LKT B —TT K asi a F f a LT Lr z —— AÇ TÇ T —— — " Şubat 15 —e ' TEMMUZ 1914 - Umumi Harp Nakleden: H. R. — Kızım Doktor: Semi Ekreme — Nasıl patladı ? Yazan!: Emil Ludvig İdam Kararları Henüz Tebliğ Edilmedi. l'_ Kurbanlık İnsanların Boğuk Sesleri Kayser: — Amcanız — bana ] — başka bir cevap verebilirdi... Moltke: — Müstakar - plâni takipten — başka türlü hareket icrası kabil değildir. Büyük kuv- vetler garpte, küçük kuvvetler şarkta bulunacaktır. Bunun üzerine imparator İn- — giltere kralına şu telgrafı çeker: — *“Bugün İcrasını irade ettiğim — geferberlik, fenni esbaba binaen — macak tertip edilen şekilde - iki — cephede şark ve garp cephele- — rinde yapılabiliyor. —Fransanın _ 'ıîönî'rlenm_îgö'ceğini ümit ederim.,, v * Hudut boyunca tahşidatın biz- zarure tazammun — edebileceği — tehtidi tahfifen imperator iki gün sonra - Ağustosun birinde - şu emri verir: — ü — * Trev de bulunan on — altıncı fırka Lüksemburg üzerine — yürümesin. , i Bu sahneyi tasvir eden Molt- ke şu itirafatta bulunur: — Yüreğim patlıyacakmış gi- bi bir his içinde idim., Ordunun gafıharp nizamı üzere yayılmasın- "da teşevvüş hâsıl etmek gibi bü- yük bir tehlike ile karşılaşıyor- dum. Kolum kanadım - kırılmış gibi idim, Hatta zaruretten göz- — yaşları döktüm. B Odamda mıhlanmış gibi otur- . & , aS * — Mmüşüm; akşamın on birine kadar © hiç birşey yapabilecek bir halde - olmıyarak gam ve kasavet içinde — kaldım. O saatte yeniden huzura çağırıldım.,, İzahat, hatalar, Fran- saya karşı harp, değişmiş birşey yoktur. Moltke şu kararı verir : —“Bu hâdisenin bıraktığı tesira — Asla galebe edemiyorum. İçimde — birşey yıkıldı ve bir daha yerine gelmedi. Emniyet ve itimadıma halel gelmişti.,, Makinenin man- — tiki kendisini inşa edeni eziyor : ve onu kendisine esir menzile- — sine indiriyordu,. Bütün ömürlerince harp düşü- nen, harp için çalışan, harp istiyen “Yanuşkeviç ve Moltke — buü kiymetli oyuncaklarını ortaya © çıkardıkları zaman nagihani dur- — durmiya mecbür kalmak - endişe- — ile çok ıstırap çekmişlerdir. Moltke — “İçimde bir şey yıkıldı ,, diyor. Halbuki kendisi henüz — yıkılmıya — başlamadan evveli,.. _ Aldatılanlar Halk nerede? Erkekler silâh- — larını kaparak huduüt boylarına mı gittiler? Kadınlar göz yaşla- rına boğularak evlerine mi çekil- diler ? Şehir sokaklarının şimdi- den böyle boşanmasının sebebi bu mu? Milyonlarca insanların feryadı beş on serkerdenin tunç sesini boğamadıi mi ?.. Hakikat Bi : ş;ıdur: 5 Akıl ve basiret bu masümlar © alayının önüne — sevkedildikleri mihrabın kudsiyetle alâkası olma- dığını anlatarak, kendilerini kur- ban edeceklerin ellerinden yaka- larımı — nasıl — siyirabileceklerini gğstermektc imsak etmiştir. —- v Kİi ' AA aA N - “ eĞ D, ha hu “ — — bir | ses Sokaklarda in- sanlar eksik, fa- kat yine velvele yerinde. - İdam kararları henüz evlere tebliğ e- dilmemiştir.Kur- banlık — insalar papasların esra- rengiz konakları önünden geçer- lerken hançere- lerinden boğuk ses çıkar- maktadırlar. Bu boğulmak- tan — kurtulmak ve yaşamak ar- zularını izhar va- sıtasıdır. Sokuluyor, pen- cerelerinin — ke- narına kadar sö- küluyorlar. Fa- kat artık reisleri görülmiyor. On- larda tıpkı dip- lomatlar gibi ka- piları sıki sıkı kapanmış oda- larda, masaların etrafında — top- lanmışlar, saat- lerce müzakere ediyorlar. Bunların oturdukları yer daha sert, ellerindeki cıgaralar ucuz neviden, esvapları kaba, kapıları- nı kapamak için seyirten uşaklar böyledir. Devletlü — Efendimiz Hazretleri kapıdan çıkdıktan son- ra bile fert ihliram ile hâlâ rükü — eden odacıları — yoktu. .Fakat bunların da halktan sakla- dıkları esrarı vardır; bu itibarla onlar da resmi aazıma, devletlü efendilere — benzerler. —Halbuki şimdi pekâlâ hissediyorlar ki bel- ki yarın, belki öbür gün ağızları mühürlenecektir, bunu hissedi- yorlar, fakat halka anlatmıyorlar. Evet, belki. Fakat yine hep- sinin ümitleri münkati değildir. Yalnız Aaralarında ruhen zayıf olanlar, uzun süren muhalefetle- rile yorulmuş ve çocuklarının nafakasını temin etmiş bulunan- lar kendilerinde milliciliğe avdet istidadını duymakta ve hüküme- tin arkasından yürümiye müte- mayil bulunmaktadırlar. * Berlin, “ Terptav parkında pazar günü içinde yapılacağı ilân olunan içtimmn' hedefi harbe karşı koymaktır. Bu itibarla şu müşkül zamanda buna mahal ve imkân vermenin emniyeti umu- miye için bir tehlike teşkil et- mesinden korkulur. ,, Veyl o kimseye ki harp aley- hine ağız açmıya cür'et ede! Sulhu himaye ne demek olduğu- nu anlamak için bir tecrübe kâfidir ! Şimdi Sosyalistler gök yüzü —altında — yapamadıklarını, kapalı odalarda düşünmiye baş- lamışlardır... Fakat bu düşünüş beyhude ! İki Osonra ellerinde otuz dokuz içtima pııhıîli yerine on Wt Cephede slpere girmeden birkaç dakika evvel yedi içtima mahalli kalmıştır. Polis herkesi çil yavrusu gibi dağıtmaktadır. Çünki polis sos- yalistlerin gazetesi olan Vorötsi okumakta, kuvvetini —anlamak- tadır. Halk ise ayni membada zafını görüyor. Bu gazetenin şu fikrasına dikkat ediniz: “"Yaklaşmakta olan hâdisat | bir surette durmiyacağız. arasında eli meş'um ayağı bağlı Temdin vazifemizin — ulvi aza- met ile meşbu olan mukad- des davamıza sadık — kalaca- ğgız. Divanı bharplerin şedit hü- kümleri işçilerin hareketine ağır darbeler indirmektedir. Düşün- cesizlikler, faidesiz, ve yanlış tefsir edilen fedakârlıklar, şu dakikada hepimiz ve dolayisile davamıza zararlar veriyaor. Herşeye — rağamen istikbal milletleri birleştirecek olan Sos- yalizmin eline geçinciye kadar sizi sabır ve süküta davet edi- yoruz. ( Arkası var ) .. . e Gönül İşleri ( Baş tarafı $ inci sayfada ) Çünki üçüncü beş seneye gi- renler artık anlaşmış, — sevişmiş- lerdir. Yeni tecrübeye girmiye tahammülleri yoktur. Onları biri- birlerine bağlıyan az çok uzun bir mazileri vardır. Bu rabıtaları kırmak için derin sebepler ol- mak lâzımdır. Bu sebepler mev- cutsa, tekrar anlaşmalarına artık imkân yoktur. Onun için genç evlenmemeli, çabuk evlenmemeli, evlenmemesi Jâzımgelen kimselerle ev kurm- ya kalkmamalıdır. _ HANİMTEYZE HİKÂYE Bu Sütunda Hergün aliye - Y | dinden geçmiş, Muharriri: Ahmet Naim —— ŞAKA — | — 313 Senesindeyiz.. “Devleti- unan ,, muharebesi, “Asa- kiri mansurei şahanenin kat'i za- ferile neticelenmiş.. Abdülhamit memnun, ordu, memnun, halk memnun.. fakat, ayni zamanda da Hamidin dahilde tatbik ettiği ev- ham politikasının en had bir dev- resi.., Etruf, ihsan, atiye ve nişan koparmak için yoktan bahane- ler arayan, “ Âtebei ülya ,, ya muhayyel suikast, — jurnalları mevhum “ Cemiyeti fesadiye ,, ihbarnameleri yağdıran — hafiye- lerle dolu.. Gün geçmiyor ki, “ Taşkışla ,, zindanlarını dolduran “ mücrimini siyasiye , nin, ge- cenin zifiri karanlığında Mar- mara açıklarında sulara gömül- dükleri şayi — olmasın; hulâsa: Yaman “bir tedhiş siyaseti ,, | ortalığı kasıp kavurmakta... Biz o zaman, Tıbbiyenin ikinci sınıfındayız. İçimizde, humma gibi hürriyet aşkı yanıyor. Namık Kemalin “ Cezmi,, sini adetâ kur'an gibi hatmetmiştik. O sıralarda herne sebeple olursa olsun bütün — içtimalar menedilmişti. Hele tıbbiyeliler için müsamaha yoktu. Fakat, izinli çıktığımız akşamlar, birçok tehlikelere rağmen binbir ihtiyatla arkadaş — evlerinde — toplanarak politikadan bahsediyor, zamanın modası olduğu için Kızıl Sultana lânetler yağdırıyorduk ; bazan da bunlardan usanıyor, sessiz oyun- ları siyasete tercih ediyorduk ; Nitekim — o gece de öyle olmuştu. Sınmıf arkadaşlarından Veda- dın evinde toplanmıştık. Mevzu bermutat istibdat ve hürriyet, İçimizden birinin esrarengiz tavır- larla ve sanki bir sır söyler gibi kısık sesle anlattığı “ Hürriyet mücahitleri , menkıbesini bayıl- tıcı bir haz içinde dinledikten sonra evsahibinin teklifi üzerine ispiritizme — tecrübesi — yapmıya kalkiştık. Vedat bu gibi şeylerle öte- denberi meşgul olduğundan bu bahiste —“ Yedi tulâ,, sahibi addediliyordu; binaenaleyh, ma- sanın İdaresi de ona bırakıldı, Dört köşe bir masanın etrafına ellerimiz masanın üzerinde bir zincir yapacak tarzda toplandık ; lâmbalar kısıldı, bu hazırlıklar bittikten sonra Vedat davudi sesinin en pes bertesile bağırdı: — Ey ruh gel!.. Seni hasretle bekliyoruz. — Geldisen — masanın ayağına bir kere vur| aua sanki elimizin altından kaçar gibi sallandı, bu sallanma- nın akabinde Üüç tok darbe duyduk. Kasvetli bir boşluğa gömülen odanın ölümlü durgunluğu arasın- da tecrübeler tekrar edildikçe, inanmamakla beraber, en cesur- larımızın bile sırtında bir ürperme hasil olmuştu; bu korkudan yalnız Vedat müstesna idi; zira o, ken- bilmem hangi ruhu gönderiyor, filancayı çağırı- yordu. Nihayet ben dahaç fîııla dayanamadım; zinciri bozarak kı- sık yanan iki lâmbayı da açtım. Vedat fena halde kızmıştı; fakat arkadaşların hepsi de derin bir oh çektiler. Benim bu hareketim, Vedatla aramızda şiddetli bir münakaşa açılmasına sebep oldu. Ben, bü- tün bunların birer hileden, göz- bağcılıktan ibaret olduğunu söy- lerken, Vedat çok hırçınlaşmıştı, yapılan — şeylerin ciddiyetinden misallerle bahsederek beni iknaa çıhşııdrdn. Fakat benim de o ak- şam ütün inatçılığım üzerimde | A çe « HĞ" Bo e İ gaa. O aB ea ee d gae zi LLALAF 0 H ea ç BE . ge idi; onun delillerinin hepsine güldüm ve işi azıtarak Vedadın ruhlarile, perilerile öyle bir alaya başladım ki, zavallı çocuk cevap :ğr;ıekten âciz kaldı; ve son zü: — Pekâlâ, sen inanma! Ben seni inandıracağım | demek oldu. Ben, Vedatla — peçeleşirken vakit hayli ilerlemişti ve arka- daşlar, birer ikişer dağılmı ; benim gideceğim yer ol- duğundan — geceyi arkadaşımın evinde geçirecektim, x4 Akşamdanberi yapılan müna- kaşalarla âsabım fyenı halde ge- rilmişti; yatağa yatar — yatmaz uyumuşun.. AÂradan ne kadar zaman geçti bilemiyorum. Kar- yolamın, zelzele olur gibi, müt- hiş sarsıntısile uyandım. Görünür- de hiç birşey yoktu, her şey yerli yerinde duruyordu. Yatağa girmeden evvel kapıyı kilitleme- yi de unutmamıştım; bu ne ola- bilirdi? Kendi kendime, “evham,, Dedim; yine uyumağa hazırlan- dım. Fakat, aradan beş dakika geçmedi, karyola eskisinden da- ha şiddetli, sanki altımdan kaya- cak gibi sarsıldı. Rüya, hayal filân görmediğime emindim; fa- kat bu ne idi?. Korkudan vücudumu soğuk bir ter kaplıyordu; Akşamdanberi, cin peri hikâyelerile bunalan muhayyelem korkunç hayaller do- ğgurmağa başladı. Gözlerimin önünde bir sürü acaip, korkunç, eçiş, büçüş şekil- ler resmi geçit yapıyorlardı. Tam itikatlı bir adam olmamakla be- raber, maneviyattan istimdada, dua namına bildiğim yegâne su- reyi okumağa koyoldum. Kendi- me, bir vehme kapıldığımı telkin ederek nefsime hâkim olmağa çalışıyordum. Bu aralık ayakla- rıma soğuk ve yumuşak bir cismin dokunduğunu duyar gibi oldum; elimi uzattım ve avazım çıktığı kadar bağırmamak için dudakla- rımı ısırdım. Elime geçen şey, buz gibi soğuk bir eldi. Damarlarımdaki bütün cesa- reti biriktirdim ve bacaklarımı giıdıklıyan bu münasebetsiz eli sımsıkı yakalıyarak çekmiye baş- ladım; fakat kuvvetle asıldığım el birdenbire mukavemetini kay- betti; elimde asıldı kaldı. O za- man dehşet içinde gördüm ki, elimde asılıp kalan cisim, bir insan naaşının omuzu hizasından ayrılan balmumu gibi sararmış bir koldur; ötesini hatırlıyamıyo- rum, bayılmışım..,. Gözlerimi açtığım zaman or- talık ışımıştı. Vedat, başucumda duruyor- du. Uyandığımı, daha do ayıldığımı görünce ilk suali şu oldu: — Nasılsın kardeşim?. Seni çok korkuttum, beni affet. Lâkaydane — omuzlarımı silk- tim. O benim hareketimden biraz cesaretlendi ve gülerek: — — Nasıl? dedi. Alay eder misin!, Yapılan oyunu sonradan öğ- rendim. O akşamki münakaşa üzerine Vedat beni korkutmayı tasarlamış ve arkasından kilit- lediğim oda kapısını kendisinde mevcut ikinci bir anahtarla aça- rak karyolamın altına saklanmış ve teşrihe — çalışmak için civar mezarlıktan aşırdığı bir ölü ko- lile bana bu işi yapmıştı. Bu hadiseden sonra Vedattan müthiş bir intikam almağa karar verdim. Günlerce düşündüm, ta- ındım, nihayet bulmağa muvaf- fak oldum. _ ÜiT — Sonu yarın —