10 Mart 1938 Tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 5

10 Mart 1938 tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ANA — 105 — Yazan: Aleksandr Düma Dartanyanın odaya girerken yaptığı gürültü- den yalnız Aramis uyanarak doğruldu Bunun için kapıyı - cesaretle müdafaaya karar verd; han sa- hibi kadın tarafı verilmiş olduğu rafından efendisinin -bulunma- dığını söylemek kabil olamıyar cağı cihetle, yeni gelen Dar tanyanı, sabahleyin başlamış ve kendi fikrince geceye kadar devam edecek olan din muba- baseşini - sekteye — uğratmanın büyük bir günah olacağını söy- liyerek, savmak - teşebbüsünde bulunmuştu. Fakat Dartanyan, Bazen us- tanın belâgatle söylediği bu sözlere hiç ehemmiyet verme- diği gibi arkadaşının uşağı ile münakaşaâ etmeğe de - tenezzül etmediği cihetle bir eli ile onu bir tarafa İterek diğer eli ile de $ numarali odanın kapi to- puzunu çevirdi. Kapı açılmış ve Dartanyan da odaya gir mişti. Siyah bir cübbe giyinmiş ve başına da bir nevi yuvarlak ve yassı papaz şapkası koymuş olan Aramis, üzerine birçok ir ve Gilt gilt kocaman kitaplar konmuş bulunan, yu- varlak bir masa başında otu ruyordu; sağ tarafında Çizvit başpapazı ve solunda da Mon- tidye papazı bulunuyordu. Poerdeler yarıya kadar — indi- rilmiş bulunduğundan oda içine çok âz işık giriyor ve dini ayine daha garip bir heybet ıdu, KMN S rince ve husuşile bu aoıııış:ıı bir silâhşor olunca göze çarp- ması İâzımgelen dünya eşyası, sanki sinirlenmiş gibi, ortadan kaybolmuş ve şüphesiz ortada durunca efendisini tekrar dün- ya emelleri peşine çevirir. kor: kusu ile kılıç, tabancalar, tüylü şapka, işlemeli ve dantelli her türlü eşya Bezen tarafından saklanmıştı. Ancak bu eşya yerine duva: ra çakılmış çiviye bir erkân ipi asılmış olduğunu Dartan- yan gördü. Dartanyan odaya girerken yapmış o'duğu patırtı üzerine Aramis başını kaldırınca arkı- daşını görmüştü, Fakat eski si- lâhgor, artık dünya işlerinden alâkasını — kesmiş — bulunduğu için, delikanlıyı görmesi kendi- sinde bir tesir hasıl etmemişti. — Vakitler hayır olsun, azi- zim Dartanyan; sizi gördüğüm. den dolayı pek memnun oldü. guma inanınız. — Karşımdakinin Aramis'ok duğuna şüphem olmakla bera- ber ben de memnun oldum!. — Kendisi, dostum, ta kem disi! Fakat bu şüphenize se- »e? — Yanlışlıkla yabancı bir ——— odaya, papazlar dairesine gir- dim diye korkmuştum; sonra, sizi bu efendilerle beraber gö- rünce bâna başka bir - koku geldi... Fena halde hasta bu- lunmanızdan korktum.. Dartanyanın ne demek - işte- giğini anlamış olan iki - siyah elbiseli m Ölce ile gözlerini ona diktiler; fakat Dartanyan onların bu bakışına ebemmiyet vermedi. Sözünde devamla de- di ki — Belki sizi rahatsız ettim, #zizim Aramis; çünkü, görünüşte bu efendilerle günahlarınızı iti- raf etmekte bulunduğunuz an- laşıhıyor. Aramiş k pkırmızı kesildi: — Siz beni rahatsız etmekl! Bilâkis memnun olduğuma ye- min - ederli ziz. arkadaşım; sözüme ispat olarak ta, sizi sağ ve salim gördüğümden do- layı hissettiğim sevinci beyân etmekliğime müsaade ediniz. Dartanyan: — Ehi Yola gelecek; değil! diye düşündü, Aramiş eli ile Dartanyanı gösterip papazlara hitap ederek di büyük bir tehlike atlattı. Papazların her ikisi de - bo yun iğerek cevap verdiler; — Allaha şükrediniz, efen- nli, papazların temen- iştirak ederek , cevap Bu husasta kusur etine- dim, bazretler, — Tam zamanında yetişti. niz, Dartanyan; müzakeremize iştirak ederek bizi tenvir eder- siniz. Amyen Başpapazı elendi, Montidye papazı efendi ve ben, bazı din meseleleri hak- kında müzakere ederek istifade ediyorduk; sizin fikrinizi almak- la da memnun olacağım, Meselenin başka birr şekil a masından canı sıkılan Dartan- yan dedi ki — Silâh adamının bu işler deki fikrinin kymeti olamaz; bunun için, bu efendilerin ma- lâmatları ile kanaat etmeniz dah İki siyah elbiseli adam sırâ ile Dartanyana boyun iğdiler. — Bilâkis, sizn fikrleriniz pek kiymetli olur; mesele — şu- dur: Başpapaz - efendi, ü kasidemin dini edebi. ok ması lâzımgeldi öylüyor, — Sizin kasideoiz bal Bir kaside mi yapıyorsunuz? Cizvit cevap verdi: — Şüphesiz; papaz merte. besine çıkabilmek için mutlaka bir kaside tertip etmek İüzim dır. Han sahibi kadın ile Bazenin sözlerine inanmamış olan Dar- tanyan — bayretle — haykırarak, *Papaz mertebesi hal, dedi ve sonra yarı şaşkın bir. halde karşısında duran üç adama ayrı ayrı baktı, Aramis, bir kilise kürsüsün- de imiş gibi, muhterem bir va- ziyet alarak koltuk sandalyesine yerleşti ve bir kadın eli gibi beyaz ve tombul ellerine bakıp kan gelmesi için uzattıktan s0a- ra sözünde devam etti: — Şimdi; Dartanyan, söyle- diğim veçhile Başpapaz efendi yazacağım kasidemin dint ve edebi olmasını istiyor, ben ise hayal taraftarıyım. Bundan do- layı da Başpapaz efendi bana şimdiye kadar hiç tatbik edik memiş ve güzel akideler - için bir esas olan aşağıdaki bahsi teklif ediyor: *Küçük mertebedeki papaz- lar hediye verecekleri zaman iki el birden kullanılmalıdır. — Çok güzel mevzul diye Cizvit bağırdı. Aramis sözünde devam etti: — Evet, çok mükemmeli Bu.- nunla beraber hem dini kitap- lar ve hem de yazan papazlar hakkında uzun uzadıya tetkik yapmak lâzım. Şimdi, bu muh- terem muallimlere mahçuplukla itiraf ederim ki, şüvari muha- fızlık vazifesi ve kral maiyetin- de bulunmak çalışmatıza biraz fani olmuştur. Bunun için, kendi intihabım olan ve hikmet İlminin ahlâk bahsine ait güç meselelerile alâkadar — bulunan şeylerle meşgul olmayı — daha kolay buluyorum. — Ne güzel söz! diye Czvit tasdik etti. Dartanyanın canı sıkılmağa başlamıştı; papaz da ayni - var ziyetteydi.. Aramis, bu mükâlemenin ha- Bil ettiği tesiri anlamak - için, Dartanyanın yüzüne baktı; çe) neleri çözülecek gibi esnemekte olduğunu gördü. Cizvite karşı dedi ki; — Fransızca konuşalım, muh: terem baba; sözlerimiz Dartan- yanı”datin Mmemnupyader Dartanyan cevap verdi; — Evet, at beni yordu ve bu sözler ise zibnimi dağıtıyor. Cizvit, bu söz üzerine biraz mağlüp olmuş ve halbuki pa. paz adeta memnun olarak — te- şekköürünü ima eder tarzda Dartanyana baktı. Ve dedi ki: — Münasip; pekâlâ, bunu tefsir ederek neticesini görelim. — Musa, hâdimullah..... O Allahin - hâdimidir, rca ede- rim, bu noktaya dikkat ediniz! Musa ellerile niyaz etti; Beni İsrail düşmanlarını münhezim ederken iki kollarını uzattı, Bundan başka, Kelimullah ne diyor: Ellerini koy, elini değil Papaz onu taklit ederek: El- lerini koy, diye tekrarladı. — Halbuki papazların selefi olan Sen Peter, bunun aksine olarak, parmaklarını gösterir, farkı görüyor musunuz? Aramis hoşuna gider bir tarz- da cevap verdi: — Doğrudur; fakat bu nokta izah ister. — Parmaklar| Sen Peter par- maklarla niyaz etti. Bunun için papa da parmaklarile — niyaz ediyor. Kaç parmakla niyaz eder bilir misiniz? Üç parmak- laş biri Baba, biri Oğul ve biri de Ruhulkudüs namına. Hepsi istavroz çıkararak top- landılar. Dartanyan da onlar gibi yapmak lâzımgeldiğine ka- il olmuştu. — Papa Sen Peterin haleli- dir ve üç ruhbani kuvveti tem: sil eder; kilisenin diğer erkânı, dört melâike namına — niyaz eder. Bizim diyakonlar ve kay- yimler gibi daha küçük papaz- lar mukaddes su serpme fırçalarile niyaz ederler ki, bun: lar birçok niyaz parmaklarına benzerler. — Sona var — 'I lEtısağ. l DoOLU — Zeytinciliğimiz Zeytinciliğimizin inkişafi çer releri üzerinde durulduğu anlar şılıyor. Bunun çok yerinde bir bareket olduğunu kayde lüzum yoktur. Karadeniz, Marmara denizi, Akdeniz ve Adalar denizi sa- hillerini baştan başa kaplıyan zeytin — ağaçlarının Türkiyeyi İtalya zeytinciliği — seviyesine yükseltmesi mümkündür. Karadeniz, Marmara denizi ve Akdeniz sahillerinde seyrek- leşe uzanan zeytin ağaçları, Adalar denizi sahilinde toprak ve iklimin müsait şartını bulun- ca, sıklaşmakta ve Ege ikt sadi mıntakasını gür bir zeytin alanı yapmaktadır. Bundan ötürü Ege, Türkiye zeytinciliğinde mühim bir mır takadır. Ege zeytinciliği üç kısma ayrılmaktadır: Edremit, Ayvalık, Burhaniyeden teşekkül eden ilk kısım, en ziyade bakım ve ih- timam gören ve bunun için mahsulünden tam radıman alı- nan bir mıntakadır. Türk köy- lüsü burada, zeytini kendine bir geçim vasıtası yapmıştır. Aydın, İzmir ve Manisa vilâ- yetlerini zeytin bölgelesi olarak getiren ikinci kısım, ağaçların iklim şartı içinde sey- rekleşmesi, toprağın ziral mah- sullerin yetişmesine müsaadekâr kabiliyeti, halkın geçim ihtiyacı için sırf bu maddeye bel bağ- miş bulunması bakımda ve randımanda birinci — kısımdan daha zail bir durumdadır. Üçüncü kısım, bu, Miâsın genubundan başlıyarak Ege çev- resi dışına kadar uzanan - bir saha ki, intizamsız, randımansız cılız zeytin ağaçları, delicelerle doludur. Geniş bir saha içerisinde, ba- Aatasız Lı.ıı bursoğaçlar, yür dün kilometrslerce - toprağımı boş yere kaplayıp durmaktadır. İşte, Türkiye zeytinciliğini, rakip memleketler zeytinciliği seviyesine yükseltmeğe — birer eagel gibi topraktan delice fiş- kırıp yükselmiş bu ağaçlardır. Boş yere yurdun kilometre- lerce toprağını kaplıyan bu de- liceler, bilgili bir tedbirin akıl: hea aşısına muhtaçtır. Devletin başarıcı eli, bu de- Hicelere uzandığı göün, Türkiye zeytinciliği şimdikiaden iki misli yüksek bir seviyeye yükselmiş olacaktır. Nejad Bögürtlen Borsa 9-3-938 üzüm — salışları C, Alıcı KS KS 139 Alyoti bi. 11 S0 13 119 P, Paci 11 50 15 95 ). Taranto 11 13 66 M.).Taranto 11 58 Y.E. Bencu. 12 50 44 A.R.üzümcü 13 75 46 K. Taner 12 75 7 6 Şınlak 0. — 18 625 16 625| 2 İnhisar 850 8 $72 Yekün 235656 Eski Yekün 236228 Umum yekün Piyasa fiatlari 9:3-938 - çekirdeksiz orta fiatleri: No: tt 50 . 12 00 v 12 30 » 18 30 . 11 16 00 Zahire satışları Ç Cinsi 1063 Buğday 84 Nohut 25 Susam |P37 KeotPalamut265 — 527 50 |162 B. Psmuk 24 38 üzüm — ŞA NASREDDİN MHOCADAN | s<Aahiret .— extupıarıî Yazan: Kâşlari —-02 — B. Necmiddin, orta oyunu ruh- satiyesi peşinde koşuyor!. İşin en dikkate şayan taralı nedir bilir misin Hacivad; bü- tün dünya istasyonları sırf£ ŞArap- ça konuşmak, Arapça şarkılar söylemek için yapılmış. — Ne münasebol?. — Münasebeti filân bu işte. Akşam oldu mu; İtalyanın Bari istasyonunda Arapça, Londra- Kudüste —Arapça, — Kahirede Arapça, İstanbulda Arapça, Pa- risin Eyfel kulesinde Arapça. Anlaşılan, bütün dünya millet: leri Araplara âşık olmuşlar.. — Sebep?. — Hattı üstüvaya yakın ol- dukları için kanı sıcak insanlar da ondan.. — Tuhafsın Karagöz.. — Tuhaf ben değilim; sensin, — Neden? — Bu halin sebebini soru. Yorsun da ondan. Ayol her mik let lokma peşinde., Hangi ta. rafı yumuşak — görürse silâhtan evel radyo ile oraya saldırıyor. Karga ile peynir hkâyesi ma- lüm. Bu millet, her neles ak dıkça Atatürke minnet ve şük. ranını artırmalıdır. Bizi elâleme lokmalık olmaktan o kurtardı. Yoksa... Şimdi — radyolardan Arapça yerine Türkçe fışkırması muhakkaktı. — Doğru Karagöz.. — Doğru ya,, Düşün bir kere Hacivad meselâ umumi harpte in yeşil bezi Sar Fa di bqıık.:ıı;im *Sanı nf diye ” İki b:lıııw Ka S Ka Felemenk dürbünü gibi dümdüz, sarkık kulaklı, burunları yerde, adım atmaktan âciz beygirlere binmişler; hu çekerek cepheye gidiyorlar. Akılları sıra Mesnevi okuyup düşmanın makineli tü- feklerini susturacaklar, Hükümet; camilerde “Salâtün tünciga, okunsun diye emir ve- riyor, Lâfla peynir gemisi yü- rüyecek, Elde silâh, belde ka- satura, torbada yiyecek yok; en'am) şerifle zafer peşindeyiz. Mahalle kahvelerinde “Mahmu- diye, gemisinin resmi asılı. Efsanesine —herkes inamıyot: Harp olacak mı; geminin bo- doslamasından kan damlarmış. İki gözümün ouru gemide bir *yatır, varmış, — Gemi kendi kendine zincirini koparıp denize açılırmış. İçinde iki kardeş yedi | sene askerlik yapmışlar da bi- ribirlerine tesadüf edememişler. Hele baş tarafında bir top varmış; içinde askerlerin eski- cisi ayakkabı tamir edermiş. Bir gün eskici, çırağına kızmış; çırak falya deliğinden kaçmış. O günün zihniyetini düşün, bugünün ha'ine bak. O zihni: yette insanlarla dolu feyyaz bir memlekete herkes saldırmaz da ne yapar? Tarih yazmıyoruz. Hacivad; yirmi beş senelik bir zamandan bahsediyoruz. Yirmi beş sene evelki Hali: feli, Padişahlı Osmanlı impa- ratorluğu; yirmi beş sene son- raki Türkiye.. | Aradaki fark; Patagonyâ ile İsveç arasındaki fark kadar. Bu mucizeyi yapân imsana, se- nin ve benim gibi, sadece etten ve kemikten adam demek müm- kün mü?. *Perdeye ;ıi.ııı bay Nec> middin gelir; Karagözle Haci- vadın elini öper., Karagöz — Berhurdar ol ev- lâd.m, el öpenlerin çok olsun.. — Teşekkür ederim Karagöz efendi amca.. — Hayrola; böyle vakitsiz takmış, takıştırmış, iki — şişe- cik de kulüp rakısı çakmış, ça- kıştırmış; nerden gölip nereye gid'yorsun?. — Sorma —Karagöz efendi Amcacığım; sana derd yanmağa geldim. — Anlat bakalım. Eğer be- nim halledebileceğim işlerdense yaparım; değilse seni de, Kar- şıyaka halkı gibi, Marko pa- şaya gönderirim.. — Efendi amcacığım; benim bir orta oyunu kumpanyası düz- düğüm, tam — oynıyarak para kazanacağım zaman icrayi san'atı tan menedildiğim yüksek malâm: larıdır. — Evet... — Bu işte çok büyük ziyana uğradım. Bana ya paralarımı tazmin etşinler veya ruhsat ver- sinler da icrayi san'at edeyim... — Kolay... Paralarını — istir« dad veya tazmin imkânı yok» tur; fakat ruhsatı alırız. — Nasıl?. — Arzuhal vererek... — Verdim: cevap çıkmadı.. — Ben takip eder, çıkan- rim, Sen © ciheti bana birak ve merak etme, Ancak oyunu nerede oynıyacaksın?. — Ölılı'ğlh türparkı münasip buldum. Ma- lüm a; elli beş bin lira sarfile vücude getirilen şimdiki gazi- noyu yıkacaklar. Onun yeri boş kalacak, Oraya geniş bir çadır kurar işe başlarım. — Ayol, orası programlı ya. piliyor,, —— Daha iyiya Karagöz am: ca, hazırlanmış plâna lübiyat mahall, we ettiririm; bu u. retle hem belediyen plân boz- ma ameliyesi bir daha tekerrür etmiş olur, hem de doktor duh Say bir daha yazı yazmağa imkâa bulur. »— Fena fikir değil, Bu dü- şügceni doktor Uzaaçtın mı?. — Açtım. — Ne dedi?. — Bir defa Bay Zeynel Be- sim Suna soralım dedi. — Fona... — Aman efendim, neden?. — Sana şimdi Zeynel Besi: me yalyarmak düşüyor. — Gider, rica ederim, — Ne dersin?. — Aman benim lehimde söy: le derim. — İşte o zaman hapı yuttu: ğunun resmidir. Beni dinle: — Buyur efendi amca., — Zeynel Besime git. *Reis benim işimi sana soracakmış; çok rica ederim aleyhimde bu- lun. Beni kat'iyyen iltizam et me, Hakkımda at, tut,, - diye — Senin aklba ermez. O ne derse doktor Uz aksini yapar, iş'ni beçerirsin,,» Yabud Hay- dar Rüştüye git, bu işin aley- hinde bir makale yazsın, mak- sudun gene hasıl olur. Ayni işi doktor Memdub Say da mü- kemmelen görebilir. — Devam edecek — , taşındımı; Kür —— —

Bu sayıdan diğer sayfalar: