anivastan til sımlı bir göz ilâcı almıştı. Bu ilâç küçücük bir deri parçası- nın içinde sarılı duruyordu. Sinan, Roma zindanlarında bu kadar iş kence gördüğü ve ölüm tehlikeleri geçirdiği halde bu ilâcı zaman Zi man vücudünün en mahrem yerle- rinde saklamağa ve hihayet İstenbu- Ja kadar getirmeğe muvaffak ol muştu. O zaten, sihirbaz Anivas'tan bu ilâcı aldıktan sonra, Rozitanın bu ilâçla pek çabuk gözleri açılabileceği- ne inanmıştı. Ve buna inandıktan sonradır ki, Sinan, Rozitayı tekrar sevmeğe başlamıştı. At üstünde caddede ilerlerken: — İşte, artık o da dünyasını göre- cek, diyordu. Bu ilâcı kendi elimle Roritanın gözlerine süreceğim. Onun beni görmesini çok istiyorum, İstiyo- rum ki, gözleri gözlerime değsin.. Beni eskisi gibi görsün. ve eskisi gibi sevsin. Böylece kendi kendine konuşarak atını sürüyordu. Sinan saray kapısına geldiği 28- man gözünün önünde geçmiş günle- Te aid heyecanlı bir sahne canlan- dı. Sinan Cezairde... Bir küçük ku- lübede hasta yatıyordu. Rozita başı ucunda tamam kırk beşgün ona bakmıştı. Kılıç Ali paşayı öldürmek için gel- diği söylenen Venedik dilberi, o za- man Kılıç Ali paşanın yerine Sinanı öldüremez miydi? Sinan onu kurtarmak için, canını cesur deniz kartalını ölüm döşeğine düşürmüştü. Sinan o heyecanlı ve korkunç gün- leri hatırladı: — Rozitanın aşkından şüphe et- mek için, aşkını anlamamak gerek Ben, sevildiğimi bilen bir insanım .Bunu bilmiyorsam, talihime karşı nankörlük etmiş olurum. Dedi. O şimdi Rozilayı - gözleri ebediyen, görmese bile - seviyordu ve sevecekti, Koynundaki göz ilâcını yokladı. — Onu kurtaracağım, dedi, Kefa- Jonyada (Anivas) m yeniden dün- yaya kavuşturduğu görleri gözümle görmeseydim, buna inanmazdım. Çırağan sarayının nöbetçileri: — Yasak... Diye bağırdılar, Fakat, bu yasak çok sürmedi. Biraz sonra, gelen at- ıyı tanıyarak koşuştular: — Hoşgeldin, Sinan reis! Biz seni öldü sanıyorduk. Bak, dağ dağa ka- vuşmaz, insan insana kavuşur, der- ler. Sinan nöbetgileri selâmlıyarak iç bahçeye girmşiti. iki haremağası dolaşiyor- du. Yanlarına sokuldu. — Bu gece suratlı mahlüklar, be- yaz yüzlü nöbetçilerden daha kolay 1âf anlarlar. Diyerek yavaşça seslendi; — Hişt. bana bakıni Bahçeye kimin girdiğini görmüyor musunuz? Haremağaları korkarak, kapınm önündeki fenerin dibine doğru kaçış- tılar. Sinan: — Romağan geliyorum, dedi, pa- dişahın bana çırağ ettiği Rozitayı göreceğim, Haydi, yol gösterin ba- nal... Haremağaları, taflanların üzel de uçuşan ateş böceklerine bakarak” gülüştüler. a .— in bir şeyden hab yok gülibal.. * Sinan, Rozilamın Romaya gönderildiğini anlayınca... Sinan atından atlamıştı. Bu sırada, Sinanın yüksek konuştuğunu duyan diğer nöbetçi ve haremağaları da bahçeye çıkn Jardı. 4 Gerçek, zavallı Sinanın bir şeyden. haberi yoktu. O, kendisi için çok meşum sayılan bu gecenin neler doğuracağını bik miyordu. Hayatinda bü kadar n©& şeli görünmemişti. Rozitaya tekrar kavuşmak ve ke disi için ağlamaktan kör olan göğ lerinin açıldığını görmek... İşte O yalnız bunları düşünüyordu. Kapıda duran Çırağan kâhyasın — Rozitayı görmeğe geldim. Hay“ di, git haber ver ona. ğ Dedi ve kâhyanın birdenbire haj rete düştüğünü görünce: — Ne bakıyorsun yüzüme, apti Onu padişah bana çırağ etti, Sefer” den dönünce düğünümüz olacaki.* Unuttun mu? diye bağırdı. 2 Çırağan kâhyasının vaziyeti gü” Jeşmişti. - Fakat, hakikati söyle mecburdu. Rozitanın Romaya derildiğini bütün dünya biliyorduk İşi şakaya vurarak cevab verdi; o“ — Aslanım! Benimle alay mı eği" yorsun? Padişahımız seni es kurtarmak için, Rozitayı pap gönderdi. Kâinatın bildiği bu İş sen nasıl olur da bilmezsin? Sinan kulaklarına imanamıyordu: — Ne diyorsun Veysel kâhya? Ro zita burada değil mi şimdi? — Hayı raslanım! O şimdi İta dadır, Onu vermeseydik, papa sen srbes bırakır mıydı? U Bu sırada haremağaları da kâh yaya yardım ederek, bir ağızdan: — Ağlıyarak gitti buradan ammâ- bizde size kavuştuk! dediler. İstanbulun kubbesi o gece Sina” mın başına çökmüş gibiydi. Boğuk bir sesle: — Rozita; Rozitacığım!... j Diye haykıdarak, atının dizginle- rine sarıldı. j Sinan o kadar şaşırmış ve sarsiik mıştı ki... Bu haberi alınca ne y” pacağını, nereye gideceğini bil atını sarayın içine sürmeğe yordu. Çırağan kâhyası: — Oğul, dedi, sana İstanbulda kıs mı yok? Efendimizin sana teveccü hü olduktan sonra kimin kızını is tesen alırsın!. 4 Sinan, kapının mermer taşların. dayandı. 3 Göğsünü şişirerek nefes aıyordzi — Demek © buradan ayrılmak i# temedi.. giderken de ağladı, öyle mi?. — Ağlamak ta lâf mı, aslanım? Gözleri kan çanağına dönmüştü. çalış: kadar sedye ile götürdüler.. — Rozitayı İtalyaya Ali rels mi götürdü? — Evet. Buradan o aldı, — Vay hain vay. Bana yolda hiç bir şey söylemedi. — Üzülmiyesiniz diye söylememiş” tir! Sinan ayakta duramıyacak ke dar sersemlemişti. — Pek âlâ, dedi, şimdi onun oda sında kim oturuyor? — Başka bir kadın. — Eşyasından hiç bir şey kalmadi mi burada? — Efendimiz, bütün eşyasile gön derilmesini irade buyurmuşlardı. Ne- si varsa, hepsini kadırgaya gönderi dik. (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: