5 Mart 1932 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

5 Mart 1932 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

5 Mart MAS SON POSTA NLT e Kİ İN Papağansızlıktan Canı Sıkılan Ab- dülhamide Nihayet Bir Kuş Bulundu Fakat Bu Kuşun Tedariki Macerası Bir îa;ıli Garip Oldu NAKİLİ Her hakkı mahfuzdur — 250 — Kaç gündenberi ahvali sıhhi- yesinden memnun olan Abdül- hamit, bugün yine arkasında bir ağııdan şikâyet ederek yataktan kalktı. Derhal asprin aldı. , Bugünkü gazeteler, Abdük- bamidi hiç memnun etmedi. Rusya ahvalini büyük bir dikkat ve âlâka ile takip eden Abdülhamit,(Çar)ın meçhul bir mahalle sevkolundu- ğuna dair olan telgrafi okur okumaz, yüzüne bir hüzün ve teessür çöktü. Kendi hayatına az çok müşabeheti olan (Çar) ım bu vaziyeti ve bilhassa meçhul bir akibete doğru sürüklenmesi onda bir endişe uyandırmıştı. adetâ, manevi bir ıstırapla titri- yen bir sesle: — Rusyada (Nehilist ) pek çoktur. Buna binaen artık (Çar)ın bayat ve akibetini muzlim görü- yorum. Bunun, büyük babasını da bomba ile öldürdüler. Hal- buki, bizim için çok iyi bir adam- dı. Bana kaç kere: “ Rusya - ile (Devleti aliye) —arasında gerek din! ve gerek siyasi olarak hal- lolunacak — hiçbir. ihtilâf kalma- mıştır. Artık, komşuluk münasebetini büsnü suretle cereyan ettirmekten başka yapılacak bir iş yoktur.,, Diye haber göndermişti... Bu (Çarlın babasına da suikastte bu- lunmuşlardı. Bir kere, seyahat ettiği şimendiferi berhava ettiler. Allah korudu, hiçbir şey olmadı. Nihayet — kurşunla — öldürdüler. Fakat ©o zaman, gazeteler bunu yazmadı. Dedi ve aşikâr bir tesirin altında kaldığı için süküt etti. * Yine, bir papağan hikâyesi... Abdülhamidin kıymetli papa- ganı öldükten sonra, ona yine © şekilde bir papağan aranıyor; fakat matlüp evsafı haiz olanı bulunamıyordu. Bu sırada muhafızlardan Naci Beyin elinde bir papağan gö- rüldü. Bu papağan, Abdülhami- din ölen papağanına pek benzi- yordu. Abdülhamit, bunu haber alınca Nuri aga vasıtasile küçük bir tahkikat yaptırdı. Papağanın, Beylerbeyinde oturan ihtiyar bir kayıkçıdan satın alındığı anlaşıldı. Abdülhamit, —bu — kayıkçıyı tanımıştı : — Haaa., Anladım. O adam, Sultan Azizin (hamlacı )larından- dır. Herhalde bu papağan da saraydan çıkmış olmalıdır. Dedikten sonra — düşünerek Nuri ağaya sordu: — Acaba, bunu Naci Beyden istesek mi?.. Nuri ağa, boynunu bükerek cevap verdi: — Ferman buyurursunuz efen- dim.. Fakat, işittiğime göre Naci ZİYA ŞAKIR | Bey papaganı nişanlısına hediye olmak Üüzere almış.. Maamafih, emir — buyurursanız, — kendisine söyliyelim. Dedi... Abdülhamit, düşündü. Bu talebi münasip görmedi. Fik- rinden sarfınazar etti. Fakat, o esnada, Cuma gün- leri Sultanlar tarafından Abdül- hamide selâm ve hediye getiren harem ağalarından Naile sultanın ağası, nasılsa bu papağanı muha- fızlık dairesinde görmüş. Zaten Sultanlar da babalarını memoun etmek için kemali ehemmiyetle papagan aramakla meşgul olduk- larından, avdette — derhal Naile Sultana haber vermiş. Sultanın kocası Arif Hikmet Paşa, Rasim Beyi davet etmiş: — Oğlum Ömer için bir pa- pağan arıyorduk. Sizin arkadaş- lardan Naci Beyde aradığımız gibi bir papağan varmış. Bedeli her ne olursa olsun; Eğer lütfe- derlerse, bize karşı çok büyük bir cemile göstermiş olacaklar. Demiş; ve Rasim Beye de bir kese altın vermiş. Rasim Bey, saraya avdet et- miş. Naci Beyi çağırlmış. Mese- leyi hikâye etmiş. Naci Bey, vaziyetten memnun — olmamakla beraber bir papağan için bir hatır kırmayı da münasip görmiyecek kadar ulüvvü cenap göstererek papağanı Arif Hikmet Paşaya göndermek üzere vermiş... Rasim Beye O zaman Rasim Bey, paşanın papağan bedeli ola- rak verdiği altın kesesini Na- ci Beye teslim etmiş. Halbuki kesenin ağırlığından muhteviya- tının fazlaca olduğunu hisseden Naci Bey; — Hele şu paraları sayalım. Demiş, Altınlar sayılmış. Elli adet olduğu anlaşılmış. Naci B. Buna itiraz ederek: — Ben bunları kabul etmem. Papagam üç liraya aldım. Bana üç lira veriniz. Demiş. Mütebaki kırk yedi lirayı geri vermiş. Papağan der- hal Naile Sultanın sarayına gön- derilmiş. Fakat, kırk yedi İira ne — olacak?.. Bunü — iadeye imkân görülememiş. düşünülmş, taşınılmış. Nihayet — Beylerbeyi imamı çağırılmış. O civardaki fıkaraya tevzi edilmek üzere kırk yedi lira imam efendiye teslim olunmuş. Birkaç gün geçtikten sonra Naci Beyin papağanı döndü, do- laştı, Naile Sultan tarafından he- diye olarak Abdülhamide yol- landı... İlk günlerde bu papağa- nın macerasından — haberdar ol- mıyan , Abdülhamit, birkaç gün sonra hakikate vakıf — olunca canı sıkıldi; papağanı on gün kadar yanında bulundurduktan sonra Naci Beye iade etti. ( Arkası var ) Resminizi Bize Gönderiniz, * Size Tabiatinizi NÜZHET ENİS B.; Dik- katli ve va- kurdur. Çok gülmez, çap- kın ve soku- gan - değildir. Hususiyetleri- nin belli o- masını istemez Zevkıselimi vardır. Tarzı telebbüse ve intizama riayetkârdır. Menfaatle- rini ve samimiyetini israf etmez, Parayı hüsnü suretle istimal eder. Kanaatkâr değildir. B EMİN B. ; Kendisine ehem- miyet — verir, şıklığı — sever, kadın ve sev- gi mevzularile meşgul — olur. Sitemi ve ser- zenişi boldur. Hoppalık “ve hafiflik yapa- maz, sokulgan ve atak değil- dir. Uysallığa mütemayildir. Fotoğraf Tahlil Kuponunu V inci Sayfamızda bulacaksınız. * x* Söyliyelim... POL Efendi; | Hayalper est- XJ tir. Şöhret ve b ikbali sever. Süse intizama g dikkat — eder. , Kadm sevgi neşesini etmiye taraftar değildir. Parayı bolca sarfetmiye mütemayildir. NAİL EF, ; ızüıırdn. Men- Ç3 faatlerini —ta- 7 ç kip eder. Pa- O rayı — israftan ” ziyade ona sa- ; bip — olmıya mütemayildir. | Ataletten hoş- lanmarz, iş hu- susunda atak ve atılgandir. Rahatına fazla düşkünlük göstermez, daha ziya- de mihnet ve meşakkate taham- mül göstermek ister, HALİDUN EF, ; Talebe (fo- toğrafının dercini istemiyor ) Ne- şeli ve tatlı yaramazdır. Fül ve hareketleri sıkıcı ve gayrıkabili tahammül değildir. Sokulur, tu- haflıklar yapar. Alayı sever, baş- kalarının vaziyetlerini muavaffakı- yetle taklide istidadı vardır. DAKTİLO Bugünün Romanı aa ı 5 A Yazan: Z. Şakir Dedi. Halbuki, bu nasıl olur- du?.. Bunu almak, zavallı kar- deşlerimin — nafakalarına — fuzuli bir surette ortak olmak demek- t. Bunu da hisseden annem, bana karşı bütün analık hisleri- nin taşmasına rağmen, — beni daha fazla incitmemek için, hiç bir histime karışmamıya karar verdi. İşte bu sefil ve ıztıraplı ha- yatım, bagüne kadar, böylece devam etti. * Dün, yine acı bir mahrumi- yetle eve dünüyordum. O kadar yorulmuştum ki, köprüyü zor geç- tim. Galataya geldiğim zama, ma- ğgazaların vitrini önünde doruyor, | sanki alacağım birşey varmış ta tetkik ediyormuşum gibi camla- rın önünde uzun uzun durarak | dinleniyordum. Birdenbire elimi | bir el tuttu. Yine hanği küstahın | | le başını çevirdi. Biribirine karı- tecavüzüne uğradım, diye başımı şiddetle çevirir. çevirmez, - tatlı bir kadın çehresile karşılaştım. Gözlerinin içinde derin bir sa- mimiyet parlıyor : — Ayol Kevser nerelerdesin? | Sen ne vefasız çıktın ayol... Bir kere bize uğramak yok mu?.. Diye haykırıyordu... Açlık ve Gmitsizlik beni o hale getirmişti ki, az kalsın onu tanıyamıyacak- tım. Halbuki bu, benim daktilo hocamdı. Affet hocacığım.. Vallahi sizi unutmadım. Fakat işte, hayatı biliyorsunuz. —İnsan, — zamanına istediği gibi hâkim olamıyor ki... — Fakat, çok zayıflamışsın Kevser... O, yanaklarının allığı ne oldu, ayol... Derin bir şefkatle bu söze isyan ederek: — Fakat, ya, kalbim.. Onu hiç sormuyorsun, hocacığım... Diye bağıracaktım. Kendimi topladım. — Evet, biraz rahatsızdım.. Malümya, insan bir kere bozu- lunca, kendisini kolay kolay toplıyamıyor. Hocam yutkundu. Birşeyler söylemek istiyordu. Söylemekle söylememek arasında bir tered- düt geçirdikten sonra nihayet, hislerine mağlüp oldu ve meraklı bir tavırla sordu: — Bazı dedikodular Kevser.. Vakıa ben... — Rica ederim, bunlardan bahsetmeyiniz. Ben zaten kâfli derecede yaralıyım. O yaraların ıztırabını. unutmiya — çalışıyorum, Herşey geçsin, bir gün gelir size anlatırım. ; Diye bu b;kı'ıı kapadım,. Ho- cam, yine büyük bir alâka tavrı ile: — Nerede çalışıyorsun?.. Diye sordu. Buna, acı bir gülmekle cevap verdikten sonra, ilâve ettim: — İki aydır boştayım, İş arı- yorum. bulamıyorum. Dedim, O zaman, bu şefik kadının temiz çehresinde bir 1z- söylenen işittik tırap dalgalandı. Hayata atılan | himayesiz kızların, daima karşılaş- tıkları mesakkat ve müskilâtlara | | var?. — Şimdi. aşina olduğunu gösteren bir ha- reketle başmı salladı: — iki aydır boşdasın ha... Fakat bu, çok fena.. Sonra, kaşlarını çatıp yere ba- tarak düşündü: — Sana bir iş.. iş.. iş... Dur, aklıma biri geldi. Geçenlerde bir idarehaneden bir daktilo istemiş- lerdi. Başım dönerek cevap verdim: — Evet... — Eğer, başka birini bulma- dılarsa seni oraya tavsiye edelim. Ellerine sarıldım. Bütün heye- canımla sıktım. Dudaklarım bü- küldü, kirpiklerim titredi: Boğa- zımda düğümlenen kelimelerle: — Teşekkür ederim, hocacı- ğım, Bana büyük bir iyilik yap- miş olursunuz. Çünki., Çünki çok dardayım... Diyebildim. Hocam da büyük bir teessür- şan kelimelerle: — A. A. Çocukluk etme Kevser.. Bunda, ağlıyacak ne beni de ağlata- caksın.. Hepimizin başıma gelen hal... Hiç Allah, kulundan vaz- geçer mi?, Sen, yarın bize gel.. Orası olmazsa, başka bir yer... Ne yapar, yapar bir iş buluruz. Artık... Diyedildi. Veda etmek için, bir tek söz bile söyliyemedim. Cünki bir tek söz söylesem, hıçkıra hıç- kıra ağlıyacak ve bütün Galata halkına, lâkırdı. sermayesi ola- caktım. * Eh.. ( Kul sıkılmayınca Hızır yetişmez ) derler. Allah razı ol- sun hocam (S.) Hanım, Hızır gibi imdadıma yetişti. Bu sabah müesseseye gittiğim zaman beni büyük bir sevinçle karşılıyarak : — Sabahleyin gelir gelmez oraya telefon ettim. Bir iki daktilo bulmuşlar amma, mem- nun olmamışlar. Acele seni isti- yorlar. Dedi... Sait Beyden canım yandığı içini sordum ! — Acaba hnasıl adamlar 7. Allah vere bunlar da.... — Orasını bilmem kardeşim. Bir kere şöylece hallerine tavır- larına bakarsın. Eğer işine gel- mezse, yine başka bir çaresini düşünürüz. Dedi ve idarehanenin adresini verdi. (Arkası var ) Sinema Ve Tiyatrolar ALKAZAR — İstanbul sokaklarında ALEMDAR — Kaçakçılar ARTİSTİK — Çılgın duül ASR — Kanlı köprü ELHAMRA — Gizli vazife ETUVAL — Göl Cehonnemi GLORYA — Çilgın dul HİLÂL — BSerseri cambaz KEMAL B. — Volga sahlilerinde MAJİK — Holivudun iç yüzü MELEK MİLLİ OPERA ŞIK Kadıkliy Süreyya — Büyük Ihtiras ÜSKÜDAR HALE — Düztaban Bastıbaca. & b — Kadınlar avukatı — Anny şofür — Moskova çocukları — İstanbul sokaklarında

Bu sayıdan diğer sayfalar: