9 Nisan 1936 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 6

9 Nisan 1936 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

.» 306 UYANIŞ Hatta Yazısı: No. 2068—383 EDEBİYAT KAVGALARI ETRAFINDA A CI Gündelik gazetelerde şu mahud «Antoloji? den çı- kan gençler ve ihtiyarlar kavgasını bilmem ki takip edi- yor musunuz? Gençlerin bilhassa hücum ettikleri ihti- yarlar zümresinin kırk ile kırkbeş yaş arasındaki cihan harbi ebebiyat nesli olduğunu kaydedersek, daha evvel- kilerin, yani Halid Ziya başta olmak üzere Edebiyatı Cedidecilerin ve hele onlardan da eski olan Abdülhak Hâmid ve Sami Paşazade Sezai neslinin hangi grup ihtiyarlar arasına konulması lâzımgeleceğini bir iâhza düşünür müsünüz ? San'atte ve bilgide kıymetin, bıyık- ları daha yeni terlemeğe başlamış olan henüz noksan bilgili, tecrübesiz ve üslüpsuz gençlere inhisar ettiğini şimdiye kadar hiç işitmiş değildik. Bizim bugünkü me- galoman edebiyat çocukları ise bu bid'ati icat ettiler. İhtimal bütün edebi varlıklarında bir tek orijinal keşif leri de bu olacak! Bu çocukların bilgiçlikleri her şeyden üstün | Bugün- kü Avrupa edebiyat âleminin en çetin üslüplu ve di- şünceli üstatlarını leblebi gibi kolayca çiğnediklerini ilân ediyorlar. Marcel Proust, Andr& Gide gibi en güç anlaşılır san'atkârların isimlerini dillerine dolamışlar, uka- lâlık edip duruyorlar. Hakikatte ise birçoğu, bu isimle- rini saydıkları Garplı üstatların ancak kitaplarının isim- lerini Türkçeye çevirebilecek kadar bir Fransızca bilirler. © halde bu gösterişler ne oluyor? İşin bu tarafı sadece gülünçtür. Fakat bunun birde acıklı tarafı var. Hececileri, yani Türk dilini cihan har- bindenberi sadeleştiren Yusuf Ziya, Orhan Seyfi, Faruk Nafiz gibi en değerli kıymetleri ve romanda da meselâ Reşad Nuri kıymetinde açık ve derin yazan bir yazı- cıyı inkâra kalkan bu gençlerin hücumlarında kullandık- ları lisanı eşmek istiyorum. Birisi diyor ki «Eğer bo- yunları üstünde kafa taşıyan mahlüklardan olmasaydık, Reşad Nuri gibi roman, Halid Ziya gibi piyes yaza- bilirdik.» Bir diğeri diyorki «Halid Ziyada kim olu- yor? «Mavi ve siyah» bizim yazıp da neşretmeklen utanacağımız bir kalem tecrübesidir |» İşte ancak bu şekilde sözleri okuduktan sonradır ki, eski edebiyat kitaplarının edebiyatı neden edep kelime- siyle tarife kalktıklarını insan daha iyi anlıyor! Evet, boyunları üstünde yaratıcı bir kafa taşıdığını iddia eden gençlerin her şeyden evvel terbiye sahibi olmaları lâzmgeldiğini bu son edebiyat kavgaları da ispat etmektedir. Ayni zamanda bundan ziyan görecek olanlar da gene kendileridir. Çünkü düne saygı besle- mesini bilmiyen gençlere ne bir el uzanır, nede onlara DÜSÜNCELER karşı hakiki bir şefkat beslenebilir. Oysa ki onlar, san- at yolundaki ağabeylerinden kültür ve zevk bakımından daha pek çok şeyler öğrenmeğe ve ellerinden tutulmağa muhtaçtırlar. Esasen bir kısmının gene bugün inkâr et- tikleri - hem de ne lisanla ! - eskiler tarafından himaye göre göre ilk şiirlerini heceledikleri ve ilk hikâyelerini karaladıkları bir hakikattir. “Uyanış» ın da bu rolü mey- dandadır. Sekiz, on sene evve Yedi Meş'ale gençlerini ve diğer bazılarını yetiştiren bu mecmuada onların ba- şında tam bir ağabey şefkatiyle titriyen biri vardı, ki o da bendim. Düşünün artık, bana bile nasıl mukabele ediyorlar? Düşünmüyorlar ki ne benim «Baykuş», «Sö- nen Kandiller», «Nedim>, «Hayalet» gibi eserlerimi böyle kurusıkı hücumlarla edebiyat hududundan dışarı atabilirler, ne de Yusuf Ziyanın «Binnaz» ını ve Örhan Seyfi ile Faruk Nafizin enfes şiirlerini ayni akibete uğratabilirler. Çünkü üzerinde son devir edebiyat tari- hinin takdirle dolu hükümleri tesbit edilmiş olan eser- leri inkâra kalkanlardır ki daha henüz emeklemeğe baş- ladıkları yolda yalnız kendilerini taşlamış olurlar. Bu da övündükleri kendi gençlikleri namına en büyük bir hus- ranları olur. Hakiki ve yüksek gençler ise ne böyle gülünç düşerler, ne de böyle cehalet ve saygısızlığı ken- dilerine meslek edinirler. İşte bu son kavgaların bizde bıraktığı en acıklı intiba... Halid Fahri Ozansoy Bu son kavgalarda edebiyat anketi yapan bir genç hakkında da şu birkaç satırı karalamaktan kendimi alamadım, Bu genç, diğer gençlerin «Kurun» gazete- sindeki küfürlerine karşı bizim cevaplarımızı neşret- meği üstüne almış ve «Son Posta» gazetesinde yeni bir anket açmıştır. Bu anket de, diğeri gibi, hâlâ devgm ediyor. Arkadaşlarımın verdiği cevapların nekadar aslına sadık olarak notedildiğini bilmem. Xalnız, benim kendi elyazımla ve imzamla yolladı- ğım cevapların çok değiştirilmiş, hattâ bazı yerlerinin tamamiyle nezahetten uzak bir tarza çevrilmiş oldu- gunu esefle gördüm. Meselâ ben «Gençler» diye yaz dım ve yolladım, o bu kelimeyi «Hasbalar» yapmış, Ben «Ayiptır, «Mavi ve siyah» için biz böyle bir eser yazsak megretmeğe utanırdık, demeğe nasıl dilleri va- rıyor İr diye yazdım ve yalnız bu cümleyi imzaladım, o ise bakın bunu ne şekle sokmnş: «Hicaptan mahrum olanlardır ki mesanelerine bi- riken amonyağı, «Mavi ve pe gibi ebedi âbide- lerin diplerine baoşaltırlar !» Ben «Zabıtai ahlâkiye gibi bir de zabıtai edebiye lâzım ki bunların kulaklarından çeksin !» diye ne bir ——

Bu sayıdan diğer sayfalar: