24 Şubat 1932 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Abdü Gençliğinde Geçirdiği # w ÂABUULHAMİDİN -' SÜNLERİ... Ihamidi Tekkelere Bağlıyan Bir Vehimdi O, Bir Tekkede Okunduktan Sonra Vehminden Kurtulmuş NAKİLİ — ZİYA ŞAKIR. Her hakkı mahfuzdur — J40 — 13 Mart 917 Abdülhamit, bu sabah kalktığı zaman sol tarafında bir ağrı his- settiğini söyledi. Fakat banyodan sonra geçti. Şimdi de romatizma- nn kalbine sirayet etmesinden korkuyor. Bu münasebetle bugün yine çok enteresan bir vak'a anlattı: — Yirmi üç, yirmi dört yaş- larında idim. Henüz makama gelmemiştim. Birdenbire — vücu- dumda bir kesiklik, kalbimde bir çarpıntı hâsıl oldu. Tabit bunu merak ederek doktorlara müra- câat ettim. Muayene ettiler: — Yeni teehhül ettiniz. İtidal üzere hareket etmemişsiniz. On- dan ileri geliyor. Dediler. Ben bu tavsiyeyi na- zarı dikkate aldım. Hayatımı da ona göre tanzim ettim.. Lâkin çarpıntı yine arasıra geliyor ve beni mustarip ediyordu. O esnada bir doktorum vardı. Adma Kız Mehmet Bey derlerdi. Meğer onda da kalp hastalığı varmış. Bir gün bana dedi ki: — Ben doktorum, Tabii ken- dimi anlıyorum. Herhalde bende kalp hastalığı var. Kendimi arka- daşlara gösteriyorum. Bana birşey söylemiyorlar. Rica ederim, siz beni birkaç doktora gösterin. Size doğrusunu söylerler. Siz de bana söylersiniz. Ben o zamana kadar, kalp has- talığına ehemmiyet vermezdim. Fakat Mehmet Beyin bu sözleri beni ikaz etti. Bi daktorları topladım. Mehmet Beyi muayene ettirdim. Kalp hastalığı olduğu tahakkuk benim de merakım arttı. Doktor- lardan inceden inceye malümat aldım. Sonra da kalp dinlemiye mahsus olan marpuçlu aletten bir tane aldım. Günde birkaç ke- re kendi kalbimi — dinlemekle beraber sarayda kalfaların da her gün kalplerini dinler: — Senin kalbinde bozukluk var. Sende de darlık var.. Diye hükümler verirdim.. Artık ben bu işe okadar ehemmiyet verdim ki, git gide adeta bende bir merak peyda oldu, - günler geçtikçe kalbim zayıflıyor, çarpın- tım artıyor, adeta bu hastalık- tan öleceğime bir kanaat hâsıl oluyordu. Önüme gelen doktora muayene oluyor, fakat verdikleri leminata bir türlü kani olmıyordum. Öylo bir hâle geldim ki, merdiven inip çıkmaktan bile korkardım.. Sarayda bir doktor bulunmadıkça yatıp uyuyamazdım. Birgün bana ( Balıklı ) daki tekkeye gidip o- kunmayı tavsiye ettiler. İçimden gelen bir hisle, derhal bu tavsi- yeyi kabul ettim. Fakat oraya Rasıl gidecektim? Araba ile gitsem Sarsılmak tehlikesi vardı. Hemen &t hazır ettirdim. Hafif bir yürü- yüşle tekkey gittim. Orada med- etti. Bunun üÜzerine | | fun olan (Şeyh Nizamettin Haz- retleri) nin merkadindeki eşiğe secde ettim. Yüzümü —gözümü | sürdüm, O zaman bana bir hüzün geldi. Ağlıya, ağlıya kendimden geçtim. Bilmem nekadar kalmışım. Bu cezbe halinden sonra kendime geldiğim vakit adeta — dünyaya yeni geldiğimi zannettim.. Türbe- darlara ve orada bulunanlara bahşişler verdim. Türbeyi de mü- kemmelen tamir ettirttim. Ham- dolsun, bu suretle o müziç merak ve bastalıktan kurtuldum. * Dedi. Abdülhamidin bu hikâ- yesi de, batıl itikadlara, Şeyh ve tekkelere nekadar merbut oldu- ğunu —sarahaten — gösteren bir misaldır. 14 Mart 917 ( Meclisi Meb'usan ) ın içtima müddeti mart nihayetine kadar temdit edildi. Bugün bundan bahseden Abdülhamit, sözü dön- dürüp dolaştırarak şahıslar üze- rine getirdi. Sonra: — Şu aralık Sait veyahut Kâmil paşalardan birinin iktidar mevkinde olmadığı çok büyük bir isabettir. Eğer sağ olup ta makamda bulunsalardı, tereddüt ve evhamlarile milletin başına muhakkak — bir felâket getirir- lerdi. Dünyada mes'uliyet korkusu kadar fena hiçbir şey yoktur. Ne ise, onların vefatı, ( ayni rah- met ) oldu... Hele Sait Paşa, hiç kimse ile geçinemezdi. Bir aralık — bütün hükümet ricalini kendin- den nefret ettirmişti. Bana mü- racaat ettiler: — Bu adam burada kaldıkça | rahat iş görmenin imkânı yok. Bursaya veyahut başka bir yere valilikle gönderseniz. “ Dediler. Vaziyeti tetkik ettim. Şikâyetçilere hak verdim. Ken- disini celbettim. Hakikati olduğu gibl ıöyledim: — Sizi oraya memuren gön- derirsem, birçok dedikodu olur. Siz kendiliğinizden tebdilhavaya gidiyor gibi yapınız ve bir müd- det Bursada kalınız. Dedim. Adeta, kendisini sı- yanet ettim. Halbuki o, buna başka bir mana vermiş. Doğruca kendisinin fransızca hocası olan Artin Paşanın evine gitmiş, ben- den şikâyet etmiş: — Ben, kendisine bu kadar hizmet ettim. Şimdi beni Bursaya nefyediyor. Demiş. Artin paşa da: — Böyle birşey memul etmem. Zira size karşı teveccühü şahane- leri olduğunu bilirim. Hiç evha- ma kapılmayınız. Diye cevap vermiş. Halbuki o bu sözlere de itimat etmemiş. Gitmiş, İngîltero sefarethanesine iltica etmiş... Bunu haber alınca çok müteessir oldum. Hemen bir kaç kişi gönderdim. Böyle vahi sebeplerle hem kendi başına, | hem de bizim — başımıza bir iş çıkarmadan konağına avdet etmesini bilvasıta nasihat ettim. Ondan sonra onun aleyhindeki vükelâya karşı müdafaa etmek için göğüs gerdim. Ahdülhamit, buraya gelince durdu. Derin bir göğüs geçirdik- ten sonra: — Lâkin.. o benim bu iyilik- lerimi bilmedi. Bu iyiliklerime, fenalıkla mukabele gösterdi. Dedi ve süküt etti. ( Arkasmı var ) —a Resminizi Bize Gönderiniz, y MUAMMER EF. ; Zekidir. Oyunu daha çok — sever, kendini kayt ve kuyuda ta- bi tulmaz. Gö- zü — pekçedir mektep çan- tasını ve ki- taplarını mun- tazam tutması ve eyi kullan- 80 AHMET B.; “Küçük resim,, Sevimli bir yavrudur. ( Henüz çok küçük — oldu- ğundan ahlâki tabiatleri te- şekkül etme- miş ve binne- netice line imkân görülememiştir.) tahli- | — ——— Ş Size Tabiatinizi Söyliyelim... -| 84 ŞEVKİYE H. : * Güleryüılü, ne- şeli ve uyaal- dır. Rahatına pek düşkün- lük — göster- mez, menfa- atlerinden baş- kalarını da is- tifade ettirmi- ı ye mütema- yildir. İntizam kuyudatını ih- M. EMİN B. ; mâl eder, olduğu gibi görünür, mih- net ve meşakkate mütehammildir. ( Fotoğrafı dercedilmiyecek) Ev ve elişlerin- de muvaffak olur, babayani, sa- de ve mütevazıdır. Dindardır. Temizlik hususunda titizlik gös- terir. İsraf sapmaz, parayı idareli kullanır. Çok kimse ile ahbap olmaz, dahba ziyade kendi Mle- mindedir. Fatoğraf Taklil! Kuponunu 11 inciSayfamızda bulacaksınız. DAKTİLO Bugünün Romanı Annem, henüz işten gelmişti. Beni görür görmez sordu: — Hasta mısın?.. Haykıra haykıra ağlamak ih- tiyacını güç zaptederek cevap verdim: — Biraz fazla çalıştım anne.. Fena halde başım ağrıyor. Halbuki başım değil.. Acına- cak bir surette kalbim ağrıyordu. * Yatağımda, mütemadiyen bir taraftan obür tarafa dönerken, | annem kendi yatağından başinı kaldırdı: Yine Kevser ? Diye sordu. Demek, o da uyumamıştı. — Başım çak ağrıyor anne. uyumuyor musun Diye cevap verdim. Ve.. Be- nim yüzümden müphem endi- şelere kapılarak gizli gizli ıstırap çeken ve bu çektiklerini bana hissettirmek istemiyen — annemi, daha fazla muztarip etmemek için zorla uyumıya kendimi ceb- rettim. Akşamdanberi kalbime hitap eden o haşin ve insafsiz — ses, yavaş yavaş uzaklaşan bir aksi seda gibi daha derinden geliyor, ve yine o gsualleri tekrar - edi- yordu: Bizim — daktilo... karşı bir değil mi?... Sait Beyin, on gün bu sözü söylemiye hakkı olabilirdi. Çün- ki o zaman, onunla aramızdaki alâka, bir işçilikle bir patron- luktan ibaretti. Fakat bugün?.. bugün ben onun resmen nişanlısı idim. Beni © suretle tanıması, icap edenlere de o suretle tanıt- ması İâzımgelmez miydi ?.. Bugün benim (meşru hüviyet ve mevkii) mi Bsaklıyan bu adam, acaba yarın herhangi bir sebeple bana karşı infial hâsıl ederse: Benim önümde dikilerek, — gözlerimin içine baka baka: — Vaktile sen, bir daktilo parçası idin.. Seni ben adam ettim. bu mevkie ben çıkardım. Bu, bınar istihfaf — ve hakaret Demiyecek mi.. Kalbimin en ince ve hassas noktalamı - yine bugünkü gibi, belki de daha ziyade - kırıp incitmiyecek miydi?.. Acaba onun yerinde Fahir olsaydı, o da mi böyle söyliye- cekti?. O da mı benim şerefsiz ve kıymetsiz mevkiimi her vesile ile bana ihtar edecekti?.. Oh, şüphesiz.. Bu, pek şüphesiz değil mi?.. Nihayet © da bir er- kek.. Nihayet © da yaradılışı itibarile bir Sait Bey değil mi?.. Nihayet o da erkeklik hodgâm ve mağrur cibilliyetinden kudret ve imtiyaz alan (|bir mahlük değil mi?.. Belki biraz terbiye, belki biraz hassasiyet, onu daha süslü gösteriyor. Fakat yarın bu süs- lerin yaldızları döküldüğü zaman Fahir Beyin YIİCİIZİ! maskesinin altından nihayet bir ( Sait Bey )in kirli tenekeden başka bir şey & C 26 N Yazan: Z. Şakir Beş gün evvel, Sirkeci cad- delerinde benden nemli gözleri, titriyen dudakları, bükülen boynu ile öksüz bir çocuk gibi sev gi ve muhabbet istiyen.. be- nim cinsiyetimin İeziz varlığının aç ruhunu ve hassasiyetini do- yurmak için bir parça aşk gıdası dilenen Fahir, benden yüz bula- /— mayınca derhal Zehraya koşmadı mı?.. Kapı kapı gezen ve her kapıdan lütuf ve merhamet ümit eden arsız bir dilenci gibi Zeh- raya koşarak bana oynadığı oyu- nu ona da oynamadı mı?.., Bana âşık olduğunu söylüyor- du. Şüphesiz, ona da ayni sözleri söyledi. Onun önünde de boy- nunu büktü. Onun karşısında dudakları titredi. Onun karşısın- da da gözlerinin içi nemlendi.. Aşk bu mudur? Sevgi bu mudur? Ya genra o herif. Vedat olacak, o kedi ruhlu mahlük.. Bana olan sevgisini, ilk gününden son gününe kadar kirli tırnakla- rını göstermekle iznar etmiye çalışan o kıskanç ve kudurmuş hayvan.. İşte bunların üçü de, ayrı ayrı maske taşıdıkları halde, hepsi de bir çehre içinde, nihayet bir er- kek çehresinin çerçivesi içinde toplanmıyorlar mır, * Annem, sahah namazına kalk- mıştı. İdare lâmbasının küçük ve yuvarlak şişesinden sızan ölgün ve titrek bir ziya, anneme aksediyor, onun simasındaki hatları daha zi- yade derinleştiriyordu. Yattığım yerde hiç kımıldamadan bu si- mayı tetkik ettim. Zavallı anne- ciğim, bu son zamanlarda neka- dar bozulmuştu. Eskiden, bütün zarüretine rağmen yine mem- nun ve müsterih olan bu si- mada, şimdi meçhul ve müphem bir korkunun eza ve ıstıraplarını söyliyen hazin bir ifade vardı. 23 Ağustos 91İ8$ Sait —Beyle — nişanlandıktan sonra — yazıhanedeki — vaziyetim - biraz değişmişti. Eskisi gibi pat- ron korkusundan sabah karan- lıkları sokağa atılmıyor. ve yol- larda da koşa koşa yörümüyaor- dum. Bazan yarım saat, hatta, bir saat teahhurla giderek işe başlıyordum. Bugün; evde hiçbir işim olmadığı halde, bililtizam geç kaldım. ( Arkası var ) Sinema Ve Tiyatrolar ALKAZAR — Söoön böülük ALEMDAR —Amiral Bird,Bütün Hayat ARTİSTİK — Mm, Dubarri ASRİ — Açşk oğrunda casum ELHAMRA — Kongre eğleniyor ETUVAL — Göl Cehennemi GLORYA — Mustafa HİLÂL — Kanlı venedik KEMAL B. — Valga sahillerinde MAJİK — Alev şarkısı MELEK — Ağzımdan değil MİLLİ — Dul Nişanlı OPERA — Aya âşık ŞIK — Yanık kalpler Kadıköy Süreyya — Amerikalı bakirelear olmıyan çehresi çıkmıyacak mı?.. JÜSKÜDAR HALE — Kızıl Raks

Bu sayıdan diğer sayfalar: