lat Artemel, bir gün beni çağırdı, “Senden senaryo istiyorum”' dedi. Bu işi bilmediğimi söyledim. “Bi- lecek ne var, terbiyeli, okumuş- yazmış çocuksun. Kâğıdın ortasın- dan çizersin bir çizgi, hareketleri sola, konuşmaları sağa yazarsın'' diyerek ısrar etti. O zaman bilmi- yorum, tabii şimdi de bildiğimi söy- lemek sayılmasın bu, tam çekim se- naryosu yazıyorum. Çok titiz çalı- şıyorum. Ama utanıyorum yazdık- larımdan da. Uzun süre imza ata- madım. Sonra vergi durumu var, benim senaryolara başka isimler konmaya başladı. Tabii yeni sipa- rişler de o isimlere gidiyor.Baktım bu zararlı olacak, ar damarını çat- lattık, ondan sonra da aldırmadan yazdım. Nokta: Peki bile bile kalitesiz se- naryolar yazmaya nasıl gönlünüz elverdi? Çünkü bir yandan da es- tetik değeri yüksek filmlere kişisel ilginiz çok fazla. Mühim değil, durum onu getiriyor. Ama bu arada sinemayı da batırdı- lar. Çok iyi bir ressam olmadari so- yut bir resim yapamazsın. Bir sürü insanın altyapısı yok. Resimden an- lamaz, edebiyatı bilmez. Peki na- sıl iyi film yapacak? Ancak rastlantı olarak iyi bir olaya el atacak da. Zaten kameramanlar çok gelişti, araç-gereç gelişti. Görüntü olarak daha iyi şeyler. Ama içerik olarak bazıları, bizim o saçma dediğimiz filmlerden bile beter. Çünkü bizim o saçmalığın bile bir kuralı,bir ya- sası vardı. Önüne gelen sanat filmi yapıyor, olmaz böyle şey. Olmu- yor. Seyirci de kaçtı. Yeşilçam'ın ana batma nedenlerinden birisi de sanatla ilgisi olmayan bazı kişilerin birtakım acayip şeyler yapıp bunu sanat diye ortaya çıkarmalarıdır. Sanatçı olmak kolay değil. Ama bir de şu var, umutsuz olmamak gerek, asıl bundan sonra gelecek. Sinema okullarına gidenlerin yüzde ikisin- de yetenek varsa, bunlar çok dona- nımlı olacaklar. Nokta: Bir senarist olarak edebi- yat uyarlamaları olayına nasıl ba- kıyorsunuz? Oran: Türkiye'deki kötü filmler- de edebiyatın da rolü vardır kuşku- suz. Bizim edebiyatımız film sana- yiine omuz verecek güçte değil. Sa- dece güzel Türkçe yazmak birtakım şeyleri kurtarmıyor, onu edebiyat yapmıyor. Dışarıdaki romanları al- dığınız zaman, bir bakıyorsunuz gülle gibi. Dramatik yapısı sağlam, söylediği sözler doğru bir yere da- yanıyor. Bizde bu eksik de var. Me- sela televizyondan polisiye film se- naryosu istiyorlar. Yahu bizde po- lisiye roman geleneği yok ki polisi- ye film yapalım. Bizim yaptıkları- mız polisiye değil, jön kavga etsin diye ortam yaratmaktı. Buraya İn- giltere'nin onuncu sınıf banka soy- guncusu gelse, Türk polisi asla ya- kalayamaz. Bakın işlenen cinayet- lere, en ufak bir zekâ parıltısı yok. O zaman bu ton bir filmin olması da olanaksız. Nokta: Peki geleceğe ilişkin iyi niyetinizin sinema okullarından başka bir nedeni var mı? Oran: Bizim insanlar farklı bir tempoda çalışıyorlar. Ataklar, ce- surlar. Gerçi bu cesaret biraz ceha- letten geliyor, ama olsun. Tek kor- kum fazla uçuk şeylerle bir alanı ta- mamen kapatmaları. Bir film 70-80 milyona çıkıyor. Film yapanın en azından bu parayı koruması gerekir © ülent Oran ünlü yerli TV dizisi “Üç stanbul'"'un da senaryosunu yazmıştı. Oran: Şöyle düşünün, benim Ka- sımpaşa'da, işlerin yoğun olduğu bir yerde, işlek bir aşçı dükkânım var. Ama ben Abdullah Efendi'de yemeyi seviyorum. Ben bu filmleri yapıyorum diye, niye sanat ağırlıklı ya da uç noktadaki filmleri sevme- yeyim? Nokta: Hâlâ senaryo yazıyorsu- nuz. Geçmişle bugünün bir karşı- laştırmasını yaparsanız, neler söy- lersiniz? Oran: O zamanlar işin muhase- besini yapmaya vakit yoktu. Ne prodüktör, ne rejisör ukalalık ya- pabilirdi. Çok üstüme geldiler mi, yapmıyorum deme şansı vardı. Bu- gün, daha çok zevk için senaryo ya- zıyorum ve ana zevki televizyon se- naryolarından alıyorum. Çok ve çabuk yazdığım için, beni ancak büyük iş rahatlatıyor. Yüz bölüm- lük dizi deseler, ohh bir soluk ala- cağım. Bunun psikolojisi nedir bil- miyorum, ama böyle. Nokta: Bugün senaryocular ko- mik paralarla çalışıyorlar. Geçmişte durum neydi? Oran: Ben senaryoculuktan, jön- lükten kazandığımdan daha çok kazandım. O zaman starlarla senar- yocular arasında denge bozuk de- gildi. Örneğin Orhan Günşıray, star olduğu zaman on bin lira alıyordu, ben de senaryocu olarak aynı para- yı alıyordum. Yani dört senaryoya bir kat alabiliyordunuz. Nokta: Günümüzde yazılan se- naryoları, yapılan filmleri nasıl de- gerlendiriyorsunuz? Geçmişle kıyas- ladığınızda durum nedir? Oran: Bugün Yeşilçam'ın geç- mişten daha ileride olduğunu kabul ediyorum, ama önemsemiyorum. NOKTA 8 OCAK 1989 73