Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
SÖYLEŞİ / BÜLENT ORAN "Cesaret, cehaletten geliyor, ama...” Senaryo: Bülent Oran. Yüzlerce kez geçti bu kalıp jeneriklerde. Abartı yok, binin üzerinde senar- yo yazmış biri var karşımızda. Dünyada bir benzeri olmayan biri. Bir fenomen. Aynı süreci tersten okuyanlar da var kuşkusuz. Sine- manın en büyük cellatlarından biri o. Sanki olmasa, melodramlar çe- kilmeyecekmiş, sanki koca bir dö- nemi kahvelerde yazdığı senaryo- larla bir başına etkilemiş gibi. Harcıâlem senaryolarının da, ne- yi niçin yaptığının da ve neyi ne ka- dar yapabileceğinin de farkında Oran. Yaptığı işleri savunmaktan çok, onları yok saymaya yönelik zihniyete kızıyor. Bir dönemi değer- lendirirken o günün olgularının göz önünde tutulmasından yana. Yap- tıklarını savunmuyor uzun boylu, ama utanmıyor da. 5 Renkli bir yaşam Oran'ınki. Ön- ce oyuncu, sonra senarist olarak al- tın yıllar yaşamış. Kahveler, evler, kadınlar değişmiş yaşamında. De- ğişmeyenler bir, kendi ciltlettiği be- yaz kalın defterleri kurşunkalemle doldurmak, bir de yaşam yolculu- ğunun bir yerlerinde başına oturt- tuğu kasket.Türk sinemasının, se- naryonun önemini giderek daha iyi kavradığı ve bu alanda en yoğun krizi yaşadığı şu günlerde, bu bü- yük maratoncudan öğrenilecek çok şey olsa gerek. Nokta'dan Serhat Öztürk, Bülent Oran'la konuştu. Nokta: Bunca senaryoyu nasıl yazdınız, günlük temponuz neydi? Oran: Uzun yıllar, yılda 36'dan aşağıya düşmedim. Günü ikiye bö- lerdim. Sabah 5.30'da kalkıp 11.00'e kadar çalışır, sonra iki sa- at uyuyup akşama kadar yeniden çalışırdım. Bir yorgunluk ya da sı- 72 NOKTA 8 OCAK 1989 kıntı duyduğum söylenemez. İnsan bir tempoya girince, dışarıdan ba- kınca korkuç görünen bazı şeyler, o kadar zor olmuyor. On günde bir film çıkardığım zamanlar hiçbir gezmeden, eğlenceden de geri kal- mazdım. Bugün dönüp baktığımda hayret edip korkuyorum doğrusu. Dışına çıktığım zaman korku ver- di. Nokta: Yazmak neyse ne de, ko- nu —bulmakta — zorlanmıyor muydunuz? Oran: Yıldan yıla değişen kalıp- lar belliydi. Binin üzerinde senar- yo yazdığım halde, malum olan bir şey, belli 36 tane konu vardı. De- mek ki her konuyu ortalama otuz kez işlemişim. Ana kalıplar vardı, bunları alıp starlara, ya da toplu- mun o yılki talebine göre değiştiri- yorsun. Benim yaptığım seyircinin nabzını yoklamaktı. Toplumun sı- kıntılı ya da rahat olduğu dönem- ler vardır. Yaptığımız işler bunun- la ters orantılı oluyordu. Sıkıntılıy- sa komedi, rahatsa mendilli film- ler.: Nokta: İşin başka püf noktaları da vardı kuşkusuz... Oran: Türk sinemasında kişilere, tiplere göre senaryo yazılıyordu. O kişiler sinemadan çekilince, o tip roller de kalkıyordu.Mesela Ahmet Tarık Tekçe vardı. Her filmde ona göre roller yazılırdı ve bu kendine özgüydü. Ne başka sinemalarda, ne edebiyatta, ne şurada, ne burada ol- mayan bir tip. O, oyuncunun seyir- ciyle kurduğu kontağa dayalı. Bu kavranınca ufak değişmeler, vurgu- larla başkaymış gibi gözüken bir çizgi yaratılıyordu. Vahi Öz, Mu- alla Sürer, Salih Tozan, bütün bun- lar gittiği zaman artık o tip roller yazılmaz oldu. Çünkü başkası oy- narsa film yatıyordu. Nokta: Oyunculuktan senaristli- ğe geçişiniz nasıl oldu? Oran: Tiyatronun ünlü ismi Ta-