6 Temmuz 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11

6 Temmuz 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Profesör Elgar senelerdenberi ve- Teme karşı serom atıyordu. Bu feci hastalığı iyileştirebilecek sırrı keşfet- mek! Vücudünü helâk edecek şekil. de nefsini bu işe vakfetmişti. Uzun müddet muavini sonra da karısı olan Mari Elgur bu sahada ona yardım ediyordu. Ne kadar sabır, ne kadar zekâ lâ- zamıdı! Mariye, adeta profesörün çalıştı- ğı soğuk atölyenin ruhu denebilir. İnceydi, aslen Rus olmanın kendisi. ne verdiği garip bir zarafete sahipti, Yüzünde zekâsı açık bir kitap gibi okunuyordu. Çehresi, görünen bir ruhtu, 932 baharında Elgar uzun mü det bocaladıktan sonra tecrübeleri- nin boşluğu ile karşılaştı. Bütün ha- yatını vakfettiği bu işin bu şekilde neticelenmesi onu fena halde darbe demişti. Bu sıralarda Edwige isminde bir kız, karı kocanın hayatında bir baki- ma bir haile gibi, diğerine göre de bir ilham perisi şeklinde belirdi, #rm Tozanda, Elgarın çalıştığı lâbora- tuar cviarında büyük bir sanatoryom vardı. Bu bina bir Fransız mimarı tarafından yapılmıştı; Alman ve İs- viçreli bankerler de burasını idare ediyordu. Zerre kağar menfaat mukabili ol- mayan İlmi meşgalesinden maada, Elgar, bastaları sık sık ziyaret etme- Ğİ zevk edinmişti. Hastahanede icra» yı sanat etmez, sadece veremliler üzerinde geniş mikyasta tedkikatta bulunurdu, Bir akşam Edwige müthiş hasta- hığa yakalanmış olarak müessese geldi, Veremi ne rağmen çok gü. zeldi, Hastalık âdeta cazibesine bir başka Yevnak vermişti. Uzun boyu ile, sarı saçlarile, uzanmış olduğu şezlongda nöbet buhranlarının ka- natları üzerinde uçan bir meleğe benziyordu. Elgar onu sevdi. Parisli bir mes- Jektaşının tavsiyesi Üzerine kızan mü- davi doktoru olmuştu. Ziyaretlerini sıklaştırdı ve derhal aralarında şid. detli bir aşk başladı. ,.: Kocasının her haline pek dikkat eden Mari bunu elbette farkedecekti, Erkeğin değişikliği gözünden kaçma- di. Filhakika o günden itibaren El- gar araştırmalarıma başka bir coş- kunlukla, hararetle atıldı. Seneler. denberi beşeriyeti kurtarmağa çalı- şıp muvaffak olamayan bu adem, şimdi sevdiğini kurtarmak için bü- tün kabiliyetleri kendinde hissedi. yordu Erkeğinin, nasıl bir gayretle, ol- duğunun fevkina yükseldiğini Mari anlıyordu; bu kadar çırpınması, S€v- diği kadına şifa verebilmek içindi! Filhakika doktor karısına karşı pek samimi davranıyordu; asnn en bü.- yük keşfini elde etmeğe çalıştığı lâ. boratuardan karısını uzaklaştıramı- yordu; fakat Mari o kadar hassastı ki kendisile kocası arasına giren mani- ayı anlıyordu. 'Tasavvur edilmiyecek şekilde izti- Tap çekiyordu. İnsan kalbinin istlap edebileceği bütün acıları hissettiğine kani oldu- ğu sıralarda dünyada daha da bü- yük ıztırapların, mevcut o olduğunu her geçen gün kendisine isbat edi. yordu. İşkence içindeydi. Fakst müşfik ihtimamile kocasından ayrılmağı bir ân düşünmüyor; ona yardım ediyor. du. Eskisi gibi beraber çalışiyorlar. dı, Keştini tamamladığı dakikada Ed- Wige'in kurtulacağını biliyordu. Kur- tulduğu takdirde de Elgar karısın- Gan aynlıp onunla yaşayacaktı. Doktor, her gün hastasını ziyaret ediyordu. Şimdi Mari bunları biliyor du, Hatta gittiği saatleri de öğren- mmişti, Beraber çalıştıkları sırada €r> keğin aklının fikrinin Edwige'de ol duğunu da anlıyordu. Kendi gayre- tünden ziyade asıl hasta kadının ha- yali sayesinde çalıştığına emindi. Hâyâtında unutamayacağı bir gün Elgar muzaffer bir eda e: — Gayeye eriştiğimi sanıyorumi - dedi, May il da sk ağam A dde ha kr min Yazan; Mawrice Rostand Bu sözleri işitince Mari son derece Fakat o hasta odasını tahayyül e- gururlanmakiş beraber en acı ılı. | derken, bu mukaddes ani bekliyen rabı da duydu. nice hastalar da gözlerinin önünde Birkaç sene evvel bu sözü işitseydi | belirdi. Daha dün annesinin perestiş kim bilir ne kadar sevinecektil Fa» kat şimdi bu keşif başkalarının ha- yatını kurtarmakla beraber onunki. ni mahvedecekti, Genç kadın ağlamadı. Yalnız hafif- ce rengi uçtu. Hatta gülümsedi bile.. Iztırabın bu derecesine erştikten sonra güz yaşile tebessüm birmiş gi- bi. O akşam son tecrübe yapılacaktı. Bunun pek mühim olduğunu Elgar söylüyordu. Eğer muvaffak olunursa gserom bulunmuş demekti, Hastalık- Jar tedavi edilecekti. Birlikte sabahlıyacaklar, keştin sön merhalesine kadar Mari ona yardım edecektir. İkisi lâboratuarda yalnızdılar. Son günlerde Edvwige'in hastalığı şiddetle artıyordu. Elgar ise son bir gayretle ölümünden evvel davranıp devayı bulmağa çalışıyordu. Eğer iki üç ay sonra muvaffak olursa bunun hiç Kıymeti kalmayacaktı. Zira nazarın- daki bütün bir âlem küçük bir kab. Tin içine gömülmüş olacaktı. İşte bütün ümidi bu geceki tecrü- bedeydi... Büyük masanın üzerinde hazırlan- mış ilk resomlar adela ampulleri içinde yanıyor (gibiydiler. Burlar belki birçok haslaları kurtarmağa küfiydi. Fukat her şeyden evvel Ed- wigel Artık birkaç tecrübelik iş kalmış- tı. Doktor büyük bir itina ile çalışı- yordu. Zira Mariye söylediği gibi şayet bu seromlardan biri bozulacak veya kırılacak olsa yine aylarca yeni- den çalışmak lâzım geliyordu. Hem de kim bilir bu kadar mükemmel hazırlayabilir miydi? Üstelik de 2a- man geçmiş olacak! Gece ilerliyordu. Elektriklerin ışığı lâboratuarı &y- dımlatıyordu. Birdenbire Mari koca- sının Çalışırken uyuduğunu gördü. Son günlerde hep sabahladığı için vücudü dayanamamış galiba... Genç kadın şmidi yapayalnız... O. nun “yerinde herhangi bir kadının aklından geçecek bir fikir onun da zihnini kurcaladı. Ufak bir hareket bütün ampulle- rin kırılması için kâfi. İhtiyatsız bir davranış Elgarn keşfinden evvel ölümü Edwige'e yaklaşlırıyordu. Evet biliyordu; çok iyi biliyordu ki rakibesi iyileşir iyileşemz Kocası onunla gidecek... O, erkeğini İyice tanıyordu: Aklına bir şey koydu mu hiçbir mani önüne sed çekemezdi. Ve kendisi, yapayalnız, aşkile, ölüm ka- dar &cı olan bu ayrılığın karşısında kalacaktı. Evini ampullerin üzerine değdirmek üzereydi. Biran Elgarın ıztırabı aklı. na geldi. Uyandığı zaman kim bilir karısına ne kadar Kizacaktı, Sonra beceriksizliğine atfederek barışacak- tı, Tekrar çalışmağa koyulacaktı, Fa. kat vakit de geçmiş olacaktı. Kaderin kendisine bahşettiği bu te- sadüften niçin istifade etmemeli? El bette kıracak! Cesaret bulmak için Edwige'in odasını hayalinden geçir. di. Ölümden kurtulacak 0 sarışın kâdının pürneşe dolaştığını tâsâvvur etti. rını bulacaksınız.” miştir. | | | hd MECMUA Bugün çıkan fevkalâde sayısında REİSiCUMHURUMUZ inönü'nün çocuklarile Yalovada yaptığı çok kıymetli bir röportajı neşretmektedir. d Eu sayıda, en tanınmış muharrirlerin çok kıymetli ve cazib yazıla. © Yeni Mecmuanın bu sayısı, rekabet edilmez bir şaheser nümunesidir, 9 Bu sayı, bir tablo nefasetini haiz dört renkli bir kapakla süslen- HER HAFTA 36 sahife 10 kuruş ettiği bir delikanlı gelmişti. Ateşin hizi içinde sapsarı yatan bu genç ih- tiyar kadının yegâne desteği imiş. Mari bu hayali artık aklından ko. vamıyordu. İşte burada, bu şişelerin içinde onun gibi nice hastaları kur- tarmak çaresi gizli. Kendi zavallı ıztırabı bu büyük acıların karşısında neydi ki?.. Bu ha- rikulâde iyileşmelerin yanında kendi hayatının örselenmesi, aşkının par- çalması kale alınabilir miydi? Hem kim bilir o bu gişeleri parça- larsa kocası bir daha bunları yarat. mağa vakit bulabilecek miydi?... Hayat belli olmaz ki... Ya doktor ölüverirse?... Beşeri kurtaracak olan bu büyük keşfe mani olacaktı! Dudakları titriyerek dua etti. Ce. nabıhakkın, bu haris emeline mani olmasını diliyordu. “ga Hazırlanmaş henüz bitmemiş am- puller fırının üzerinde duruyordu. Elgur gözlerini açtı. — Uyumuşum... Çok yorgundum da.. « dedi. Genç kadının benzi, cinayet işle. miş kadar sarıydı. İşlemediği müt- hiş cürmün tesiri altındaydı. Ayni zamanda da yüzünün ifade. sinde öyle bir saadet (görülüyordu ki.. Bu da beşeriyeti, Edwige'i ve kendini kurtarmış olmanın bahti- yarlığıydı. 5s Maamafih ne yazık ki Elgar'ın ke. şifleri boşa çıktı. Bu kurtarıcı serom- arda acaba ne eksikti? Birkaç ay sonra Edwige öldü. Şimdi soğuk lâ boratuarda kârı koca hâlâ çalışıyor. iardı. Lâkin Elgar için keşfin hiçbir zevki kalmadı. Tercüme eden: Hatice Süreyya Taşra gazete bayilerinin nazarı dikkatine Bazı taşra bayilerinden aldığı. mız mektuplardan «AKŞAM, 1 mutlake şu veya bu mutavassıt- lardan tedarik etmek hususunda üddettikleri kendilerini mecbur anlaşılmaktadır. Bu zehab hakikate uygun de. ğildir. Binaenaleyh taşra bayile- rinden arzu edenler her zaman «AKŞAM» idarehanesine müra- caatla doğrudan doğruya mua- meleye girişebilirler. Bu hususta «AKŞAM; idaresine mektup ya. zarak bayi şartlarını öğrenebi- lirler. Dr. FETHİ LABORATUVARI Cerrahpaşa hastanesi bakteriyoloğu Kan, idrar, balgam, mevadı gak ta tahlilleri ve İDRAR VASITA SİLE GEBELİĞİN DE KATİ TEŞHİSİ) yapılır. Beyoğlu ı Taksime giderk, i sokağı Ferah apartımani TAL MOS ALTIN BABASI Yazan: NECDET RÜŞTÜ —Ii— Bir Haâsis yaşarmış eskiden Çinde; Yüreği her zaman azap içinde, Başı her dakika, düşünceliymiş, Hasılı kederden, gâmden deliymiş, Acaba adamın neymiş tâsası?., Altınla doluymuş onun Kasası, Yerinde sıhhati, yolunda işi, Hiç derdli olur mu böyle bir kişi?.. Halbuki çoğalmış başında aklar, Kurumuş dudaklar, çökmüş şakaklar, Gözleri fersizmiş, alnı çizgili; Gönlünde her zevkin taşı dikili, Yüreği benzermiş bir mezarlığa. Bu kadar servete, bunca varlığa Bir derin hasedle bakarken herkes, Bu adam almazmış rahat bir nefes, Yıllardır süren derd belini bükmüş, 'Tasası dünyadan daha büyükmüş, Ölçülse gelmezmiş asla hesaba. 'Tuhaf?!., Mesele nedir acaba?... Cihanda her derdin devası ayrı, Çaresiz iş yoktur ölümden gayri. Merakta kalmayın.. söyleyim neymiş: Evinin bodrumu bir hazineymiş, Dururmuş mücevher, altın yığılı, Bu hasis ihtiyar altmış beş yılı Geçirmiş bunları biriktirmekle. Öyle ki: Yaşamış kuru ekmekle, Sürünmüş yamalı esvap giyerek. «Düğüne çok masraf gider.» diyerek En coşkun çağında evlenmemiş te; Milyoner kesilmiş böylece işte. Hiç rahat görmemiş para hırsından, Ve etmiş bayatı kendine zindan, Bilmezmiş: Ölürken mali olacak İnsanın üç arşın salaşpur ancak, digi Tarihte meşhurdur; Mısır sultanı Salâhaddin soymuş bütün. vatanı. Ülkede bakmamış yoksula, aça, Dayanmış kırbaca, kesmiş haraca, Bir sonsuz serveti saraya yığmış, Altınlar güçlükle sığmış. Seneler geçip te ölünce bir gün, Ehali toplanmış meydana bütün. Bir adam bu halkı koşarak yarmış: Elinde buruşuk bir kefen varmış. Bağırmış: — Bakınız Salâhaddine: Biçerken ipekli kaftan kendine, Mezara gidiyor bu paçavra el... lg Ek Gelelim masala... Herkes alayla Derlermiş: — Altınlar konmaz mezara, Ye.. öbür dünyada geçmez bu para, Ye altın babası!, . Seninki fakat Ağlarmış: «Servetim olsa iki kat! *Hazinem çoğalır, biçilmez paha: «Faizle toplasam bir misli dahal...> İşte o hasisin buymuş kederi, Erimiş ve kalmış kemikle, deri. > gi Nihayet bu adam yatağa düşmüş. Pekinde hekimler başına üşmüş, Kız enstitüsü sergisinden bir köşe ve talebeler Manisa (Akşam) — İsmet İnönü kız enstitüsü çalışma devresinin ikinci yılını tamamlamış ve güzel bir sergi açmıştır. > Tedrisat sonu münasebetile kültü- rel bakımdan vilâyetimizde büyük bir yarık ve kalkınma hareketi yaratan kız enstilüsünün diğer şubeye naza- Manisa İsmet inönü kız enstitüsünün sergisi Bakmışlar; Açlıktan kurumuş kanı, Demişler; — Ecelden ancak yakanı Kurtarahilirsin kan almakla seni, Hastalık mühiradir; açılsın kesen, Birinin kanını alalım satın, Böylece kurtulur belki hayatın!... Bu hasis, canıri takarak dişe, Çaresiz; — Rasiyiii.. Demiş bu Jşa Fakat bir şart koymuş: — Ucuz olmalı; Ömrümde hiç sevmem pahalı malıf.. Adamlar yollanmış, şehir taranmış, Kanını satacak fakir aranmış. Ne çare tedavi ermemiş sona: Kimsenin kanları uymamış ona. Doktorlar sormuşlar: — Var mı acab» Şehirde oturan yakın akraba? Demiş ki: — Bir oğlu var kardeşimin; İyi gittiğini bilir işimin, Bu yüzden belki de çok para ister; Pazarlık et doktor!.. Kurnazlık gösteri, Durmadan başvurmuş doktor bu gence, Yeğeni demiş Ki: — Dünyada bence Amcamdan ahlâksız adam bulunmaz! Yoksullar kaz'gibi böyle yolunmaz: Borçludan alârak faize faiz, Milyonlar topladı.. bunu biliriz!. Kanımdan amcama geçirmek kabil; Fakat bir şartım var: Buna mukabil Vermeli ne kâdar parası varsa; O, oyun oynadı. benimdir parsa!... teklifi hasis duyunca Bağırmış: — Geçirdim ömrümü bunca Şu beş on kuruşu biriktirmeklet.. Ortak mı çalıştım ben o köpekle?... Yarımı, yoğumu bağışlıyamam; Mal canın yongam!.. Ye'ölmüş adam Parayı hayata tercih ederek; Bilmem ağlamak mı, gülmek mi gerek, Dünyada zenginken o Karun gibi, Üç arşın bez olmuş gene nasibi: Sarılıp gömülmüş bu meşhur basis. Milyonlar kimindir?.. Aranmış varis: Kardeş oğlu çıkmış gene meydana, Gene o genç yemiş., ne mutlu cana. Hayatın her türlü keyfini sürmüş, Arzusu kalmamış; defteri dürmüş; * Bu fani dünyada ermiş muraâa.. Bu güzel masal da bitmiş burada, Akba müesseseleri kabul abone kaydedilir, Parker dolma kalemlerinin Ankarada (satış yeridir. Telefon; 3371. cidden memleketimiz kadınları için çok verimli ve yararlı olmuştur. Sergide teşhir edilen eşya yorucu bir mesainin mahsulüdür, Her işin kendisine göre bir mükemmeliyeti olduğu görülmek. te ve kadınlarımızın bu yüksek muvaf. takıyetten dolayı göğsü kabarmakla- Tan tefevvuk eden çalışma hareketi | dir,

Bu sayıdan diğer sayfalar: