29 Ekim 1929 Tarihli Hayat Dergisi Sayfa 30

29 Ekim 1929 tarihli Hayat Dergisi Sayfa 30
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

“Hayatin tefrikası HAYAT, 30. Munisler Bu itiraftan da fazla bir şey olacaktı; bütün ömrümce kendime bile söylemediğim şeyleri o gün ben ona söyle- dim. Bütün bu kış, onun beni sevdigini tahayyül eylemekle vakit geçirdiğimi, onun beni sevdiğin 'en şüphem olma- dığını söyledim. Faizciliğe başlamama mütezelzil irademin salk olduğunu izah ettim. Ona büfede o zaman hakikaten bir korkak gibi har. ket ettiğimi, buna fazla hassasiyetimin sebep olduğunu; muhitin, halkın beni şaşırttığını, birden- bire müdahalemin gülünç olup olmıyacağı kaygusunun üzerime terettüp eden vazifeyi yapmaktan beni alıkoydu- ğunu (anlattın. Düellodan korkmıyordu r. Sonra bunu bir türlü tasdik ve itiraf edemediğimden benimle beraber bütün. etrafımdakileri de tazip ettiğimi, hatta onunlada, sırf onu tazip edebilmek için evlendiğimi, anlattım dur- dum. O, benim nihayet ell rimi ka rıyarak: — İzam ediyorsunuz... kendinizi fazla üzüyorsunuz... diye rica ediyordu. Vine ağlamaya başladı. Hemen evvelki buhranlara yakın bir buhran geçirdi. Artık bundan bahset- memekliğimi, artık bunu düşünmemekliğimi mütemadiyen yalvarıp duruyordu. Yalvarışlarını duymıyor, niyazlarını hemen hiç kale almiyordum: öyle yal Ben baharı, Bolonya'yı düşünüyor- dum. Orada yeni bir ufuk, bizim yeni ufukumuz açılı- yordu. Ona siri yeni hayatımızdan bahsettim. İkraz kasa- sını kapayarak dükkânı Dobranravof-a devrettikten sonra bütün parami fakirlere bağışlayıp kendime yalnız vaftiz babamdan | tevarüs ettiğim üç bin rubleyi alıkoyacağımı, Bolonya seyyahatini bu akçe ile yapacağımızı, ondan sonra yine bir mesai hayatı için e ele vereceğimizi söyledim... Daha ilerisine gidemedim; çünkü o hiç cevap vermiyor, yalnız gülümseyordu. O, rakik bir hisle, beni rencide etmemek hissile gülümsiyordu. İstikbale ait her türlü tasavvurun önü sıktığını görüyordum. Zennetmeyiniz ki ben bunu farkedemiyecek kadar udala yahut hotpe- senttim. Her şeyi, toplu iğnenin ucunu bile, kaçırmıyor- dum. Vaziyetimin ümitsizliğini bilmiyor midim sanıyorsu- nuz? Ona kendisinden ve benden bahsettim. Hatta Lüker. yadan bile. Bir d-fa ağlamış olduğumuda ona itiraf ettim. sözü hep başka taraflara naklediyor... Bazı şeyleri de ,Döstoyevskı”dın susmaya gayret ediyorum, Neticede o da biraz alâkadar oldu ve beni merakla dinledi; görüyorsunnz ya... pek eyi hatırlıyorum!,. Niçin benim kör olduğumu, gözlerim ka- maşarak hiç bir sey görmediğimi söyliyorsunuz? 4Şu hal... onun aklına intihar etmek fikri... Gelmese idi.. Görüyor- sunuz ki her şey tamir olunacaktı, O daha evvelsi gün, bu kış esnasında neler okuduğunu bana anlatıyordu. “ Til Blas, - taki Greneta peskoposunun hikâyesini hatırlıyarak kahkaha ile gülmüştü. Kahkahası ne kadar berraktı... Nişanlı iken de o böyle gülerdi. (Kısa bir müd- det ) O, demek Peskoposın hikâyesine gülebilecek Kadar ruhi sükünete ve fikri istiklâle elan malikti.. Ha! binaen aleyh o caha başlangıçtan beri, ta evvelinden, sakinmiş; benim onu kendi sükünetine terkedeceğime hakikaten o da kani olmuş. “ — Beni kendi halime bırakacağınızı zannediyordum. Bunu Salı günü söylemişti. 00000... Bu kelimeler haki- köten on altı yaşındaki bir kızın dudaklarına lâyıktırlar! O, her şeyin daima öyle kalacağına, o kendi masasında, ben kendi masamda, böylece yetmiş yaşına kadar ömür süre- ceğ mize hakikaten inanmış! Şimdi ben ortaya çıkıyor, zevç hukukumu tal p ediyorum. Z*vçde aşk ister! Ah bu snlaşılmamazlık! Ah bu kısa görüş.. Onu meftun gözlerle süzmekliğim çok xanlış bir hareketti. kendi kendime hakim olmalıydım, Bu meftuniyet onu korkutu- yordu, Hakikaten de sonra kendimi zaptettim ve bir daha ayaklarını öpmedim. Hiç bir defa .. Hiç bir defa, onun zevci olduğumu ona hatırlatmadım. - Onu düşünmiyor- dum bile... Ben yalnız yslvarm'k istiyordum! D imada süküt edemezdim, nihayet bir şey söylemeye mecburdum! Kendisile konuşmaktan ne büyük bir zevk aldığımı, onu kendi nle kıyas kabul etmeyecek derecede fikren mütekâ - mil bulduğumu, söyledim. Kızardı ve sıkılarak izam etti gimi söyledi. Ben o vakit kendiri zap'ede ! iyerek, neza- hatle sefahat arasındaki mücadeleyi hatırlattım, Kapı arka- sında onların muhaverelerini; keskin anlayışını, ince İstih- zaları 1 dinlerken duyduğum zevk ve meftuniyeti anlat ım. Tirtedi. İzam etmek gibi bir şeyler mırıldandı. Birden- bire yüzü karardı. Etlerile çehresini örtü ve hınçkırarak ağlamaya başladı. Kendimi zaptedemedim, yine önüne diz dükalı

Bu sayıdan diğer sayfalar: