6 Temmuz 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 12

6 Temmuz 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

MEŞRUTİYETTE SARAY ve BABIALİ Yazan: SÜLEYMAN KÂNİ İRTEM — Tercüme, iktibas hakkı mahfuzdur. Tefrika No. 60 Italya Sporad adalarını birer birer işgal ediyor Bab:âli, İtalya tarafından Trab- | Yusgarp haricinde bir sahile taarruz i edilirse memleket dahilindeki İtai- yanları tardedeceğini beyan ediyordu. İngiltere ticaretin bir Palel ve 2a- rTara uğramamasını istiyordu. Fakat bitaraflığa muhalif bir töşebbüs ve hareketten de içtinap ediyordu. Avusturya ile Fransa Beyrut bom- bardımanını pek şiddetli solmıyarak protesto etmişlerdi. Fransa Adriyatik denizinde iki ticaret gemisinin İtal- yan donanması tarafından tevkif edilmesini kendisinin İlalyaya karşı takip ettiği hayırhahane bitaraflığa hoş bir mukabele addetmemişti. Bu- nunla beraber Poincarö bir kaç ada- nın işgali harbin intacında müessir olabileceğini söylemişti! Trablusta muharebe uzayıp gidi- yordu. Rusyanın tavsiyesi veçhile Osmanlı devletine mühim bir nokta- dan bir darbe vurmak muvafık ola- caklı. Bir müddet evvel İstanbulda yaşa- Şan ve Türk bahriyesinin ahvaline tamamile vakıf bulunan birisi (1) Naraburnunda demirde bulunup iyi muhafaza edilmemekte olan Türk donanması üzerine bir hareket icra edilecekse İtalya donanmasına yar- © dım eylemek üğere hizmet arzetmişti. Harbin iptidalarında lüzumu gö” rülmiyen bu hâreket şimdi İtalya için bir zaruret halini almıştı. Akdeniz taarruza karar verildi. Bununla harbin yeni bir saf- hası açılmış olacaktı. İtalya sulh için Trablusgarp ve Bin. gazinin ilhakı Osmanlı devletince ta- nınmâasını şart koşuyordu. Avrupada da artık tavassut zama- hının geldiği zehabi hasıl olmuştu. Halbuki Fransız Başvekili Poinkars Osmanlı elçisi Rifat paşanın bu husus- ta fikrini yokladığı vakıt Rifat paşa: — Bizden ilhâkın kabülü istenildik. bu kârarın tatbikinde sürat, katiyet ve ciddiyetle davranılmamıştı. Fransız elçisi Bompard bir gün hususi ve dos- tane bir mülükatta Said paşaya: — Babıâli adaların İtalya tarafın- dan işgali hâdisesini ciddi telâkki et- se iyi olur sanırım. Bundan sizin aley- hinize bazı ihtilâtlardan - başka şey çıkamaz. Osmanlı devleti ayni za- manda birçok beynelmilel meselelerin ortaya konulmasından hazer etmelidir. Çünkü bu meselelerin halli onun lehi- ne olamıyacaktır. Artık sulhü düşün- mek zamanı gelmiş olduğunu hatırlat. mama müsaade buyurun! Demişti. Fakat Babıâli Trablusgarp ve Bingüziyi İtalyaya bırakmanın İs- lâm âleminde uyandıracağı fena te- | lâkkilerden başka Balkan milletlerinin de iştihalarını şiddetlendireceği - fik. rile buna bir türlü yanaşamiyofdu. Bir defa Bompard daha ileri gitmiş, Trablus ve Bingaziye hükümet tara- fından bir «sulh misyonu. gönderilme» sini hususi olarak tavsiye eylemişti! Avrupa Kabineleri tavassut esas larında anlâşmak için müzakerelerde devam ediyorlardı. Bir konferans ak- di fikri ortaya çıkınca Fransa ve İn- giltere beş büyük devletin kendi he. saplarına menfaatler teminine kalkış- mayacaklarını diğerlerine taahhüd et- tirmek istiyorlardı. Rusya ise Boğazlar hakkındaki emellerini takipten geri durmadığı için konferans fikri aka» mele uğradı. İttihad ve Terakki Arnavud reisle- rini hoşmud edememişti. Yapılan teş- vik ve tahrikler semeresini vermiş, Ar. navutlük ayaklanmıştı. Müslüman Ar- navud Başkımcılarla Arnavud olmıyan Hürriyet ve İtilâfcılar İttihad ve Terak- ki hükümetini devirmek için elele ver. mişlerdi, Bir avuç Türk kahramanının Trab- lusta İtalyanın kahir kuvvetlerile çar- pıştığı böyle günlerde ihtilâl, isyan çıkarmanın memleketi batırabileceği. çe bir tavassutu kâbul edemeyiz! Cevabını vermişti. Birkaç gün son- ra Rifat paşa âyandan Süleyman El bustani efendi ile birlikte Polnkaröyi ziyaret etmişti, İkisi de şu kati be yanatta bulundular: — Sulhü arzu ediyoruz. Fakat an- cak şu şartlarla imza edebileceğiz: Osmanlı hükümranlığının ibkası; bu olamazsa statükonun tanınması, yâ ni Bingazi ile iç taraflar hariç kal. mak üzere Trablus sahillerinin İtal ya işgalinde bırakılması (2). Devlet- ler arasında bir tavassut formülü bu- lunmak için müzakereler cereyan edi- yordu. Fakat Osmanlı ve İtalyan şartları birbirinden o kadar uzak görünüyordu ki, bitaraflığa halel ge- tirmeden bunlari yaklaştırmak imkâ- Bi bulunamıyordu. Beklenecekti. İtalyan donanması İstampalya ada- sı önünde tecemmü etti, İtalya hizmetine girip kılavuzluk vazifesini deruhte 'eden bir ecnebi de burada donanmaya iltihak etti Bu kılavuzun asıl vazifesi alelgüfle Çanak. kale Boğazından içeriye girecek ve Os- manli donanmasını torpilliyecek bir torpido filosuna refakat etmek idi. Bu filo karar mucibince 1912 nisanı- nın on yedinci gecesi Çanakkale Bo- gazına vardı. Fakat havanın, denizin müsaadesizliği Türk projektörlerinin faaliyeti yüzünden içeriye giremedi. Ertesi günü İtalyan donanması Ça- nakkale Boğazını zorladı, Taarruz iki saat sürdü, Bundan &öonra İtalyan donanması çekildi. Babiâli derhal ticaret gemilerine Bo. ğazdan geçmeği yasak'etti. Boğaz su- larına maynler döktü. Bitarafların bundan keyifleri kaç. tı. Babıâliye protestolar yağdı. İtalya bu ilk teşebbüsü tevsi etmek emelin. de bulunduğunu işae ediyordu. Bir» İtalyan siyasisi: — Senfoni bir adajto ile başladı; şim- di.Kresando geliyor! demişti. İtalya birer, birer Ege adalarını iş- İtalya Rodos dahi dahil olmak üze- İtalya Rodosu dahi dahil olmak üze. re bütün Sporad adalarını işgal eyle- mişti, Babıâli de buna İstanbulda ve vilâ- yetlerde bulunan yetmiş bine yakın İtalyanın memleket hâiicine çıkarıl- ni kendilerine ihtar eden hamiyet er- babına kin ve ihtiras ile gözleri dön- müş Hürriyet ve İtilâf reisleri: — Trablusgarpte ciddi bir iş mi gö- | rülüyor. sânıyorsunuz. İltihad ve Te rakki komitecileri bu bahane ile hazi- neden para çekmek, Trablusta, Binga- zide çapulculuk edebilmek için bu kanlı ve faydasız oyunda devam edip | duruyorlar, Bu yüşden boş yere birçok masum müslümanların kanları dökü- | Jüyor. Fakat bu onların umurunda mı? Biz bu fenalığın, şekavetin önüne geç- | mek için uğraşıyoruz! Yolunda cevaplar veriyorlardı! Hürriyet ve Itilâfcılar İttihad ve Te- rakki ile hesaplaşmağı İtalya ile har. bin sonuna talik etmeğe, muharebe devam öderken dahili cepheyi harice metin ve müttehid göstermeğe bir tür- dü razı olamıyorlardı. Ellerine bir fır. sat geçmişti. Bundan istifade ile si- yasi hasımları İttihad ve Terâkkiyi ye- re vuracaklardı. Amma bu teşebbüsleri devleti de yıkıcı; hiç olmazsa pek bü- yük bir zararâ uğratıcı bir darbe olur mu imiş? Bu kadarını düşünmeğe lü- zum görmüyorlardı! Dahili keşmekeş günden güne şid- detlenirken artık ittifaklarını ikmal etmiş bulunan Balkan devletleri de hariçten Osmanlı devletine Rumelide Dahilden, hariçten yapılan bu hü- cumlara devletin temeli nasıl mukâ- vemet edebilecekti? Devletlerce yapılan teşebbüsler üze- rine Babıâli ticaret gemilerine Boğaz. dan geçmeleri için yol göstermeğe razı olmuştu. Ufukta Balkan harbi görününce İtalya ile sulhü tacil etmek, Trabluş- garp ile Bingaziyi feda eylemek zaru- ri görünüyordu. Bunun için de doğrudan doğruya İtalya ile anlaşmak lâzım geldi. Bir Avrupa konferansı daha büyük teh- likelere kapı açabilirdi! İtalya Başve- kili Giolitti'nin neşrettiği hatıratı. da sulh kakkında cereyan eden iptidal müzakereler tafsll edilmektedir, (Arkası var) (4) Giolitti: Memolres de ma vie. İtal. ya Başvekili bu hainin 1 (2) Poincarö: Les Balkana'la den 7 Radyodifüzyen Postaları Dalga uzunluğu 1648 m. 182Kc/s.120Kw. Türkiye Radyosu TAG 1974 m. 15195 Ke/a, 20 Kw. Ankara TAP SLT0m. 9465 Ke/a. 20Kw. ANKARA RADYOSU TÜRKİYE SAATİLE PERŞEMBE 6/7/939 1230 Program; 1235 Türk müziği, 1- Ne- veser peşrevi, 2- Sadettin Kaynak - Neve- ser şarkı - Hicranla harap oldu seyda, 3- Salâhattin Pınar - Nihavent şarkı - hâlâ yaşıyor, 4- Kemenge taksimi, 5- Nihavent şarkı - körfezdeki dalgın suya, 6- Neşet- kâr - Mahur şarkı - Gücendim ben sana, 71 - Mahur saz semaisi, 13 Memleket saat ayarı, âjans ve meteoroloji bâberleri, 13,1$- M Müzik (Karışık program - Pİ), 19 Program, 19,05 Müzik (Tenor Mecor- mack'ın söylediği iki melodi - P1), 1919 Türk müziği (Fasil heyeti), 20 Memleket Saat ayarı, ajans ve meteoröloji haberleri, 20,15 Konuşma (Ziraat saati), 2030 Türk müğiği: 1- Ferahfeza peşrevi, 2- İsmali Hakkı bey - Ferahfeza beste - Çağlayan cuyi sirişkle,3- İsma't Hakkı bey - Ferah- feza şarkı - Ateşi aşkın, 4- İshak Varan bey - Ferahfeza şarkı - Seyretmek için, 5- İsmali Hakkı bey - Ferahfoza şarkı - Mehtapta güzel olur, 6- Ferahfeza saz se- mais, 7 Mehmet Nasip - Hicazkâr şarkı « Görmezsem eğer sevdiceğim, 8- Refik Fer- san - Rast şarkı - Yakdi cihanı ateşin, 9- Hak bürküsü - Karşıda kara yonca, 10 - Oyun havası, 21,19 Konuşma, 2125 Neşe- li plâklar - R., 2130 Müzik (Opera arya- ları - PI,) 22 Müzik UKüçük orkestra - Şef: Necip Aşkın), 1- J. Breuer - İtalyan şarkı- 8t, 2- 7. Strauss - Bizde (Vals), 3- Leopold, » Çiğan bayramı, 4- Kari Blume - Göl kı- yılarında, 5- Vilired Kjaer - Serenad, 6- W. Ozernilk - Güzel sanatlar töreni (Uver- tr), 7- Franz Doello - Parisin Madlen #- kağında, 8- Max Sehönherr - Alp köylü- lerinin dans havaları, 2) Son ajans haber- leri, ziraat, saham, tahvilât, kambiyo - nu- kut borsası (fiyat), 23,20 Müzik (Cazband- PL) -23-5$ -24 Yarınki peograin, Avrupa istasyonları Sant de Berlin 20,15 salon muzikas — Hamburg 20 Solistler — Athlone 2025 orkestra — Bükreş 20,20 Rumen muzikası — Florans 20,20 konser — Lille 20 halk muzikası — Londra 20,30 orkestra — Sofya 2030 sen- fon “konser — Toulouse 20.20 dans. Saat Zi de Berlin 21,15 operet muzikası — Broslay 2115 halk muzikası — Frankfurt 211$ Beethoven festivali — Hamburg 21,15 ope- ret muzikası — Königöberg 21,15 hafif mutika — Lâyprig 21,15 karışık muzika — Münih 21,15 Künnecbe'nin «Der Vatter aus Dingsda» opereti — Athlöne 2140 kon- ser — Bari 21,15 Yunanca neşriyat — Be- romünster 2130 orkestra — Bordo 2130 2430 hafif muzika — Florans 2130 ops- ret — Lalbach 2130 senfon. müzika — Limoges 2130 - 2320 karışık muzika — Marjiya 2139 konser — M, Ceneri 2145 mandolin — Rennes 2130 2330 Audran'ın «Miss Helyett» opereti — Toulouse 2145 operet muzikası. Saat Z2de Viyana 2230 salon muzikası — Pressburg 22 orkestra — Hilversum 11 2210 salon muzikası — Laibach 72,15 hafif muzika — Milâno 22 hafif muzika — Roma 27 Ver- dinin «Aldasopsrası — Sofya 22 salon mu- zikası, 22,40 dans — Sottens 22,50 viyolon- sel, Saat 23de Berlin, Breslav, Danzig, Frankfurt, Ko- Tonya, Lâypzig, Münih, Stuttgart ve Viya- na 23,30 - 1 halk muzikası ve hafif mu- zika — Hamburg 23,50 orkestra — Königs- berg 2340 hafif muzika — Belgrad 23.15 hafif muzika — Peşte 23.25 salon muzika- sı — Bükreş 23,15 Rumen muzikası — Flo- ras 23,15 dans — Milâno 23 orkestra, Sant 21 den sonra Prag HM orkestra — Londra 24,10 dans — Milâno 24 dans — Frankfurt, Königsberg, Lâypsig ve Stutigart 1 - 4 gece muzikası, Bu gece Nöbetçi eczaneler Beyoğlu ciheti: Galatasarayda Kan- Gözlerini yumdu; ve bu kapalı göz- arasından iki koca dam- la yaş süzüldü. Bütün geçmiş kaba- hatlarını düşündü. Sade şu baş ucun- daki, derd ve sır ortağının bildiğini değil, bütün öteki suçlarmı da birbir aklından geçirdi. Kendini dul diye bil. dirmek için çevirdiği dolapları, o yaz- dırdığı mektupları, yalanlarını düşün- dü. Pek o kadar, yâlân denilen şeyi af olunmaz bir suç yerine koymuyor, arada sırada herkesin şerefini haysi- yetini korumak için az buçuk yalan söylemesi lâzım geldiğini biliyordu amma, 6 kocasını öldü diye yaymıştı ortaliğa, fenalık da bu idi işte. Şu an- da, bu yaptığını, âdeta bıçak çekip onu kendi elile öldürmüş kadar müthiş bu- Tuyordu; üstelik bu ölüm masalını, belki öbür erkek tutar da onu nikâh- Ja alıverir diye uydurmuştu, Gücü ye. rinde iken, sıra ile birkaç gün unuta- bildiği bu çok çok eski, geçmiş gü- nahlar, şimdi böyle halsiz ve üzgün iken içinde ve hafızasında taptaze bir şekilde canlanıyorlardı. Ne kadarda ağırdılar... Kimselere açamadığından, hepsini içine ata ata, hele akranları arasında lekesiz bir geçmişi var diye anıldıkça bu ağırlığı ve eziciliği nasıl daha fazla duyuyordu. İylee çökmüştü artık ana, hiç bir şeyden tad almıyordu; yalnız küçük oğlu geldikçe azıcık teselli . buluyor- du. Gelini ona çok iyi bakıyordu, is. ter istemez, sıcacık yemeğini önüne getiriyordu. Canı birşey çekti mi onu bulup almak için iki millik yolları aşıp bakla ile kuruca bir ezme yemeği ya- pılan bilmem bangi köye kadar gidip geliyordu. Ana bu gelinsiz yapamıya- cağını görüyordu, yatağında bir yan- dan öbür yana dönmek için bile onu çağırıyordu. Amma genç kadın onu bir türlü sevindiremiyordu ve çoğu za- man, gelini elinden geldiği kadar ih. tiyar hastayı hoşnud etmeğe çalışır. ken, o da titizleniyor, ya kadının elle. rini buz gibi soğuk, ya da yüzünü irin gibi sarı buluyor ve kötü kötü, biraz da çocukça bakışlarla tazeyi hırpalıyor- du. Yalnız artık kadının kısırlığını yüzüne çarpmıyor, bu işte, günahları yüzünden, kendini de müphem bir tarzda kabahatlı bulduğundan, o lâfı hiç açmıyordu. Nihayet yatağından kalkabildi, ve güz sona erince yüreğinin acısı da da» gıldı, yatıştı. Gene yüzü çatkındı am- ma O ateşi sönmüş, iztırap çılgınlığı geçmişti, artık kızını daha sessiz bir yasla düşünebiliyordu. Hattâ kendi kendine: «Belki de söyledikleri doğru, kızı- mın 6 balde yaşamaktansa, ölmesi kendi için de daha hayırlı oldu. Ölüm- den beter daha neler var şu dünyada!» diyebildi. Bu düşünceye, teselliye dört elle sa- rildi, tutundu ve ölenle kim ölüyor ki zaten, o da ömrünü sürüdü durdu. Bütün köy halkıda ona yardım ediyordu. Önünde kör kızının lâfını hiç etmiyorlardı. Hoş, belki başka zaman da zavallı kızı pek anan olmuyordu ya... Kör kısmının arkasında ne gibi bir hatırası kalacaktı ki.. Bu çeşid Âlillerin, şurada burada sayıları da az değildi. Önceleri ananın derdi kabar. masın, acısı tazelenmesin diye kadı. nın önünde susuyorlardı, sonra son. Ta da, zaten artık söylenecek birşey kalmadığı, hem daha doğrusu konuşu- lacak başka yeni yeni vakalar olduğu için o lâfı açmıyorlardı; ne olacak? Kör kızın küçücük, kısacık ömrü bitmiş geçmişti. Epey bir zaman, köyün baş dediko. ducusu, anaya raslamamak veya onun. la yalnız kalmamak için gözünü dört açtı, fakat zavallı kadının hastalıktan sonra ne kadar halsizlediğini görünce, cadalozun yüzü güldü ve bir gün ona gene eskisi gibi, aşınalık etti, snasıl. sın iyi misin?» diye sordu. Ana da geçmiş günleri anmiyor, susuyordu: Sade arasıra bu «geçmiş zaman», içinde, tâ gönlünün en derin bir yerinde uyanıyor ve açılıyordu. bm EE Ananın azıcık yüzü gülecekti artık, çünkü o yılın ilkbaharında, küçük oğ- lu çıka geldi ve: — Birkaç zaman burada kalacağım ana, Ne kadar sürer bilmiyorum am» Kadın sevindi, bayram elti amma onun pek aldırdığı yoktu, yüzü de asık« tı. Ne kadar değişmişti, eskisi gibi des Mi dolu söylenmiyor, çılgınlıklar yap- mıyor, türküler tutturmuyor, s€ssiz sadasız oturuyordu; «Acaba hasta mi- dır? Yoksa gizli bir derdi mi var?. di- ye anasını bir meraktır aldı. Emmioğ- lunun karısına içini ve üzüntüsünü dökünce, kadın: 4«— Yaşını başını alıyor, çocukluk» tan çıkıyor da, ondandır, Beşinci ki- zımla yaşıttır o; kızım 21 yaşlarına geldi, evleneli de dört yıl oldu. Erkek dediğin yirmisine bastı mı, çılgınlık, havailik yaşını geçti demektir, senin kocan başka, ona bakma sen, o ellisina bile gelse gene de uslanmıyan cinsin- dendi.» dedi, Ana içini çekti: — Doğru! dedi, kocasının hatarası çok silikleşmişti, âdeta küçük oğlunun hayali ile onu karıştırıyor, bazen iki- sini biribrinden pek ayırd bile ede- miyordu; babanın yüzünü hatırlamak istedikçe, onun yerine oğlunu görü- yor, oğlunun hayali çıkıyordu önüne, Amma arudan dokuz gün geçince, delikanlı, kimse nasıl çağrıldığını, ki- min haber getirdiğini anlıyamadan, tıpkı gelişi gibi gene'de öylece çabu- cak ve garip esrarlı bir şekilde çekildi gitti. Ufağını tefeğini deriden küçük bir kutu içine yerleştirerek eski baba evinden bir kere daha ayrıldı. Anasi» nın içi kabarmıştı çok acılı bir sesle: — Artık büsbütün yanımıza geldin, bir daha hiç gitmiyeceksin sanmıştım oğul! diye bağırdı. Oda: — Geleceğim anam, tekrar gelece- ğim! dedi. Neşeli bir hali vardı, gideceğine se- viniyor gibi idi, acele ediyordu. Ondan sonraki günlerde de yüzü hep gülerek geldi gitti, Hiç haber verme den çıkıveriyordu ortaya. Koltuğunun altında elbise çıkını ile evden içeri gi- riyor, bir iki gün küçük köyün için- de dolaşıyor, kahvede oturuyor, çeki- len yoksullukları, haksızlıkları, bu gi- dişin doğru bir gidiş olmadığını dili- ne dolamış herşeyi düzenine koyacak büyük bir günün ergeç doğücağını söylüyordu. Kahveci, yağlı kafasını ka- şıyarak; — Komşular, vallah billâh, eşkiya lâfına benziyor bunun anlattıkları! di. ye bağirıyordu. Ananın, bir de, merd namuslu bir delikanlı olan büyük oğlunun hatırı nı sayarak, küçüğe 865 çıkarmıyorlar, onu haline bırakıyorlardı. Çocuk ye. rine koyuyorlar; «Evlense, o da-akıl- lanır, erkekleşir» diyorlardı. Bu misafirliklerinde, o çalışmağa da hiç yanaşamıyor, yalandan ağabeysine şöyle hafif kolay işlerde bir yardıma kalkışsa da, öteki dudağını bükerek: — Eyvallah, istemez, sen keyfine bak, ben kendi işimi sensiz görmeğe alışığım, diyordu. O vakıt da küçük, terbiyesiz ve küstah bir sırıtışla kardeşine bak'yor- du; gitgide, kavgaya bile tenözzül et- miyen çok tuhaf, yükseklerden bakan bir hal takınmıştı. Tozun toprağın içb ne bir tükürüyor ve omuz silkerek — Canın isterse ağabey! diye gülü. yordu. Böyle yaparken kendini öyle beğe- nen, «küçük dağları ben yarattım! der gib öyle böbürlenen bir hali var. dı ki, ağabeysi hırsından boğuluyor, bir daha gelmemecesine defolup git mesini söyleyip bağırmak için can atı. yordu amma ele güne karşı kardeşini kovmuş bir erkek vaziyetine düşmek- ten utanıyor, çekiniyordu. Ana küçük oğlunda hiç bir. kusur bulmuyordu; hattâ önünde o büyük, meşhur lâflarını sıralar, ağabeysine taş atarak: — Yaşamak için tarla kiralıyan şu burunları kalkık miskin herifler, sö- züm ona çiftçubuk sahibiyiz diye şisi- nen bu budalslar, bir gün gelip de, topraklar herkese pay edilince, kim. seye «malım» diyeceği birşeyi kalma. yınca, anlıyacaklar beyinlerine inenin ne demek olduğunu!... diye söylenir. ken bile, gene de onu hayran hayran dinliyor, ana gözü değil mi, beğeniyor. du bile, (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: